Türkiye Büyükelçisi: Türkiye Kürtlere karşı değildir
Türkiye'nin Bağdat Büyükelçisi Fatih Yıldız, “Ticaret açısında Irak ile iyi bir ivme yakalamıştık, yalnız bu süreç DEAŞ’ın ortaya çıkmasıyla sekteye uğradı. DEAŞ’ın ortadan kaldırılmasının ardından tekrar aynı ivmeyi yakalamayı umuyoruz. Ticaret hacmimiz geçen yıl 13 milyar dolara ulaştı. Bu rakamın 2019’da artmasını hedefliyoruz” dedi.
Türkiye ile Irak arasındaki ticaret kapasitesi göz önüne bulundurularak ikinci bir sınır kapsına ihtiyaç olduğunu belirterek, “IKB yönetimi ile Iraklı dostlarımızın İbrahim Halil Sınır Kapsını geliştirmek istemelerini önemsiyoruz, ancak yeni bir sınır kapsının açılması ihtiyacı da söz konusu. Bu talebin Musul’un yeniden imarı kapsamında oluğunu da belirtmek istiyorum” ifadelerini kullandı.
IŞİD konusunda uluslararası topluma güvence verdiklerini aktaran Yıldız, “Kontrol ettiğimiz bölgelerde merkez, kamp ve hapishanelerdeki tutukluların sorumluluğunu alacağımız yönünde güvence verdik” dedi.
Türkiye'nin Bağdat Büyükelçisi Fatih Yıldız Rûdaw’ın sorularını yanıtladı.
Bağdat-Ankara ilişkilerinden başlamak istiyorum, Irak ile ilişkileriniz ne durumda? Geçmiş yıllara kıyasla daha iyi olduğunu düşünüyor musunuz?
Evet; her şeyden önce biz komşuyuz. Kültürel geleneklerimize göre komşu komşusuna muhtaçtır. Bu bir gerçek ki bizim Irak’la iyi ilişkilerimiz var. Aynı zamanda kültürel ortaklığımız da var. 2019 yılının ilişkilerimiz açısından iyi bir yıl olduğunu söyleyebilirim. Bu sürecin başlangıcı Sayın Cumhurbaşkanı Berham Salih’in ziyareti ile başladı. 2019’da Türkiye’yi ziyaret eden ilk yabancı heyet, Irak olmuştu. Tabi ki bunun yanında farklı düzeylerde görüşmeler de yapıldı. Mayıs’ta Başbakan Adil Abdulmehdi Türkiye’yi ziyaret etmişti. Yine Mayıs ayının sonunda Cumhurbaşkanı Berham Salih Türkiye’ye aile ziyaretinde bulunmuştu. Bu yıl iki ülke için ilişkiler adına iyi geçti diyebilirim.
İki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler oldukça önemli, bu ilişkiler ne düzeyde? Halihazırda Irak’ta kaç Türk şirketi bulunuyor?
Ticaret açısında Irak ile iyi bir ivme yakalamıştık, yalnız bu süreç DEAŞ’ın ortaya çıkmasıyla sekteye uğradı. DEAŞ’ın ortadan kaldırılmasının ardından tekrar aynı ivmeyi yakalamayı umuyoruz. Ticaret hacmimiz geçen yıl 13 milyar dolara ulaştı. Bu rakamın 2019’da artmasını hedefliyoruz. Burada biz sadece ihracat yapmak istemiyoruz aynı zamanda Irak’ın da bu kapsamda faydalanmasını istiyoruz. Mesela Irak’tan mal alabiliriz. Ticaretin önünde olan bir takım engeller var, biz bunları ortadan kaldırmak istiyoruz. Bu engellerden bir tanesi ülkedeki çoklu gümrük tarifeleriydi. Malumunuz bu engel bu yılın başlarından itibaren kaldırıldı. Bu adımın ticari ilişkilerde olumlu yönde etkisi oldu. Ancak hala bazı sorunlar devam ediyor. Mayıs ayından bu yana gümrük tarifelerinde bir artış gözlemlendi. Bu artış ticari ilişkileri etkileyecektir. Tabii ki Irak’ın bazı düzenlemelerle yerli üretimi artırmayı hedeflemesini anlıyor ve destekliyoruz. Ancak Iraklı dostlarımızdan gümrük tarifeleriyle ilgili artışları adım adım hayata geçirmelerini istiyoruz. Çünkü bu adımların atılması için ön hazırlık yapılması gerekiyor, bu durum tabii ki sadece Iraklı vatandaşları ve tüketicileri etkilemeyecektir, aynı zamanda Türk üreticiler de bu konudan muzdarip, çünkü Irak piyasasına bel bağlıyorlar.
