Dicle Anter: Şeffaflık ve yüzleşme olmadan barış süreci ilerlemez
Musa Anter’in oğlu Dicle Anter, Türkiye’de yeniden gündeme gelen çözüm süreci tartışmalarını, faili meçhul cinayetlerle yüzleşme ihtiyacını, Kürt kimliği ve anadil meselesini Rûdaw’a değerlendirdi.
Uzun yıllar faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması için mücadele veren Anter, bugün Dersim’in Pertek ilçesine bağlı Yeniköy’de yaşamını sürdürüyor.
Hem kendi ailesinin yaşadığı acılar hem de Türkiye'nin yakın tarihindeki ağır travmalar üzerinden süreçleri okuyan Anter, “Şeffaflık ve yüzleşme olmadan bu ülkede barış ilerlemez” diyerek hem geçmişteki hatalara hem de yeni dönem tartışmalarına dikkat çekiyor.
Rûdaw: Öncelikle, babanız Musa Anter'in öldürülmesi ve Türkiye'deki hukuk sistemi üzerine ne söylemek istersiniz?
Dicle Anter: Babamın öldürülmesi aslında Türkiye’deki hukuk sisteminin durumunu çok açık gösteriyor. Bugün ortaokul, lise çağındaki çocuklara bakıyorsunuz: Ekonomiyi takip ediyor, ekonomik krizle büyüdükleri için adeta ekonomist olmuşlar. Hukuksuzluk, adaletsizlik her yerde olduğu için daha üniversiteye başlamadan avukat gibi düşünüyorlar. Duyarlı bir kuşak var.
Bizim zamanımızda faili meçhul cinayetler olduğunda insan ister istemez devlete güvenmek isterdi. Devlet güvencedir. Fakat büyük bir güvensizlik vardı ve bu güvensizlik bugün de aynı şekilde devam ediyor. Ortada muallak, belirsiz bir durum var.
Rûdaw: Sizce süreç sağlıklı yürüyor mu?
Dicle Anter: Barış süreci… Bu süreç başlamadan önce bile adını doğru koymadılar. “Biz PKK lideri Abdullah Öcalan ile İmralı’da şeffaf ve samimi biçimde görüşeceğiz. Türkiye’nin bekası ve çağdaş bir ülke olması için konuşacağız ve bu çatışmaya son vereceğiz” demek bu kadar mı zor? Kulağı tersten göstermeye çalışıyorlar.
Bazı şeyler şeffaf olmalı, kamuoyu bilgilendirilmeli. Kimin hatası varsa ortaya çıkmalı. PKK kurulmadan önce Kürtler hiç mi eziyet görmedi? 70’lerde köylere baskın yapılıyordu, kadınlara tecavüzler oluyordu, işkence yapılıyordu. O dönem PKK mı vardı? Cezaevlerine giren yüzlerce insan vardı, 49’lar ve 23’ler davaları vardı. Kürtçe yasaktı. “Dil Allah’ın ayetidir” diyorsun ama Kürtçeyi kabul etmiyorsun.
Rûdaw: Çatışmalı ortamın toplum üzerindeki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dicle Anter: Meselenin özüne, tarihsel boyutuna inmek lazım. Bu topraklarda Kürtler vardır ve var olmaya devam edecektir. Bu gerçeği ortadan kaldıramazsınız. Buna rağmen savaş ortamını kendi çıkarlarınız için sürdürmek istiyorsanız buyurun, ama bu doğru değil. 20 yaşındaki çocukların ölmesi yazık değil mi? Biz de yaşamak istiyoruz. Denize girmek, eğlenmek, insan gibi yaşamak bizim de hakkımız değil mi? Bunları söylerken elimde silah mı var? Hayır. Bu benim hayat tecrübem. 76 yaşına geldim, Türkiye’de doğru dürüst bir yaşam alanı bulamadım. Darbeler, gizli-açık müdahaleler, adaletsizlik, hukuksuzluk, ekonomik sorunlar… Hep bunlarla boğuştuk.
Rûdaw: Barış süreci yeniden gündemde. Sizce nasıl bir yol izlenmeli?
Dicle Anter: Çözüm varsa oturup şeffaf şekilde konuşacaksınız. Her türlü güç elinizde. Babamın dediği gibi: “O kadar işkence ve eziyet görmüşüm ama barış için o masanın kenarında otururum.” Ancak “Kürtlerle et ve tırnak gibiyiz” diyorlar; tırnak hep biz oluyoruz, hep biz kesiliyoruz. Böyle olmaz. Barış olacaksa, toplum için adil bir barış olmalı.
Rûdaw: Son 50 yıla baktığınızda çözümün önündeki en büyük engeller neler?
Dicle Anter: Tarihsel yapıya ve son elli yıla bakmak gerekir. Çözüm sürecine katkı sunmak için öncelikle adalet sağlanmalı; hukuksuzluk, yolsuzluk, faili meçhuller, köy boşaltmalar açıklığa kavuşmalı. Güven ancak şeffaflıkla oluşur. Halk yıllardır manipüle ediliyor. Kürt işçilere yönelik saldırılar, “İstiklal Marşı okumadın” diye linç girişimleri, Kürtçe şarkı dinledi diye hedef gösterilen insanlar… Bunların her biri toplumun sinir uçlarıyla oynuyor.
