Kürt siyasetçi Muhammed Emin Pencweni, PKK'nin Abdullah Öcalan'ın mesajına olumlu yanıt verdiğini ve sembolik olarak silahları yaktığını ancak Türkiye'nin bu konuda "yavaş" ilerlediğini ve sürecin uzaması halinde ‘çökebileceği’ uyarısında bulundu.
Rûdaw TV’den Hiwa Cemal'in sorularını yanıtlayan tanınmış siyasetçi Muhammed Emin Pencweni, Türkiye'deki çözüm sürecinin son gelişmelerine değinerek "PKK, silahlarını sembolik olarak yakarak bu aşamadaki görevini yerine getirdi ve Sayın Öcalan'ın mesajına yanıt verdi. Artık top tamamen Türkiye'nin sahasında" değerlendirmesinde bulundu.
Pencweni ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki komisyonun Ekim ayının sonuna kadar toplantılarına devam edeceğini ve daha sonra önerilerini Meclis'e sunacağını belirtti. Ancak "sürecin yavaş ilerlemesi" konusundaki endişesini dile getirerek Pencweni "Sürecin uzayacağına inanıyorum, ancak çok uzarsa süreç çökecektir" dedi.
Pencweni, "Ortadoğu'nun yeniden dizayn edildiği yeni bir projenin eşiğindeyiz... Bu Amerika ve İsrail'in projesi ve İsrail bunun uygulanmasından sorumlu. Bu yeni dizaynda Kürtler kilit bir noktada. Bu dizayn çerçevesinde 4 devletin parçalanması ve büyük Kürdistan devletinin kurulması temel bir noktadır. Bunu Kürtler için yapmıyorlar, kendi çıkarları için yapıyorlar" dedi.
Deneyimli siyasetçi, "İsrail'in sınırlarını koruyacak ve bölgede İran ve Türkiye'ye karşı bir denge oluşturacak güçlü bir Kürt varlığı istiyorlar. Bu yüzden Kürtlerin kendi devletine ve varlığına sahip olması onların çıkarına. Türkiye bu değişimin etkileyeceği ülkelerden biri" ifadelerini kullandı.
Rûdaw'ın Muhammed Emin Pencweni ile yaptığı röportajın tam metni:
Rûdaw: Hocam, çok teşekkür ederim; Türkiye'de gelişen yeni çözüm sürecinin başarısız olmasının önündeki iç engeller nelerdir?
Muhammed Emin Pencweni: Sürecin ilerlemesinin önündeki engeller, Sayın Erdoğan'ın da söylediği gibi, bu sürece engel olan ve onların üstesinden gelmeye çalıştığımız kişiler var. Sayın Bahçeli de dün gece bu sözleri tekrarladı, bazıları memnun değil ve engelliyorlar. Ama gerçekte, Türkiye Cumhurbaşkanı ciddiyetle isterse, ya da AK Parti isterse, süreci her şekilde ilerletirler ve bahsettikleri engellerin üstesinden gelebilirler. Bu yüzden meselenin Türkiye Devleti'nde elinde olduğunu söyleyebilirim. PKK, silah bırakmak, silah yakmak, silahlı savaşa resmen son verildiğini kongrede ilan etmek gibi üzerine düşen sorumlukların hepsi yerine getirdi. Kongrelerinde, Türkiye Devleti ile silahlı savaş yapmama kararı aldılar ve sahip oldukları gücü siyasi, diplomatik ve kitlesel mücadele, yani sivil mücadele için bir güce dönüştürdüler. Bunlar, Türkiye Devleti'nin Sayın Öcalan ile İmralı'da yaptıkları görüşmeler çerçevesinde veya Hakan Fidan ve Sayın Bahçeli'nin defalarca kendisini ziyaret ettiğine dair söylentiler çerçevesinde dile gelen taleplerdi.
Onlar(PKK) süreci uzaktan izleyen ve Türkiye'deki Kürt sorunu ve PKK sorununun barışçıl yollarla çözülmesini isteyen büyük devletlerin tüm talepleri yerine getirdiler. Şimdi top Türkiye'nin sahasında. Türkiye de çok adım attı; Meclis'te tüm partilerin temsilcilerinin bulunduğu bir komisyon kurdu. Bu komisyon toplantılar yapıyor, konuyla ilgili olsun ya da olmasın halkı, kişileri ve siyasetçileri dinliyor. Daha sonra tüm görüşler temelinde bir öneri hazırlıyor ve Meclis'e sunarak barışçıl bir çözüm ve Türkiye sisteminin demokratikleştirilmesi için bir yasama kararı haline gelmesini sağlıyor. Bu da çok zaman alacak bir çalışma. Çalışmalarını Ekim ayına kadar tamamlamaları, Türkiye’de demokratik bir sistem kurulması ve barış önerilerin görüşülmek üzere Meclis'e sunulması planlanıyor. Tüm bunların kaderi iktidar partisi (AK Parti) ve müttefiki (MHP) arasında dönüyor, çünkü komisyon üyelerinin çoğunluğu bu iki partiden. Örneğin, Kürtlerin sadece beş üyesi varken, AK Parti'nin 22 ve MHP'nin 4 üyesi var. Komisyonda yer alanlar her konuda aynı fikirde değiller, çünkü farklı partiler ve farklı görüşlere sahipler. Bu da sürecin uzamasına neden oluyor. Benim görüşüme göre, süreç uzadıkça ve çabuk çözülmedikçe, engellerle karşılaşma ve başarısız olma olasılığı artacaktır.
Rûdaw: Türkiye Devleti'nin şu anda PKK'ye güvenmediği şüphelendiği yönünde bir görüş var, çünkü sadece o silah yakma töreni oldu ve ondan sonra başka hiçbir adım atmadılar, hatta bazı söylentilere göre yeni silahlar aldıkları bile söyleniyor. Bu doğru mu?
Muhammed Emin Pencweni: PKK'nin dağlarda binlerce savaşçısı ve gerillası var, mesele sadece o 30-35 silah değildi. Bu, dünya medyası için ve Türkiye'ye, eğer onlar ciddiyetle adım atarlarsa, kendilerinin de silahlarını yakmaya hazır olduklarına dair güvence vermek için sembolik bir şeydi. Doğru, sadece Kandil bölgesinde ve Güney Kürdistan'ın diğer yerlerinde yaklaşık 10 ila 15 bin savaşçıları var, ki ben geçmiş yıllarda aralarında kolayca gidip geliyordum. Öyle savaşçılar var ki 18-19 yaşından beri dağa çıkmış ve şimdi 50, 55 veya 60 yaşındalar. O kişi silahını bıraktıktan sonra ne yapacak? Onlar parlamentoyu bekliyorlar. Sayın Abdullah Öcalan da ilk mektubunda "Biz sorunun demokratik bir şekilde ve yasalar çerçevesinde çözülmesini bekliyoruz" diyor. Yani parlamentonun toplanması, bu konuyla ilgili olan herkes için, ister silahlı ister sivil olsun, genel bir af çıkarılması, böylece özgür olmaları ve geri dönmeleri. Geri döndüklerinde, hükümet onlara yol ve istihdam sağlamalıdır. Onlar barış ve demokratik toplumdan bahsederken, bu kişiler Türk toplumunun büyük bir parçasıdır ve sivil hayata yeniden entegre olmaları gerekir. Bu da yasa ile düzenlenmelidir. Eğer Türkiye Devleti bu adımları atmaz, sadece sözde kalırsa, bir sonuç elde edilemez. Ben de forumda söylediğim gibi, Sayın Bahçeli güzel bir söz söyledi. Dedi ki: "Kürtler ve Türkler kardeştir, Malazgirt ve Çaldıran savaşlarında birlikte kazandık."
Sizin nesiller bunu bilmeye bilir. Malazgirt Savaşı'nda, Hewraman’daki Babanzade Beyliği bin Kürt askeri Kürt kıyafetleriyle Sultan'a yardım için göndermiş ve bu sayede Türkler Bizanslıları yenmiştir. Öyleyse bu ortak tarih varsa, o insanların geri dönmeleri için yasal bir zemin de olmalıdır. Onların siyasi sürece isyan etme niyetleri yok, Sayın Öcalan'ın emirlerinden de çıkmazlar.
Rûdaw: PKK içinde herhangi bir isyan yaşandı mı?
Muhammed Emin Pencweni: İsyan olması zor, ancak Türkiye hükümeti hiçbir şey yapmazsa, onlar da yerlerinde kalır ve silahları omuzlarında olur.
Rûdaw: PKK içinde Kuzey Kürdistan'dan (Türkiye) olanlar dışında Kürdistan'ın diğer bölgelerinden de insanlar var. Onların kaderi ne olacak? Kuzeyliler Türkiye'ye dönecek, ama diğerleri ne olacak?
Muhammed Emin Pencweni: Bu da Türkiye devletiyle konuşulması ve çözülmesi gereken sorunlardan biri. Örneğin, Güney Kürdistan'dan olan kişiler için Kürdistan Bölgesel Hükümeti ile koordinasyon sağlanması gerekiyor. Her ne kadar Kürdistan Bölgesel Hükümeti ve Başkanlığı sürecin başından beri rol oynamış olsa da. Özellikle ben, o zamanlar hükümet başkanı olan ve şimdi de bölge başkanı olan Sayın Neçirvan Barzani aracılığıyla sürece yakından ilgili ve bilgi sahibim. Sürecin başından beri başarılı olması için çok çabaladı. Ayrıca Sayın Başkan Mesud Barzani ve Sayın Bafıl Talabani de hepsi süreci destekliyor. Süreç başarılı olduğunda ve Kuzey Kürtleri için genel af çıkarıldığında, Dem Parti çerçevesinde siyasi faaliyetlerine geri döndüklerinde, Türkiye hükümetinin Bölgesel Hükümet ile diğer parçalardaki üyelerin kaderi hakkında ciddi bir diyalog kurması gerekiyor; özellikle onlara nasıl yardım edileceği ve ne yapılacağı konusunda. Türkiye hükümetinin bu konuda Bölgesel Hükümet ile resmi olarak diyalog kurma görevi var.
Rûdaw: Sizce dağdakiler şehre döndüklerinde Dem Parti ile bütünleşmeli mi, yoksa kendilerine ayrı bir siyasi parti mi kurmalı?
Muhammed Emin Pencweni: PKK'nin 12. kongresinin kararlarından biri de PKK adı altında siyasi ve askeri faaliyetlerde bulunmayacakları yönündeydi. Oslo'dan başlayıp daha sonra bozulan ve Süleymaniye'de devam eden önceki süreçlerde de ben şahsen PKK adına ve Sayın Mam Celal'in bilgisi dahilinde Kandil’e gidip geliyordum ve taraflarla diyalog halindeydim. Sonunda, HDP'nin (şimdi Dem Parti oldu) bir çatı partisi olması konusunda anlaşıldı. O dönem süreci yürüten heyetle görüştüğüm kadarıyla, o insanların geri dönmeleri, HDP çatısı altında Kürtlerin haklarını elde etmek için siyasi, diplomatik ve sivil mücadele yürütmeleri yönünde görüş vardı. Hatta seçimlere katılabilirler, parlamentoya girebilirler ve hatta CHP veya diğer muhalefet partileri gibi çalışabilirler, yapabilirlerse hükümette yer alabilirler şeklinde tartışılıyordu. Ancak şimdiki süreç çok yavaş ilerliyor, adeta kaplumbağa yürüyüşü ile ilerliyor. Bu da çok zararlı, çünkü Türkiye'nin geri adım atabileceği veya PKK'nin pişman olabileceği değişiklikler meydana gelebilir. Türkiye siyasi açıdan çok kötü durumda ve kuşatılmış durumda.
Türkiye, Ortadoğu'nun yeniden dizayn edildiği yeni bir projenin kapsamı içerisinde. Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesi Lozan dönemindeki gibi sadece coğrafik veya harita üzerinde kalmayacaktır. Siyasi, askeri, ekonomik, istihbarati ve coğrafik kapsamda bölgede değişiklere yol açacak yeni bir dizayn sürecinin eşiğindeyiz. Bu Amerika ve İsrail'in projesi ve İsrail bunun uygulamaktan mükelleftir. Süreç zaten Gazze savaşı ile başlatılmış durumda. Yaş ve kuru bir arada yanıyor. Gazze’de olanlar asrın felaketidir. İran-İsrail savaşı başladıktan sonra Bahçeli televizyona çıkarak ‘İran’dan sonra sıra bizde. İç Milli cepheyi güçlü tutmalıyız’ dedi. PKK ve Kürtler ile barış süreci, bu iç milli cephenin güçlendirilmesi ve bu dizayna karşı durma çerçevesinde gelişti. Bu dizayn süreci Türkiye, İran ve Irak’ı da kapsıyor. Irak’ın üçe bölünme ihtimali çok yüksek. Aynı şekilde Suriye’de olabilir. Lozan dönemindeki dizayn sürecinde zarara uğrayan tek millet sadece Kürtlerdi. Filistin, Lübnan, Suriye gibi birçok ulus devletleşirken, sadece Kürtler mahrum kaldı. Yeni düzayn sürecinde Kürtler kilit bir noktadadır. Bu dört devletlerin bölünmesi ve Büyük Kürdistan devletinin kurulması bu dizayn sürecinin temel bir noktasıdır. Bunu Kürtler için ya da filan parti ve ya herhangi bir Kürt önderi için yapmıyorlar, kendi çıkarları için yapıyorlar. Esas mesele İsrail'in sınırlarının korunması ve güvenliğinin sağlanması. İsrail’in güvenliği için Demokratik Suriye Güçleri NATO silahları ile varlığını ve gücünü korumalı deniyor. İsrail'in sınırlarını koruyacak, bölgede İran ve Türkiye'ye karşı bir denge oluşturacak güçlü bir Kürt varlığı istiyorlar. Bu yüzden Kürtlerin kendi devletine ve varlığına sahip olması onların çıkarına. Türkiye bu değişimden etkilenecek ülkelerden biri. Ne Avrupa ne NATO ne de İsrail, Türkiye ve İran’ın Orta Doğu’nun en güçlü devletleri olmasını kabul etmiyor. Bu çerçevede büyük Kürdistan devleti ile bu süreci yürütmek istiyorlar. Amerika ve İsrail’in bu planı bir yıl veya iki ya da 10 yıl sonra hayata geçirilmesi düşünülüyor.
Rûdaw :Yani Türkiye'deki barış sürecinin hızla uygulanması gerektiğini mi düşünüyorsunuz?
Muhammed Emin Pencweni: Evet, Türkiye barış sürecini ilerletmezse, o büyük siyasi depreme maruz kalacak. Bunu açıkça söylüyorum Türk istihbaratı da bilsin; eğer barış süreci hızla uygulanmaz ve Kürtler devletin, iktidarın gerçek bir ortağı haline getirilmezse, Türkiye o büyük değişimden etkilenecek ve parçalanacak. O zaman sorunları çözmek çok daha zor olacaktır.
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın