ÖZEL RÖPORTAJ - Fuad Hüseyin: PKK silah bırakmalı, çözüm siyasi zeminde olmalı
Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, PKK’nin Irak topraklarında silah bırakması gerektiğini belirterek, sorunun artık askeri değil, siyasi zeminde çözülmesinin zamanı geldiğini söyledi.
Hüseyin, PKK’nin varlığının Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlarına gerekçe oluşturduğunu vurgulayarak, “Eğer PKK Irak’ta bulunmazsa, Türkiye ile bu konuyu çok daha farklı bir çerçevede ele alabiliriz” dedi.
Lüksemburg’da temaslarda bulunan Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, Rûdaw’a verdiği özel röportajda Türkiye ile ilişkilerin geleceği, su krizi ve PKK meselesine dair dikkat çekici açıklamalarda bulundu.
Türkiye'ye su çağrısı ve uzun vadeli işbirliği teklifi
Lüksemburg'da Avrupa Birliği yetkilileriyle gerçekleştirdiği görüşmelerin ardından konuşan Fuad Hüseyin, daha önce Türkiye’ ye yaptığı ziyaretinin ana gündem maddelerinden birinin su olduğunu belirtti.
Türk yetkililerle yaptıkları görüşmelerde, bu yıl yaşanan kuraklık nedeniyle önümüzdeki 50 gün içinde Fırat ve Dicle nehirlerine daha fazla su bırakılması konusunda mutabakata vardıklarını açıkladı.
Hüseyin, Türkiye'nin barajları ve su rezervleri sayesinde bu dönemde Irak'a yardımcı olabileceğine dikkat çekti.
Bakan Hüseyin ayrıca, su konusunda Türkiye ile uzun vadeli bir işbirliği anlaşması üzerinde çalıştıklarını da duyurdu. Yakın zamanda bir mutabakat zaptının imzalanmasının beklendiğini ifade eden Hüseyin, bu anlaşmanın su yönetimi, Irak içinde yeni barajlar inşa edilmesi, atık suların arıtılarak yeniden kullanılması, yağmur ve yeraltı sularının yönetimi ile Basra'da deniz suyunun arıtılması gibi konuları kapsayacağını belirtti.
Hüseyin, bu işbirliğinin stratejik öneme sahip uzun vadeli bir konu olduğunu dile getirdi.
"PKK silah bırakmalı, sorun siyasi zemine taşınmalı"
Türkiye Dışişleri Bakanı ile düzenlediği ortak basın toplantısında da gündeme gelen "barış süreci" hakkında konuşan Fuad Hüseyin, Irak'ın PKK'nin silah bırakması yönündeki tutumunu yineledi.
PKK unsurlarının Kandil Dağları, Şengal ve Irak'ın diğer bölgelerinde bulunmasının Irak için bir sorun teşkil ettiğini belirten Bakan, "PKK ile Türkiye hükümetinin bir anlaşmaya varması ve silah bırakması bizim için de son derece önemlidir. Biz, bu sürecin askeri değil siyasi bir zeminde ilerlemesini destekledik" dedi.
Hüseyin, PKK'nin Irak'taki varlığının Türkiye'nin askeri operasyonlarına gerekçe oluşturduğunu vurgulayarak, "Eğer PKK orada bulunmazsa, Irak bu konuyu Türkiye ile çok daha farklı bir çerçevede ele alabilir," ifadelerini kullandı.
Mahmur Kampı'nın da bu sürecin bir parçası olduğunu kaydeden Bakan Hüseyin, kamp sakinlerinin geleceğinin Türkiye parlamentosunun atacağı siyasi adımlara bağlı olduğunu aktardı. Irak'ın bu süreçte yardımcı olmaya hazır olduğunu da sözlerine ekledi.
Irak'ın Enerji Politikası ve AB İlişkileri
Bakan Hüseyin, Irak'ın enerji politikasına da değindi. Şu anda günde 4.3 milyon varil petrol ürettiklerini ve bunun 3.3 milyon varilini ihraç ettiklerini belirterek, Irak petrolünün ana pazarlarının Çin ve Hindistan olduğunu, Avrupa pazarına ise yüzde 10-15 civarında petrol gönderildiğini ifade etti.
Hüseyin, gaz konusunda ise Irak'ın henüz kendi gaz üretiminin olmadığını ancak Fransız Total ile yapılan anlaşmalar ve yeni gaz sahalarıyla gelecekte gaz ihracatçısı olabileceğini dile getirdi.
Göçmen krizi ve iç siyasi durum
Avrupa ülkelerinin, başvuruları reddedilen veya yasa dışı yollarla gelen Iraklı sığınmacıların geri gönderilmesi talepleri hakkında konuşan Fuad Hüseyin, Irak'ın zorla geri göndermeyi kabul etmediğini ancak gönüllü ve yasal çerçevede dönüşleri kabul edebileceğini belirtti.
İnsan kaçakçılığı konusunda ise kaçakçıların çoğunun Avrupa'da faaliyet gösterdiğini ve yakalanmalarının o ülkelerin sorumluluğunda olduğunu vurguladı.
ABD-İran arabuluculuğu ve Kürdistan Bölgesi ile ilişkiler
Bakan Hüseyin, Irak'ın daha önce ABD ve İran arasında arabuluculuk rolü üstlendiğini ancak şu anda iki ülke arasında bir müzakere süreci olmadığı için bu rolün kalmadığını belirtti.
Rûdaw: Merhaba, ben Ala Şali. Bu kez Lüksemburg’dan sizlerle birlikteyim. Irak Dışişleri Bakanı Dr. Fuad Hüseyin birkaç gündür Lüksemburg’da bulunuyor ve Avrupa Birliği’nin üst düzey yetkilileriyle bir dizi görüşme gerçekleştiriyor. Kendisine Irak’taki mevcut durum ve yaklaşan seçimler hakkında birkaç soru yöneltmek istiyorum. Sayın Dr. Fuad Hüseyin, bizimle birlikte olduğunuz için teşekkür ederim.
Fuad Hüseyin: Teşekkür ederim..
Rûdaw: Sayın Bakan, Avrupa Birliği’nin üst düzey yetkilileriyle bir araya geldiniz. Bu, Irak ile Avrupa Birliği Ortaklık Konseyi’nin dördüncü toplantısıydı. Toplantının sonucu ne oldu?
Fuad Hüseyin: Her yıl bir araya geliyoruz ve bu toplantı, dördüncü kez düzenlenen buluşmamızdı. Görüşmelere hem Avrupa Birliği’nin üst düzey yetkilileri hem de Avrupa dışişleri bakanları katıldı. Toplantı, Avrupa Birliği ile Irak arasında yürürlükte olan anlaşma çerçevesinde gerçekleştirildi. Bu anlaşma 2012 yılında imzalandı ve 2018’de yürürlüğe girdi.
2018’den bu yana her yıl toplanarak iki taraf arasındaki ilişkileri ve bu anlaşmanın uygulanma süreçlerini değerlendiriyoruz.
Toplantılarda enerji, demokrasi, insan hakları, sağlık, ekonomi ve ticaret gibi konular ele alınıyor. Bu başlıkların tamamı masaya yatırılıyor ve Avrupa Birliği ile Irak arasında birçok ortak anlayış noktası bulunduğu görülüyor. Bu görüşmelerin amacı, şimdiye kadar nelerin uygulandığını ve gelecekte hangi adımların atılacağını belirlemektir.
Rûdaw: Avrupa’da enerji konusu büyük önem taşıyor. Özellikle Rusya-Ukrayna savaşının ardından bu mesele Avrupa gündemini ciddi şekilde meşgul etti; çünkü enerji şu anda Avrupa’da oldukça pahalı. Irak ile Avrupa Birliği arasında bu alanda hangi anlaşmalar yapıldı?
Fuad Hüseyin: Enerjiden bahsettiğimizde, enerjinin tüm alanlarını kastediyoruz; yani petrol, gaz ve elektrik sektörlerinden söz ediyoruz. Tüm bu başlıklar, iki tarafın nasıl işbirliği yapabileceği çerçevesinde ele alındı.
Petrol konusunda Irak bir petrol ülkesidir ve şu anda günde yaklaşık 4,3 milyon varil üretim yapmaktadır. Bu üretimin 3,3 milyon varili ihraç ediliyor. Irak petrolünün ana pazarları Çin ve Hindistan’dır; günlük yaklaşık 2,5 milyon varil bu iki ülkeye gönderilmektedir. Avrupa pazarına ise Irak petrolünün yaklaşık yüzde 10 ila yüzde 15’i ulaşmaktadır. Avrupalı yetkililerle bu konuyu görüştük ve bazı Avrupa ülkeleri gelecekte Irak petrolü satın almak için bizimle doğrudan temasa geçme niyetindeler.
Gaz konusuna gelince; Avrupa için Rusya veya diğer ülkelerin gazına alternatif olabilecek durumda değiliz, çünkü henüz kendi gaz üretimimiz bulunmuyor. Ancak son bir buçuk yıl içinde Fransız Total şirketiyle, şu anda yakılan gazın geri kazanılarak elektrik üretiminde kullanılması amacıyla bir anlaşma imzaladık. Bunun yanı sıra Irak’ta birçok büyük gaz sahası mevcut ve bu sahalarla ilgili çeşitli şirketlerle sözleşmeler imzalanmış durumda.
Geleceğe baktığımızda, önümüzdeki üç ila beş yıl içinde Irak’ın gaz üretimine başlamasını bekliyoruz. İlk aşamada bu gaz ülke içi tüketim için kullanılacak, ancak ilerleyen dönemde Irak, petrolün yanı sıra gaz da ihraç edebilen bir ülke konumuna gelecektir.
Rûdaw: Sayın Bakan, şimdi Türkiye’ye yaptığınız önceki ziyaretlerinizle ilgili birkaç soru sormak istiyorum. Türkiye’yi ziyaret ettiniz ve orada Türkiye’den Irak’a daha fazla su bırakılmasını talep ettiniz. Türkiye bu konuda daha fazla su salma sözü verdi mi?
Fuad Hüseyin: Türkiye’ye geniş bir heyetle gittim ve ziyaretimizin ana gündem maddesi gerçekten su konusuydu. Heyetimizde çok sayıda su uzmanı yer alıyordu; Su Kaynakları Bakanı da benimleydi. Türk yetkililerle kapsamlı görüşmeler gerçekleştirdik. Dediğim gibi, görüşmelerin merkezinde su meselesi vardı.
Türkiye’de iki düzeyde görüştük. İlk olarak, önümüzdeki 50 gün içinde daha fazla su salınması konusunda mutabık kaldık. Çünkü bu yıl kuraklık yaşanıyor ve henüz yağmur yağmadı. Elbette bu kuraklık yalnızca Irak’ta değil; Türkiye, İran ve genel olarak bölgenin tamamında mevcut. Ancak Türkiye’nin barajları ve su rezervleri olduğu için bize bu dönemde yardımcı olabilir. Fırat Nehri’ne belirli bir miktarda, Dicle Nehri’ne de belirli bir miktarda suyun 50 gün boyunca bırakılması konusunda anlaştık. Bunun ardından kış mevsimi başlayacak, yağışların artmasıyla birlikte durumun değişmesi bekleniyor.
Ayrıca, suyun yönetimi ve gelecekte nasıl ele alınacağı konusunda da uzun vadeli bir anlayışa vardık. Türkiye hükümeti ve Türk şirketleriyle, Irak’ta su yönetimi projeleri yürütülmesi üzerine çalışacağız. Bu kapsamda bir mutabakat zaptı (MoU) imzalanacak. Irak’a döndükten sonra, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Irak’ı ziyaret etmesini ve her iki tarafın bu mutabakatı imzalamasını bekliyorum.
Bu mutabakat zaptında neler yer alıyor?
Birincisi, su yönetiminin nasıl yapılacağı ve bu alanda deneyimli Türk şirketlerinin sürece dahil edilmesi.
İkincisi, Irak içinde daha fazla baraj inşa edilmesi.
Üçüncüsü, atık suların arıtılarak tarım ve diğer alanlarda yeniden kullanılması.
Dördüncüsü, yağmur sularının toplanması ve depolanması.
Beşincisi, yeraltı sularının daha iyi yönetilmesi.
Altıncısı ise özellikle Şattülarap ve Basra bölgelerinde deniz suyunun arıtılarak içme suyu haline getirilmesidir.
Tüm bu konular görüşüldü. Mutabakat imzalandığında, Türk şirketlerinin bu projeleri hayata geçirmesi planlanıyor. Bu, stratejik öneme sahip uzun vadeli bir konudur. Ancak kısa vadede, biraz önce de belirttiğim gibi, Türkiye’nin önümüzdeki 50 gün içinde Irak’a daha fazla su bırakması konusunda anlaşmaya varılmıştır.
Rûdaw: Sayın Bakan, Türkiye Dışişleri Bakanı ile düzenlediğiniz ortak basın toplantısında “barış süreci”nden bahsettiniz. Türkiye sizden bu konuda herhangi bir talepte bulundu mu?
Fuad Hüseyin: En başından beri, Türkiye hükümeti temsilcileri ile Abdullah Öcalan arasında barış süreci ve müzakereler başladığında, Türk yetkililer bizi bu konuda bilgilendirmişti ve biz de süreci destekledik. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu hem Türkiye’nin iç barışı hem de bizim açımızdan önemli bir süreçtir. Çünkü bilindiği üzere PKK’nin unsurları Kandil Dağları’nda, Şengal’de ve Irak’ın bazı diğer bölgelerinde bulunuyor. Dolayısıyla, PKK ile Türkiye hükümetinin bir anlaşmaya varması ve silah bırakması bizim için de son derece önemlidir. Biz, bu sürecin askeri değil siyasi bir zeminde ilerlemesini destekledik. Süreç halen sürüyor; aralarındaki diyalog devam ediyor. Ancak, böylesi bir sürecin başlatılmış olması bile başlı başına önemli bir adımdır.
Rûdaw: Peki, Irak bu barış sürecinde nasıl bir rol oynayabilir, ne tür katkılar sunabilir?
Fuad Hüseyin: Kandil’den bahsettiğimizde, aslında Irak Kürdistan Bölgesi’nden söz ediyoruz. Şengal de yine Irak sınırları içindedir. Bu nedenle mesele doğrudan Irak’ı ilgilendirmektedir. Bizim açımızdan önemli olan, Kandil’deki PKK unsurlarının silah bırakması ve bu sorunun Irak topraklarında bir güvenlik meselesi olmaktan çıkmasıdır. Sürecin Türkiye’ye dönerek tamamen siyasi bir zeminde devam etmesi, hem Türkiye hem Irak için en doğru yoldur.
PKK’nin Irak’taki varlığı, bizim için birçok soruna neden oluyor. Bu sorunlardan biri de Türkiye’nin sürekli olarak “PKK orada bulunduğu için biz de askeri operasyon yapıyoruz” demesidir. Eğer PKK orada olmazsa, Irak bu konuyu Türkiye ile çok daha farklı bir çerçevede, ele alabilir.
Rûdaw: Peki, Irak bu konuda nasıl bir yardım sunabilir?
Fuad Hüseyin: Hazır olduğumuzu ifade ettik. Kandil meselesinde, gerekirse Kürdistan Bölgesi Hükümeti ile Bağdat Hükümeti ortak çalışabilir; çünkü konu Irak toprakları içindedir. Yardım etmeye hazır olduğumuzu söyledik.
Rûdaw: Mahmur kampı konusunda Türkiye ile herhangi bir müzakere oldu mu?
Fuad Hüseyin: Hayır, Mahmur kampı da bu sürecin parçası olarak ele alınıyor. Bilindiği gibi Mahmur’daki nüfus mülteci statüsünde olup esas olarak Türkiye’deki Kürtlerdir. Türkiye parlamentosunun atacağı siyasi adımları görmemiz gerekiyor; zira siyasi kararlar verildiğinde, Mahmur sakinlerinin akıbeti, Türkiye’ye dönüp dönmeyecekleri veya başka bir çözüm uygulanıp uygulanmayacağı, netleşecektir.
Rûdaw: Avrupa’da çok tartışılan bir konu da göçmenler ve sığınmacılar. Avrupa ülkeleri özellikle başvuruları reddedilen veya yasa dışı yollarla gelen Iraklı sığınmacıların geri gönderilmesini istiyor. Irak ile Avrupa arasında bu konuda bir anlaşma var mı?
Fuad Hüseyin: Talepler yalnızca bireysel Avrupa ülkelerinden gelmiyor; Avrupa Birliği düzeyinde de talepler mevcut. Sorun, uzun süre o ülkelerde yaşayan ve yargı süreçleri sonuçlanmış, ikamet hakkı elde edememiş kişilerle ilgili. İlk olarak Almanya bu konuyu gündeme getirdi; Adil Abdulmehdi hükümeti döneminde görüşmelerde 25 bin kişi gibi rakamlar telaffuz edilmişti. Avrupa’daki partilerin ve hükümetlerin mülteci politikaları sertleşti.
Bizim tutumumuz, bu kişilerin zorla geri gönderilmesinin doğru olmadığı; dönüşün kişinin rızasıyla, yasal sürecin tamamlanması ve gerekli hazırlıkların yapılması halinde kabul edilebileceği yönündedir. Ayrıca, bazı sığınmacıların bulundukları ülkelerde suç işlediği vakalar da var; bu durumda ilgili ülkeler cezai süreçler tamamlandıktan sonra iadeyi talep ediyor. Biz hazır olduğumuzu belirttik, ancak dönüşün gönüllülük esasına dayalı ve hukuki çerçevede olması gerektiğini vurguladık.
Rûdaw: Avrupa ülkeleri, Irak vatandaşlarını geri göndermeden önce sizi bilgilendiriyor mu?
Fuad Hüseyin: Elbette. Bu sadece Dışişleri Bakanlığı’nın değil, aynı zamanda İçişleri Bakanlığı ve diğer ilgili kurumların da sorumluluğundadır. Ancak evet, bu kişilerin Irak’a geri gönderileceği konusunda bilgilendirme yapılır. Kim olduklarının ve gerçekten Irak vatandaşı olup olmadıklarının belirlenmesi için gerekli belgelerin sağlanması gerekir.
Rûdaw: Avrupa’da şu sıralar çok konuşulan bir başka konu da insan kaçakçılığı. Avrupa ülkeleri ile Irak arasında, göçmenleri yasa dışı yollarla Avrupa’ya götüren kaçakçıların yakalanması konusunda herhangi bir işbirliği veya koordinasyon var mı?
Fuad Hüseyin: Bildiğim kadarıyla bu tür kaçakçıların çoğu Avrupa’da faaliyet gösteriyor. Dolayısıyla, Avrupa ülkeleri kendi yasalarına göre bu kişileri tespit edip tutukluyor. Ancak eğer bu konuda Irak İçişleri Bakanlığı veya güvenlik birimleriyle bağlantılı bir durum varsa, o zaman koordinasyon sağlanabilir. Fakat esasen bu kişiler Avrupa topraklarında bulunuyor ve yakalanmaları da orada gerçekleşiyor.
Rûdaw: Peki, eğer kaçakçılar Irak’tan da faaliyet yürütüyorsa bu konuda bir işbirliği var mı?
Fuad Hüseyin: Irak topraklarında gerçekleşen faaliyetler Irak’ın, Avrupa topraklarında gerçekleşenler ise Avrupa ülkelerinin sorumluluğundadır. Her taraf kendi alanında gerekli adımları atar.
Rûdaw: Sayın Bakan, bazı çevreler ABD veya İsrail’in bazı Iraklı silahlı gruplara saldırabileceğini ve bu nedenle seçimlerin yapılamayabileceğini söylüyor. Böyle bir risk var mı?
Fuad Hüseyin: Hayır, seçimlerin yapılmasını engelleyecek kadar ciddi bir iç durum yok. Aksine, seçim kampanyası oldukça canlı geçti. Elbette, eğer bölgesel düzeyde büyük ve uzun süreli bir savaş çıkarsa, bu durumda seçimlerin nasıl etkileneceğini kestirmek zor. Ancak şu an itibarıyla seçimlerin ertelenmesini gerektirecek bir iç gelişme bulunmuyor. Seçim süreci planlandığı gibi ilerliyor.
Rûdaw: Peki, Amerika veya İsrail’in Irak’a saldırma riski var mı?
Fuad Hüseyin: Bilmiyorum. Eğer böyle bir saldırı planlıyorlarsa, bana söylemezler. Zaten kimseye söylemezler.
Rûdaw: Son olarak, Irak’ın şu anda Amerika ile İran arasında herhangi bir arabuluculuk rolü var mı?
Fuad Hüseyin: Hayır, artık yok. Daha önce vardı. Başkan Biden ve ekibi göreve geldiğinde, müzakerelerin devam etmesini istiyorlardı ve biz bir süre arabuluculuk yaptık. Daha sonra Umman bu rolü üstlendi. Biz de süreç hakkında bilgi sahibiydik ve koordinasyon halindeydik. Hem Amerikalılardan hem de İranlılardan müzakerelerin nasıl ilerlediğini duyuyorduk. Ancak şu anda, görüldüğü kadarıyla, Amerika ile İran arasında herhangi bir müzakere yürütülmüyor.
Rûdaw: Gelecek ay Irak’ta seçimler yapılacak, yani mevcut hükümetin görev süresi sona eriyor. Sizce bu hükümet, programını uygulayabildi mi?
Fuad Hüseyin: Açıkçası, “kendi programını tamamen uyguladı” demek zor. Bu hükümet kurulurken yürütülen müzakerelerde ben de yer aldım. Hükümeti oluşturan tüm siyasi taraflar arasında bir siyasi anlaşma yapıldı ve hükümet programı da bu anlaşmadan doğdu. Programın bir kısmı hayata geçirildi, ancak bir kısmı tamamlanamadı.
Üzerinde uzlaştığımız ve çıkarılmasını hedeflediğimiz bazı temel yasalar maalesef kabul edilmedi. Petrol ve Gaz Yasası bunlardan biriydi; Federal Konsey Yasası da bir diğeri. Kürdistan Bölgesi ile ilgili konular da bu çerçevedeydi. Elbette başka yasa tasarıları da vardı. Anlaşmaya varılan bu yasaların çıkarılamamış olmasından dolayı üzgünüz. Bu durum hükümetin mi yoksa parlamentonun mu sorumluluğundadır, bu ayrı bir tartışma konusudur.
Rûdaw: Peki, Dışişleri Bakanlığı olarak bu dönemde neler yapabildiniz?
Fuad Hüseyin: Öncelikle, Irak bu dönemde bir savaşa girmedi bu, sanıldığı kadar kolay değildi. Bölge uzun süredir gerilim altındaydı ama biz ülkemizi savaşın dışında tutabildik. İkinci olarak, Irak birçok ülkeyi uzlaştırmada önemli bir rol oynadı. Suudi Arabistan ve İran arasındaki barış süreci buna örnektir; evet, anlaşma Pekin’de açıklandı, ancak bütün ön hazırlıklar Bağdat’ta yapıldı.
Üçüncü olarak, Irak bugün hem komşularıyla hem de uluslararası toplumla iyi ilişkilere sahip. Ayrıca en önemlisi, çok hassas bir dönemde Irak’ın Suriye’deki çatışmalara dâhil olmasına izin vermedik. Bu, ülkeyi bölgesel savaş ateşinden uzak tutmamızı sağladı.
Bu süreçte birçok büyük uluslararası şirket de Irak’a geri döndü. Ayrılan ExxonMobil geri geldi, Chevron geri döndü, Fransız Total ile önemli bir anlaşma yapıldı. Bunların hepsi Dışişleri Bakanlığı’nın diplomatik çabalarıyla yakından ilişkilidir.
Rûdaw: Bağdat ile Erbil arasındaki sorunların, özellikle de Kürdistan Bölgesi’ndeki memurların maaş krizi konusunun çözümünde aktif bir rol oynadınız. Bu süreç Dışişleri Bakanı olarak sizin görevinizi etkiledi mi?
Fuad Hüseyin: Aslında görevimin büyük bir kısmı iç politikayla da ilgilidir. Dışişleri Bakanı olmamın yanı sıra Ekonomi Konseyi üyesiyim. Bu konseyde Maliye, Planlama, Tarım, Sanayi, Ticaret, Yatırım Bakanları ile Merkez Bankası Başkanı yer alıyor. Dolayısıyla ekonomik ve mali meseleler her zaman çalışmalarımın bir parçasıdır.
Kürdistan meselesi ise hem benim hem de Bağdat’taki meslektaşlarımın omuzlarındaki önemli bir sorumluluktur. Petrol ihracatının durması büyük bir sorundu, çünkü bu doğrudan maaş ödemelerini etkiliyordu. Son dönemde Kürdistan Bölgesi Hükümeti, Bağdat Hükümeti ve petrol şirketleri arasında üçlü görüşmeler yürüttük ve nihayet bir sonuca ulaştık. Allah’a şükür, şu anda petrol sevkiyatı yeniden başlamış durumda.
Rûdaw: Ağustos ve Eylül ayı maaşları ne zaman gönderilecek?
Fuad Hüseyin: Ağustos maaşlarının en kısa sürede çözülmesi gerekiyor, ardından Eylül ayı maaşları gelecek. Çünkü artık ortada ciddi bir sorun kalmadı. Asıl mesele petrol ve iç gelirlerle ilgiliydi. İç gelirler konusunda taraflar arasında her ay belirli bir miktarın gönderilmesi yönünde bir anlayış sağlandı ve petrol meselesi de çözüldü.
Elbette önümüzdeki yılın bütçesi için yeni değerlendirmeler yapmamız gerekecek. Ancak şunu da vurgulamak isterim: maaşların ve memur listelerinin Bağdat’ta tutulması doğru değil. Kürdistan’a belirli bir bütçe ayrılmalı ve bu bütçenin dağıtımından Kürdistan Hükümeti ve Parlamentosu sorumlu olmalıdır.
Sorun birden fazla kaynaktan çıktı: Birincisi, petrol ihracatı durdu. İkincisi, Kürdistan içinde siyasi anlaşmazlıklar yaşandı. Üçüncüsü, bu anlaşmazlıklar Bağdat’a taşındı. Dördüncüsü, konu yasal zemine taşındı. Beşincisi, mesele Federal Mahkeme’ye gitti ve karar verildi. Şimdi yeniden başa dönmeli, bu temeller üzerinden çözüm aramalıyız. Ve umuyorum ki Kürdistan’da bir hükümet kurulur; aksi halde bu durum sadece Kürdistan için değil, bölgenin Bağdat’taki ve uluslararası düzeydeki konumu için de olumsuz olur.
Rûdaw: O halde sorumu tekrarlayayım: Federal Hükümet ile Kürdistan Bölgesi Hükümeti arasındaki mevcut sorun siyasi mi, idari mi, yoksa teknik mi?
Fuad Hüseyin: Bu sorunların temelinde siyaset var. Zaten az önce de belirttim, iç meselemiz önce siyasi bir konuydu, ardından yasal bir nitelik kazandı. Sorunların bir kısmı Bağdat’ta ortaya çıktı, ancak sorunlar aslen Kürdistan’dan Bağdat’a taşındı. Önce siyasi, sonra hukuki, ardından teknik bir hal aldı. Şimdi sorunun kökenine dönüp çözüm üretmemiz gerekiyor. Çözüm de Kürdistan’da petrol ve maaş meselesinde, Bağdat’ta ise Petrol Yasası ve Federal Konsey Yasası gibi konularda ortak bir tutum benimsemekten geçiyor.
Rûdaw: Kürdistan Bölgesi’nde maaş krizinin çok ciddi bir toplumsal baskı yarattığı görülüyor.
Fuad Hüseyin: Evet, insanların geçimini engellemek gerçekten zordur. Ancak Bağdat’ta bu konuyu tartışırken Federal Mahkeme kararları gibi başka unsurlar da gündeme geliyor. Federal Mahkeme’nin kararı hem sorunun bir parçası hem de çözümün bir parçasıydı. Ancak unutmayalım, bu konuyu biz kendimiz Mahkeme’ye taşıdık.
Rûdaw: Bu durumun gelecekte tekrarlanmaması için Kürdistan Bölgesi Hükümeti ne yapmalı?
Fuad Hüseyin: Ortak bir tutum benimsemeliyiz. Her konuda aynı düşünmek zorunda değiliz ama Kürdistan halkını ilgilendiren meselelerde, örneğin maaş konusu gibi, tek bir sesle hareket etmeliyiz. Eğer birlik olursak, Bağdat’ta bu sorunları çözmek zor olmaz. Ancak Kürtler kendi içinde bölünmüş olursa, bu durum Bağdat’ta işleri daha karmaşık hale getirir.
Rûdaw: Avrupa’daki birçok yetkili de aynı şeyi söylüyor: Kürt taraflarının daha birleşik olması gerektiğini vurguluyorlar.
Fuad Hüseyin: Elbette, tüm dünya bu durumu görüyor. Eskiden ben Kürdistan’dayken, hükümet veya başkanlık adına görüşmelere gittiğimizde tek ses olurduk. Şimdi ise farklı taraflar birbirine karşı lobi yapıyor; biri ötekine, diğeri ona karşı. Bu kafa karışıklığı hem bize hem başkalarına zarar veriyor. Bu doğru bir yaklaşım değil. Hükümetin bir an önce kurulması gerekiyor. 11 ay geçti, neredeyse bir yıl olacak, hâlâ parlamentonun toplanmamış olması kabul edilemez.
Rûdaw: Eminim bu düşüncelerinizi Kürdistan Bölgesi yetkilileriyle de paylaştınız.
Fuad Hüseyin: Görüşüm her zaman açık olmuştur. Gerek iç toplantılarda, gerek medyada, gerekse dış temaslarda sürekli olarak şunu söylüyorum: ortak bir duruşumuz olmalı. Çünkü biliyorum ki birlik olmazsa, gücümüz de olmaz.
Rûdaw: Buradan en kısa sürede birliğin sağlanmasını temenni ediyorum.
Fuad Hüseyin: Temenni yetmez; bunun için fiilen çalışmak gerekir. Uygulamak, çalışmak bizim görevimizdir.
Rûdaw: Çok teşekkür ederim, Sayın Bakan.
Fuad Hüseyin: Ben de size teşekkür ederim.