Erbil (Rûdaw) - Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Avukat Mehmet Emin Çoban, “Avukatların dahi kendilerini savunmakta zorluk çektiği bir ülkede çocuk haklarını savunmak oldukça zordur” dedi.
Rûdaw TV’de yayınlanan ve Hêvîdar Zana’nın sunduğu 15:00 bültenine katılan Avukat Mehmet Emin Çoban, “20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü" vesilesiyle açıklamalarda bulundu.
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) soruşturması kapsamında Diyarbakır, İzmir, İstanbul ve Adıyaman'da çok sayıda avukat ve hukukçunun gözaltına alınmasına tepki gösteren Çoban, “Bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü ve biz bugün çocukların haklarından, yaşadıkları sorunlardan ve çözüm politikalarından bahsetmek isterdik ama bugün ne çocuklar açısından, ne hukuk ve ne de avukatlar olarak bizler açısından güzel birgün değil” dedi.
Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Avukat Çoban, “Devlet bir yandan hukuktan bahsediyor, Adalet Bakanı, ‘ne olursa olsun hukukün sütünlüğü korunsun’ diyor ama bir sabah kalkıyoruz bakıyoruz avukatlar hukuksuz bir şekilde gözaltına alınıyor. Gözaltına alınan arkadaşlarımızın suç işlediğine dait tek bir belge dahi yok. Sadece Demokratik Toplum Kongresi’ne (DTK) düzenlenen bir operasyonda ele geçirilen bir listede isimlerinin geçtiği belirtiliyor. Yasalarla yönetilen bir devlette böyle hukuksuzca gözaltılar olmamalı. Bu operasyonu eleştiriyor ve gözaltına alınan arkadaşlarımızın serbest bırakılmasını istiyoruz” diye konuştu.
“Avukatların tutuklandığı bir ülkede çocuklar da savunmasız kalır”
“Toplumu savunan ve ona öncülük eden avukatların hak ve hukuktan mahrum olduğu bir ülkede biz çocukların da, kadınların da haklarını savunmakla ilgilenemeyiz” diyen Çoban, avukatların bu durumda kendilerini savunamaz hale geldiğini söyledi.
Kürt kentlerinde kötü ekonomik koşullar nedeniyle çocukların çalışmak zorunda kaldığına dikkat çeken Avukat Mehmet Emin Çoban, ayrıca Olağanüstü Hal koşullarının da çozukları olumsuz etkilediğini belirtti.
Çoban, “Bildiğiniz gibi Kürt kentlerinde maddi sıkıntılar nedeniyle, çocuklar aile ekonomisine katkı sağlamak için çalışmak zorunda kalıyor. Sadece ebeveynlerin geliri çoğu zaman bir aileyi geçindirmeye yetmiyor. Türkiye’nin de imzaladığı uluslararası sözleşmelerde çocukların herşeyden önce eğitim ve sağlık hakkından mahrum olmaması gerektiği belirtiliyor. Ağır işlerde çalışmamalı deniyor. Ama öte yandan bakıyoruz bu bölgede çocuklar mecburen aileye destek verebilmek için çalışmak zorunda kalıyor” dedi.
Bölgede 40 yıldır süren bir çatışma ve savaş hali yaşandığını belirten Çoban, “Savaşlar toplum içerisinde en çok çocuklara zarar veriyor. Çocuklar savaş ortamında büyüyor. Bu durum en başta çocukların yaşam, eğitim ve sağlık haklarını ellerinden alıyor. Geçtiğimiz yıllarda bu bölgede OHAL ilan edildi. Batıdaki kentlerde yaşayan çocukların daha rahat bir ortamda yaşarken Kürt kentlerinde yaşayan çocuklar daha zor şartlarda yaşamak durumunda kaldı. Yaşam hakkı olmadıktan sonra çocuk ne eğitim görebilir, nasıl oynayabir, nasıl sağlıklı olabilir? Bu durum çocukların psikolojisini ve gelişimini etkiliyor” ifadelerini kullandı.
Avukat Mehmet Emin Çoban, “Çocuklar savaş ve OHAL ortamında büyümemeli. Toplum içerisinde güven içerisinde hayatlarını sürdürmelidirler” diye konuştu.
“Çocuk hakları ihlalleri artarak devam ediyor”
Öte yandan Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü vesilesiyle yaşanan hak ihlallerine ilişkin yazılı bir açıklama yayımladı.
Türkiye’nin 20 Kasım 1989’da kabul edilen Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yi kabul ettiğine vurgu yapılan açıklamada, “Bu sözleşme ile hüküm altına alınan çocuk haklarına taraf ülkelerce riayet edilmediği, hak ihlallerinin tüm dünyada olduğu gibi ne yazık ki Türkiye’de de artarak devam ettiğini görmekteyiz” denildi
Yapılan düzenlemelerle Kurmanci, Zazaca, Abazaca, Adigece ve Lazca gibi dillerin seçmeli ders haline getirildiği anımsatılan açıklamada, “Bu seçmeli derslerle ilgili öğretmen ataması yeterince yapılmadığı gibi var olan üniversite ve enstitüler ise kapatılma tehdidi ile karşı karşıyadır” ifadelerine yer verildi.
Açıklamada şunlar kaydedildi:
“Yine birçok çocuk anlamını dahi bilmediği ağır suçlamalar ile adli mekanizmalarla tanışmakta, karakollarda, sokaklarda, cezaevlerinde kolluk güçleri tarafından şiddette maruz kalarak, uzun süre sağlıksız cezaevlerinde tutuklu kalmaktadır. Tutuklama kararı verilirken bireyin çocuk olduğunun dikkate alınması, çocuklar için alternatif tedbirlerin değerlendirilmesi ve tutuklamanın son çare olması gerekmektedir. Aynı şekilde cezaevlerinde ebeveynleriyle kalan çocukların da eğitim-beslenme-sağlık hakları ihlal edilmekte, ayrı yatakları bulunmamakta, oyuncak ve gıdaya ulaşmakta sıkıntı yaşamaktadırlar.
Silahlı çatışmalarda, çocukların yaşama ve korunma haklarına ilişkin olarak, BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi’nin 38.maddesine göre devletin çocukların yaşama hakkını teminat altına alma, silahlı çatışmalardan etkilenen çocuklara koruma ve bakım sağlamak üzere mümkün olan her türlü önlemi alma yükümlülüğü bulunmaktadır. Ancak bu yükümlülüklere rağmen ne yazık ki çatışmalı süreç, savaş ve mayın atıkları sebebiyle çocuklar hayatını kaybetmeye devam etmektedir. Yaşam hakkı ihlal edilen çocuklara yönelik soruşturmaların bağımsız bir biçimde yürütülmesi, tüm delillerin toplanması, soruşturma ve dava aşamalarında ölüm olaylarında hayatını kaybedenlerin yakınlarının hukuki süreçlere katılımının sağlanması ve soruşturmanın makul bir süre içinde sonlandırılmasının hukuk devleti olmanın olmazsa olmaz gereğidir.”
“Emniyete intikal ettirilen mağdur çocuk sayısı 126.830’dur”
Açıklamada ayrıca şu bilgilere yer verildi:
“2015 ile 2019 yılları arasında cinsel istismar ve saldırı olaylarının mağduru olarak emniyete intikal ettirilen çocuk sayısı 126.830’dur (110.019 kız, 16.811 erkek).
Genel olarak bakıldığında ise 2015 ile 2019 yılları arasında emniyete (polis, jandarma) getirilen/gelen çocuk sayısı ise yaklaşık 2.5 milyondur. Bu çocuklardan 1 milyonu aşkını suç mağduru durumunda olanlardır.
Çocuklara yönelik cinsel saldırıyla ilgili olup yargıya intikal eden durumlarda 2012 ile 2019 yılları arasında yaklaşık %30 artış olmuş, sayı 22.689’a yükselmiştir. Mahkûmiyet oranları ise %50’nin üzerindedir. Savcılık makamlarının önüne gelen 51.598 cinsel istismar ve saldırı vakasından yalnızca 20 bin kadarı mahkemeye intikal etmiştir. Çocuğa yönelik cinsel istismar ve saldırı olaylarının çoğunun mahkemelere intikal etmemesi ve faillerin de yargı önüne çıkarılmaması, cinsel istismar ve sömürü söz konusu olduğunda ortada ciddi bir cezasızlık durumu olduğunu göstermektedir.”
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın