Gülistan Perwer: Peşmerge şarkılarımız eşliğinde savaşırdı
Altıncı bölüm
Rûdaw Radyo’da her hafta Hevidar Zana ile söyleşi programına katılan Kürt sanatçı Gülistan Perwer, hayatına dair bilinmeyenleri anlatıyor.
Gülistan Perwer, sanat ve siyaset hayatından özel hayatına kadar birçok konuda yaşadıklarını ayrıntılarıyla ele alıyor. Perwer’in anlatımları aynı zamanda Kürtler açısından önemli bir döneme ışık tutuyor.
Perwer ile Zana’nın radyoda gerçekleştirdiği sohbet, her hafta Rûdaw gazetesinde de yayımlanıyor.
Beşimci bölümde Almanya’ya gidişini ve sanatçı Şivan Perwer ile evliliğini ve oradaki yaşam şartlarını anlatan ünlü sanatçı, bu bölümde de kurdukları müzik grubu ile sanat çalışmalarından bahsediyor.
Perwer, Şivan Perwer ile söyledikleri şarkıların ve çıkardıkları kasetlerin Kürtlerin yaşadığı bütün coğrafyalarda büyük ses getirdiğini ve takdir topladığını dile getiriyor.
Geçen bölümde çok heyecanlı bir yerde kalmıştık. İlk sahne deneyiminden söz etmiştin. Hayatında ilk defa Aachen kentinde bir konsere gitmiştiniz. Programda sahneye çıkman yoktu ama Şivan Perwer sürpriz yapmış ve seni sahneye davet etmişti. Sonrasında neler yaşandı. Sahneye çıktığında neler oldu?
O anı artık hatırlamıyorum. Yani heyecandan birden gözlerim karadı ve dilim tutuldu. Ama sahneye çıkmam gerekiyordu. Halk çılgınca alkış tutmaya başlamıştı. Bu bana cesaret verdi ve sahneye çıktım.
Salonda bin kişi var mıydı?
Evet vardı. Herkes alkış beni alkışlıyordu ve ilk defa bu kadar kalabalık bir topluluk karşısına çıkıp şarkı söyleyecektim. Militan bir edayla sahneye geçtim ve içimdeki korku ile heyecanı yenip konuşmaya başladım. İlk başta şarkı söylemek zor geldi, bu yüzden konuşmayı tercih ettim. “Kürdistan’dan yeni geldim” deyip propagandaya başladım.
Halk benim bu konuşmamı çok beğenmişti. Karşılarında Kürt kıyafetleri giymiş, omuzunda peşmerge kefyesi ile düzgün bir Kürtçe konuşan gencecik bir kız vardı. Hayran hayran izliyorlardı. O an Şivan “Le Dotmam” şarkısını söylemeye başladı. Ben de ona eşlik ettim. Şarkının bir yerinde “yüzümüz kara” diyor. Şarkının sonunda, “artık yüzümüz kara değil. Biz kuzenler ve Kürt kardeşler el ele tutuştuk Kürdistan devletini kuracağız. Kürdistan’ın dört parçası birleşecek” dedim.
Ardından şarkılarımıza devam ettik. Halk coşkuyla dinliyordu, gerçek miydi hayal miydi kimse bilmiyordu. Karşılarında iki sanatçı, güzel bir ses ve yeni bir tarzda Kürtçe şarkılar söylüyor, Kürt ve Kürdistan’dan bahsediyordu.
Sen hangi şarkıyı söyledin?
Kürdistan ey Kürdistan’ı söyledim.
Sözlerini ezberlemiş miydin?
Evet, Şivan’la yan yana geldiğimizde bana, “hadi kuzen bu şarkıyı ezberleyelim” derdi. Kürdistan ey Kürdistan, Welat çi qas xweş û rinde (Vatan ne hoş ve güzeldir), Geli xwişkan werin (Kardeşler gelin), gidi devrimci şarkıları ezberlemiştim.
Şarkılarınızın hepsi bu tarzda mıydı?
Evet. O konserde de Şivan ile el ele tutuşup şarkılarımızı söyledik. Şivan orada 2 hafta sonra evleneceğimizi açıkladı, halkı da düğünümüze davet etti.
Konserden sonra Şivan bana, “gördün mü kuzen halk bizi çok sevdi. Sen şarkı söylersen biz devrim yaparız. Benimle birlikte sahneye çık, bana güç ver” dedi. Ben de kabul ettim. Bu konserden 2 hafta sonra düğünümüz oldu. Bunu anlatmıştım. Ve daha sonra ilk kasedimi çıkardım.
İlk kaset için nasıl hazırlandın? Şivan Perwer dışında müzik çalışmaları için kim yardımcı oluyordu? Kasedinizi nerede kaydettiniz?
Güzel bir soruydu. Bochum kentinde kurduğumuz bir müzik grubu vardı. Grubun adı ilkin Koma Niştiman’dı. Sanatçı Ciwan Haco’nun kardeşi ve arkadaşları bize yardımcı oluyordu. Ciwan’ın kardeşleri Nayif ve Berzan Haco, doktor Hüsnü Haco, Rüstem Haco bize yardımcı oluyorlardı. Rüstem Bochum Üniversitesi’nde okuyordu ve üniversitenin salonunu bizim çalışmalarımız için ayırtmıştı. Yine Faruk Aslan adından Mardinli bir arkadaşımız vardı. Başka arkadaşlar da vardı ama isimlerini şu an hatırlamıyorum.
Onlar enstrüman mı çalıyordu?
Evet, hepsi de enstrüman çalıyordu, müzik yapıyordu, söz yazıyordu. Sanatçıydılar sadece şarkı söylemiyorlardı. Bir süre sonra sanatçı Zozan, eşi İsmail ve kaynı Çiya da bu gruba dahil oldu. Zaten grub da daha sonra adını Koma Berxwedan olarak değiştirdi.
Koma Niştiman’a Kürdistan’dan gelen sanatçılar da dahil oldu. Ciwan Haco da geldi ama sadece birkaç ay bizimle çalıştı ve sonra kaçtı (gülüyor). Yani bizimle idare edemedi.
Sanırım sizin çalışmanız Ciwan’ı cezbetmedi…
Ciwan şöyle diyordu, “Kardeşim siz dindarlar gibi yaşıyorsunuz. Sizing aranızda rahat bir bira bile içemiyorum.” Bizde alkol kullanmak yasaktı. Bizim grubun üyeleri disko gibi eğlence yerlerine gitmezdi. Her şeyimiz devrim içindi, yaşam tarzımız da Kürdistan devrimcileri gibiydi. Özel yaşama müdahale edilirdi. Dindarlar nasıl namaz ve camiyi farz görüyorlarsa biz de kendi kurallarımızı farz görürdük.
Bu yüzden Ciwan Haco tahammül edemedi ve ayrıldı. Daha sonra Seyidhan, Hemgin birhat ve diğerleri de gelip grubumuza katıldı. Grubumuz büyüyünce sadece müzik grubu olmayı aştı. Mesela folklore grubumuz da vardı. İlk kasedimi Köln’de bir stüdyoda kaydettim. Konserlerden topladığımız para ile stüdyo kiraladık. Sanırım her saati 10 veya 15 marktı. Benim ilk kasedimle birlikte Şivan’ın Kine Em (Kimiz Biz) kasedini de kaydettik.
Kayıttan önce hiç deneme veya ses terbiyesi üzerine çalıştın mı?
Kayıttan önce 3 ay boyunca o grupla birlikte hergün prova yaptık, şarkı söyledim.
Şarkı ve sözlerini nasıl hazırlıyordunuz?
Memleketten geldiğimde bazı şarkıların sözleri hafızamdaydı. Klasik şarkılar değildi, hepsini kendimiz hazırlamıştık. Şivan’da bana söylemem için birkaç şarkı verdi. Hayatımda ilk defa orada stüdyo gördüm. Beni kapalı bir odaya aldılar, elektronik aletlerle doluydu. Benden mikrofona yaklaşıp şarkılarımı okumamı istediler, onlarda müzikle eşlik etti. Inanki böylece bir buçuk saat içersinde 12 şarkıyı peş peşe söyledim ve çıktım.
Çok ilginç…
Evet. Onlar çalıyor ben de peş peşe okuyordum. O zamanki şartlar şimdiki gibi değildi. Şimdi önce ses kaydediliyor, ardından keman farklı, saz farklı bilmem def farklı çalınıyor. Herbirinin ayrı bir trackı oluyor, sonra birleştiriyorlar. Biz o zaman detonenin ne olduğunu bilmiyorduk. Sadece sıcak bir yüreğimiz vardı. Mesele o gün mikrofonun karşısına geçtiğimide aklımdaki herşeyi bir yana bırakıp Kürdistan’I düşündüm ve hiç durmadan 12 aşrkıyı okudum, çıktım.
O kadar mı, bitti mi?
Evet bitti, bu kadar. İlk kasedimi böyle kaydedip çıkardık.
İlk kasedin ismi neydi?
İlk kaset Koma Niştiman-Gulistan adıyla çıktı. Şimdi o kasedimdeki şarkıları dinlediğimde kendi kendime, “O ne ses ve heves öyle, savaşa mı gidiyorum şarkı mı söylüyorum?” Zaten o zaman biz işin sanatsal yönüne pek önem vermiyorduk. Bizim için önemli olan şarkılarımızla vermek istediğimiz mesajdı.
İlk kasedin nasıl karşılandı? Mesela ilk kasetten sonra Kürdistan’da halkın seni ve Şivan Perwer’i çok sevdiği ve bağrına bastığı söyleniyor. Bazıları sizin fotograflarınızı boncuk işlemelerle evine bile asıyormuş. Siz bunları duydunuz mu?
Şivan’ın ve benim kasetlerimiz büyük yankı uyandırdı. Biz bundan gurur duyduk ama bu bizi mağrurlandırmadı. Hiçbir zaman bundan dolayı övünmedik. Biz sadece, “halkımıza sesimizi duyurabildik, mesajımızı ilettik” diyorduk. Bizim için önemli olan tek şey buydu.
Biz öyle birr uh ve düşünce ile sanat yapıyorduk. Mesela bana, “şimdi dağa çık” deselerdi, giderdim. Kim olduğum, ne yatığım ve ne dediğim önemli değildi. Önemli olan vermek istediğimiz mesajın doğru adreslere ulaşmasıydı ve biz bunu başardık.
Daha sonra Rojhilat’tan gelenler oldu. Bize, “Rojhilat peşmergeleri sizin müziğiniz eşliğinde eyleme gidiyor. Sizin şarkılarınızı dinleyerek İran askerlerine karşı savaşıyor” diyorlardı. Güney Kürdistan’dan gelenler de, “Mele Mustafa Barzani’nin peşmergeleri sizing şarkı ve marşlarınızla eylem gerçekleştirmiş” diyordu.
Doğrusu bu şeyleri duymak beni aşırı derecede sevindiriyor ve mutlu ediyordu. Deliler gibi seviniyordum. Ne muhteşem bir duygu biliyor musun? Bizim için büyük bir gurur ve onur du. Bizim sesimiz Kürtlerin mücadelesine katkı veriyordu.
Kasetlerinizin Kürdistan’a ulaşıp ulaşmadığını gelen gidenler yoluyla mı takip ediyordunuz?
Evet, mesele Güney Kürdistan’dan gelenler Kürdistan Radyosu’nun kayıtlarını getiriyorlardı. Anons şöyleydi; “Burası Kürdistan peşmergelerinin sesi radyosu!” Ardından benim sesimden “Welat çiqas xweş û rind e” şarkısı gelirdi. Peşmergelerin silah sesleri de verilirdi. Sevinçten Şivan’a, “Bak Kürdistan özgürleşecek. Biz de üzerimize düşeni yapalım. Kalk daha iyi şarkılar yapalım” diyordum.
Bu size büyük moral oluyordu…
Muhakkak, büyük moral ve manevi güç veriyordu.
Kasetleriniz tüm Kürdistan’da dağıtıldı…
Sadece Kürdistan’da değil, Kürtlerin yaşadığı bütün coğrafyalarda Gülistan ve Şivan’ın sesini duymayan kalmadı.
Ama o zaman kasetlerin orjinali değil, kopyaları piyasalarda dolaşırdı.
Biz kopya ya da orjinal olup olmadığına bakmıyorduk zaten. Işin o yönü bizi ilgilendirmiyordu. Dediğim gibi, bizim için önemli olan mesajımızın ulaşmasıydı.
Kasetler için para alıyor muydunuz?
Şahsi olarak almıyorduk. Avrupa’da düzenlenen konser ve etkinliklerde kasetler satılır, geliri de Kürt mücadelesine giderdi. Avrupa’da yaşayan halkımız binlerce orjinal kasedi Kürdistan’a götürür kopyalarını çıkarıp dağıtırdı. Kasetlerimiz milyonlarca dağıtılırdı. O dönemde Güney ve Rojhilat’ta savaş vardı. Şimdi de o dönemin peşmergelerine sorun, “Biz Şivan ve Gülistan’ın sesini dinler ve motive olurduk” derler.
Bu ilk kaset hangi yıl çıktı?
1978 yılının sonlarında.
O zaman oğlunuz Serxwebun doğmuş muydu?
Hayır daha doğmamıştı.
Daha sonra işleriniz yoğunlaştı mı?
Öyle ki biz birgün bile evimizde kalmıyorduk. Hurda bir otobüsümüz vardı. Kürt bir işçi almış ve bize vermişti. Sanırım bin marka almıştı. O kadar hurda ki sanki sadece tekerleri vardı. Tüm grup üyeleri o otobüse biner, Köln’den Berlin’e giderdik. Düşün iki kent arası kaç kilometer.
Araba ile 5 veya 6 saat mesafede…
Ama biz o külüstür araba ile 10 saatte giderdik. Bir kentten başka kente gittiğimizde halkımızn evine giderdik. O dönem otele gitmek, restorantlarda yemek yemek bize yasaktı. Zaten bunun için cebimizde şahsi paramız da olmazdı. Bir eve gittiğimizde de hemen işe koyulur, bir çorba bir salata hazırlar ev ahalisi ile birlikte yerdik. Nerde yer olsa orada uyurduk. Konser vereceğimiz yerde de salonu, dekoru ve herşeyi kemdimiz hazırlardık.
O döndeme Newroz veya diğer etkinlikler yapılıyor muydu?
Evet, biz de bu tür etkinlikler düzenlemeye başlamıştık. Şivan ve Gülistan’ın konser vereceğini duyanlar akın ederdi. Şivan konserlerde bildiri de okurdu. Ben, Zozan kardeşim ve birkaç kız daha bir koro oluşturmuştuk, birlikte devrimci marşlar okurduk.
Konserlerdeki atmosfer nasıldı, halkın ilgisi mesela?
Avrupa’daki halkımız sanki böyle birşey için hazır bekliyordu. Şimdi bazıları kalkmış farklı anlatıyor ama öyle değil. Kürtler herşey için hazırdı. Kendileri gelip bize konser için herşeyi hazırladıklarını söylüyor ve gelmemizi istiyorlardı. Birçok kentte böyleydi. Biz de böylece şehir şehir dolaşırdık. Gidip kendimiz de onlara organize ve sahne çalışmalarında yardımcı olurduk. Dediğim gibi, bir konser olsa halk karınca gibi toplanırdı. Binlerce kişi gelip bizi dinlerdi.
Sizing dışınızda başka Kürtçe söyleyen gruplar var mıydı?
Vardı hatta bizden daha örgütlü olan gruplar vardı. Ama biz Avrupa genelinde en çok sevilen ve dinlenen grup olmuştuk.
Avrupa’da yaşayan Kürtler için de böyle bir grup ilgi çekiciydi herhalde?
Evet, konserlere gelenler karşılarında Kürt kıyafetleri içinde Kürtçe söyleyen sanatçılar görüyordu. Bu ölüm uykusundan uyanmak gibi bir şeydi.
Size ilgileri nasıldı?
Halk gelir bize sarılır, hatıra fotografları çekerdi. Bizde çok sevinirdik. Bizi sürekli misafirliğe davet ederlerdi.
Gelelim özel yaşamınıza. Siz aile olarak o tek odalı evde yaşıyordunuz. Özel yaşamınız düzenli değildi öyle değil mi?
Özel yaşam da neydi? Özel yaşamdan bahsetmek ayıptı. Biz devrimciydik ve Kürdistan davası uğruna yaşıyorduk. Hayatımız halkımızın hizmetine adanmıştı. Bizim görevimiz halkımızın uyanışına katkı sağlamaktı.
Biz o zaman gençtik, hastalık umurumuzda bile değildi. Şimdi o günleri düşünüyorum da, bir güne birgün hasta düşmedim, yorulduğumu kimseye söylemedim. Biz kılık kıyafete de pek önem vermiyorduk. Hatırlıyorum, bir kış günü Berlin’e gittik, hava çok soğuktu. Üzerimde yazlık kıyafetler vardı. Biz şahsi para almazdık. Elbise alacak paramız olmazdı cebimizde. O gün evine gittiğimiz bir işçi kardeşimiz gidip bana kışlık elbise alıp getirdi, “al giy, üşüme” dedi.
Konser ve gecelerde toplanan parayı ne yapıyordunuz?
Toplanan para ile Kürt dernekleri açılırdı. Gazete ve basın çalışmaları için harcanırdı.
Grup içersindeki ilişkileriniz nasıldı?
Sana bir gerçeği açıklayayım; biz hep birlikte tek bir can gibiydik. Tek yürek ve tek tuh gibiydik. Gerçekten o zamanki arkadaşlık ve birbirimize olan sevgimiz bambaşkaydı. Zaten daha sonra ben bu ruhun değiştiğini farkettim. İlk çekirdek gruplar hep böyle olur. Ideolojik gruplarda birlik ve dayanışma ruhu çok önplandadır. Sanki birlikte nefes alırdık. Hepimiz aynı düşünürdük.
En önemlisi de bizde bencillik yoktu. Biz egolarımızı öldürmüştük. Şimdi kendi kendime düşününce o esrarı ancak böyle açıklayabilirim; egolarımızı, bencilliğimizi öldürmüştük. Hepimiz tek bir amaç için konsantre olmuştuk. Orada kişi veye bireysellik yoktu. Sadece tek amaca inanan bireyler vardı.