Emin Şiwan ‘1959 Kerkük Katliamı’ ezberini bozdu: Kürt-Türmen savaşı değil, sağ-sol çatışmasıydı

30-11-2025
Sirwan Rehim
Kürt araştırmacı-yazar Emin Şiwan, Rûdaw'a konuştu
Kürt araştırmacı-yazar Emin Şiwan, Rûdaw'a konuştu
Etiketler Emin Şiwan Kerkük Irak Araplaştırma Kürt Türkmen
A+ A-

Erbil (Rûdaw) - Kürt araştırmacı-yazar Emin Şiwan, Kerkük tarihinin en karanlık sayfalarından biri olan ve "Kerkük Katliamı" olarak bilinen 1959 olaylarının "Kürt-Türkmen çatışması" değil, Irak genelindeki sert siyasi kutuplaşmanın kentin sokaklarındaki kanlı yansıması olduğunu söyledi.

Rûdaw’a verdiği özel röportajın ikinci bölümünde Kerkük’ün yakın tarihine, demografik yapısına ve toplumsal dokusuna dair çarpıcı açıklamalarda bulunan Emin Şiwan, belgeler ve şahsi tanıklıklarıyla İngiliz mandası döneminden 1959 olaylarına kadar uzanan süreçte "şehir efsanelerini" çürüten bilgiler paylaştı.

Emin Şiwan, Kerkük’teki "Araplaştırma" politikasının temelleri Baas rejiminden çok önce, İngilizlerin onayı ve dönemin krallık yönetiminin eliyle atıldığını anlattı.

"Okulda 400 öğrenciydik, Arap sayısı 10’u geçmezdi"

1950’li yıllarda Kerkük’teki demografik tabloyu kendi okul yıllarından bir örnekle anlatan Şiwan, şu ifadeleri kullandı:

"1957-58 yıllarında Garbiye Ortaokulu’nda okuyordum. Okulda yaklaşık 300-400 öğrenciydik. İnanın aramızdaki Arap öğrenci sayısı 10’u geçmezdi. Onlar da ya Hewice’den gelmişti ya da devlet memuru ve subay çocuklarıydı. Şehrin yerlisi olan Arap neredeyse yoktu. Kale’de o dönem sadece iki Arap evi vardı."

Kral Faysal’ın şaşkınlığı: "Bunları derhal çıkarın"

Şiwan, Irak Kralı 1. Faysal’ın 1934-35 yıllarında trenle Kerkük’e yaptığı ziyarete dair çok az bilinen bir anekdotu aktardı:

"Kral Faysal şehre geldiğinde aşağı taraftaki evleri görüp yanındaki Mutasarrıf'a (Vali) 'Bunlar nedir?' diye soruyor. Vali de 'Efendim bunlar Musul taraflarından gelmiş, manda yetiştiren Hadidilerdir' cevabını veriyor. Kral bunun üzerine, 'Bunlar Kerkük’ü kirletiyor, en kısa sürede bunları buradan çıkarın' emrini veriyor. Ancak daha sonra Irak ordusunun 2. Tümeni şehre yerleşince, asker aileleri için 'Arasa' denilen bölgede küçük evler yapıldı ve Arap nüfusu böylece yerleşmeye başladı."

İngilizlerin ikili oyunu ve "Hewice Projesi"

İngilizlerin Kerkük’te "iki yüzlü" bir siyaset izlediğini belirten Şiwan, şehrin modernleşmesi ile demografik değişimin aynı elden çıktığını söyledi.

Emin, "İngilizler bir yandan şehre futbolu, boks sporunu, yüzme havuzlarını, modern kütüphaneyi ve bisikleti getirdi. Ancak siyasi olarak Kerküklülerin birleşmesini istemediler. Hewice Su Projesi, demografik değişimin en tehlikeli adımıydı. Yasin Haşimi eliyle ve İngilizlerin onayıyla, daha önce bölgede olmayan Ubeyd ve Cubur aşiretleri getirilip Hewice’ye yerleştirildi. Tarihçi Ali el-Verdi’nin de belirttiği gibi, 1850’ye kadar bu aşiretler Hemrin Dağları’nın batısında bile yoktu" ifadelerini kullandı.

"Hewice'yi Araplaştıran isim Atatürk'ün yakın dostuydu"

Emin Şiwan, Kerkük’ün güneyindeki Hewice ilçesinin demografik yapısının değiştirilmesi ve "Araplaştırılması" sürecinin baş mimarı olarak dönemin etkili siyasetçisi ve Irak Başbakanı Yasin el-Haşimi’yi işaret etti.

Şiwan, Haşimi hakkında dikkat çekici bir detay paylaşarak şunları söyledi:

"Havice projesini hayata geçiren ve oraya Ubed ile Cubur aşiretlerinin yerleştirilmesini sağlayan kişi Yasin el-Haşimi’ydi. Kendisi Mustafa Kemal Atatürk’ün en sevdiği ve çok yakın arkadaşlarından biriydi. Aslen Türk kökenli olduğu söylenen Yasin Hilmi (Haşimi), daha sonra sıkı bir Arap milliyetçisine dönüştü. Haşimi, Kerkük cezaevindeki mahkumları işçi gibi kullanarak o bölgeye su kanalları kazdırdı ve o zamana kadar Hemrin Dağları'nın ötesinde olan Arap aşiretlerini getirip Hewice'ye yerleştirdi."

"Valiler, belediye başkanları ve alimler Kürt’tü"

Emin Şiwan, 1958 yılına kadar Kerkük’te idarenin ve entelektüel yaşamın Kürtlerin elinde olduğunu vurguladı.

Kürt araştırmacı, "İlk Vali Fettah Paşa’dan Reşid Necib’e, Said Kazzaz’dan Şeyh Mustafa Karadaği’ye kadar valilerin yüzde 80’i Kürt’tü. Belediye başkanlarında da durum aynıydı; Mecid Paşa, Şeyh Habib Talabani, Şeyh Fazıl ve Marif Berzinci gibi isimlerin hepsi Kürt’tü. Şehrin aydın sınıfı o dönem din alimleriydi. Talabani, Kakey, Seyid Ahmed Hanekası gibi tekkeler şehrin kültür merkeziydi ve buralarda ayrım gözetmeksizin tüm Kerküklüler toplanırdı" dedi.

"Türkçe yazsalar da ruhları Kürt’tü"

Kerkük’ün yetiştirdiği en büyük şairlerin Talabani ailesinden ve diğer Kürt ailelerden çıktığını belirten Şiwan, bu isimlerin eserlerini bazen Türkçe (Türkmence) vermelerinin onların etnik kimliğini değiştirmediğini söyledi.

Şiwan, şunları söyledi:

"Şairlerimiz en büyük kanıttır. Talabani ailesinden çıkan şairlere bakın; Şeyh Abdurrahman, oğlu Şeyh Rıza, Şeyh Kadir, Şeyh Ali ve Şeyh Muhammed Salih... Şeyh Rıza’nın oğlu Muhammed de şairdi, Şeyh Mahmud Berzenci için şiirler yazmıştır. Şeyh Rıza’dan sonra Kerkük’ün en büyük şairi kabul edilen Abdulkadir Fayiz de Kürt’tür. Keza Esiri (Şeyh Abdulhalik) büyük bir şairdi. Remzi Rahim Calfroş (Hejar ve Nezad’ın babası) çok iyi bir şairdi."

Şiwan, bu şairlerin Türkçe eserler vermesiyle ilgili olarak ise, "Bilimsel olarak bir şiir başka bir dilde yazılsa bile, yazıldığı iklimin ruhunu taşır. Paris’te şiir yazan bir Kürt, o şiiri Paris’in değil, kendi vatanının atmosferiyle yazar. Bu şairlerin kökü Kürt’tür" dedi.

"Kırdar ailesi Türkmenistan’dan gelmedi, 'Kardar' aşiretindendir"

Emin Şwan, Kerkük’ün en zengin ve köklü ailelerinden biri olan Kırdar (Qirdar) ailesinin kökeni hakkında da dikkat çeken bir tez ortaya attı. Ailenin isminin "Kardar" aşiretinden geldiğini belirten Ş,wan, şunları anlattı:

"Araştırmalarıma göre bu ailenin büyük çoğunluğu Kürt’tür. İsimleri zamanla 'Kerdar', 'Kardar', 'Kardar' ve nihayetinde 'Kırdar'a dönüşmüştür. Aileden Nebil Kırdar, 'Biz Türkmenistan’dan geldik' diyor. Ancak Türkmenistanlılar (Orta Asya) sarı ırka mensuptur, çekik gözlüdür. Bu ailede böyle bir fiziki özellik yok. Bunlar Revanduz ve İran sınırındaki 'Kardar' aşiretindendir. Kervancılıkla uğraşmış, tütün ticareti yapmış ve zenginleşerek Kerkük’e yerleşmişlerdir."

Ailenin önde gelenlerinden Hacı Emin Kırdar’ın Osmanlı dönemindeki rolüne dikkat çeken Şiwan, "Hacı Emin, 'Bab-ul Aşair' (Aşiretlerin Kapısı) unvanına sahipti. Aşiretler arası sorunları çözerdi. Kifri’de, Çemçemal’de Kürt aşiretleri (Şivani vb.) arasındaki husumetleri çözen biri, onlarla Türkçe mi konuşuyordu? Elbette hayır. Eğer Kürt olmasaydı bu rolü üstlenemezdi" ifadelerini kullandı.

"Neftçizadeler ve Musul Meselesi: Atatürk onları 'Kürt Temsilcisi' seçti"

Şiwan, Kerkük’ün bir diğer ünlü ailesi Neftçizadeler ile ilgili de tarihi bir belgeyi hatırlattı.

Ailenin Zengene aşiretine mensup olduğunu ancak sonradan "Zengeneler aslen Türktür" tezini savunduklarını belirten Şiwan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarındaki "Musul Meselesi"ni örnek gösterdi:

"Hüseyin Bey Neftçi, Zengene olduğunu bizzat yazmıştır. Ancak daha sonraki kuşaklar, Nazım Bey’in 'Biz Zengene’yiz ama Zengeneler aslen Türktür' sözüne sığındılar. Buna da saygı duyarım ama tarih başka bir şey söylüyor. Türkiye, Musul Vilayeti'ni talep ederken ve buranın kendisine bağlanmasını isterken, Nazım Bey (Neftçi), Türkiye tarafından Milletler Cemiyeti komisyonuna 'Kürt Temsilcisi' olarak gönderildi. Dr. Fazıl Hüseyin’in kitabına bakın; Şeyh Mahmud’un kayınpederi Fettah Bey ve Nazım Bey, orada 'Kürt temsilcileri' olarak yer alıyor. O gün Türkiye’nin tezi için 'Kürt' olanlar, nasıl oldu da bugün Türkmen oldu? Tarih ve bilimle konuşmak gerekir."

"1959 olayları etnik değil, siyasiydi"

Röportajın en dikkat çekici bölümlerinden biri, 1959’da Kerkük’te yaşanan ve tarihe kanlı bir sayfa olarak geçen olaylarla ilgiliydi.

Kendisi de o günlerin canlı şahidi olan Emin Şiwan, bu çatışmanın "Kürt-Türkmen savaşı" olarak adlandırılmasına itiraz etti.

Emin Şiwan, 1958 devriminden sonra Irak toplumunun keskin bir şekilde ikiye bölündüğünü belirterek, Kerkük’teki çatışmanın zeminini şöyle çizdi:

"1958 Temmuz Devrimi’nden sonra Irak iki düşman kampa ayrıldı. Bir tarafta Komünist Parti, KDP ve Ulusal Demokratların başını çektiği 'Sol Cephe'; diğer tarafta ise Baasçılar, Arap Milliyetçileri ve Müslüman Kardeşler’in oluşturduğu 'Sağ Cephe' vardı. Kürtler, Abdulkerim Kasım yönetiminin anayasanın 3. maddesinde haklarını tanıması nedeniyle kitleler halinde 'Sol Cephe'de yer aldı. Türkmen eliti ise –halk tabanından bahsetmiyorum– 'Sağ Cephe'yi ve Arap milliyetçilerini tercih etti. Kerkük’teki kavga, işte bu iki cephenin kavgasıydı."

Kıvılcım nasıl çaktı?

Olayların patlak verdiği 14 Temmuz günüyle ilgili detayları paylaşan Şiwan, gerilimin bir kutlama töreniyle başladığını söyledi:

"Hükümet, devrimin birinci yıl dönümünde Kerkük’te ortak bir yürüyüş yapılmasını istedi. Kerkük Mutasarrıfı (Valisi) herkesin birlikte kutlamasını talep etti. Ancak Türkmenler bunu kabul etmeyerek 'Biz ayrı kutlayacağız' dediler. Yürüyüş sırasında solculara karşı sloganlar atıldı, solcular karşılık verdi ve tartışma silahlı çatışmaya dönüştü. Olayın fitili böyle ateşlendi."

"Eğer etnik savaşsa, neden diğer ilçelerde kimse birbirine dokunmadı?"

Emin Şiwan, 1959 olaylarının Kürt-Türkmen savaşı olduğu iddialarının geçersizliğine coğrafi ve mantıksal bir argüman sundu.

Şiwan, şu soruyu yöneltti:

"Bu çatışma sadece Kerkük şehir merkezinde yaşandı. Oysa Türkmenler sadece merkezde yaşamıyor. Altunköprü (Pirdê), Tisin, Tazehurmatu, Dakuk, Tuzhurmatu ve Kifri’de de yoğun Türkmen ve Kürt nüfusu iç içe yaşıyor. Eğer bu bir etnik savaş olsaydı, neden Altunköprü’de Kürtler ve Türkmenler birbirine girmedi? Neden Tuzhurmatu veya Kifri’de tek bir olay yaşanmadı? Bu durum kanıtlıyor ki; sorun etnik değil, tamamen siyasiydi. Çünkü siyasi çatışmanın ve ideolojik kutuplaşmanın merkezi Kerkük şehriydi."

Baasçılar, Nasır ve Türkmen eliti

Çatışmanın dış bağlantılarına da dikkat çeken Şiwan, dönemin Türkmen aydınlarının sonradan yazdıkları hatıratlara atıfta bulundu:

"Bazı Türkmen aydınlar, örneğin Erşed Hürmüzlü, yazdıklarında Musul’daki Baasçılarla ilişkileri olduğunu itiraf etmişlerdir. Musul’daki 'Şevvaf İsyanı'nı (Abdulkerim Kasım'a karşı darbe girişimi) destekleyen sağcı gruplarla temas halindeydiler. O gruplar Suriye üzerinden Mısır Lideri Cemal Abdunnasır’a bağlıydı ve Irak’ın Mısır ile birleşmesini savunuyorlardı. Kasım ise buna karşıydı. Kerkük’teki olaylarda Türkiye’nin müdahalesi olduğu kadar, bu 'Birlikçi' (Vahdavi) damarın da etkisi büyüktü."

"Türkmen komşularımızı evimizde sakladık"

Şiwan, olayların "etnik nefret"ten kaynaklanmadığını kanıtlamak için kendi ailesinin ve idam edilen Belediye Başkanı Marif Berzinci’nin tavrını örnek gösterdi:

"Olaylardan sorumlu tutularak idam edilen dönemin Belediye Başkanı Marif Berzinci’nin evine, olaylar sırasında 15-20 Türkmen ailesi sığınmıştı. Onları korudu. Kendi babam, Sinema Hayyam civarındaki 5 Türkmen aileyi bizzat gidip getirdi. Kale’den akrabamız olan bu aileleri bir hafta boyunca evimizde sakladık, kimsenin onlara zarar vermesine izin vermedik. Ortalık sakinleşene kadar gitmelerine müsaade etmedik. Halk birbirine düşman olsaydı, bunu yapar mıydık?"

“Kürtler ve Türkmenler etle tırnak gibiydi"

Emin Şiwan, 1950'ler öncesi Kerkük’te toplumsal dokunun etnik ayrımlar üzerine kurulu olmadığını, aksine Kürtler ve Türkmenlerin "etle tırnak gibi" iç içe geçtiğini vurguladı.

Ünlü tarihçi Dr. Mustafa Cevad’ın tespitlerine atıfta bulunan Şiwan, şu çarpıcı detayları paylaştı:

"Kerkük Kalesi’nde veya eski mahallelerde kimin Kürt kimin Türkmen olduğunu ayırt etmek imkansızdı. O kadar karışmışlardı ki, kök ve soy olarak birleşmişlerdi. Dr. Mustafa Cevad’ın da belirttiği gibi, Kerkük’ün Sünni Türkmenleri ile Kürtleri arasında kız alıp verme konusunda hiçbir engel yoktu. Bir Türkmen, kızını veya kız kardeşini bir Kürde tereddütsüz verirdi ama Şii bir Türkmene vermezdi. Mezhepsel bariyerler dışında etnik bir duvar yoktu."

Şiwan, bu geçişkenliğin aile kimliklerine de yansıdığını belirterek, "Mecid Paşa gibi şahsiyetler Kürtlerle Kürt, Türkmenlerle Türkmen olurdu. Kırdar (Kardar) veya Neftçizade gibi köklü ailelerin aslında Kürt kökenli olup zamanla şehirleşerek Türkmen kültürünü benimsemesi, bu iki halkın hamurunun nasıl yoğrulduğunun ve aradaki sınırların ne kadar silik olduğunun en somut kanıtıdır" ifadelerini kullandı.

İngilizlerin "kontrollü gerilim" stratejisi ve olaylı futbol maçı

Emin Şiwan, İngilizlerin Kerkük’teki Kürt ve Türkmen elitleri arasındaki rekabetin farkında olduğunu ve bu durumu kendi "böl-yönet" politikaları çerçevesinde ustaca kullandığını belirtti.

İngilizlerin, bu iki topluluk arasındaki rekabeti "patlama noktasına gelmeyecek şekilde" canlı tutmaktan memnuniyet duyduğunu ifade eden Şiwan, bu hassas dengenin sokağa taştığı ilk anlardan biri olarak 1940’lardaki bir futbol maçını anlattı:

"İngilizler halkın nabzını çok iyi tutuyordu. Elitler arasındaki rekabetin farkındaydılar ve bunun 'kendi istedikleri zamana kadar' patlamadan sürmesini istiyorlardı. Yıl 1944 veya 1945’ti. Kerkük’te bir futbol maçı düzenlendi. Maçı Süleymaniye takımı kazandı. Bunun üzerine stadyumdaki Kürtler büyük bir sevinç gösterisi ve tezahürat yapınca ortalık karıştı, kavga çıktı. Bu olay, İngilizlerin gözetimindeki o elitler arası rekabetin sokağa yansıdığı ve patlak verdiği ilk kıvılcımlardan biriydi."

 

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli