Prof. Dr. Mehmet Altan: Rojava'nın Suriye'de etkin bir konumu var
Akademisyen, gazeteci ve yazar Prof. Dr. Mehmet Altan, Türkiye'de devam eden barış süreci ve Kürt meselesine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Rûdaw’a konuşan Altan, sürecin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın daha fazla müdahil olması gerektiğini belirtti.
MHP lideri Devlet Bahçeli'nin bu rolü üstlenmesinin toplumsal muhalefeti yumuşatabileceğini ifade eden Altan, Erdoğan'ın ise sürece henüz tam anlamıyla dâhil olmadığını vurguladı.
Erdoğan'ın geçmişte benzer süreçlerde yaşadığı olumsuz tecrübeler nedeniyle temkinli davrandığını belirten Altan, "Erdoğan'ın siyaseten daha evvel bu tecrübeyi yaşadığı ve negatif bir sonuç söz konusu olduğu için belki siyaseten bunun avantajlı halini de gözetiyordur" dedi. Ancak Altan, sürecin olumlu bir seyir izlemesi halinde Erdoğan'ın daha fazla sahip çıkacağını düşündüğünü ifade etti.
Altan, Türkiye'nin iç politikadaki belirsizliklerin yanı sıra dış politikadaki değişimlerin de süreci etkilediğini belirterek, "Dış dünyada, dış politikadaki değişikliklerle içeride bunu ters orantılı sıkışıklık bu ittifakın tarafları arasında sıkıntı yaratıyor mu?" sorusunu gündeme getirdi. Bu belirsizliklerin Erdoğan'ın sürece tam anlamıyla dahil olmasını geciktirebileceğini kaydetti.
Son olarak Altan, Türkiye'de Kürtlerle eşit vatandaşlık temelinde yaşamanın önemine değinerek, demokratikleşmenin ve temel hak ve özgürlüklerin herkes için geçerli olması gerektiğini vurguladı.
Altan, "Demokratikleşme önerisi vaadi, bunun artık sona ereceğini bize ifade ediyor" diyerek, toplumun bu yönde bir değişime hazır olması gerektiğini sözlerine ekledi.
Akademisyen, gazeteci ve yazar Prof. Dr. Mehmet Altan Rûdaw TV sunucusu Hevidar Zana’nın sorularını yanıtladı:
Rûdaw: Her şeyden önce Sayın Altan yayınımıza hoş geldiniz. Genel olarak sizin bu süreç hakkındaki görünüşünüz bilmek istiyorum. Atılan bu adımları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mehmet Altan: Hayırlı bir sonuca gitmesini hepimiz istiyoruz. Herkes bunu bekliyor. Çünkü herkes huzurlu, sağlıklı daha refah içinde, daha özgür bir hayat sürmek istiyor. Bu sürecin de bize vaat edilen hedefi bu. Ama sürecin akışı seçtiği yöntem bir de esas çare olarak söylenen demokratikleşme konusunda net, açık, belirgin bir ortam olmamasından dolayı tereddütler var. Tabii ki doğru söylüyorsunuz. Bu çok yeni bir başlangıç. En azından bir hazirana kadar teknik kısmının silah bırakma, şu bu aşamalarının tamamlanacağı söyleniyor. Fakat bundan sonra da demokratikleşmenin önünün açılacağı söyleniyor. Ama demokratikleşme demokratik ülkelerde şarta bağlı değildir. Zaten olması gereken bir husustur. Hukuk, demokrasi. Şimdi bunu şarta bağlı olarak söyleyip buna uygun olmayan bir atmosferde bu süreç yaşandığı için bir temkin ve tereddüt var. Bunu ikiye ayırmak lazım.
Rûdaw: İnsan bu süreçten tereddüt duyuyor, sizce insanlar neden tereddüt ediyor? Bu sürece inanmıyorlar mı?
Mehmet Altan: Bir çağ değişiyor dünya değişiyor. 21. yüzyılın olağanüstü çalkantıları var. Kürt meselesini 100 yıldır çözememiş bir cumhuriyet. Şimdi Kürt meselesi Türkiye'nin tavrını çözüyor. O duruşunu çözüyor. 100 yıldır demokratikleşmemiş bir ülkenin sorunlarını çağın değişim dinamikleri çözüyor. Bu herkesin kafasında çağın değişimini tam algılamayınca tereddüt yaratıyor. İkincisi bu anlaşma, silahların bırakılması, barış, huzur, bütün paradigmayı, modeli değiştiriyor. Ne oluyor? Irktan insana geçiyoruz. Yani ırk üstünden bakmak yerine insanüstünden bakmak. Aynı zamanda siyasetle sorunları çözülecek diye ön kabullerimiz varken hukuk daha fazla konuşacağız. Yani hukuk siyasetin önüne geçiyor.
Bunlar alışa geldiğimiz değişimler değil. Bir de tabii söylenenlerin bu kadar köklü, acı bırakmış, gözyaşı çoluk çocuğun yok edilmesine neden olmuş bir meselenin bu kadar rahatlıkla ve huzur içinde çözülüp çözülemeyeceği konusunda eskiye baktığınız vakit çok bir anda umutlu ve uçarak harika diyemeyecekleri bir acılı birikim süreci var. Dilerim hızlı adımlar atılır ve bu demokratikleşmenin esas bu sorunu çözmek için esas olduğu söylenir. Çünkü Abdullah Öcalan'ın çağrısında bir tespit var. Diyor ki bunlar demokratik kanalların tıkanmasından dolayı doğduğu AKP'nin de aynı şekilde programında 2001'de terör demokratik kanallar tıkanınca ortaya çıkar. Terör sonuçtur diyor. İkisi de birleşiyor ama ikisi arasında 23 yıllık bir zaman farkı var ve yaşanan büyük acılar var. Onun için bir tereddüt var.
Rûdaw: Bu konudaki şartlar veya pazarlıklar konusu gündemde. Bazı kesimler hiçbir şartın söz konusu olmadığını söylüyor, her hangi bir pazarlık da yapılmadı sadece PKK silah bırakacak, Kürt kesimleri de diyor ki tamam biz silahları bıraktık ama haklarımız ne olacak? Bu süreçten neyi kazanacağız. Siz nasıl görüyorsunuz, şartsız veya pazarlıksız bu süreç yürür mü?
Mehmet Altan: Ben bu meseleyi Türkiye üstünden okumuyorum. Yani Kürt halkı dört ayrı ülkeye bölünmüş ve Kuzey Irak yani Kürdistan Bölgesi’ni, Irak Kürdistan Bölgesi’ni saymazsak bağımsız bir devlete sahip olamamış bir halk bugüne kadar. Şimdi Orta Doğu yeniden şekilleniyor. Rojava'nın bir şekilde konumu, aynı zamanda burada bütün Kürt aktörler ittifak içinde bu dinamiği göz ardı ederek Türkiye'de bir yere varılamaz. Yani bu işler Türkiye üstünden yürümüyor. Bütün dünyadaki değişimin Orta Doğu'daki Kürt halkı üstünden şekillenmesini esas olarak yürüyor Onun için bu tartışmalar pazarlıklar içerideki bir siyaset ama buna dünya dinamikleri ve Orta Doğu'daki gelişmeler Rojava üstünden baktığınız vakit bence anlaşmaların bütün bu iç tartışmalara rağmen kendi istikametinde ve yolunda sağlıklı olarak yürüdüğünü görüyorum.
Rûdaw: sizin de bahsettiğiniz gibi Kürdistan Bölgesi örneği gibi bir yapıya mı evrilecek?
Mehmet Altan: Benim gördüğüm daha ileri bir aşamasını teşkil edecek yani bir kere şimdi baktığınızda ki Rojava'nın Suriye'deki etkin konumunu görüyorsunuz. Su kaynaklarının petrol kaynaklarının aynı zamanda askeri gücünün ve bunlardan kaynaklanan merkezi hükümetteki ilişkilerinin tabii bu bunun Kuzey Irak'ın da moderatörlük, aracılık yapma gibi çok önemli bir rol oynadığını da görüyoruz bütün bölgede. Burada yürümeyen hiçbir şey yok. Bu planlandığı, programlandığı gibi gidiyor. Onun için de Rojava'nın şu andaki elindeki güçleri, doğal kaynakları, askeri gücü ve merkezi hükümetle ilişkilerinin seyrini gördüğünüz vakit bunun önünde bir zorluk şu an itibariyle yok.
Türkiye'nin akılcı bir yönetiminin bunlara engel olmak yerine sahiplenmesi gerekir. Çünkü bölgenin dünyayla bağlantısını sağlama açısından sıkıntıları var. Yani Türkiye aynı zamanda Türkiye'nin önemli bir nüfusu Kürt yani kendi vatandaşlarına, kendi ülkesine sahip çıktığı vakit hepsiyle birlikte bir ahenk yaratabilir ve bundan herkes kazançlı çıkabilir. Türkiye savaştığı vakit kaybeden barışı savunduğu vakit çok kazanan bir ülke. Onun için burası bir barış adası, bir barış köprüsü olduğu vakit bölgedeki itibarı ve ağırlığı da artacaktır. Ama barış taraftarlığı resmi altı doldurulmuş bir siyaset haline gelemiyor. Dilerim bu yeni değişimin bir etkili sonucu da Türkiye Cumhuriyeti'nin barışı esas aldığı ve siyasetini özellikle Orta Doğu'da buna göre şekillendirdiği bir imkâna yol açıp herhalde olumsuz bir mesaj götürmeyeceklerdir.
Rûdaw: Geçtiğimiz akşam Sırrı Süreyya Önder bir televizyon programında Pervin Buldan ile birlikte Rojava’ya gideceklerini söyledi. Sizce Rojava’ya nasıl bir mesaj götürürler?
Mehmet Altan: Olumsuz bir mesaj götürmek için gitmezler. Bence bunlar temelde anlaşmaların olduğunu bittiğini inanıyorum. Ben yani bütün bu plan a filan ama bu önemli bir konu kritik bir konu toplumsal bir konu çok üstünde ayrıştırma üretilmiş bir konu. Siyaseten bundan gocunan bundan rahatsız olanların da huzursuzluklarını giderecek bir siyasi ince ayarın söylemleri bunlar. Ama genelde bu planın çalışıldığı daha evvel uzun bir zaman aralığında şekillendirildiği ama toplumsal olarak verilmesi istenen resimlerinde şimdi verildiği bir süreç olarak algılıyorum. Onun için günlük gelişmelerin bunu çok etkileyeceğini düşünmüyorum. Ama bu toplumsal çok zor bir konu olduğu için ülkenin kendi içindeki farklı hassasiyetlere cevap üreten tartışmalar olduğunu değerlendiriyorum.
Rûdaw: Kürtlerin refleksini nasıl görüyorsunuz, malum fazla hassaslar bu konuda ve olayların rayından çıkmamasını istiyorlar. Çok fazla hassas olunması da sorun yaratmaz mı sizce?
Mehmet Altan: Çünkü bu normalde doğal olarak yürümüyor. Yani bir devlet denetiminde resmi tarafın istediği biçimde yürüyor. Kendi içinde yürürken sorular üretiyor, üslubu tartışılıyor, yöntemi tartışılıyor. Şimdi bu kadar tartışmaya açık, çoğulcu, doğal, olmayan bir süreçte de devletin onayıyla işlevsel olanların da durumları çok hassas. Yani doğal olmayınca tedirginliğiniz artar. Yani ben burada şimdi endişe etsem ne yapacağım, ne edeceğim, nasıl güleceğim, elimi nereye koyacağım beni çok tedirgin görürsünüz. Ama doğal olarak konuştuğumuz bir konuyla ilgili fikir üretmeye, yorum üretmeye çalıştığımız için rahatım. Yani o rahatlıkta olmadıklarını, benim stüdyoda olduğum rahatlıkta olmadıkları bir görev üstlenmişler ve bunu ifa ediyorlar ve bu hassas çok hassas bir konusu Türkiye'nin toplumsal dengeler açısından sıkıntılı bir mesele çözümü de çok dar bir patikada kimsenin pek bilmediği bir yöntemle yürütülüyor. Bunda hem toplumu inandırmak hem bunu hedefine vardırmak için önde rol oynayanların da tedirginliği artıyor.
Rûdaw: Malumunuz bu süreç Devlet Bahçeli’nin inisiyatifi ile yönetiliyor, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuya çok yaklaşmadığını görüyoruz, Erdoğan’ı yakından tanıyan biri olarak sizce ne zaman müdahil olacak ve bu sürece sahip çıkarak bu meselenin baş aktörü haline gelecek?
Mehmet Altan: Bu önemli bir soru. Bunun iki tane reçetesi var. Yani bizde buranın devlet etme geleneğinde zor süreçleri kolay olmayan çözüm arayışlarını o konuya en muhalif kişi üstlenir yani geçmişte de Ermenistan'la Türkiye barışma adımları atarken Alparslan Türkeş gene bu partinin eski liderlerinden biri görev üstlenmişti Petrosyan'la Paris'te ilişki kurmuştu. Buranın böyle bir geleneği var. Onun için bu görevi MHP lideri üstlenmiş gözüküyor bu en fazla bu işlere karşı olan bir kişi bunun öncülüğünü yaparsa toplumsal o konudaki muhalefeti daha yumuşatıyor daha tansiyonu düşürüyor. Erdoğan konusuna gelince orada bir berraklık yok. Onun için de fazla soru ve yorum var. Bu sağlık, sıhhat kazandıkça Erdoğan'ın da buna daha fazla sahip çıkacağımı düşünüyorum. Mevcut zorlukların hepsini bilmiyorum bu. Bu yorumlar ne kadar doğru ne kadar değil onları da bilmiyorum ama Erdoğan'ın siyaseten daha evvel bu tecrübeyi yaşadığı ve negatif bir sonuç söz konusu olduğu için belki siyaseten bunun avantajlı halini de gözetiyordur. Ama burada gerçekten söylendiği gibi muazzam bir ahenk var mı? Yoksa dış dünyada, dış politikadaki değişikliklerle içeride bunu ters orantılı sıkışıklık bu ittifakın tarafları arasında sıkıntı yaratıyor mu? İç politikanın bilinmezleri burada etkilim onu tam kestiremiyorum ama bunlar da hep soru ve yorum olarak geliyor.
Rûdaw: Türkiye’de insanlar Kürtlerle birlikte eşit vatandaşlık temelinde yaşamaya hazır mı? Çünkü şu ana kadar bu fark gözüküyor, Kürtler her zaman ikinci sınıf vatandaş muamelesi görülüyor. Aynı olmayı kabul ederler mi?
Mehmet Altan: Hayat bunu zorluyor. Yani olması gereken bu. Şimdi mesela böyle bir soruya muhatap olan açısından da cevap verme durumunda olan açısından da aslında ne kadar üzücü. Yani temel hak ve özgürlükler. Aslında demokrasilerin ve hukukun temelidir. Bizim insan olarak doğduğumuz andan itibaren devredilemeyen, mahkeme kararı dışında kimsenin bizden alamayacağı haklarımız var. Biz buna insan hakları diyoruz. Temel hak ve özgürlükler diyoruz ve insanların her birinin eşit olduğu, eşit haklara sahip olduğu kavramın adı temel hak ve özgürlüklerdir. Ama bizim bölgelerimizde İnsanın doğar doğmaz ölünceye kadar elde edeceği ve devredilemez hakları siyasetin konusu. Yani ırk, din, mezhep. Şimdi biz insan partisi kurarsak hiç kimse gelmez arkamızdan. Ama din, ırk, mezhep ayrıştırması yaparsak taraftarları hazır. Gelişmesini tamamlamamış, eğitimini tamamlamamış. Doğal olarak millet ve devlet olmada zafiyetleri olan toplumlarda siyaset, ırk, din mezhep üstünden yapılıyor. Şimdi demokratikleşme önerisi vaadi bunun artık sona ereceğini bize ifade ediyor ve toplu olarak da hepimizin durması gereken yer bu temel hak ve özgürlüklere sahip çıkmak herkesin hep birlikte ve demokratikleşmenin arkasında hukuki olarak talep kâr, ısrarlı talep kâr bir konumu güçlendirmemiz de mümkün.
Rûdaw: Akademisyen, gazeteci ve yazar Sayın Prof. Dr. Mehmet Altan yayınımıza katıldığınız için çok teşekkürler.