Rojava’nın ‘Canlı Hafızası’ ile röportaj: Celadet’in alnından öptüğü çocuk
Röportaj: Besam Mistafa
Her milletin tarihinde "Canlı Arşiv" olarak nitelendirilen müstesna şahsiyetler var. Onlar sadece zamana tanıklık etmekle kalmaz, o dönemin ruhunu zihinlerinde ve yüreklerinde bir emanet gibi taşır.
Samî Ehmed Namî, Suriye Kürtlerinin (Binxet) geride kalan yüzyılını hafızasında barındıran o nadir insanlardan biri. O, aydın, şair ve Kürt eğitiminin öncüsü Mela Ehmedê Namî'nin oğludur, aynı zamanda bizi Rojava’daki Kürt aydınlanmasının köklerine ulaştıran eşsiz bir kişisel hikâyenin de sahibi.
Bu kapsamlı söyleşide, Samî Namî bizi 1940'lara ve 50'lere doğru büyülü bir yolculuğa davet ediyor. Bizi Tirbespiyê'deki o divana, Kürt Miri Celadet Bedirxan'ın ağırlandığı Haco Ağa'nın odasına götürüyor.
O dönem zeki bir çocuk olan Samî, büyük bir cesaretle Mir'in karşısına çıkıp şiir okuyor. Celadet Bedirxan büyük bir sevgiyle ayağa kalkıp o Kürt çocuğunu kucaklıyor ve alnından öpüyor. Bu anı, sadece bir çocukluk hatırası değil, Hawar kuşağının yeni nesillere nasıl el verdiğinin de bir hikayesi.
Ancak tarih sadece güzel anılarla yazılmıyor; mücadele ve ödenen bedeller de bu hikâyenin bir parçası. Samî Namî, babası Mela Ehmedê Namî'yi, onun kapalı bir toplumda cehaletle nasıl savaştığını tüm detaylarıyla anlatıyor.
Halkın "Okula gitmek günahtır" dediği bir dönemde, Mela Namî'nin sadece oğullarını değil, kızlarını da okula göndermesi ve Tilşeîra Aşîta köyünde kız okulu açması, dönemi için devrim niteliğinde. Ayrıca babasının, birbirlerini şiirlerle selamladıkları "Can Kardeşi" Cegerxwîn ile olan derin dostluğu da bu röportajda özel bir yer tutuyor.
Bu tarihi belgenin en çarpıcı bölümlerinden biri de Mela Ehmedê Namî'nin Bağdat ziyareti.
Samî Namî, babasının 1958 yılında büyük zorluklarla pasaport temin edip Mela Mustafa Barzani'yi görmeye gidişini anlatıyor. Ölümsüz Barzani'nin sekreterine söylediği şu sözlerle yaptığı sıcak karşılama, tarihe not düşülüyor: "Misafirim gönlümde çok azizdir; Kürt'tür, misafirdir, imamdır ve şairdir."
Samî Namî bu röportajda, "Amudê Sineması Yangını"nın yürek yakan acısından, babasının naaşının 2023 yılında ilk gömüldüğü yerden vasiyeti üzerine taşınmasına kadar; sadece bir ailenin hikâyesini değil, Rojava Kürtlerinin kültürel ve ulusal direnişinin hikâyesini gözler önüne seriyor.
Samî Ehmed Namî ile yapılan röportajın tam metni:
Rûdaw: Merhaba Samî Hoca. Çocukluğunuzla başlamak istiyoruz. Kamişlo'nun doğusundaki Tilşeîra Aşîta köyünde, yurtsever ve aydın bir ailenin içinde büyüdünüz. Babanız, Mela Ehmedê Namî, tanınmış bir şahsiyetti. Bize çocukluğunuzdan ve babanızın zihniniz ve kişiliğiniz üzerindeki ilk etkisinden bahseder misiniz?
Samî Namî: Merhaba. Henüz küçük bir çocukken zihnim, fikrim ve inancım Kürtlükle uyandı. Çünkü babam yazar ve şairdi; ayrıca Xoybûn Cemiyeti, Cezire Yoksul Kürtlere Yardım Cemiyeti (Hisiça Cemiyeti), Özgürlük ve Kürt Birliği Cemiyeti ve Amudê Kürt Gençleri Kulübü gibi tüm siyasi örgütlerde aktif bir üyeydi.
Evin içinde kız kardeşlerimle birlikte babamın şiirlerini dinlerdik ve bazılarını ezberlerdik. Evin tek oğlu olduğum için çoğu zaman babamla birlikte faaliyetlere katılırdım. Bu sayede birçok Kürt siyasetçiyi ve yurtseveri görme ve tanıma fırsatı buldum: Celadet Ali Bedirxan, Dr. Ahmet Nafiz Beg, Dr. Nureddin Zaza, Cegerxwîn, şair Hejarê Mukriyanî, Ebdurehman Axayê Eliyê Yunus, Arif Begê Ebbas, Qedrîcan, Osman Sebri, Kadri Bey Cemil Paşa, Ekrem Bey Cemil Paşa, Hasan Axayê Haco, Cemil Axayê Haco, Mihemed Eliyê Şiwêş, Mela Ehmedê Şuzi, Mela Ehmedê Zivingî, Hesen Hişyar, Reşidê Kurd ve Evdê Têlo...
“Aşiretimizin adı Kürdistan’dır”
Rûdaw: Anılarınızda çok ilginç bir hikâye var; babanıza 'Aşiretimiz nedir?' diye sorduğunuzda, o 'Biz Kürt ve Kürdistanlıyız' demişti. Bize bu olaydan bahsedebilir misiniz?
Samî Namî: Henüz ailecek Tilşeîra Aşîta köyündeydik. Bir gün arkadaşlarımla oyun oynuyordum, oyun sırasında her biri "ben filan aşirettenim" diyordu. Ben aşiretimin adını bilmediğim için orada sessiz kalıyordum. Hemen aceleyle eve geldim ve babama dedim ki: "Baba, aşiretimizin adı ne? Arkadaşlarıma söyleyeceğim." Babam bana döndü ve dedi ki: "Oğlum arkadaşlarına de ki: Benim aşiretim hepinizinkinden büyüktür. Ben Kürt ve Kürdistanlıyım, bu kadar!" Böylece sevindim, arkadaşlarıma da anlattım, onlar da mutlu ve memnun oldular.
Rûdaw: Siz, babanızın gece okulunda Latin harfleriyle Kürtçe okuma yazmayı öğrenen kişilerden biriydiniz. O dönemi, o zorlu şartlarda anadili öğrenme coşkusunu ve heyecanını anlatır mısınız?
Samî Namî: Evet, Hawar dergisi yeniden yayınlanmaya başlamıştı, yeni doğan bir gün gibi ışıkları Kürt dünyasını aydınlattı. Kürt halkı cömertçe, sevinçle ve sıcaklıkla atalarının dilini öğrenmeye yöneldi; okuma yazma bilenler bilmeyenlere öğretiyordu. Mela Ehmedê Namî, Mir Celadet’in halkı eğitmeyi omuzlarına yüklediği öğrencilerinden biriydi. Namî, kendi köyü Tilşeîra Aşîta’da, resmi okulun odalarından birinde bir gece okulu açtı. Köyün gençleri ve yaşlıları her gece alfabe torbaları, kalem ve defterleri omuzlarında asılı halde okula doğru gider, derslikte düzenlice otururlardı. Kürtçe okuma öğretmeni Namî de onlara ders verirdi.
Namî’nin okulundaki öğrenciler arasında Yusufê Evdê Yusuf, Mihemed Eminê Selmo, Mela Mihemedê Beyandûri, Süleymanê Osê, Ehmedê Hisoyê Mehmed, Abdülmecid Mihemed, Hemoyê Süleymanê İsa, Salihê İbrahimê Xotli, Dervişê Hemzoyê Evdê, Davido Eloyê Ebês, Selimê İbrahimê Çile, Abbasê Çelebi, Yusufê Cimayê Ezdin, Süleymanê Cimayê Ezdin, Abdulazizê Eliyê Evdê, Samî Mela Ehmedê Namî, Restemê Emerê Restem, Cemilê İso (Kurd Şemo) gibi isimler vardı.
Ayrıca birkaç Süryani genç de Namî’nin öğrencisiydi. Lebib Huri, Davudê Şamoşo, Lehdo ve Marewgê Melkê Qero, Yuhanun Gewriyê, Musayê Sihi ve İbrahimê Gelê gibi. Bunlarla birlikte kardeş olan birkaç Yahudi genç de vardı. Baruh, Yusuf ve Şemunê Silêmankê Cihu.
Bu okulun öğrencilerinden Ehmedê Hisoyê Mehmed hepsinden daha iyi okuma yazma öğrenmişti ve Kürtçe harfleri çok güzel bir şekilde tahtaya yazardı. Hocası da onu hep takdir ederdi. Hemoyê Silêmanê İsa ise bu okulun yaşlı bir öğrencisiydi. Ona "Neden kendini okumayla bu kadar yoruyorsun?" diye sorulduğunda cevabı şu olurdu: "En büyük umudum bir gün Kürtçe okuyup yazmak, Hawar dergisini ve Cegerxwîn'in divanını kolayca okumaktır."
Yusufê Evdê şöyle anlatıyor: "Okumaya başladıktan birkaç ay sonra bir gün Hemo'yu büyük tepenin yamacında gördüm; kürküne yaslanmış, Cegerxwîn'in divanını okuyordu."
Namî ve kız okulunun açılması
Rûdaw: Mela Ehmedê Namî, okulların, özellikle de Tilşeîr’de kız okulunun açılması için büyük bir mücadele verdi. O dönemin kapalı toplumunda bu ileri bir adımdı. Onun bu çabalarından ve toplumun tepkilerinden bahsedebilir misiniz? Hangi yıldı, kim öğretmenlik yapıyordu, öğrencileri kimlerdi ve kaç kişiydiler, eğitim dili neydi, ne tür engel ve zorluklarla karşılaştı?
Samî Namî: Evet, kırklı yıllarda, çocuklarını okula göndermek istemeyen bir grup cahil köylü vardı. Öğrencileri gördüklerinde "Vah zavallılar, bu günahsız çocuklar okula giderek gavur oluyorlar!" derlerdi. Fakat Namî'nin cehaletle savaşma kararı kesindi; girdiği yoldan asla dönmeyecek ve devam edecekti. Onunla ne kadar savaşılırsa o, işine daha fazla sarılıyordu. Öyle bir gün geldi ki, Tilşeîr köyünde okula gitmeyen, okuma yazma bilmeyen tek bir çocuk kalmadı. Ancak Namî bu amaç ve isteklerini yerine getirene kadar çok cefa çekti. Namî'ye karşı, erkek çocukların okula gönderilmesi konusunda, ama özellikle de kız çocuklarının okula gönderilmesi davasında çok sert bir savaş yürütüldü.
Namî, iki kızı Firyal ve Gulperi'yi köydeki erkek okuluna gönderdi ki diğer bilinçli köylüler de örnek alıp kızlarını göndersinler. Bu işe yaradı ve bazıları kızlarını okula yolladı. Artık Namî, köyünde bir kız okulu açmayı kendine hedef edindi. 1950 yılında, Haseke vilayeti eğitim sorumlularıyla verdiği inanılmaz mücadelelerin sonucunda Namî, köyü Tilşeîra Aşîta'da resmi bir kız okulu açmayı başardı.
Bu okulun açılışı köy halkı arasında, özellikle de kızlar ve kızlarını öğretmenleri erkek olduğu için erkek okuluna göndermek istemeyen ebeveynler arasında büyük bir gurur kaynağı oldu. Eğitim yılı başladı. Köylüler kızlarını okula gönderdi.
Okulun öğretmeni Şam’dan Arap bir kızdı, adı Rufaiye Ehdeb'di. O günleri şöyle anlatır: "Haseke’deki eğitim sorumluları içimi rahatlattılar ve beni korkulardan arındırdılar. Bana dediler ki: 'Köyün imamı Namî bilgili ve güvenilir bir insandır, sana yardımcı olacaktır. Köy halkı Kürt'tür, okumanın ve bilginin kıymetini bilirler, öğretmenin onların yanında büyük saygınlığı vardır. Kürtler yabancılara karşı çok saygılıdır. Kürt toplumunda kadın değerlidir.'"
1951 eğitim yılının başında, Haseke’de Hediye Şêxo Çaçan adında bir Kürt kızı okul öğretmeni oldu. O da önceki sene gelen Arap öğretmen gibi ev halkından biriymişçesine Namî'nin evinde kalıyordu. Hediye öğretmen, öğrencilerine okuma yazma öğretiyor, ayrıca çocuklara Namî'nin "Kızların Marşı ve Çağrısı" adlı şiirini öğretiyordu:
“Birayên delal hûn werin xortino
Buhuşt e welat da`m herin merdino
Eger hûn neyên vane keç em meşîn
Besin koletî, serfiraz da`m bijîn”
Her gün sabah içtimasında okulun öğrencileri iki marş söylerdi. Biri Suriye'nin ulusal marşı "Humate Eldiyari" idi. İkincisi "Kızların Marşı ve Çağrısı" idi. Sonra ders başlardı. Sonuç olarak denebilir ki Namî, Kürtlük alanındaki çalışma ve çabalarıyla bu okulu Kürtçe ve Arapça dili okulu haline getirebilmişti.
Ancak maalesef o önemli iş huzur ve kolaylıkla geçmedi. Bir grup gerici ve yobaz, okulun açılmasına karşı hoşnutsuzluklarını açık veya gizli belli ediyor, Namî'yi ağır şekilde eleştiriyorlardı: "Kız okulunun açılmasıyla Namî, Tilşeîr tepesine Şeytan'ın çadırını kurdu. Erkek okulundan kurtulamadık, üstüne kız okulu geldi!" diyorlardı.
Namî bir şiirinde şöyle der:
“Nezanî çendî dijwar e, ji wê xweştir tenê gor e
Heyîn bo me çi hêja ye, ne arvan e ne jî dor e”
(Cehalet ne kadar zordur, ondan iyisi sadece mezardır. Varlık bizim için çok değerlidir, ne harmandır ne de sıradır)
Bir gün Namî, bir grup köylüyle birlikte köy ağasının odasındaydı. Yobaz bir hacı ayağa kalktı, topluluğa döndü ve dedi ki: "Ey cemaat, beni dinleyin size ne diyeceğim, bir beddua edeceğim ve siz amin deyin. Kız okulunun açılmasıyla şüphesiz çocuklarımız dinsiz ve gavur olacaklar. Bu yüzden bizim, anne babaların, dedelerin ve çocuklarımızın günahı kıyamet gününe kadar Mela Namî'nin boynunda olsun." O inançtaki cemaatin yobazları hep bir ağızdan "Amin!" dediler.
Mezarın taşınması
Rûdaw: 20 Mayıs 2023'te, sizin çabalarınızla Mela Namî'nin naaşı Kamişlo'daki Qudûr Beg mezarlığından köyü Tilşeîr'e taşındı. Bu karar nasıl alındı ve bu olay siz ve aileniz için ne anlama geliyor?
Samî Namî: Yazar, dilbilimci ve şair Mela Ehmedê Namî, 11 Aralık 1975’te Kamişlo şehrinde Hakk'ın rahmetine kavuştu. Henüz hayattayken vasiyeti, Tilşeîra Aşîta köyü mezarlığına gömülmekti. Çünkü o köyde önemli işler yapmıştı. Köyün imamlığı ve erkek okulunun resmi sorumlusuydu. Daha sonra sadece Kamişlo şehrinde bulunan kız okulunu köyde de açmak için eşsiz bir çalışma yürütmüştü. Latin harfleriyle Kürtçe eğitim okulunu açmış ve köyün gençlerine, yaşlılarına öğretmenlik yapmıştı. Maalesef bazı sebeplerden dolayı Kamişlo'daki Qudûr Beg mezarlığına defnetmek zorunda kaldık. Ancak isteğinin yerine gelmemesi Namî ailesi için bir hüzün kaynağı olarak kaldı ve isteğini yerine getirecek bir fırsat bekledik. Nihayet 20 Mayıs 2023 günü Namî'nin ve eşinin naaşlarını; aydınlar, Kürt dili sevdalıları, siyasetçiler, gençler, kadınlar ve erkeklerden oluşan bir kalabalıkla köye taşıdık, şu anki mezarına defnettik. Mezarları Kürdistan bayrağına sarıldı; Namî, kendi şiirleri ile uğurlandı.
Amudê Sineması yangını
Rûdaw: Babanız, eşsiz bir tarihi belge niteliği taşıyan "Amudê Sineması Yangını" kitabını yazdı. Celîlê Celîl bu şaheser hakkında diyor ki: “Namî’nin Amudê Sineması Yangını kitabını okuduğumda, o yaşanmışlık ve yazım tarzı beni ağlattı.” Felaket 1960 yılında yaşandı. O zaman siz kaç yaşındaydınız, o dönemden aklınızda ne kaldı?
Samî Namî: 13 Kasım 1960 günü Amudê Sineması yakıldı. Namî 'Agirê Sînema Amûdê' (Amudê Sineması Yangını) adında bir kitap yazdı ve birkaç kez basılıp yayınlandı. O zaman ben 22 yaşındaydım ve Suriye Kürdistan Demokrat Partisi'nin Cezire bölge komitesi üyesi olarak; Merkez Komite başkanı, üyeleri ve Bölge Komitesi üyeleriyle birlikte, çok sayıda parti üyesiyle beraber Suriye'nin başkenti Şam'daki Mezze hapishanesindeydik ve yüksek askeri mahkemede yargılanıyorduk. Olay günü sabah radyo dinliyorduk, haberlerde Amudê Sineması'nın yandığını ve çok sayıda Amudêli öğrencinin yanarak can verdiğini öğrendik. Bunun üzerine parti başkanı Dr. Nureddin Zaza, hapishanedeki partili tutuklular adına Amudê halkına bir taziye mektubu gönderdi.
Rûdaw: "Gulzara Mela Ehmedê Namî" (2020/Stockholm) kitabıyla babanızın hatıralarını ve eserlerini canlandırmak için büyük bir çalışma yaptınız. Bu kitabı hazırlamaya sizi ne itti ve derleme sürecinde hangi yeni önemli anı veya belgelerle karşılaştınız?
Samî Namî: Kitap; yazılar, olaylar, yaşanmışlıklar, Kürt yurtseverlerin emek ve mücadeleleri ile Kürt hareketinin faaliyetleriyle bezenmiştir. Bunların tamamını babam Mela Ehmedê Namî'nin anılarından ve yazılarından duydum ve okudum. Çünkü bizzat bunların birçoğuyla yaşadım ve hâlâ hafızamda canlılar; diğerlerini ise güvenilir tanıklardan öğrendim. Ayrıca Kamişlo şehrinde Namî anısına düzenlenen, şiirler, konuşmalar ve Namî'nin Kürtler için mücadelesini sevenlerin mektuplarıyla süslenen iki etkinlik de kitapta yer almıştır.
Namî, “Amudê Sineması Yangını” kitabının önsözünde şöyle der: "Amudê Sineması Yangını hikâyesinin ülkemizde yaşanan en büyük olaylardan biri olarak sayıldığını gördüğümde, onun da kaybolup gitmesini istemedim; çünkü binlerce hikâye ve olay yaşandı, yazılmadı ve kaybolup gittiler."
Ben de kalemimle o yaşanmışlıkları ve olayları bu kitabın sayfaları arasında canlı tutma sorumluluğunu aldım. Bir seyran havasında, Namî'nin gül bahçesinden bir demet gülü ona ve dava arkadaşlarına sundum; o kişiler ki, fikir ve düşüncelerinin ışıkları canlı bir güneşin ışınları gibi yeni gelen nesillerin yolunu aydınlatsın diye sessizce ve yorulmadan siyasi, sosyal ve kültürel bir mücadele verdiler. Şüphesiz o zaman o ölümsüzlerin mücadelesi ve işleri vefayla canlı kalır.
Namî ve Ölümsüz Barzani
Rûdaw: Namî'nin Soranice lehçesini bildiğini hissediyoruz, bu doğru mu? Çünkü bazı şiirlerinde Soranice beyitlere de yer veriyor. Acaba Kürdistan Bölgesi ile ve oradaki şairler, aydınlar ve siyasi şahsiyetlerle ilişkisi var mıydı?
Samî Namî: 14 Temmuz 1958'de, Irak Devrimi'nin zaferinden sonra, Cumhuriyet'in geçici anayasasının üçüncü maddesinde Irak Cumhuriyeti'nin Arap ve Kürtlerin cumhuriyeti olduğu belirtilmişti. Ölümsüz Barzani, eski Sovyetler Birliği'nden arkadaşlarıyla birlikte ülkeye dönüş kararı aldı. Mela Ehmedê Namî, Barzani'yi görmek ve hoş geldin demek için Bağdat'a gitme kararı verdi.
Namî şöyle anlatır: "Büyük zorluklarla bir pasaport temin ettim ve Aralık 1958’de trenle yola çıkıp Bağdat'a gittim. Bağdat'a vardığımda doğrudan taksiyle, Seyda Barzani'nin evi olan eski Irak Başbakanı Nuri Said'in oğlu Sabah'ın köşküne gittim. Seyda Barzani gelişime çok memnun oldu ve sekreterine şöyle dedi: 'Bil ki, misafirim gönlümde çok azizdir; Kürt'tür, misafirdir, imamdır ve şairdir, büyük bir kıymet ve değere layıktır. Bu yüzden senden misafirim için köşkün odalarından birini hazırlamanı istiyorum.' Şüphesiz eğer bazıları 'Namî neden Seyda Barzani diyor?' diye sorarsa cevabı şudur: İlk başta ona Başkan veya Seyda (Hocam/Efendim) diye hitap ettim. Ama o 'Hayır Seyda! Eğer beni çok seviyorsan bana Seyda diyeceksin.' Giw Mukriyani matbaasında sık sık otururduk, meclisimiz Kürt aydınlarından oluşurdu ve sohbetlerimiz hep Kürt dili ve Latin harfleriyle yazım üzerineydi. Ben hep Latin harfleriyle yazılmasını savunuyordum, çünkü Kürt dili konusuna daha uygundu, böylece gelecekte tüm Kürt lehçeleri için ortak bir form kullanabilirdik. Beşir Muşir'in meclisi Kürt aydınları, siyasetçileri ve yurtseverlerinden oluşurdu, birçok konu üzerine tartışmalar yapılırdı. 20 gün sonra Kürdistan Öğretmenler Birliği'nin talebi üzerine büyük şair Fayik Bêkes'i anma festivaline katılmak için Süleymaniye'ye gittim.
O gün sabah Şeyh Mihemed İsa ve öğretmen Celal Talabani ile birlikte trene bindim ve birkaç saat sonra Kerkük’e vardık. Kerkük'te Kürdistan Demokrat Partisi Bölge Komitesi sekreteri Öğretmen Omer Debabe'ye misafir olduk.
İki gün sonra Süleymaniye’ye gittik. Süleymaniye'de Kürdistan Yazarlar Birliği'ni, Kürdistan Öğretmenler Sendikası'nı, Kürdistan Öğrenciler Birliği'ni, Kürdistan Gençlik Birliği'ni ve Süleymaniye Valisini ziyaret ettik. Bu ziyaretlerde söz ve konuşmalar hep Kürtlerin ve Kürdistan'ın durumu üzerineydi. Sonra Şeyh Mihemedê Xal'ı ziyarete gittik ve konuşmamız daha çok Soranice lehçesiyleydi.
Şair Fayik Bêkes'i anma festivalinde hazırdık. Sonra festival yöneticisi dedi ki: 'Festival halkı adına Seyda Namî'yi, bu anmada konuşması için sahneye davet ediyorum.' Bu talep üzerine ben de dedim ki: 'Büyük şair ve edebiyatçı ölümsüz Bêkes'in anma festivaline, burada olduğum için çok mutluyum. Bêkes ölmemiştir, şüphesiz Bêkes her daim yurtsever Kürtlerin kalbinde ve hafızasında kalacaktır.' Ve konuşmamı bir şiirimle bitirdim.
Ertesi gün Şaqlawa’da, Kürdistan Öğretmenler Birliği'nin birinci kongresine katıldık. Kongrede katılımcıların isteği üzerine bir konuşma yaptım ve 'Kul û Gazin' (Yara ve Sitem) adlı şiirimden birkaç beyitle konuşmamı sonlandırdım. Bağdat'a dönüşte, Kerkük'te, tekke şeyhi Şeyh Cemil Talabani'yi ziyaret için Talabanilerin Tekkesi'ne gittik. Ayrıca Mela Mihemedê Koyî'nin oğlu bizi ziyarete geldi, o dönemde Irak Parlamentosu'nda milletvekiliydi. Babası Mela Mihemedê Koyî ünlü bir şairdi. Bir ay sonra bir akşam sohbetinde Seyda Barzani'den geri dönmek için izin istedim."
Şair Hejarê Mukriyanî Kamişlo’dayken Soranice konuşurdu, ayrıca Namî Soranice lehçesinde birçok şiir ezberlemiş ve birçok kitap okumuştu; bunlar Soranice konuşmasına ve okumasına yardımcı olmuştu.
Kürt Demokrat Gençler Birliği Cemiyeti
Rûdaw: "Kayıp Tarihten Manzaralar" (2000) adlı kitabınızda kurucularından biri olduğunuz bir Kürt cemiyetinden bahsediyorsunuz, kastım "Suriye Kürt Demokrat Gençler Birliği Cemiyeti". Bu cemiyeti hangi yılda ve hangi şartlarda kurdunuz? Kurucular kimlerdi? Mam Celal'in (Celal Talabani) rolü ve sizin onunla tanışmanız nasıldı? Üyelik şartları neydi? Temel amaçlarınız neydi ve neden onu Suriye Kürdistan Demokrat Partisi ile birleştirme kararı aldınız?
Samî Namî: 1953-1954 eğitim yılında Kamişlo'da, resmi ortaokuldaki Kürt öğrencilerin sayısı 20'ye ulaşıyordu, ben de onlardan biriydim. Bazılarımız hâlâ Dünya Gençlik Birliği üyesiydik. Herkesle samimi bir arkadaşlık kurmuştum, özellikle Abdulaziz Eliyê Evdê ile, çünkü çocukluk arkadaşıydık ve Gençlik Birliği üyesiydik. Bir gün Abdulaziz, beni, Derviş Mela Süleyman ve Mihemed Mela Ehmed’i tanıştırdı; Mihemed Kamişlo'da ilkokul öğretmeniydi. Günbegün arkadaşlığımız daha canlı ve güçlü hale geliyor ve yavaş yavaş fikir, düşünce ve inançlarımızla birbirimize yaklaşıyorduk; özellikle Kürtlerin ve Kürdistan'ın durumu ve ülkedeki siyasi örgütler hakkında. Zamanla oturmalarımız toplantılara dönüştü ve amaçlarımız netleşti, ta ki halkımıza doğru dürüst hizmet edebilmek için bağımsız bir Kürt örgütü kurma kararına dönüşene kadar. Komünist arkadaşlar bize partiye üye olmamızı telkin ediyorlardı, özellikle Dünya Gençlik Birliği üyesi olanlar. Ama ben arkadaşlar adına onlara şunu belirttim: “Eğer bir gün siyasi bir iş yaparsak, o işi bir Kürt örgütü içinde yapacağız.”
21 Nisan 1954 tarihinde, Suriye Kürt Demokrat Gençler Birliği Cemiyeti (Civata Yekîtiya Xortên Demokrat ên Kurd a Sûriyeyê) Kamişlo şehrinde kuruldu. Cemiyetin kurucuları Mihemed Mela Ehmed, Abdulaziz Eli Evdê, Derviş Mela Silêman ve bendim. Cemiyetin programı birkaç maddeden oluşuyordu ve amaçları şunlardı: Kürtlerin ve Kürdistan'ın kurtuluşu ve birliği, demokrasinin sağlanması için mücadele edilmesi, Kürt halkının kurtuluşu için çalışılması, Kürt okullarında Kürtçe eğitim için bir program kullanılması, Kürt aydınlarının el yazması eserlerinin ve Kürt kültürünün toplanıp basılması, Latin harfleriyle Kürtçe bir gazete yayınlanması.
Gençler Cemiyeti Kürt toplumunda ağırlıklı bir yer edinmişti. Zamanla örgütün üyeleri çoğalıyor ve şubeleri Cizire'nin şehir ve köylerinde dal budak salıyordu. Kürt gençleri samimiyet ve heyecanla Cemiyet etrafında toplanıyor ve üye oluyorlardı, çünkü umutlarını onda görüyorlardı. Şunu söyleyebilirim ki, Kürt Demokrat Gençler Cemiyeti, Xoybûn Cemiyeti'nin dağılmasından sonra Suriye Kürtleri arasındaki ilk siyasi örgüttü.
Rûdaw: Sizce o cemiyet, örgüt, parti ve kültürel/siyasi derneklerin hepsinin feshedilip yeni kurulan Suriye Kürdistan Demokrat Partisi saflarına katılması –ki kuruluş adı ve tarihi üzerinde hâlâ tartışmalar var– yerinde bir hareket miydi?
Samî Namî: Kısaca, katılımları doğru bir şeydi ama partinin içinde sonradan ortaya çıkan anlaşmazlıkların sebebi o değildi. Suriye Kürdistan Demokrat Partisi 14 Haziran 1957'de kurulduğunda, Dr. Nureddin Zaza İsviçre'deki eğitimini tamamlayıp Suriye'ye dönmüştü ve aynı dönemde Celal Talabani bir mülteci olarak Suriye'de yaşıyor ve Şam Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ndeki eğitim yılını tamamlıyordu.
Bu iki zat, tüm Suriye Kürt örgütlerini bir parti çatısı altında toplamak için değerli bir işe giriştiler ve Kamişlo'ya gelişleri bu sebeplendi. 30 Kasım 1958'de, Kamişlo'da Dr. Ahmet Nafiz'in evinde bir toplantı yapıldı. Dr. Nureddin Zaza ve Celal Talabani dışında ben ve Derviş Mela Silêman da toplantıya katıldık. Toplantıda Dr. Zaza konuştu ve dedi ki: "Biliyorsunuz parti birkaç Kürt örgütünden kuruldu ama bazı örgütler bugüne kadar hâlâ partiye katılmadı. Sizin diğer iki arkadaşınızla birlikte Gençler Cemiyeti'ne öncülük ettiğinizi öğrendik. Sizden talebimniz şudur; arkadaşlarınızı da görün ve birlikte partiye katılın ki parti tüm Rojava Kürdistanı Kürtlerinin partisi olsun."
Daha önce de dediğim gibi, Cemiyetin sorumluluğunda ben ve Derviş tek başımıza kalmıştık, Mihemedê Mela Ehmed hâlâ askerdeydi, onu o kısa sürede görmek çok zordu. Dolayısıyla ben ve Derviş bu kararı almak zorundaydık. Madem tüm örgütler ve bu yurtseverler partiye katılmış ve biz Gençler Cemiyeti olarak kendimizi bir Kürt örgütü görüp çalışıyoruz, o halde cemiyetimizin partinin bir parçası olmasını zorunludur.
Ertesi gün aynı saatte ve aynı yerde toplantı yapıldı. Toplantıda ben konuştum ve, "Biliyorsunuz ki Gençler Cemiyeti siyasi Kürt örgütlerinden biridir, çalışmalarıyla ve üye sayısıyla çok zengin bir örgüttür. Buna rağmen isteğiniz üzerine parti çatısı altına girme kararı aldık” dedim. Biz cemiyetin tüzüğünü, sayısını ve üye isimlerini önlerine koyduğumuzda onlar da sevinçle bizi kutladılar ve o günden itibaren Suriye Kürt Demokrat Gençler Birliği Cemiyeti, Suriye Kürdistan Demokrat Partisi'nin bir parçası oldu.
Hatırlıyorum, ertesi gün düğünüm vardı, Dr. Nureddin Zaza ve Celal Talabani de davetliydi ve evimizin avlusunda davetlilerle halay çektiler.
Mücadele ve cezaevi
Rûdaw: Bu dernekten dolayı ve ayrıca siyasi ve kültürel çalışmalarınızdan dolayı birçok kez Suriye hapishanelerine girdiniz, bize bundan bahsedebilir misiniz?
Samî Namî: Siyasi ve kültürel Kürt hareketi içindeki çalışmalarımdan dolayı, özellikle Suriye Kürt Demokrat Gençler Birliği Cemiyeti'nin kuruluşu ve Suriye Kürdistan Demokrat Partisi üyeliğimden dolayı, birçok kez tek başıma veya babamla birlikte hapishanelere girdim. İlk tutuklanmam, 2 Kasım 1958 tarihinde Kamişlo Lisesi tiyatro salonunda öğrenciler arasında bir toplantıda yüksek sesle ve öfkeyle şu sloganı haykırdığım içindi: "Yaşasın Kürt ve Arap kardeşliği!" Ertesi gün tutuklandım!
İkinci tutuklanmam ise Birleşik Arap Cumhuriyeti'nin kuruluş yıldönümünde, 20 Şubat 1959 günü babamla birlikte güvenlik güçleri tarafından tutuklandım. Üçüncü tutuklanmam ise 12 Ağustos 1960 günü Suriye Kürdistan Demokrat Partisi başkanı, merkez komite üyeleri ve bölge komite üyeleri (ben onlardan biriydim) ve çok sayıda parti üyesi ile birlikte oldu, Halep mahkemesinde yargılandık.
Bazı arkadaşlar serbest bırakıldı ve 4 Eylül 1960’ta 32 arkadaş (ben de onlardan biriydim) Mezze Hapishanesine götürüldük, ardından Şam'daki Devlet Güvenlik Yüksek Askeri Mahkemesi'nde yargılandık. Ayrıca birçok kez birlikte sorguya çekildik.
Rûdaw: Hocam, siz sadece Mela Ehmedê Namî'nin oğlu değilsiniz, bizzat Rojava Kürtleri tarihinin tanığısınız. Bize biraz kendinizden, yani yazarlık yönünüzden bahsedebilir misiniz?
Samî Namî: Küçük yaşımda, Tilşeîra Aşîta köyünün kız ve erkek çocuklarıyla birlikte Seyda Ehmoyê Xwarzê'nin (Cizre Botanlı, hafız ve iki gözü de ama olan bir akrabamızdı) medresesinde Kuran okumayı öğrendik, Kuran'ı hatmettim. Babamın yardımıyla Ehmedê Xani'nin Nûbihara Biçûkan eserini ezberledim ve Namî'nin öğretmenlik yaptığı Kürtçe dil kursunda Kürtçe yazıp okumayı öğrendim. Uzun zamandan beri Kürtçe yazmaya başlamıştım ve birçok Kürtçe dergi, gazete ve web sitesinde yazılarımı yayınladım.
Bir gün yazar, eleştirmen ve şair Rezoyê Osê bana dedi ki: "Bu el yazılarını basman gerek ki Kürt okuyucusu onlardan faydalansın, şüphesiz senin yazıların birçok yazarınkinden aşağı değildir." O sebep oldu, ben de cesaretlendim ve eserlerimi bastırdım.
“Celadet Bedirxan beni kaldırdı ve öptü!”
Rûdaw: Yazılarınızda Cegerxwîn, Osman Sebrî, Qedrîcan, Nureddin Zaza ve Bedirxaniler gibi isimler çokça geçiyor. Bize o altın nesilden, sizin ve babanızın onlarla olan ilişkisinden bahsedebilir misiniz? O aydın meclisleri nasıldı ve o dönemin siyasi atmosferi nasıldı?
Samî Namî: Birçok kez tekrarladığım gibi, o dönem kurulan Kürt cemiyetlerinin birçok toplantısına ve etkinliğine babamla katılırdım. Bu sayede Dr. Ahmet Nafiz, Dr. Nureddin Zaza, Osman Sebri, Cegerxwîn, Kadri Bey Cemil Paşa, Ekrem Bey Cemil Paşa, Ebdurehman Axayê Eliyê Yunus, Reşidê Kurd, Hejarê Mukiryanî, Hesen Hişyar ve Evdê Têlo gibi ünlü yurtseverleri tanıdım. Şam'da Qedrîcan, Memduh Selim, Xalid Kotreş ve Mir Celadet Ali Bedirxan'ı. Tirbespiyê kasabasında Haco Ağa'nın evindeki bir toplantıda, oda misafirler ve köylülerle doluydu. Mir Celadet bana sordu: "Yeğenim, Kürtçe okuyor musun?" Babam dedi ki: "Evet efendim, Qedrîcan’ın 'Barzanî' adlı şiirini de ezbere biliyor." Bunun üzerine küçük bir masa getirdiler, üzerine çıktım ve Kadrican'ın şiirini okudum:
“Barzanî Barzanî
Kî vî navî nizanî
Her kesî dît û her kesî bihîst”
(Barzani, Barzani, kim bu ismi bilmez ki, herkes gördü ve duydu)
Cemaattekiler hararetle beni alkışladı. Ben şiiri okumayı bitirdikten sonra Mir Celadet geldi, beni kucağına aldı, öptü ve kendisiyle Hasan Axayê Haco'nun arasına oturttu.
Rûdaw: Cegerxwîn ilk divanı "Pirîsk û Pêtî"de, "Ehmed Namî'ye" adıyla ona övgü dolu bir şiir yazmıştır: “Namî me ji nameya te zanî. Seydayî ji bo Melayê Xanî. Serbestir î ez Feqihê Teyran. Sed rengê Herîrî bo te heyran.” (Namî mektubundan tanıdık seni. Seyda'sın Xani İmamı için. Daha serbestsin ben Feqiyê Teyran’dan. Yüz Hariri rengi sana hayran.) İki büyük ozan arasındaki bu ilginç ilişkiden bahsedebilir misin?
Samî Namî: Namî ve Cegerxwîn'in arkadaşlığı, medrese öğrenciliği (feqe) dönemlerinde başlamış ve hayatlarının sonuna kadar günlerce devam etmiştir. Özellikle entelektüel arkadaşlıkları, Güney Kürdistan'da kurulan Kürt cemiyetlerindeki mücadeleleri o dereceydi ki, bu arkadaşlık ailelerinin de o sevgiyle yaşamasını sağlamıştı. Cegerxwîn 'Ehmed Namî'ye' şiirinde Namî'yi övmüştür. Namî de birçok şiirinde Cegerxwîn'i övmüştür; örneğin 'Cegerxwîn Divanını Kutlama' adlı şiirinde.
Supas, dîsa supas Kakim Cegerxûn
Dilên xemgîn îro veşabûn
Dema hilgirtî dîwana te, anî
Me ew girt û li ser çavên xwe danî
Rûdaw: Az önce bahsettiğiniz merhum Rezoyê Osê, damadınız ve Kürt edebiyatının önemli bir şahsiyetiydi. Birçok kez duygusal bir şekilde ondan ve mücadelesinden bahsettiniz, hatta hakkını savundunuz. Sizin onunla ilişkiniz sadece hısımlık değil, aynı zamanda entelektüel bir arkadaşlık ve yoldaşlıktı. Bize biraz Rezo'dan, kişiliğinden ve onunla olan anılarınızdan bahsedebilir misiniz, ayrıca Rezo'nun henüz yerine getirilmemiş ne gibi arzuları var?
Samî Namî: Yazar, dilbilimci, eleştirmen ve şair Rezoyê Osê, Kürt edebiyatına paha biçilmez hizmetlerde bulunmuştur. Merhametli, dost canlısı ve ince ruhlu bir insandı. Rezo'yu tanıyan veya onunla yaşayan hiç kimse onun çalışmasını ve mücadelesini asla unutmaz, çünkü dünyada vefa ve vefalılar hiç bitmez. Kalem arkadaşları, okurları, gizli mekânlarda Kürtçe öğrettiği öğrencileri, her haliyle sesini dinleyenler onu tanır ve o, zihinlerinde ve hafızalarında hep kalacak; onun millete ve Kürt diline olan vefası gibi onlar da ona hep vefalı olacaklardır. Bu özelliklerinden dolayı ve inançla, sıcaklıkla onu arkadaş, oğul, dost, damat, kızım Nigar'ın eşi ve torunlarım Salar ve Rolan'ın babası olarak kucaklamıştım. Rezo unutulamaz ve Kürt aydınlanmasının semalarında hep canlı kalacaktır.
Rûdaw: Rezoyê Osê ve babanızı hep anıyorsunuz. Bazen de size göre o iki saygıdeğer zatın hakkını yiyenlere eleştirel ve sert cevaplar veriyorsunuz...
Samî Namî: Bir Kürt atasözü der ki: Anlaşmak (uyumlu olmak) üstün gelmekten iyidir. Evet doğrudur, çünkü olaylara göre talih çoğu zaman birçok kişiye dost olur ve onları günlük sahnede şöhret ve tanınır kılar. Eğer şairse, şairlerin miri olur. Eğer alimse, devrinin bilgini ve filozofu olur. Eğer siyasi ise tek ve yegâne siyasetçi olur. Her ne kadar söylediklerimde biraz insafsızlık olsa da, bence çoğu doğrudur. Çünkü feleğin çarkının kendilerini kucağına alıp tanınma ve şöhretten uzaklaştırdığı için doğal haklarından mahrum kalanlar az değildir. Mela Ehmedê Namî ve Rezoyê Osê, feleğin çarkı tarafından unutulmuşluğun perde arkasından kurtuldu, onlar Kürt tarihinde dilbilimci, yazar ve şair olarak tanınan kişilerdendir.
Rûdaw: 2000 yılında “Dîmenin ji Dîroka Winda” (Kayıp Tarihten Manzaralar) adlı eserinizi yayınladınız. İlk kez bir kuzenimin evinde görmüştüm. Kürtçe okuduğum ilk kitaplardandı. Güzel ve şık baskısıyla, dolu dolu ve zengin içeriğiyle çok ilgimi çekmişti, bize daha fazla bahseder misiniz?
Samî Namî: Bu sorunun cevabı “Kayıp Tarihten Manzaralar” kitabımın Zagros Haco tarafından yazılan "Zaman Kervanı Devam Ediyor" başlıklı birinci baskısının önsözün vardı. O önsözde şöyle yazıyor: "Kürtlerin tarihlerini ve yaşanmışlıklarını çabuk unuttuklarına, bu yüzden her defasında eski hatalarına düştüklerine ve tecrübelerinden ders çıkarmadıklarına dair bir görüş vardır. Ben şahsen Kürtlerin diğer halklardan daha fazla tarihlerini unuttuklarına inanmıyorum ama başka bir gerçek var, o da Kürtlerin tarih ve yaşanmışlıklarını çok az yazıp basmış olmalarıdır. Samî Mela Ehmedê Namî, bu gerçeği görmüş ve “Kayıp Tarihten Manzaralar” kitabını yazmıştır.
Bu kitap bir örnektir ve özel bir bölgede, özel bir dönemde ve karmaşık bir süreçte Kürt halkının tarihini ve yaşanmışlıklarını koruma, yazma ve kaydetme alanında önemli bir adımdır. Yazar bizzat Rojava Kürdistanı tarihinin çok ağır olaylarına ve yaşanmışlıklarına katılmıştır. Değerli eğitimci, tüm büyüklüğü ve önemiyle Mela Ehmedê Namî'nin yeri, evi, mücadelesi ve ilişkileri Kürdistan'ın bu parçasındaki kader olaylarına her zaman bağlıydı. Samî hoca o büyük eğitimcinin oğlu ve öğrencisidir ve siyasi mücadeleye el atıp onu yaratan yurtsever gençler safındandır. Bu yüzden Samî hocanın kitabı kayıp ve unutulmuş birçok olayın tanığıdır."
Beden dışarıda, can vatanda
Rûdaw: Uzun süredir Stockholm'de yaşıyorsunuz. Gurbet hayatı sizi ve kültürel çalışmalarınızı nasıl etkiledi? Uzaktan vatanınıza ve kültürünüze bu kadar sıcak bir şekilde bağlı kalmayı nasıl başarıyorsunuz?
Samî Namî: 26 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra birçok kez tutuklanıp işten uzaklaştırılınca, 1999 yılında göç etmek zorunda kaldım ve şu anda İsveç'in Stockholm şehrinde yaşıyorum. Başlangıçta mültecilik bana zor geliyordu ve ilk yıllarda diyordum ki: "Allah'ım İsveç'te oturum vermesinler de mecburen ülkeye dönelim." Zamanla gurbet hayatına alıştık ve Kürdistan'ın dört parçasından birçok Kürt aydınıyla tanışıklık ve arkadaşlık kuruldu. Kitaplarımı bastım ve yayınladım, İsveç Kürt Yazarlar Birliği üyesi oldum ve Kürt etkinliklerine katıldım ama yine de hep vatanın ve vatan halkının hasretini çektim.
Rûdaw: Geriye dönüp bu mücadele, çalışma, keder ve gurur dolu hayata baktığınızda ne görüyorsunuz? Hayatınızda en derin izi hangi dönem veya olay bıraktı?
Samî Namî: Birçok kez söylediğim gibi, yazar, dilbilimci ve şair Mela Ehmedê Namî'nin tek ve kıymetli oğluydum ve beş kız kardeşin kardeşiydim. Babam Xoybûn Cemiyeti, Özgürlük ve Kürt Birliği Cemiyeti, Cezire Yoksul Kürtlere Yardım Cemiyeti ve Amudê Kürt Gençleri Kulübü gibi Kürt cemiyetlerinde aktif üye veya yöneticiydi. Babam bu cemiyetlerde hazır bulunduğunda beni de beraberinde götürürdü ki fikrim ve inancım Kürtlüğe açılsın, ayrıca o siyasetçileri yakından tanıyayım diye. Bu durum genel olarak hayatımda yer etti.
Rûdaw: Namî'nin anılarını içeren “Çiku li bîr im” (Hatırladıklarım) kitabı neden bugüne kadar basılmadı? Ayrıca, henüz basılmamış başka eserleri var mı?
Samî Namî: Namî kaleme sarıldı ve 'Çiku Li Bîr im' adlı el yazmasında varlığı, Kuzey ve Güney Kürdistan'daki medreselerde okuması, Tilşeîra Aşîta köyü imamı olması ve Suriye ile Rojava Kürdistanı'ndaki birtakım olay ve yaşanmışlıklar üzerine yazdı. Maalesef kalp hastalığı, nefes darlığı ve hain ölüm o kutsal işi bitirmesine izin vermedi; Kürtçe ve Arap harfleriyle sadece 33 sayfa el yazması yazabildi. Ben onları Latin harflerine çevirdim ve Stockholm APEC yayınlarından çıkan 'Dîmenin Ji Dîroka Winda' (Kayıp Tarihten Manzaralar) adlı kendi kitabımın 11 ve 18’inci sayfalarında basıp yayınladım.
Rûdaw: Peki sizin eserleriniz, şu an basılmayı bekleyen bir şey var mı?
Samî Namî: Maalesef gözlerimin durumunun kötüleşmesi nedeniyle artık başka eserler yazıp basamıyorum.
Rûdaw: Son olarak, sizin ve kuşağınızın yolundan gitmek isteyen bugünün Kürt gençlerine mesajınız nedir? Dili, kültürü ve tarihi korumak için ne yapmalılar?
Samî Namî: Kürt genç kız ve erkeklerinin coşku ve heyecanla Kürt edebiyatı yükünü omuzladıklarını ve yorulmadan Kürt dili ve kültürüne büyük hizmet ettiklerini görmek gurur vericidir. Yazıları sadece şiir alanında olmasın; tarih, folklor, yaşanmışlıklar, olaylar, hikâye ve masal, tiyatro vb. gibi tüm edebi türlerde olsun ki Kürt dili gelişmiş milletlerin dilleri arasına girsin. Bakın, dilbilimci Rezoyê Osê yazarlardan ne istiyor: "...Birbirimize karşı sert (eleştirel) olmalıyız ama birbirimize karşı inatçı olmayalım." Bu sözden kasıt şudur: Birbirimizi alkışlamayalım ve birbirimize şakşakçılık yapmayalım, birbirimizin eserlerini dipsiz deryalar yapmayalım, birbirimizi ölçüsüz kayalar yapmayalım ama birbirimizin eserlerini sertçe ele alalım; ancak bu sertlik sistemli, tutarlı bir konuşma temelinde, laf atmaktan ve kişisel incitmelerden uzak olsun ki bilinçli bir Kürt edebiyatı inşa etmeye muktedir olalım. Evet, Kürt yazar ve eleştirmenlerin görevi budur.
Samî Mela Ehmedê Namî'nin kısa biyografisi
Samî Mela Ehmedê Namî, 1939 yılında Rojava’nın Kamişlo kentine bağlı Tilşeîra Aşîta köyünde dünyaya geldi.
İlkokulu bu köyde bitirdi ve köyün bazı gençleri ve yaşlılarıyla birlikte, babası Namî'nin öğretmeni olduğu Kürtçe dil okulunda Kürtçe okuma yazmayı öğrendi.
Ailesi 1952 yılında Kamişlo şehrine yerleşti, ortaokul ve lise eğitimini orada tamamladı.
Daha sonra Şam Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde iki yıl okudu. Ekonomik durum ve maddi sıkıntılar nedeniyle üniversite eğitimini yarıda bırakmak zorunda kaldı.
1950 yılında Dünya Demokrat Gençlik Birliği üyesi oldu.
1954 yılında arkadaşları ile birlikte Suriye Kürt Demokrat Gençler Birliği Cemiyeti'ni kurdular.
Suriye Kürdistan Demokrat Partisi'nin kurulmasından sonra, babası Namî'nin onayıyla arkadaşları ile birlikte cemiyetin Kürt Demokrat Partisi'nin bir parçası olmasına karar verdiler.
Kürtlük faaliyetleri bahanesiyle, çoğu zaman babasıyla veya tek başına hapishanelere atuldı.
Basılı eserleri:
Dîmenin Ji Dîroka Winda (Kayıp Tarihten Manzaralar) adlı kitabı Stockholm'de APEC Yayınevi tarafından 2000 yılında basıldı ve yayınlandı.
Gulzara Mela Ehmedê Namî adlı kitabı, ilk kez 2020 yılında Stockholm'de APEC matbaasında, ikinci kez 2024 yılında Rojava Kürdistanı'nın Kamişlo şehrinde HRRK yayınevi tarafından basıldı ve yayınlandı.
Daxwazname (Dilekçe) adlı şiir divanı, ilk kez 1986'da Stockholm'de Roja Nû yayınevi, ikinci kez 1995'te ülkede basıldı ve yayınlandı.
Agirê Sînema Amûdê (Amudê Sineması Yangını) kitabı 1987'de Stockholm'de Jîna Nû yayınevi tarafından basıldı. İkinci kez 2024 yılında Mısır'ın Kahire şehrinde Seyran yayınevi tarafından, üçüncü kez ise Öğretmen Nejla Kirbaş Hanım tarafından Soranice lehçesine çevrilerek Süleymaniye'de Panda yayınevi tarafından basıldı ve yayınlandı.
Kozar adlı Kürtçe-Arapça ve Arapça-Kürtçe Sözlük ve Kürtçe-Arapça Dilbilgisi. Kendisi de sözlükteki kelimelerin derlenmesi ve düzenlenmesinde belirgin bir çalışma yürütmüştür. 2023 yılında İstanbul'da ZÎZ yayınevi tarafından basıldı.
Namî'nin Çiku Li Bîr im (Hatırladıklarım) adlı biyografisi; bu da el yazmasıydı ve kendi kitabı Gulzara Mela Ehmedê Namî'nin sayfaları arasında yayınladı.
Samî, 1959 yılında Kamişlo şehrinde Buğday Silo’sunda memur oldu. Bir buçuk yıl çalıştıktan sonra İçişleri Bakanlığı ve Devlet Otoritesi kararıyla işten çıkarıldı.
1961'den 1992 yılına kadar Kamişlo şehrinde Keldani Katolik özel okulu ve resmi okullarda öğretmenlik yaptı.
26 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra Devlet Güvenlik güçleri ve Baas Partisi onu işi bırakmaya zorladı ve emekli oldu.
1999 yılında İsveç'e göç etti ve şu anda Stockholm şehrinde yaşıyor.