Taştekin, Rojava gibi Kerkük de IŞİD’in hedefleri arasında olduğunu işaret ederek, örgütün, imajını kurtarmak için inatla Rojava ve Kerkük’e saldırmak istediğini söyledi.
Fehim Taştekin, Türkiye’nin Suriye’ye gireceğini sanmadığını ifade etti.
Fehim Taştekin, Rûdaw’ın sorularını yanıtladı
IŞİD’in son Kobane saldırısı Tel Abyad’ın rövanşı mıydı? Sizce saldırıda ne amaçlanmıştır?
Tel Abyad’ı kaybetmek IŞİD için çok ciddi bir hezimet oldu. Bir yanıyla intikam, diğer yanıyla kendi militanlarının moralini yükseltip, çöküşü önleme çabası. Türkiye ile sınır kapısında yer alan Tel Abyad lojistik destek açısından önemliydi. Geriye Cerablus ve Rai sınır kapıları kaldı. Bu iki kapı da düştüğünde IŞİD için sonun başlangıcı demektir. Bundan sonra da IŞİD’in Rojava’ya saldırma ihtimali var. Kobani’ye olmasa Haseke’ye veya Kamışlo’ya olacaktır. Zaten Haseke’ye ciddi saldırılar var. IŞİD’in Suriye’deki artan saldırıları daha geniş bir stratejinin ürünü. Sadece Kürtler’le sınırlı değil. Tel Ebyad’dan kaybettiği stratejik pozisyonunu ikame etmek için Öncüpınar’ın karşısındaki Selame Sınır Kapısı’nı ele geçirmek istiyor. Bu amaca ulaşmak için Azez’de diğer silahlı gruplarla çatışıyor.
IŞİD’in Kobani’ye saldırmasından bazı muhalif gruplar ile Türkmenler’in yardım ettiği ve Türkiye sınırından geçiş izni verildiği iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kobani’ye iki koldan girildiği görüşü öne çıkıyor. Güneybatıda Sırrin’den gelen bir grup Burkan el Fırat üniformasıyla kontrol noktasından geçip Kobani’ye girmiş. Ancak bombalı yüklü araçlarla düzenlenen saldırılar şehrin kuzeydoğusunda oldu. Yerel kaynaklar bu araçların güneyden değil, Türkiye sınırından geldiğini söylüyor. Elbette somut bir delil yok ama Kobani’den telefonla konuştuğum herkes Kaniya Kurda taraflarından Türkiye sınırının kullanıldığını düşünüyor.
İran’dan bir yetkili “Rojava’da bir Kürt oluşumu konusunda Türkiye ile birlikte hareket edelim” demişti? İran’ın bu yaklaşımı neden?
İran’ın Rojava’ya karşı çok düşmanca bir siyaset gütmesi bana mantıken doğru gelmiyor. Evet olası bir bağımsız Kürdistan ile sınırların değişme ihtimaline karşı İran ile Türkiye aynı tepkiyi veriyor. Ama stratejik olarak İran’ın müttefiki Esad yönetimiyle savaşmayan ve İran’ın da düşman bildiği IŞİD ile savaşan bir Rojava var. Burada farklı bir siyasi tercih sözkonusu olabilir. Daha önce İran’dan Rojava’ya sıcak mesajların gittiğini de biliyoruz.
Türkiye Suriye’ye girer mi, girerse rejimle mi, IŞİD ile mi, yoksa Kürtler’le mi karşı karşıya gelir?
Girerse üç boyutlu bir cephe ile karşılaşır. Bu hareketin gerekçesi olarak Kürt koridorunu ileri sürüyorlar. Böyle bir gerekçenin karşılığı yok. Bu üretilmiş ve abartılmış bir korkudan kaynaklanıyor. Evet Türkiye Kürtler’in burada özerklik inşa etmesini önlemek istiyor. Bu sır değil. Bunu bir nevi vekalet savaşıyla önlemeye de çalıştı. Ama bu hamleler YPG’yi daha da büyüttü.
Ben Türkiye’nin asıl derdinin Halep’in kuzeyinde kümelenen ve bütün lojistik desteğini Türkiye üzerinden sağlayan muhaliflerin savaşı kaybetmesini önlemek olduğunu düşünüyorum. Tampon bölgenin asıl hedefi bu. Eğer IŞİD Azez bölgesini ele geçirirse muhalif güçlerin silah dahil her türlü tedariki sağladığı Selame kapısı, belki ardından Bab el Heva’yı da kaybedecek. Böyle bir durumda Suriye’de Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın sürüklediği ‘devrim’ projesi çökebilir. Anladığım kadarıyla hükümet bu senaryoyu önlemek için ya tampon bölge oluşturmak ya da cerrahi müdahalelerde bulunmak gibi seçenekleri tartışıyor.
Eğer tampon bölge seçeneğinden gidilirse - ki bu oldukça zor- o zaman üç şeyle karşı karşıya kalacak. Bir Kürtler. Kürtler şu an savaş istemiyor. Ama operasyon Kürt bölgelerini de hedef alırsa o zaman çatışma çıkar. İkincisi; Türkiye egemen bir devletin topraklarına girmiş olacaktır. Bu da işgaldir. Türk Ordusu, Suriye Ordusu ile karşı karşıya kalabilir. Eğer Suriye Ordusu bu grupları İdlib ve Halep kırsalından temizlemek için baskıları arttırırsa iki ordu arasında çatışma riski artar. Bir başka tehdit IŞİD. Tampon bölge Cerablus’u kapsarsa bu IŞİD ile doğrudan çatışma demektir.
Tampon bölge oluşturmakla asıl Türkiye’nin hedeflediği nedir?
Müdahalenin iki amacı var. Biri, Kürtler’in Afrin’le bağlantı kurmak için olası hamlelerini önlemek. İkincisi, az önce belirttiğim gibi muhalif güçlerin hakimiyet alanı ve tedarik hattını korumak. Bunu hem IŞİD hem rejim güçlerine karşı yapmak istiyor. Anladığımız kadarıyla ordu bu işe sıcak bakmıyor. Erdoğan çok ısrarlı. Bu yüzden de böyle kara hakareti yerine muhalifleri destekleyecek seçenekleri öne çıkarıyorlar. Yani ya havadan ya da karadan bombardımanla muhalifleri desteklemek veya silah akışı sağlamak. Erdoğan’ın Suriye politikası rejimin yıkılmasına endeksli bir politika. Suudi Arabistan da bu amacı taşıyor. Katar da öyle. ABD biraz geri adım attığı için üç ülke de hayalkırıklığı içerisindeler. Bu üç ülke burada yeniden muhalif güçleri desteklemek ve Esad rejiminin sonunu getirmek üzere amaç birliği içerisindeler.
Erdoğan neden ısrar ediyor?
Ben Erdoğan’ın Suudi Arabistan Kralı Selman’a Mart’taki görüşmesinde Suriye ile ilgili birtakım taahhütler verdiğini düşünüyorum. Türkiye’nin kuzey cephesinde Fetih Ordusu’na, güneyde Ürdün üzerinden Güney Cephesi’ne yapılan silah sevkiyatı bu anlaşmanın bir sonucu. Ayrıca Türkiye’ye tampon bölge oluşturması için biçilen bir rol var. El Hayat yazarı Cemal Kaşıkçı “Türkiye, Suriye’de önemli bir role sahip; kuzeyde gelişmeler tırmanırken güneyde de Suudi Arabistan ve Ürdün görevlerini yerine getiriyor. Güney ve kuzey buluştuğunda birileri Erdoğan’ı aramalı ve üzerinde mutabakata varılan meseleyi hızlandırmasını istemeli. Sonuçta hala patron o” diye yazdı. Kaşıkçı Yemen’e müdahalenin bir benzerinin Suriye’ye yapılabileceğini de yazmıştı. Kendisi Saray’a yakın bir gazetecidir. Erdoğan’ın biraz acelesi var çünkü yeni hükümet kurulursa bu sözünü yerine getirmekte zorlanacak. O yüzden koalisyon kurulmadan arada müdahale etmek istiyor olabilir.
Eğit - donat projesi vardı ne oldu?
Eğit-donat projesi Türkiye ve ABD birlikte yürütüyor ama bu plan fazla başarılı olamadı. Eğitecek adam bulamadılar. IŞİD eğitilecek adamların IŞİD ile savaşacağı şartını koşuyor, Türkiye ise Esad’a karşı da savaşmaları lazım diyor. Bu yüzden kimse rağbet etmedi. Sanırım 60 civarında adam bulabildiler. ABD ile Türkiye’nin istediği savaşçılar aynı havuzda değil. Türkiye İslamcılarla birlikte çalışıyor, ABD ise daha seküler yapılarla bir ordu kurmak istiyor. Bana göre ikisi de hayal, Obama bunu zaten bir fantezi olarak nitelemişti. Proje daha bitmedi ama bir işe de yaramıyor. Obama müttefiklerinin gönlünü almak için böyle bir işe onay verdi.
Şimdi Peşmerge Güçleri’nin de Kobani’ye girme ihtimali var. Peşmerge, YPG’nin yanında yer alırsa Türk Ordusu’yla karşı karşıya kalma durumu sözkonusu olacak mı?
Türkiye’nin doğrudan Kobani gibi Kürtler’in kontrolündeki yerlere müdahale edebileceğini sanmıyorum. Geçmişte Türkiye şunun hesabını yaptı: Eğer Peşmerge ya da KDP çizgisindeki Suriyeli Kürtlerin milis gücü Rojava’ya girerse, YPG’nin tekeli kırılır diye düşündü. Ama Rojava’daki kanton yönetimleri iki orduya izin vermedi. Barzani yönetiminin eğittiği Suriyeli Kürtler’in YPG’ye katılması konusunda bir uzlaşma sağlandı. Bu planlar işe yaramadı, YPG bu kadar taban tutturduktan sonra da yaraması zor. Güney Kürdistan yönetiminin de Türkiye ile karşı karşıya gelecek bir yola gireceğini sanmıyorum. Ama Barzani yönetimi de bu saatten sonra YPG ve PYD ile sorunları olmasına rağmen Türkiye’nin hatırına Kürt’ün Kürt’le savaşına bir daha izin vermez diye düşünüyorum. Geçmişte bu şekilde 7-8 çatışma yaşandı. Kimse tekrarını istemiyor.
ABD’nin Rojava politikasını nasıl okumak lazım?
ABD, YPG’ye destek veriyor. Rojava’da IŞİD’e karşı en önemli güç olarak YPG’yi görüyor. Türkiye’ye rağmen bu desteğin süreceğini düşünüyorum. Bölgede IŞİD de ABD’nin çıkarlarını tehdit eder hale geldi. ABD, Irak’a dizayn vermek için bu ülkede 10 yıl işgal gücü bulundurmuş bir küresel güç olarak fazla bigane kalamaz. Suriye’de YPG, Irak’ta Peşmerge ve Irak Ordusu ile birlikte IŞİD’le savaşın süreceğini söyleyebiliriz. YPG’ye destekten hareketle ABD’nin Kürt devleti kurduğu senaryosunu çıkaranlar meseleyi çok abartıyor. ABD’nin desteği konjonktürel. İdeolojik ya da daha geniş bir siyasi program üzerinde mutabakat söz konusu değil. Bir de güya ABD’nin Akdeniz’e enerji koridoru açmak için Kürt kuşağı yarattığına dair iddialar var. Tamamen fantezi. Bu tür komplo teorileri bir propaganda unsuru olarak Türk kamuoyunu yönlendirme amacı taşıyor.
IŞİD en çok Kürtler’le savaşmasının sebebi nedir?
Kürtler kendi topraklarını terk etmediler, sonuna kadar direndiler. Haliyle çatışmalar buralarda yoğunlaşıyor. Musul direnseydi o zaman Arap ve Türkmenler IŞİD’e karşı savaşıyor olacaktı. Ama direnmedi. IŞİD Ramadi’ye girdiğinde de Irak Ordusu silahları bırakıp gitti. Haliyle fazla çatışma da olmadı. Kürt bölgesi IŞİD’in yenilmezlik efsanesini yıktı. IŞİD imajını kurtarmak için inatla Rojava’ya saldırdı. Tabii daha önemlisi IŞİD’İn kafasında tamamlanması gereken bir harita var. O haritada Rojava da yer alıyor. Stratejik olarak da önemli. Hem Türkiye ile sınır kapılarını artırmış olacak hem de bölgenin tahıl ambarı sayılan verimli toprakları ve petrol yataklarını ele geçirmiş olacak. Rojava ne kadar önemliyse Kerkük de IŞİD’in hedefleri arasında. Orada da Peşmerge önemli bir direniş gösterdi. Yüzlerce Peşmerge öldü. Direndikleri için Kürt güçlerine karşı düşmanlık besliyor. Ayrıca Kürtler ideolojik olarak da IŞİD’in modeline alternatif bir model sundular. Bu kargaşada bir iki model çıktı. Biri IŞİD’in kafa uçuran dehşet modeli, diğeri Kürtler’in etnik ve dini gruplarla oluşturduğu ortaklık projesi. IŞİD kendisine alternatif olmasını istemediği bir projeyi yok etmek istiyor.
IŞİD sadece Suriye ve Irak’ta mı kalmak istiyor?
2014’te “halifelik” ilan edinceye kadar IŞİD’in kafasındaki haritada Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün, Filistin yer alıyordu. Daha sonra adını “İslam Devleti” olarak değiştirirken küresel bir coğrafi tahayyül ortaya çıktı. Artık Libya’dan Mısır’a, Pakistan’dan Kafkasya’ya kadar her yerde aynı amaç doğrultusunda örgütleniyor. Onun için IŞİD burada savaşı kazanırsa sırada başka yerler olacak.
IŞİD’in sonu ne olur sizce?
IŞİD’i defetmenin yegâne yolu Kürtler dahil yerel aktörler ve bu bölgenin hükümetleriyle yeni bir sayfa açmaktan geçiyor. IŞİD’le kesin sonuç almak için Suriye’ye yönelik vekalet savaşının evvela bitmesi lazım. Suriye yönetimiyle ve bölgedeki diğer aktörlerle artık yeni bir sayfa açmak zorundalar. Bu rejim değiştirme planlarıyla olabilecek bir şey değil. IŞİD bu çatışma ortasında büyüdü. Uzlaşma olmazsa savaş devam eder, IŞİD de bu kandan beslenir.
IŞİD kalıcı mı, gidici mi?
IŞİD kalıcı bir devlet kuramaz. Bu büyük bir etnik temizlik ve soykırımı demektir. Koordineli bir mücadele sonucu alan hakimiyetine son verilebilir ama Kaide gibi örgütsel varlığını uzun süre sürdürebilir.
Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı gündemde... Türkiye ve İran’da bunu engellemek isteyen bazı odaklar var?
İki ülke de Kürdistan’ın bağımsızlığından rahatsız olur. Bu biraz da Türkiye ve İran’ın kendi Kürtleri’yle ne kadar barışabileceklerine bağlı. Eğer Türkiye’de Kürt sorunu çözülürse Güney Kürdistan’ın bağımsızlığına ilişkin korkularından kurtulabilir. İran’ın durumu biraz daha farklı. İran en azından Kürt kimliğinin inkar edildiği bir süreç yaşamadı. Orada Kürdistan Eyaleti var, kağıt üzerinde de olsa Kürtler’in belli hakları tanınmış durumda. İran’ın sorunu Türkiye’ninkinden farklı. Ama sınırların değişmesine dair tepkisi Türkiye ile aynı olsa da İran Güney Kürdistan’la da gayet makul ilişkiler geliştirmeyi başardı. Özellikle KYB kanadıyla ilişkileri hep iyi oldu. Türkiye İran’ın çizgisine yıllar sonra geldi. Şimdi Türkiye çok önemli bir kavşakta. Barış sürecini yeniden dirilterek kendi sorunu çözebilir. HDP’nin Türkiye partisi olarak meclise girmesi Kürtler’in Türkiye’ye dair gelecek kurgularına dair çok önemli bir veridir. Kürt hareketi bir ulus devlet kurma hayalinden vazgeçtiğini sıklıkla deklare ediyor. Bu da ortak bir gelecek kurmak için ikinci kritik veridir. Bu veriler üzerinden barış inşa edilirse Türkiye’nin Kürdistan’a dair çevresel korkuları da azalır. Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı İran, Türkiye ve Irak yönetiminin tutumu kadar başta ABD olmak üzere uluslararası aktörlerin de pozisyonuna bağlı. ABD şu an bağımsızlık ilanını zamansız buluyor.
PORTRE / Fehim TAŞTEKİN
1972’de Erzurum’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Londra’da Evendine College ve Southampton’da Lewis School’da İngilizce eğitimi gördü. Gazeteciliğe 1994’te Yeni Şafak’ta muhabir olarak başladı. 1996-1997’de Hürriyet Grubu’nda Son Çağrı ve Yeni Ufuk gazetelerinde editör olarak çalıştı. 1997-1999 arası Yeni Şafak’ta istihbarat şefi ve haber araştırma müdürü olarak görev aldıktan sonra 2000’de Ajans Kafkas’ı kurup iki farklı dönem halinde toplam 6 yıl editörlüğünü yürüttü. 2003’te bir süre Tercüman gazetesinde çalıştıktan sonra Radikal gazetesine geçti. 2003’te çalışmaya başladığı Radikal Gazetesi Dış Haberler Servisi’nde editör, müdür ve yazar olarak görev yaptı. Radikal gazetesinde yazarlık ve Hürriyet gazetesinde kıdemli muhabirliğin yanı sıra uluslararası analiz sitesi Al Monitor’a haftada bir yazı yazıyor. Taştekin evli ve iki çocuk babası.
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın