Ezidi kadın: Uçaklar bizi bombalasın diye eşarp salladık

Duhok (Rûdaw) - IŞİD’ten kurtarılan Hedle adlı Ezidi Kürt kadın, “Babam köy halkı ile konuşup onları dinlerini değiştirmelerine ikna etmek için IŞİD’ten 3 gün süre istedi. Aslında bu zaman kazanmak için bir denemeydi. İsterseniz o sürede babamın psikolojik durumunun nasıl olduğunu anlatayım?” diye başladı hikayesini anlatmaya.

 

IŞİD’in alıkoyduğu Koço’ya bağlı Gorbızıri köyü sakinlerinden Hedle, esaret sürecinde yaşadıklarını Rûdaw’a anlattı. 

 

Hedle, “Babam üç gün boyunca telefona sarıldı. Üç gün boyunca telefon kulağından düşmedi ve bir dakika bile ara vermedi. O hali ömrüm boyunca zihnimde canlı kalacak” diyerek Koço’da 15 gün boyunca ablukada kalan bir adamın yaşadıklarını anlatmaya başlıyor. 

 

Ezidi Kürt kızı Hedle, Koço’ya bağlı Gorbızıri köyü muhtarı Ahmed Caso’nun kızı. Ahmed Caso, köylerini işgal eden IŞİD’li Ebu Hamza’ya inançlarından vazgeçmeleri için köylülerle konuşacağını söyleyerek 3 gün süre istiyor ve bu arada Şengal Dağı’na kaçabilmek için bir çıkış kapısı bulmaya çabalıyor.

 

Hedle, “Devamlı Kürdistan ve Iraklı yetkilileri arayarak yardım talebinde bulunuyordu. Zamanın dolmasına 2 saat kala kaçabilmek için Bağdat’a telefon etti ve köyümüzü bombalamaları istedi. Onlar bunu yapmadı” diyor.

 

Koço köyünün hikayesi diğer Ezidi yerleşkelerinin hikayesinden çok farklı. Muhtarları, komşu Arap köylüleri aracılığıyla IŞİD ile 2 hafta süren görüşmeler yürütmüş. Ancak acı ve keder de farklılardı ve bu görüşmeler erkeklerinin kurşuna dizilmesi ile sona erdi.

 

O günleri anınmsayan Hedle, “Onlar kötü aracılık yaptılar” diyor. Ebu Hamza Hatuni’nin Şengal Dağı’na sığınmaları için onlara çok kolay bir şekilde bir kapı açabileceğine inanıyordu. Ona göre o IŞİD’li değildi. Ancak aynı gün  yabancı bir IŞİD’li babasını tutuklayarak işi zorlaştırmış.

 

18 Ağustos sabah saat 10:00 sıralarında bütün halk köy okulunda toplanıyor. Hedle, babasını en son köyün dışına götürülen erkeklerin arasında görüyor. Kadın ve kızları da aynı gün Solah’a aktarıyorlar.

 

 

Hedle, “Bizi de Telafer’e götürdüler. 21 gün okulda kaldık. Müslümanlığı kabul eden Ezidilerin ailelerini almalarına izin verdiler” diyor.

 

İyi kalpli bir IŞİD’li

 

Solah’a esir alınan Ezidilerin Suriye’ye götürüleceği haberi ulaşınca bütün Ezidiler bu haberle ürktü. Bir kaç otomobil kadın ve kızları alarak yola koyuldu. Kızların zorla ve itilip kakılarak bindirilmesi ve birbirlerinden zorla ayrılan anne ile kızların çığlıkları meydanı doldurmuştu. O arada daha önce Hristiyan olan Ebu Ali adında bir IŞİD’li, “Onları bindirmeyin, onlar Ahmed Caso’nun çocuklarıdır” diye sesleniyor. Hadle, teşekkür etmek için Ebu Ali’ye yaklaşıyor ve bu arada Ebu Ali, Hedle’ye, “Sana kötü davrananlara Ebu Ali’nin akrabası olduğunu söyle. Babanın adını duymuştum, çok iyi bir insandı” diyor.

 

Ebu Ali’nin iyiliği sayesinde Hedle ve çocukları Telafer’de kalıyor. Akşam bir kez daha Ezidilerden biri ona, “Kaçma planı yaptık, siz gelecek misiniz?” teklifinde bulunuyor.

 

Hedle, bu teklif üzerinde düşünmeye başlıyor. Aklında, “Acaba kaçarken IŞİD’in eline düşersek, Ebu Ali bir daha ortaya çıkarak bizi kurtarır mı?” diye geçiriyor. Bütün korku ve kafasındaki soru işaretlerine rağmen kendisini ve çocuklarını sonu belli olmayan tehlikeli bir yolculuğa sürüklemeye razı oluyor.

 

Hedle, akrabası olan bir kaç kadın ve kız çocukları, o akşam hayatlarını bir otomobilde  kumara yatırarak yola çıkıyor. Telafer’den iki saat uzaklaşıyorlar. Bütün o yorgunluk ve bitkinlikle birlikte toz fırtınasının etraflarını kapladığı bir anda hiç konuşmadan birbirlerinin duygularından anlayarak, “Acaba kurtularak Kürdistan’a ulaşacak mıyız? diye içlerinden geçiriyorlar.

 

Gece karanlık ve otomobil hızını düşürüyor. IŞİD’liler aniden ortaya çıkarak otomobili takip ediyor. Bir kaç dakika sonra otomobilin etrafını sararak onları aşağı indiriyor. IŞİD’lilerden biri Ezidi kadınlara silahını doğrultarak ateş etmek istiyor. Eller tetikte kalplerinin durmasına bir kaç saniye kala IŞİD’lilerden biri aniden arkadaşını ateş etmemelesi için uyarıyor ve Ona, “Çünkü kadın ve çocukların öldürülmesi yasak” diyor.

 

 “Bizi Şengal’de elektriğin olmadığı bir eve götürdüler.”

 

Şengal’e döndüklerinde 3 kız kardeş, 2 yenge ve 12 diğer kız, kaçtıkları için ölüm cezası almamak için doktor Ahmed’in elini öperek yalvarıyorlar. O anda uçaklar Şengal’i bombalıyor ve IŞİD’liler onları acele ile Gli Zerd köyüne aktarılıyor.

 

Hedle, “Gli Zerd de 30 IŞİD mensubu bulunuyordu. Bizi karargahın sorumlusuna götürdüler. İçlerinden adı Ebu Kerem olan kişi beni ve kızkardeşimi cariye olarak aldı” diyor.

 

Ertesi gün sabah dışarı çıktığında Hedle, kendilerini Telafer’den kaçıran şoförü görüyor ve Ona, “Sen haindin. Başımıza ne gelirse senden biliyoruz. Bir gün karşılığını alacaksın” diyor.  Ancak şoför umursamayarak uzaklaşıyor.

 

Musul Valisi’nin evinde

 

Hedle hikayesini şöyle anlatıyor:

 

“Ebu Kerem adında birisi küçük bir yük arabası getirdi. Kadın ve kızları koyarak üzerini naylonla örttü. Musul girişindeki kontrol noktasında IŞİD’lilere yalan söyleyerek arabada ‘silah var’ dediğini duydum.”

 

Ebu Kerem, daha sonra onları Saddam döneminde Musul Valiliği yapan Ganım Besu’nun evine götürüyor.

 

 “Ebu Leys o evde yaşıyordu. İri yapılı ve heybetli bir adamdı. Elleriyle 100 kişinin kafasını kestiğine inanıyorum. Ebu Leys bizi yargılamaya başladı. Neden kaçtınız? Kız kardeşim, ‘bizi Afganistan’a götürmelerinden korktuk’ diye cevap verdi.

 

Ebu Leys’in tavırları bir kaç gün sonra değişti. Kız kardeşim Emşe’ye aşık olmuştu. Her geçen gün daha fazla yaklaşıyordu. Son günlerde öyle bir hal almıştı ki Emşe’den rica ederek, hiç kimse ile gitmemesini ve kendisi ile yaşamasını istiyordu. Emşe’nin kalbini kırmamak için bizden vazgeçmiyordu. Anne ve babasından ricada bulunarak, ölmesi durumunda Emşe’ye sahip çıkmalarını ve başka IŞİD’lilerin götürmesine izin vermemeleri istediğini sonradan öğrendik.”

 

Günün birinde bulundukları yeri çok acil bir şekilde boşaltmaları için haber geliyor. Uçakların bulundukları bölgeyi bombalayacağına dair duyum aldıklarını belirtiyorlar.

 

“Bizi büyük bir depo olan bir bodruma götürdüler. Bitişikteki oda TNT ile doluydu. Bir başka oda da silah ile doluydu. Gece bazı IŞİD’liler gelerek bir kaç silah götürdüler. Çok büyük bir olayın yaşandığını hissettik. Daha sonra bir IŞİD’li gelerek, ‘Ebu Leys öldürüldü ancak Emşe üzülemesin diye bunu duymamalı’ dedi.”

 

Ebu Leys’in Emşe’ye aşkı Bağdadi’nin sarayında duyuldu

 

Hedle’nin anlattığına göre, Ebubekir Bağdadi’nin Ebu Mutez adlı yardımcısı Musul’a geldiğinde Ebu Leys’in Emşe’ye olan aşkını duymuş.

 

“Ebu Leys’in ölümünden sonra kız kardeşim Emşe, çocuklarını geri getirmek için Ebu Mutez’in yanına gidiyor. O gittikten sonra çocukları getirerek gösterdiler ancak kardeşime vermediler ve ‘artık sizin çocuklarınız değil’ dediler.”

 

Emşe, Ebu Leys’in dedesi ve Koço köyü erkeklerini kurşuna dizen diğer IŞİD’lilerden farklı olmadığını biliyordu. Ama Ebu Leys, Emşe’nin karşısında bütün duygularını kaybetmişti. Güzelliği karşısında hilafetin bütün yasa ve kurallarını çiğnemeye hazırdı. Ebu Leys’in ölümüyle ailenin IŞİD içindeki yaşamı da tümüyle değişti. Artık daha fazla zorluklarla karşı karşıya kaldılar.

 

“Telafer’e geri gönderildik” diyor Hedle ve şöyle devam ediyor:

 

“Bir kaç gün sonra bir sabah aniden bir kaos ve gürültü. Şavaş ve kargaşa başladı. Uçakların Telafer semalarında uçarak görüntü aldığını gördük. Kız kardeşim beyaz tülbentini sallamaya başladı. Hiç olmazsa bizi görür ve bombalarlar diye düşündük ancak uçaklar gitti.”

 

Hedle, Emşe’nin de Ebu Leys’in ölümünün başka tuzaklara düşmemek ve kimse tarafından alıkonulmamak için her şekilde güzelliğini sakladığını söylüyor. Musul’da IŞİD mensuplarına yemek getiren bir kaç otomobil onları alarak Musul taraflarında büyük bir salona götürüyor. Ebu Ali bir kez daha burada karşılarına çıkıyor. Ebu Ali onlara kendisiyle birlikte Telafer’e dönmelerini ve hayvancılık yapmalarını teklif ediyor. Bu onlar için IŞİD mensuplarının heveslerinin kölesi olmamak için en iyi seçenek bu oluyor.

 

Hedele’nin anlattığına göre IŞİD’lilerle evlenmeyen kadınları cariye yapmak üzere Suriye’ye gönderdiler. Az sayıda Müslüman olan şanslı kadınlara ise hayvancılık ve çiftlik görevleri verilmişti. Ancak IŞİD hilafetin harcamalarını azaltma kararı aldı. Kalıcı hastalığı olanları Kürdistan’a göndermek için Telafer’de kayıt altına aldılar. Bu hastalığın acısını unutturan bir haberdi. Ancak IŞİD bunu bir pazarlık aracı olarak kullanmak istiyordu. Bu Bağdadi’nin yardımcısı Ebu Mutez’in Telafer’e ulaşmasından sonra ortaya çıktı.

 

 Emşe’nin talepleri?

 

Hedle ve arkadaşları üç ay boyunca Telafer’de soğuk demir dövüyor. IŞİD’in hayvanlarına bakıcılık yapıyorlar. Hergün kötü haberler alıyorlar ama birgün Ebu Mutez’i getiren bir kaç otomobil bir umut kapısı açıyor.

 

Hedle, kızkardeşi Emşe ile IŞİD’li Ebu Mutez arasındaki diyaloğu şöyle anlatıyor:

 

Ebu Mutez: Neden ağlıyorsun Emşe?

 

Emşe: Kim hayatımızı mahfetti?

 

Ebu Mutez: Senin için ne yapmamı istiyorsun? Sadece özgür bırakmamı isteme.

 

Emşe: Tamam beni değil yakınlarımı özgür bırak.

 

Ebu Mutez: Ebu Ali Emşe’nin yakınları kaç kişiyse isimlerini kayıt altına al.”

 

Helde bu konuşulanlara inanamadığını söylüyor. Ebu Ali, yarım saat sonra Ebu Mutez’in yanına dönerek, “Emşe’nin 20 yakınını kayıt altına aldım” diyor.

 

Ebu Mutez, bu isimlerin Kürdistan’a gönderilecekler listesine eklenmesi talimatı veriyor. Ancak gerçekte işin içinde bir ‘bit yeniği’ var. Ebu Mutez bunu bir pazarlık aracı olarak kullanarak daha sonra Emşe’ye karşı bir minnet dayatması olarak kullanmak istiyor. Sonraki gün kalıcı hastalığı olan kadınları kayıt altına almaya başlıyorlar. Gönderileceklerin listesini oluşturuyorlar.

 

Hedle, “İki kız kardeşimin şeker hastalığı vardı. Ben de bir süre önce ameliyat olmuştum. 220 ismi ayırarak gönderdiler” diye bitiriyor.