Rûdaw: Kürt kimliği ve Kürtçe konusunda ne söylemek istersiniz?
Dicle Anter: Hâlâ “Kürt yoktur, Kürtçe yoktur” diyenler var. Madem yok, peki TRT Kurdi niye var? Zazaca yayınlar niye var? Hem “Kürtlerle kardeşiz” diyeceksin, hem kimliğimi yok sayacaksın; böyle kardeş olunmaz. Cehaleti ortadan kaldıracak bir eğitim sistemi lazım. Bir Kürt çocuğu hâlâ okula başladığında Türkçeyi orada öğreniyorsa ortada sorun vardır. Avrupa’da Türkçe okullar var ama Türkiye’de Kürtçe öğretmen bile yok. Böyle demokratik bir düzen kurulamaz.
Rûdaw: Devlet–Öcalan görüşmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dicle Anter: Abdullah Öcalan’ın bugün söyledikleri yeni değil; 1993’ten beri söylüyor. Devlet bunu bilmiyor mu? Elbette biliyor. Senelerce “görüşme yok” dendi, şimdi “devlet görüşüyor” deniyor. Şeffaflık, güven, samimiyet eksik. İlk süreç zaten olgunlaşmamıştı. Şimdi hazırlık var ama hazırlığın içi dolu olmalı.
Rûdaw: Bugünkü siyasi ortamda kayyumlar, tutuklamalar ve baskılar çözüm sürecini nasıl etkiliyor?
Dicle Anter: Kayyumlar, tutuklamalar, DEM Parti üzerindeki baskılar, Demirtaş ve Yüksekdağ’ın hâlâ cezaevinde olması… Bunlar toplumda soru işaretleri yaratıyor. CHP’ye yönelik kayyum politikaları, İmralı’ya gitme tartışmaları var. Eğer süreç şeffaf olsaydı CHP de İmralı’ya giderdi. Ama herkes kendi siyasi hesabını yapıyor.
Rûdaw: Musa Anter davasına yıllarca emek verdiniz. Süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dicle Anter: 30 yıl boyunca mahkemelere katıldık. O dönem Türkiye’nin önde gelen isimleri ifade verdi ama nedense hiçbiri Musa Anter’i tanımıyordu! Oysa hepsi babamı iyi bilen insanlardı. Kutlu Savaş, “Musa Anter bu işin felsefesiyle uğraşıyordu” dedi. Mehmet Eymür bazı isimleri ifşa etti. Bu kadar bilgi ve belgeye rağmen dava faili meçhul kaldı. Tahir Elçi cinayeti de aynı. Bunca teknolojiye rağmen katiller bulunamadı. Çünkü açığa çıkarmak istemiyorlar.
Rûdaw: Yeni süreçle ilgili en büyük çekinceniz nedir?
Dicle Anter: 80’ler, 90’lar ve 2000’lerin başındaki karanlık dönemin sorumluları yargılanmadan çözüm olmaz. Ben 90’lı yılların mağduruyum. O dönem faili meçhuller, köy boşaltmalar hep devlet politikalarıyla yapıldı. “Bir tuğla çeksem duvar yıkılır” diyenler var. O zaman çekilsin o tuğla; demek ki o kadar kötü işler yapılmış. JİTEM yok dendi, şimdi varlığı kabul ediliyor. Kim iktidara gelirse gelsin bunlarla yüzleşme cesareti yoksa çözüm olmaz.
Rûdaw: Musa Anter’in hayatı ve mücadelesi sizce nasıl hatırlanmalı?
Dicle Anter: Musa Anter Türklerin ve Kürtlerin birlikte sevdiği bir insandı. Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Ahmet Arif, Cemal Süreya gibi isimlerle ilişkileri vardı. Kendi anadilinde daha çok yazmak isterdi ama imkân bulamadı. Yazdıkları defalarca ev baskınlarıyla yok edildi. 55 yıl boyunca Türkiye siyasetinin canlı tanığıydı. Yaşlı bir insanın böylesine öldürülmesi toplumda büyük yara bıraktı.
Rûdaw: Barış süreci nasıl ilerliyor, uygulamada belirsizlik var mı?
Dicle Anter: Sahada bir belirsizlik var. Devlet tarafından net bir açıklama yapılmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan suskun. Cizre’deki Melayê Cizîrî sempozyumunda Barzani hem Öcalan’a hem Erdoğan’a teşekkür etti ama aynı törende Cizre belediye eşbaşkanları içeri alınmadı, darp edildi. Bir yandan üst düzey görüşmeler yapıp diğer yandan halka baskı uyguluyorsanız barış süreci böyle yürümez.
Rûdaw: Türkiye bu travmaları nasıl atlatır?
Dicle Anter: Kültür ve sanat, aile yapısı, sevgi ve saygı… Bunlar toplumun temelidir. Sevgi ve saygı kaybolduktan sonra geriye bir şey kalmaz. Konuşma, diyalog ortamı da kalmaz. Travmalarla yüzleşmek gerekir. Türkiye yeni dünya düzenine uyum sağlamak istiyorsa kendi iç travmalarından kurtulmak zorunda. Aksi hâlde geleceğe umutla bakmak çok zor.