Şu an Irak’ta kaç Türk şirketi bulunuyor?
Binlerce diyebilirim çünkü Irak’a 3 bin kadar farklı çeşit ürün satıyoruz. Irak’taki Türk firmaları bütün sektörlerde faaliyet yürütüyor.
Biraz da enerji sektöründen bahsedelim. Daha önce bu konuda iki ülke arasında diyalog vardır. İki ay önce Irak Petrol Bakanı bu diyaloğun gelişeceğine dair açıklamalarda bulunmuştu. Petrol ve doğalgaz konusunda Irak ile herhangi bir sonuca ulaştığınızı söyleyebilir misiniz?
Enerji, ilişkilerimizde her zaman önemli bir unsur olmuş ve ilişkilerin dengesini sağlamıştır. Çoğu zaman bu Irak’ın lehine sonuçlanmıştır, çünkü petrol ve doğalgaz kaynakları Irak’ın başlıca önemli kaynakları arasında yer alıyor. Özellikle İran’a karşı uygulanan yaptırımların konuşulduğu bir dönemde bu konu daha fazla önem kazanmıştır. Türkiye gelişmiş bir ekonomiye sahiptir ve sanayi sektöründe petrole ihtiyacı vardır. İstediğimiz petrol ve doğalgaz türü de Irak’ta bulunuyor, özellikle de Kerkük ve Basra’da. Bu yüzden biz Iraklı dostlarımızla çok şeffaf bir müzakere süreci yönetiyoruz ve kendilerine “petrolünüze ihtiyacımız var” diyoruz. Daha fazla miktarda Irak petrolünü Türkiye’ye, oradan da dünya piyasalarına göndermek için çalışmalıyız. Bu konuda da çok iyi bir diyalogumuz var. Erbil-Bağdat ilişkilerinin bu diyaloğu etkilediğini, özellikle enerji gelirlerinin paylaşımı hakkında hala belirsizliğin olduğunu söylemek istiyorum. Taraflar arasında uzlaşma sağlanmasını umuyoruz. DEAŞ’tan sonra biz istenen ivmeyi yakalayamadık, DEAŞ’ın ortaya çıkmasından önceki döneme dönmeyi arzuluyoruz. Kerkük-Ceyhan boru hattının aktif hale getirilmesi ve üretim seviyesinin yükseltilmesi gerekiyor. Türk şirketler bunu yapmak istiyor. Enerji konusunda Irak ile ciddi diyalog ve işbirliği tesis etmek istiyoruz.
Türkiye, Irak’ın yeniden yapılandırılması kapsamında Bağdat yönetimine 5 milyar dolar kredi vereceğine dair söz vermişti, şu ana kadar Irak’a bu kapsamda borç verildi mi?
Hayır; şu ana kadar öyle bir şey söz konusu olamadı.
Peki bunun sebebi nedir?
Kuveyt’te düzenlenen Irak’ın Yeniden İmarı Konferası’nın kayıtlarına bakarsanız, orada uluslararası toplum tarafından verilen sözlerin hiçbiri aslında yerine getirilmedi.
Bunun sebebini neye bağlıyorsunuz?
Açıkçası biz Iraklı dostlarımızla çok şeffaf bir diyalog yürütüyoruz; Kuveyt Konferansından sonra hazırlanan birkaç projeyi sunduk ve Iraklı dostlarımıza bu sözümüzü tutmak istediğimizi söyledik. Sanırım şu ana kadar Bağdat yönetimi tarafında bu konuda herhangi bir karar verilmedi. Biz bu durumu anlayışla karşılıyoruz çünkü muhakkak onlar kendileri için en iyisini bilirler. Bu taahhüt sonuç itibariyle Irak’ın kullanabileceği bir kaynak, Türkiye bu projeler için kredi verecek. Sunduğumuz projeler arasında sınırdan Fav’a kadar uzanacak stratejik bir yol güzergâhı inşası da var.
Musul kentinde imar çalışmaları devam ediyor, Türk firmaları imar çalışmaları kapsamında faaliyet yürütüyor mu?
Daha önce ifade ettiğim gibi gerçekleştirmeyi düşündüğümüz bazı projeler bahsi geçen 5 milyar dolarlık kredi kapsamında. Tabi ki Musul’la ilgili projelerimiz de var. Musul’da organize sanayi bölgesinin yeniden imarı projelerimiz arasında yer alıyor. Kentte değişim yaşanmasını istiyoruz. Bu şehir ticaret ve sanayi yönüyle oldukça önemli bir kentti ancak şu an bundan eser yok. Biz öncelikle organize sanayi bölgesini faaliyete geçirmek istiyoruz. Türk şirketleri de bu esas üzerinde projelerini uygulamaya koyacaktır. Bazı projeleri hayata geçirme konusunda gelişmeler yaşanıyor. Örneğin, Musul Havalimanı’nın onarım ve imarı konusunda çalışmalar var. Bazı firmalarımız havalimanı projesinde yer almak istiyor. Bu konuda diyaloğumuzu geliştirmek istiyoruz.
Mevcut durumda Irak ile Türkiye arasında sadece Habur Sınır Kapısı (İbrahim Halil Sınır Kapısı) bulunuyor, biliyorsunuz o da Kürdistan Bölgesi sınırları içerisinde yer alıyor. Irak’la yeni sınır kapısı açma yönünde Türkiye’nin her hangi bir girişimi var mı? Bu konuda Irak ile her hangi bir anlaşmanız söz konusu mu?
Evet, Irak ile aramızda tek sınır kapısı vardır. Ancak Irak ile ticaret kapasitesi hemen hemen aynı seviyede olan İran’ın çok daha fazla sayıda sınır kapısı vardır. Tabi ki biz burada bir sınır kapsının yeterli olmadığını dile getiriyoruz. IKB yönetimi ile Iraklı dostlarımızın İbrahim Halil Sınır Kapsını geliştirmek istemelerini önemsiyoruz, ancak yeni bir sınır kapsının açılması ihtiyacı da söz konusu. Bu talebin Musul’un yeniden imarı kapsamında oluğunu da belirtmek istiyorum. Iraklı yetkililer ile bu konuda iyi bir diyaloğumuz var. Öncelikle yeni açılacak olan sınır kapsının yeri belirlenmeli. Bunlardan da önemlisi, Erbil ile Bağdat’ın bu konuda çalışması gerekiyor. Sonuç itibariyle Duhok vilayetine de fayda sağlayacaktır. Çünkü yeni açılacak sınır kapısı Duhok vilayetinde yer alacaktır.
Bu sınır kapısı Irak sınırlarında değilde Kürdistan Bölgesi sınırları içerisinde mi yer alıyor?
Irak ve Türkiye sınırlarına baktığımız zaman, Duhok’un Suriye ile sınırı olduğunu görüyoruz. Bizim Musul kenti ile doğrudan bir sınırımız yok, yeni açılacak sınır kapısı Duhok’tan geçecek. Bu konuda Erbil ile Bağdat arasında daha fazla müzakere yapılması önemli.
Kerkük’ün durumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Kentin yönetimi hakkında değerlendirmenizi almak istiyoruz.
Kerkük’ün durumu her zaman karmaşıktır, ancak Kerkük Türkler için çok önemli ve aziz bir kenttir. Sadece Türkiye’ye yakın olan etnik unsurları dolayısıyla değil de Irak’ın stratejik bir kenti olması da Kerkük’ü önemli kılmaktadır. Orada bulunan üç farklı etnik grubun birlikte yaşaması gerekiyor. Orada yaşayanların birlik içinde yaşama ilkesini kabul etmelerini istiyoruz. Birlikte yaşamı desteklemek adına taraflar arasında bir süreç yaşanmış ve farklı evrelerden geçmiştir. Birlikte yaşam ilkesinin en önemli başlıklarından bir tanesi de orada bulunan etnik unsurların eşit olmasıdır. Kerkük asıllıların her üç dilde konuşabildiği söylenir. Dolayısıyla, onlar günlük hayatta eşitliği zaten hissediyorlar. Bu nedenle tarafların bu eşit olma ilkesine destek verilmesi gerekiyor.
Sizce bu nasıl olacak?
Federal hükümet güvenlik, yönetim ve temsil açısından bir eşitlik çerçevesi çizmelidir. Bu oldukça önemlidir. Bu meseleler eşitliğin en önemli unsurlarıdır. Biz basit sayı ve oranlardan bahsetmiyoruz, biz taraflar arasındaki eşitlik duygusunun pekiştirilmesinden bahsediyoruz.
Kerkük ve tartışmalı bölgelerdeki sorunların çözümü için Irak Anayasa’sında 140’ıncı Maddesinde yol haritası bulunuyor. Türkiye olarak siz bu maddeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Söz konusu madde oldukça karmaşık. Maddenin metninde geçen ve belirli bir tarihe kadar uygulanması gerektiği savunulan bu madde geçerliliğini yitirmiştir. Iraklıların bu bölgelere yönelik hamleleri maddenin uygulanması konusunda etkili olacaktır. Orada özellikle Kerkük’ten bahsediliyor, bu nedenle Kerkük önemli. Kerküklüler aralarındaki sorunları çözerlerse bu diğer tartışmalı bölgelere örnek olacaktır. Dolaysıyla bu mesele 140’ıncı Maddeden daha önemli ve toprakla, vatanla alakalıdır.
Öyleyse size göre her şeyden önce Kerkük meselesinin çözüme kavuşturulması gerekiyor, daha sonra diğerleri?
Bazen sahada yaşanan gelişmeler fiili durumlar doğurabiliyor ve hâlihazırdaki fiili ortam 140’ıncı maddenin uygulanmasını ortadan kaldırmıştır. Kerkük’te şu anda Kerkük’ün geleceğinin ileride nasıl olacağına dair bir süreç esasen işlemektedir.
Sayın Büyükelçi, Kerkük hakkında bir soru daha sormak istiyorum; Kerkük şu an karmaşık bir süreçten geçiyor, Kürdistanlı siyasi partiler özellikle 2017’de yapılan referandumun ardından kentte “Araplaştırma” politikasının yeniden başladığını söylüyorlar. Siz bu konu hakkında ne diyorsunuz?
Kesinlikle bu önemli bir konu. Kerkük’te elimizden geldiğince kendimizi bu durumdan muhafaza etmemiz gerekiyor. Çünkü bu bir kısır döngüden başka bir şey değildir. Geçmişe dönersek Arap ve Türkmenler de şehrin Kürtleştirilmesi durumundan şikâyet ediyorlardı. Bu serzenişin haklı tarafları olduğunu düşünüyoruz. Kerkük’ün Kürt kenti olabilmesi için çaba vardı. Bize göre bu kısır döngüden çıkılmalı. Kerkük tek başına hiçbir etnik unsurunun değildir. Kerkük’te Hristiyanlar da var, bu da çok önemli. Kerkük Irak’ın farklı kültürleri barındıran bir kentidir ve her zaman bu farklı etnik kökenli insanların bir arada olmasını korumak gerekiyor. Türkmen, Arap ve Kürtler hepsi bu konuda tutumlarını ortaya koymalıdır.
Kente yaşanan olayların olduğu gibi anlatılması gerekmiyor mu?
Ciddi bir diyalog için dediğiniz çok doğru. Orada yaşayan vatandaşlar gördüklerini anlatmalı. Eskiden Kerkük’te durumlar şuan ki gibi değildi. Vatandaşlar şu anda eğer durumun iyi olmadığını savunuyorsa, tabi ki sorunun çözülmesi gerekiyor. Gerçek çözüm vatandaşların sorunlarını dinlemekle olur. Bence Kerküklülere sorulduğunda, onlar 3 etnik unsurunun eşit şartlarda beraber yaşamak istediklerini söyleyeceklerdir.
Irak’ta bulunan Türkiye askeri gücünden de biraz bahsetmenizi istiyorum. Kaç Türk askeri ve kaç karargâhı Irak’ta bulunuyor?
Bu tür askeri bilgiler diplomasi dünyasından biraz uzaktır.
Sizin de bir şeyler bildiğinizden şüphem yok ama...
Sayı verme konusunda açıklamalardan uzak durmaya çalışıyoruz ancak PKK ile mücadele etmek için yeterli sayıda bulunuyor. BM Şartı ve uluslararası hukuk çerçevesinde bu bölgede mevcudiyetimiz bulunuyor. Asker sayımızda buradaki süreç ve duruma bağlı olarak değişiklik olabiliyor. Bu nedenle Irak’taki asker sayımızın kaç olduğu yönünde bir bilgi vermem zordur.
Irak’tan askerlerinizi çekeceğiniz bir dönemin geleceğini düşünüyor musunuz?
İki ülke arasındaki sağlıklı ilişkiler için şu anda burada bulunmak şart, biz gerçeklerden bahsediyoruz.
Sizce çekilme gerçekleşir mi?
Şu an için hayır. Çünkü PKK ile mücadele için Irak’ta askeri varlığımıza ihtiyaç var. Hem Bağdat hem IKB’de ortaklarımızla çalışıyoruz. PKK ile mücadele için ortaya konulan işbirliğinin örnek olmasını istiyoruz. PKK’nın varlığına karşı örnek bir duruş içinde olmalıyız ve komşu bir ülkenin egemenliğine karşı çıkan bir terör örgütü olduğunu tek ağızla vurgulamalıyız. İdeali, bu durumun Iraklılar tarafından çözülmesidir. Irak hükümeti ve Irak güvenlik güçleri tarafından bu yapılmalı. Irak’ta PKK mevcudiyeti devam ettiği müddetçe çok sayıda insanımızın ölümüne sebep olan bu belayla mücadelemiz de devam edecektir.
Irak Hükümeti ile Başika Bölgesi’ndeki Türk askerlerinin varlığı konusunda her hangi bir anlaşmaya vardınız mı?
Açıkçası bu konuyu da Iraklı ortaklarımızla görüşüyoruz. Bildiğiniz üzere Başika bölgesinde askeri üs kuruldu, bu gerekliydi. Söz konusu askeri üssün oradaki varlığının korunması gerekiyor. Yeni bir çerçeve ile askeri üssün kalması yönünde başlatılan diyaloğa devam edilebilir. Üssün geleceğiyle ilgili Iraklı ortaklarımızla sağlıklı bir diyalog yürütüyoruz.
Su sorunu ile ilgili Iraklı yetkililerle diyalogunuz ne durumda? Dicle ve Fırat nehirlerinde su akışıyla ilgili bir anlaşmaya vardınız mı? Su şu an Irak için önemli, çünkü Irak çölleşmemek için mücadele ediyor. Yapılan bilimsel araştırmalara göre 2040 yılında Dicle ve Fırat nehirleri Irak’a varmadan kuruyacak. Bu konuda aranızda neler konuşuluyor?
Sizin de ifade ettiğiniz gibi Iraklı dostlarımızla su sorununun çözümüne yönelik ortak bir anlayışımız vardır. İşbirliği ve diyaloğumuz mevcuttur. Su meselesinin de ele aldığımız diğer meseleler arasında yer almasını istiyoruz. İki ülke arasındaki diğer konular ile su meselesinin birbiriyle ilişkilendirilmesini istemiyoruz. Türkiye bu konuda Iraklı dostlarına karşı anlayışlı olmak istiyor. Türkiye için de su meselesi oldukça önemli, çünkü biz de su zengini bir ülke değiliz. Şu anda Iraklı yetkililerle sorunun kaynağına ulaşmaya çalışıyoruz. Acaba Irak’a geçen su miktarı hakkında mı sorun yaşıyoruz ya da Irak’ın bu sudan etkin yararlanma meselesinden mi?
Sizce Irak suyu yeterince iyi kullanamıyor mu?
Bize göre ikinci seçenek, yani suyu iyi kullanamamak asıl sorundur. 2018 yılında su miktarı azaldı, tabi bu sadece Irak içinde değil, Türkiye’de de azaldı. 2019 yılında yüce Allah’ın izniyle yağışlar çok iyiydi. Ancak, Irak’ta çok yerde de sel felaketlerine neden oldu. Suyun kötü kullanılmasına izin vermemeliyiz. Su eksikliğiyle mücadele etmenin en etkili yolu suyu düzenli ve iyi kullanmaktan geçer. Bu nedenle Iraklı yetkililerle birlikte hareket edip bu konuda ortak bir mekanizma üzerinde çalışmamız gerekiyor. Su projeleri uygulamak için kendilerine destek olacağız.
Türkiye ile Kürdistan Bölgesi arasındaki ilişkiler 25 Eylül 2017’de yapılan bağımsızlık referandumu öncesine döndü, size göre referandumun etkisi hala devam ediyor mu?
2017 yılında yapılan referandum, sadece Erbil-Bağdat arasındaki ilişkilere değil, Türkiye-Erbil arasındaki ilişkilere de zarar verdi. Bu yadsınamayacak bir gerçektir. Bu gerçek bilinmeli, Erbil ve Süleymaniye ile ilişkilerimizi Irak ile olan ilişkilerimizin çerçevesi içinde görüyoruz. Bu ilişkiler bizim için önemlidir. Türkiye Irak ile komşu olmakla birlikte, Irak ile sınırımız IKB üzerindendir, dolayısıyla fiilen IKB ile komşuyuz. Irak ile Türkiye’nin iyi ilişkiler geliştirmesi, Erbil-Bağdat ilişkilerinin güçlenmesi anlamına gelmektedir. Erbil ile Bağdat arasında yaşanan her sorun, buna enerji de dahil, doğrudan Türkiye-Irak ilişkilerini etkiliyor. Dolaysıyla Erbil-Bağdat ilişkilerinin iyi olmasını temenni ediyoruz.
Türkiye’nin radikal silahlı bir grupla Suriye’de Kürt bölgelere yönelik başlatımış olduğu saldırı nedeniyle birçok ülke kınama mesajı yayımladı. Irak’ın başkanlık yaptığı Arap Birliği de kınama mesajı yayımladı. ABD Temsilciler Meclisi üyeleri de keza aynı şekilde kınadı. Söz konusu operasyon nedeniyle hem bölgede hem de dünyada yalnızlaştığınızı düşünmüyor musunuz?
Bu konuya gerçekler üzerinden yaklaşıp öyle konuşmalıyız. Her şeyden önce siz “saldırı” diyorsunuz biz saldırı demiyoruz ve uluslararası hukuka uygun olarak yapılmış bir terörle mücadele harekatı olduğunu vurguluyoruz. Birleşmiş Milletler Şartının 51’inci maddesi gereğince yapılmıştır. Türkiye kendi güvenliğini sağlamak ve kendini korumak için bu operasyonu düzenlemiştir. Çünkü Türkiye, teröristlerin bulunduğu o koridordan gelen saldırılarla karşı karşıya kalıyordu.
Türkiye nasıl saldırıya maruz kaldı, anlatabilir misiniz?
Türkiye yıllardır, Suriye sınırından PYD ve YPG’nin saldırılarına maruz kalıyor, kuşkusuz bunlar PKK’ya bağlı örgütlerdir. Dikkatli bakarsanız geçtiğimiz son iki yılda YPG Türkiye’ye karşı saldırılarını artırdı. Son iki yılda YPG birçok bölgede hâkimiyet sağladı. O bölgelerden devamlı Türkiye’ye saldırdı. Sınır hattında kazdıkları tünellerden bile bu anlaşılıyor. Bu gerçeği kabul etmeliyiz, hiçbir devlet bu tür bir terör koridoruna müsaade etmez. Sınırımızda bulunan bu tehdidi bertaraf etmek için yetkimiz var. Burada önemli olan şey, gerçekleri çarpıtmaktan uzak durmaktır. Her şeyden önce biz terör örgütleriyle mücadele ediyoruz, mücadelemiz Kürtlere karşı değildir. Kamuoyuna bu şekilde yansıtılması üzücü bir durum. Türkiye Kürtlere karşı değildir. Kürtlerle Türklerin düşman olduğuna dair kamuoyunda algı yaratmak ki bunu geçtiğimiz günlerde ABD Başkanı Trump da yapmıştı, güya asırlardır Türk-Kürt düşmanlığı sürüyormuş, bu söylemler gerçek dışıdır. Bunu reddeden bir tek ben değilim, çok sayıdaki Kürt vatandaşımız da Kürtler ile Türklerin düşman olmadığını savunacaktır.
Sizinle aynı görüşte olmayan Kürtlere ne diyorsunuz. Eminin Türkiye hükümetinin desteklediği gruplar tarafından öldürülen siviller ve infaz edilenlerin görüntüsünü görmüşsünüzdür, onlara cevabınız ne olacak?
Sahada yaşananları farklı yansıtabilirler. Daha önce de ifade ettiğim gibi ortalığı karıştıran bu tür söylemlerden uzak durulmalı. Bu sadece Kürtler için geçerli değil, Kürt, Türk ve bölgedeki diğer taraflar için de geçerli. Yönümüzü gerçeklere dönmeliyiz, gerçek olan da PKK gibi terör örgütlerinin bölgede gelişmesine fırsat verilmemesidir. Müttefikler, silah ve mühimmatın yanı sıra siyasi destek de sunuyorlar. Kısaca müttefiklerimiz Türkiye’ye saldıran bir terör örgütüne destek verdi. Biz de sesimizi bölgesel ve uluslararası düzeyde diğer ülkelere ulaştırdık. Operasyonun amacı açık bir şekilde ortaya konuldu. Birincisi, sınır hattında bulunan bu terör koridorunu ortadan kaldırmak ve bölgenin istikrarını sağlamak. Aynı zamanda Suriye vatandaşlarının tekrar ülkelerine dönmeleri için şartları uygun hale getirmek. Biz yaklaşık 3.7 milyon mülteci ağırlıyoruz. Bunların 300 bini Kürtlerden oluşuyor.
Bazı taraflar Türkiye’nin “soykırım” yaptığı yönünde iddialarda bulunuyor. Ülkenizdeki 3 milyon mülteciyi Kürt bölgelerine yerleştirmeyi planladığınızı düşünüyorlar, bu adımı bir Kürt soykırımı olarak görüyorlar. Türkiye 3 milyon mülteciyi o bölgelere yerleştirmek mi istiyor?
Soykırımla ilgili ortaya atılan iddialardan bahsedecek olursak, malumunuz asılsız soykırım iddialarıyla tarihimiz boyunca mücadele ettik. Bu nedenle bu operasyonu soykırım olarak göstermek anlamsız. Tekrarlıyorum, bu söylemler insanların aklını bulandırmak için yapılıyor. Türkiye’deki mülteci ya da misafirlerimizi geri gönderme konusuna gelecek olursak, buradaki birinci husus kendilerinin gönüllü dönmek istemesidir. Kendileri istemediği müddetçe zorla bu insanları gönderemeyiz. Uygun şartları görmeden böyle bir karar alamayız. Bu birinci temel husus. Geri dönmeleri için şartların uygun hale getirilmesi gerekiyor. Buradaki en önemli adım terör örgütlerinin ortadan kaldırılmasıdır. Hakkımızdaki iddiaların tam aksine bahsettiğim terör örgütü asıl soykırım yapıyor ve bölgenin demografisini değiştiriyor. Bu durumu 2015’ten beri sürdürüyor. Dolaysıyla bölgeyi savunmamız ve demografik yapının değiştirilmesine yönelik adımların önüne geçmemiz gerekiyor. Onlar çok farklı suçlar işlediler, çocukları dağa kaçırmaktan tutun insanları zorla saflarına almaya kadar. Bunlar gerçekler ve biz bunlara karşı mücadele ediyoruz. Türkiye de aynı Irak Güvenlik Güçleri ve Peşmerge gibi DEAŞ’e karşı göğüs göğse savaştı. Terörün ideolojisini bildiğimiz için savaştık. Ancak, DEAŞ’a karşı savaştı diye bizim başka terör örgütünü kabul etmemiz beklenemez. Biz DEAŞ’le, PYD ve YPG ile kısaca PKK ile mücadele etmeye hazır ve kararlıyız.
Türkiye’nin bazı adımlarının IŞİD’e yaradığı yönünde görüşler var, bazı raporlara göre çok sayıda IŞİD’li tutuklu firar etti. Sizin bu konuya cevabınız nedir?
Birincisi, biz uluslararası topluma bu konuda güvence verdik. Kontrol ettiğimiz bölgelerde merkez, kamp ve hapishanelerdeki tutukluların sorumluluğunu alacağımız yönünde güvence verdik. Bu operasyonlarımıza başlamadan önceki önemli bir teminattı. DEAŞ ile mücadele etmiş olan ülkemizin ödediği bedelleri görmek lazım. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı operasyonlarında ödediğimiz bedeller, DEAŞ’a karşı bunca mücadele etmiş, şehitler vermiş bir ülke olarak, öyle kolaylıkla DEAŞ’ın elimizden çıkmasına izin verir miyiz hiç. Biz ilk olarak DEAŞ tutuklularını kontrol altına alacağız. Ancak tutuklu bulunan DEAŞ mensuplarının geleceğine ilişkin soru ise uluslararası toplumun sorumluluğunda olan bir meseledir. Çünkü DEAŞ’lılar arasında çok sayıda Avrupalı ve Batılı ülkelerden gelen kişiler vardır. Dolaysıyla onların da bu konuda sorumluluk almaları lazım. Onlar kendi vatandaşları olan bu DEAŞ’lıları Suriye’de bırakıp geri almıyorlar. Böyle bir sorun olduğunu bile reddediyorlar.
Sayın Büyükelçi size son sorum şu; Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani’nin Türkiye ile iyi ilişkileri bulunuyor. Yayımladığı bir mesajda savaşın durdurulması yönünde çağırıda bulunmuş ve arabuluculuk yapmayı önermişti. Türkiye neden buna cevap vermedi?
Kuşkusuz Neçirvan Barzani bizim dostumuzdur. IKB Başkanı sıfatıyla yapacağı konuşmalar bizim için değerlidir. Ancak bir terör örgütü ile aramızda arabuluculuk yapılması önerisinden bahsediliyorsa, biz terör örgütüyle masaya oturacak bir ülke değiliz. Terör örgütleriyle masaya oturmak bizim temel ilkelerimizden uzaktır. PKK bir terör örgütüdür ve ona dair bu gerçeği anlamamız gerekiyor. Bu, sorunun çözümü için tek yoldur diyebilirim.