Arap psikolog Dr. Muna Feyaz, Arapların Osmanlı'nın yıkılmasından sonra kimlik kaybı hissettiklerini, IŞİD'in ise Arapların yenilgisi sonucu ortaya çıktığını söyledi.
Paris’teki Sorbon Üniversitesi'nde psikoloji dalında doktora yapan Muna Feyaz, IŞİD'in ortaya çıkışının, Araplarda güçlenme hissi yarattığını belirterek, “Araplar lidersizlikten dolayı IŞİD'i kabul etti” dedi.
Batıda terörün devletle değil bireylerle bağlantılı olduğunu söyleyen Arap psikolog, “Ben ekonomik liberalizmin de terörün destekçisi olduğunu söylüyorum. Çünkü halk o vahşi hareket tarafından kullanılıyor” ifadelerini kullandı.
Dr. Muna Feyaz Rûdaw'ın sorularını yanıtladı:
IŞİD'e karşı savaş toplum üzerinde nasıl bir psikolojik etki bırakacak?
IŞİD bazı Araplarda güçlenme hissini kışkırttı. Çünkü IŞİD, kendilerini güçsüz hisseden Arap halklar adına intikam almak için geldi. Aynı zamanda 11 Eylül 2001’in ardından yaşananlar ve Irak işgal edildikten sonra zulüm altında olduğunu düşünen İslam için.
Bütün bunlar Arap halklarının, güçsüz oldukları hissine kapılmasına neden oldu. Bununla birlikte IŞİD'in ortaya çıkması güç ve intikam duygusunu oluşturdu. Söz konusu halklar durumu kontrol edebilecek birilerini bulduklarını düşündü.
Psikolojik yasalara göre, halkın çoğunluğu güçlü liderlerin veya güçlü bildikleri kişilerin arkasında yürür. Beraber hareket etmeyenlerin sayısı az. Halkın yaklaşık yüzde 24'ü eleştiride bulunarak liderlere ve yapılanlara “hayır” diyor. Araplar, liderlerini kaybettiklerini ve yollarının açık olmadığını düşünüyorlardı. Bu yüzden İslam Devleti'nin anlatılması Arap ve Müslümanların hislerini dürttü. Çünkü Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla birlikte kendilerini küçük görmeye başladılar. Halifeliğin kalkmasıyla kimliklerini kaybettiklerini düşündüler.
Bu yüzden iki seviyede yara oluştu: Birincisi İslam kimliği yarası. İslam dünyasının yıkıldığı ve halifeliğin yeniden elde edilmesi gerektiği düşüncesi. Diğer yara ise, Arap dünyasının dağıldığı ve Sykes Picot'un Arapları bazı ülkelere arasında böldüğü düşüncesiydi. Bu yüzden birleşik Arap devleti kurmayı amaçladılar.
Yarı devlet olarak kurulan ulus devletler tam meşruiyete sahip olduklarını düşünmüyorlardı. İşgalci İsrail ise sorunu daha da derinleştirerek Arapları zayıflattı. Birçok seviyede aşağılandıkları düşündüler. Ulus devlet yapısı başarısız olurken bazı İslami oluşumlar İslam'ın çözüm olduğunu savundu. IŞİD, yaşanan bu kadar yenilgiden sonra geldi. Hatta devrimden sonra karşı devrimin çıktığını gördük.
Başta halk, Bin Ladin'e gösterdiği tepkinin aynısını gösterdi. Bunun bir çözüm olabileceğini söylediler. Ancak yapılanlar; gerici, vahşice ve erkek baskısının yüksek olduğunu ortaya koydu. IŞİD, halkı korkutmak ve teslim almak için bu yöntemi kullandı.
Demek ki iki süreç var: Biri IŞİD ortaya çıkmadan önce. Terör ve radikalizmin yeniden oluşmaması için ne yapılmalı? İkinci dönem de IŞİD'in ortadan kaldırılması. Bilimsel ve psikolojik olarak bu dönemde toplumun iyileştirilmesi için neler yapılmalı?
Biz ulus devletin başarısız olmasından bahsediyoruz. Çünkü Arap bireyler hiçbir hak elde edemedi. Yani eğitim, çalışma ve ifade özgürlüğü konularında hakları ihlal edildi. Devlet farklı yöntemlerle ezdi, bazen siyasal İslam'ı ihya ediyordu daha sonra başlarını ezerdi. Laisistlerle liberallerin de başını ezdi, hak talep eden herkesin başını ezdi. Bunun IŞİD'in ortaya çıkmanın arkasındaki faktörlerden biri olduğunu biliyoruz. Sonuçta çözüm demokratik ve adil ulus devletin güçlendirilmesinden geçer.
Demokrasi, devletin din konusunda tarafsız olmasıdır. Arap dünyası farklı etnik grupları ve milletleri barındırıyor. Bazen bireyler Arap dünyasının ismini de bir ihlal olarak görüyor. Ben hangi adın verilmesi gerektiğini bilmiyorum. Kürtler ve Asuriler veya başka bir Hristiyan grubunun Arap dünyası terimine karşı duyduğu endişeyi anlıyorum.
Arap dünyasının kültürel bir terim olduğunu söyleyebilirim. Bu sorunların tamamı çözülmeli. Gelişme ve eğitim temel konulardır çünkü Arap dünyasında 60 - 70 milyon okuma yazman bilmeyen birey varsa, insanları IŞİD'den nasıl uzaklaştırılabilir ki? İnsan hakları da başka bir konu. Belli bir etnik grup, İslami parti veya herhangi bir parti yerine, yasalar çerçevesinde devlet yurttaşların haklarını verirse, insanlar IŞİD gibi uç bir örgütün peşine takılmaz.
Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması dile getiriliyor. Bölgede Müslüman milletlerin varlığı ise bir gerçek. Ama İslam’ı olduğu gibi uygulayan, terör ve radikalizmi yayan bir devlet var mı? Arap ülkelerinde İslami bir yönetim söz konusu mu?
Hayır. Arap dünyasında tam anlamıyla İslami bir yönetim yok. Bölgede İslami yönetimde olan, din ve mezhebin anayasada yer aldığı ülke İran'dır. İran, Arap ve İslam dünyasında İslam'ın devletin dini olan tek teokrat devlettir. Ancak İslami hareketler toplumu İslamlaştırmak ve yönetimlerine meşruiyet sağlamak için bunu fırsata çevirmişler.
Arap ülkeleri laikler ama laik devletler değiller. Arap dünyasında kurallar dayatılır. Bu bütün rejimler için geçerli. İslam perdesiyle baskıları örterek halkı kullanıyorlar. Bu Müslüman Kardeşler gibi bazı hareketleri güçlendirdi. Enver Sedat onlara bel bağlaması, dönemin Suriye Devlet Başkanının, Muhammed El Buti'yi kendi adına konuşturmak için getirmesi ne laiklikle bağdaşır ne de demokrasiyle.
Birileri dinin devletten ayrılmaması gerektiğini savunuyor. Biz dinin korunması için bunu talep ediyoruz. Çünkü siyasette dinin suistimal edilmesi, dini zayıflatarak siyasi bir kurum haline getiriyor. İşte benim eleştirdiğim şey bu. Devlet dinden bağımsız olunca, din toplumun değerlerini önemsemeyecek. Böylece hem din hem de devlet korunmuş olacak.
Arap ülkelerinden bahsedince, dinin devletten ayrılması gerektiği ifade ediliyor. Ancak dinin devletten ayrı olduğu Avrupa'dan da çok sayıda kişi IŞİD'e katıldı. Fransa bunun bir örneği. Bu neyden kaynaklanıyor?
Fransa'da devletin laik olması özel bir durum. Onların dine karşı yaptıkları kiliseye karşıydı. Ancak Almanya, İngiltere veya Amerika'da laiklik tamamen farklı. Onlar din ile devleti birbirinden ayırıyorlar. Ama din ezilmiyor. Mesela Amerika'da başkan ilk konuşmasını kilisede yapıyor ve dolar üzerinde de tanrının adı mevcut. Almanya daha farklı ama onlar da kiliseye destek oluyor ve karşı durmuyorlar. Bu açıdan bakıldığında meseleler farklı. Din ile devletin birbirinden ayrılmanın farklı şekilleri var.
Fransa'da dinin uzaklaştırılması farklı. İlk başta Müslümanlar ve Araplara karşı Avrupalılardan çok farklı değillerdi. İş gücüne ihtiyacı olan Fransa İslam dünyasından insanları getiriyordu. Halk başta Müslümanlığını açıklamadı. Ancak zaman geçtikçe haklarını alamadıklarını, Fransız toplumunda gözardı edildiklerini ve kapalı yerlerde Arapça konuştuklarını hissettiler. Vatandaş bütün haklarının sağlanmadığını hissedince, ezildiğini düşünür ve kimlik arayışına girer. IŞİD'e katılan Avrupalılar da var. Ergen yaştakiler Müslüman olmayanlar dahil, sabit bir kimliği olmayan herkes IŞİD'e yöneliyor. Çünkü onların IŞİD'in suistimal edebileceği zayıf noktaları var. Ancak aynı zamanda radikal İslamcılığın o ülkelere girerek radikal selefi düşüncesini yaydığını biliyoruz. Bu halk nezdinde eziklik hissini oluşturdu ve insanların daha radikal olmasına neden oldu. Bu IŞİD gibi bir hareketle sonuçlandı.
Avrupa'da son yıllarda yaşanan saldırılara bakıldığında faillerinin bir bölümünün Müslüman olmadığını görüyoruz. Aksine aralarında inancı olmayan, Hristiyan hatta Yahudi olanlar da var. Ama neden her zaman terör Ortadoğu ile irtibatlandırılıyor? Hatta Donald Trump bile seçim kampanyasında Irak ve bölgenin terör Harvard’ı olduğunu söylemişti. Neden?
Çünkü İslam, korku ve tehlike oluşturan bir şekilde kendini ortaya koyuyor. Bizim ülkelerimiz radikalizm, aşırıcılık, reddetme ve karşısındakini kabul etmemenin reklamını yapan yüzlerce televziyon kanalıyla dolu. Bununla birlikte bir bölümü okuma yazma bilmeyen din adamları tarafından çıkarılan bir sürü fetvamız var. Din adamı neyi belirliyor, eğitime dayalı bir yanı var mı, kabul çerçevesi var mı? Hayır. İş işten geçti artık. Bu yüzden kendi istediği gibi konuşan çok sayıda din adamı var. Genel olarak radikal siyasal dinin, radikalizmin reklamını yapan ayetleri tekrarladığını söyleyebiliriz. Bu bin 500 yıl öncesine gitmek demektir.
Dini suistimal eden radikal siyasal İslami söylemi kastediyorum. Çünkü din hayır işleri, radikalizm veya barış için kullanılabilir. Ama radikal siyasal dinin takipçileri bunu ortaya koyuyor. Bu da İslam'a karşı olan negatif bakışı beraberinde getiriyor. Şimdi bu yolun düzeltilmesi için bir çaba söz konusu. Bu taleplerden yola çıkarak dini reform için bir girişim başlatıldı. Bu konuda Ezher Üniversitesi'nin attığı adımlar takdire şayan.
Avrupa ve Amerika'da İslam’la ilgili olmayan aşırılık da var. Neden aşırılık bir tek İslam'a bağlanıyor? Halbuki Hristiyanlar, Yahudiler ve ateistlerde de var...
Unutmayalım ki biz Bin Ladin'in eylemlerinin başında ve kuleleri hedef aldıklarında aşırılıkla suçlandık. İslam dünyasının büyük bir bölümü o saldırıyı reddetmezken uzun zamandır devam eden işgalin bir intikamı olarak gördüler. Biz kendimiz, radikal İslami söylemden başlayarak bu konuda destek olduk. Bir de Avrupa'da radikal demeçleri olan liderler var. Ben sadece İslam’da değil diğer dinlerde de köktenciliğin olduğuna inanıyorum. Hatta aşırı olan laik hareketler bile var. Ama biz bu suçlamayı kendimizden uzaklaştırmak için düzgün davranmıyoruz.
Şimdi Arap dünyası bununla mücadele edilmesi gerektiğine inanıyor. Son Arap Zirvesi'nde, terörün her türlüsüne karşı mücadele etmenin yanı sıra İslam'ın terörle bağdaştırılmaması sloganları öne çıktı.
Demek ki bütün dünyada radikalizm var. Hükümetler laik veya İslami, Arap veya yabancı olsa bile terör var. Peki terör nasıl ortadan kaldırılır? Ortadan kaldırılamıyorsa azaltılması için ne yapılmalı?
Batıda terör devletle bağlantılı değil, bireylerle ilgili. Ben ekonomik liberalizmin de terörün destekçisi olduğunu söylüyorum. Çünkü halk o vahşi hareket tarafından kullanılıyor. Ama devletin kendisi açıktan terör işlemiyor. Bunu savaş veya istihbarat çalışmalarıyla yapabilir. Devleti cezalandıran bir yasa var ve halk da devletini soruşturuyor.
Devlet yasalar çerçevesinde hareket ediyor, güçler ayrılığı mevcut. Bu yüzden eğer Batılı milletler arasında terör olsa da bireysel oluyor. Bu durumda tek tek ele alınır. Onlar psikolojik sorunları olan bireylerdir budan dolayı teröre sığınıyorlar.
Devletlerin terörle bağdaştırılması daha çok bizim dünyamızda söz konusu, çünkü devlet görevlerini yerine getirmiyor ve terörist gruplara karşı tavrını açıklamıyor. İşte bu yüzden bizim dünyamızda terör daha çok devletle bağlantılı.
Terörün sebepleri çok. Ekonomik ve sosyal nedenlerin yanı sıra vatandaşın, haklarının çiğnendiğini düşünmesi de olabilir. İçinde hakları barındıran bir ülkeyi inşa etmemiz lazım. Eğitimi geliştirmemiz lazım. İfade özgürlüğüne izin vermeliyiz. Karşımızdaki farklılıkları kabul edelim, onun dinini esas alarak davranmayalım. Çünkü devlet vatandaşlarına hak veriyor dini veya etnik gruplara değil. Belki bu terörün ortadan kaldırılması için yardımcı olabilir.
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın