Halis, Kürt siyasetinin yaşadığı sorunları, çözüm önerilerini, IŞİD’in Kürdistan bölgesi ve Rojava’ya saldırılarını ve çözüm sürecini Rûdaw’a anlattı.
Gerek Kürdistan Bölgesi’nde, gerek Rojava’da Kürtler IŞİD saldırılarına maruz kalıyor? Bu durum, bundan sonraki Kürt siyasetini nasıl şekillendirir?
Öncelikle Kürtler’in her kesiminin bir araya gelip, bu saldırılara karşı ciddi bir duruş göstermesi, dayanışma içinde ve buna karşı koymaları gerekiyor. Bu kaçınılmaz bir şey. Çünkü saldırı Kürt halkının tamamına yönelik ve planlı bir saldırıdır. Bu saldırının arkasında Ortadoğu’daki birçok devletin olduğunu düşünüyorum. Kürtler’in ilerlemesini, belli mesafeler kat etmesini hazmedemiyorlar.
Türkiye’nin bu saldırılardaki rolü de tartışılıyor. Siz, Türkiye’nin rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’nin durumu çok dramatik. Türkiye’de 15-20 milyon Kürt yaşıyor. AKP’nin, Kürtler’in gözünün içine baka baka Kobani’ye sahip çıkmaması, yardım etmemesi, diğer bölgelerdeki Kürtler’e yönelik pasif duruşu, Kürt halkını yaralamıştır.
IŞİD’le PKK’yı ve YPG’yi eşleştirmesi Kürt halkını üzmüş ve Kürt halkı tarafından da bu kabul görmemiştir.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın Süleymanşah Türbesi’ne gösterdiği duyarlılığın onda birini kendi Kürt vatandaşlarının akrabaları için göstermemiş olması gerçekten üzücüdür. Bunun mutlaka AKP iktidarına bir bedelinin olacağını öngörüyorum.
Çözüm süreci bazen sıkıntılar yaşasa da devam ediyor. Sürecin geldiği aşamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çözüm süreciyle Kürtler’in sorunlarını çözeceklermiş gibi bir algı yaratılıyor ama bunun böyle olmadığı görülüyor. Kobani ve Şengal saldırıları, hükümetin IŞİD’le olan samimiyeti ve hoşgörülü tutumu, AKP’nin, Kürtler’in meşru taleplerini yerine getirme konusunda isteksiz olduğunun açık ifadesi.
Sürecin bir sonuca varmasını istiyorum. Silahların susması ve silahlı mücadelenin barışçıl yöne evrilmesini hepimizin savunması gerekir. Ancak AKP’nin bu konuda çok samimi olmadığını ve sadece PKK’ye silah bıraktırmaya çalıştığını düşünüyorum. PKK’ye “silahı bırak, 80 öncesi konumuna geç” deniliyor.
Bu mümkün olmaz mı?
Bu yanlış bir politika. Çünkü 30 yıl önceki dünya ve Türkiye yok. Kürtler de 30 yıl önceki Kürtler değil. Kürtler’in bilinç düzeyi ve duyarlılıkları, geldikleri nokta bence kendi liderlerini aşacak düzeyde. Bu harekete önderlik yapan Kemal Burkay’ları, Öcalan’ları, Ziya Halis’leri aşacak duruma gelmiştir. Bu liderler bu meselesi yürütmeseler bile milyonlarca Kürt kitlesel olarak bu mücadeleyi bırakmazlar. AKP’nin bunu anlaması gerekiyor.
Kürtler artık kendi özgürlüklerinden ve kendi bölgelerinde kendilerini yönetme taleplerinden vazgeçmeyecektir. Bu talep makul ve meşru kabul etmezlerse bu sıkıntılar, huzursuzluklar bitmez.
Türkiye’deki Kürt sorununun çözümü için kimi çevreler demokratik özerklik, kimi çevreler federasyon formülünü gündeme getiriyor. Bağımsız Kürdistan’ın kurulmasını savunanlar da var. Sizin formülünüz nedir?
Kürt meselesi diğer soysal meseleler birlikte demokrasi içinde çözülecek bir meseledir. Demokrasiyle Kürt sorunu atbaşı giden sorunlardır ve çözümü birbiriyle paraleldir.
Kürt meselesini çözebilmenin yolu, Kürtler’in kendi birliğinden geçiyor. Kürtler sadece Türkiye’de değil, diğer coğrafyadaki soydaşlarıyla bir araya gelirse, Türkiye’ye demokrasinin gelmesi ve yerleşmesi sözkonusu olur. Hatta Ortadoğu’ya demokrasinin gelmesine yardımcı olur. Önce Kürtler’in kendi aralarında birliklerini sağlaması lazım.
Bunun için de Kürtler’in önce ulusal kongrelerini toplamaları lazım. Bir süreden beri bu konu konuşuluyor ama gerçekleşmedi. Son gelişmeler, IŞİD saldırıları ve barış sürecinin geldiği aşamada Kürtler’in bir arada olma mecburiyetleri vardır. Bunun yolu da ilk etapta önce ulusal kongrenin toplanmasından geçer.
Bir süre önce Kürdistan Bölgesi’nde bağımsızlık tartışmaları yürütülüyordu. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kürtler’in içinde bağımsızlığa en yakın olan Güney Kürdistan Bölgesi. Hiçbir halk “bağımsız olmayayım, bağımsızlık benim neyime” gibi bir şey düşünmez. Ancak bunun gerçekçi olması lazım. Güney Kürdistan’da şartlar olgunlaşırsa bağımsız bir devlet oluşumu uzak bir ihtimal değil. Bunun zamanlaması ve şartlarını oradaki yaşayanlar ve kadrolar belirlemeli.
Uzun yıllar sosyal demokrat partilerde siyaset yaptınız. Türkiye’deki sosyal demokrat siyasetin geldiği aşamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de sol ve sosyal demokrat siyaset benim de geçmişte içinde bulunduğum siyasi yapılar tarafından berhava edilmiştir. Eğer bugün AKP iktidarı tek başına Türkiye’yi yönetiyorsa, bunda en fazla sosyal demokratların ve sosyalistlerin payının olduğunu düşünüyorum.
Değişime açık, statükocu olmayan ve gerçekten sosyal demokrasi Türkiye’yi bu hale getirmezdi. Bülent Ecevit ve deniz Baykal gibi liderler tarihi hatalar yaptı.
Siz de Eşitlik ve Demokrasi Partisi’ni kurmuştunuz ancak ömrü kısa sürdü bu partinin. Neyi başaramadınız?
Ben böyle bir sosyal demokrasi mücadelesini yürütmek için Eşitlik ve Demokrasi Partisi’ni kurdum. Ancak partimize dönük hazırlanan çeşitli komplolar oldu. CHP’deki kaset skandalı ve ardından yaşanan değişimle birlikte Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olması bizim bu oluşumumuzu ve hareketimizi ciddi şekilde etkiledi ve akamete uğrattı.
Bunu biraz açmanız mümkün mü? Kaset komplosu size karşı mı yapıldı?
Aleviler’in Baykal yönetimindeki CHP’den ciddi rahatsızlıkları vardı. Ben hem Alevi, hem Kürt bir siyasetçi olarak EDP’nin başına geçmiştim. Alevi örgütlerinin kadroları bizde siyaset yapmaya başladı. CHP’den ciddi anlamda oy alacağımız kesindi. O sıralar Sarıgül de parti kurma hazırlığı yapıyordu. İki parti de CHP’nin oylarını alacaktı. CHP barajın altında bile kalabilirdi. Kaset komplosuyla Baykal genel başkanlıktan indirildi. Yerine Kılıçdaroğlu getirildi. Kılıçdaroğlu’nun gelmesiyle EDP’yi ilk olarak Aleviler terk etti ve CHP’ye gitti. Böylece CHP baraj altında kalmaktan kurtuldu.
Ziya HALİS / PORTRE
1948’de Sivas’ın Zara ilçesinde doğan Halis, İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi’ni bitirdi. 1970’li yıllarda siyasete girdi. 1991’de SHP Sivas milletvekili oldu. CHP ile SHP’nin birleşmesinin ardından CHP’ye katıldı. Devlet Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yaptı. CHP’nin demokrat ve sol bir parti niteliğini kaybettiğini düşünerek, 2001 yılında bu partiden istifa etti. EDP Genel Başkanlığı'na seçilinceye kadar siyasi çalışmalarını bağımsız olarak sürdürdü. Daha sonra EDP’den de istifa etti.
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın