Orta Doğu uzmanı Mehmet Akif Koç: İran-İsrail saldırıları üç temel nedene dayanıyor

Erbil (Rûdaw) -  İran ile İsrail arasında art arda yaşanan karşılıklı saldırılar, Orta Doğu’da yeni bir gerilim dalgası yarattı. Rûdaw TV’ye konuşan Orta Doğu uzmanı Mehmet Akif Koç, çatışmaların anlık gelişmelerin ötesinde, derin stratejik hesaplara dayandığını belirtti. Koç’a göre bu saldırılar, yalnızca bir misilleme değil; İran’ın nükleer faaliyetlerinin durdurulması, bölgesel nüfuzunun sınırlandırılması ve olası bir rejim değişikliği hedefi doğrultusunda yürütülen kapsamlı bir stratejinin parçası.

Orta Doğu uzmanı Mehmet Akif Koç, İran ile İsrail arasında yaşanan son çatışmaların arka planını Rûdaw TV’den Hevidar Zana'ya değerlendirdi. Koç’a göre gerilimin üç temel nedeni bulunuyor: nükleer müzakerelerdeki tıkanıklık, İran’ın bölgesel nüfuzunun sınırlandırılması ve rejim değişikliği hedefi.

Mehmet Akif Koç bu konuda şunları dile getirdi:

“Bunun bence üç sebebi var. Kısa kısa açıklamak gerekirse; Birincisi, ABD ile İran arasındaki nükleer müzakerelerde bir tıkanma noktasına gelinmişti. ABD, İran’ı sıfır seviyesinde uranyum zenginleştirmede tutmak istiyor ve elindeki uranyum zenginleştirme imkânını tamamen elinden almak istiyordu. Birinci sebep bu. Burada başarılı olamayınca, bu müzakereler, Bahreyn’de, Umman’daki müzakereler sonuçsuz kalınca tabiri caizse İran’ın üzerine İsrail’i saldırttı. Birinci sebebi bu.

İkinci sebep, 2003 ile 2023 arasında, Irak işgalinden 7 Ekim Gazze-Hamas saldırılarına kadar İran’ın 20 yıl süren sürekli bir genişleme dönemi vardı, nüfuz kazanma dönemi vardı. Bu dönemin artık sonuna gelindi, 7 Ekim itibarıyla. İsrail, kendi tabiriyle, ‘ahtapotun başını kesmek’ için İran’a yönelmek istiyordu. Önce Hamas’ı büyük oranda ortadan kaldırdılar, sonra Hizbullah’a yöneldi. Suriye rejimi ortadan kaldırıldı ve yavaş yavaş sıranın artık İran’a geldiği konuşuluyordu. Bu İsrailli yetkililerin de, Amerikalıların da söylediği bir şeydi. Dolayısıyla ikinci bir sebep de bu.

Üçüncü bir sebep de İsrail Başbakanı Netanyahu’nun zaman zaman söylediği. İran’da bir rejim değişikliği… Yani 79 devriminden beri zaman zaman yükselen bu yönde sesler var. hem İsrail’de hem Amerika Birleşik Devletleri’nde hem de diğer batılı çevrelerde. Hazır böyle bir şey başlamışken, nükleer müzakerelerle alakalı böyle bir kriz durumu, saldırı başlamışken rejim değişikliğini de aradan çıkartalım diye düşündü İsrail. Dolayısıyla ben bu üç parametrede okuyorum şu anki saldırıları. Nükleer meseleden başladı ama bölgesel hegemonya ve İran’da rejim değişikliği de bunun diğer iki önemli sebebi. Dolayısıyla bu üç parametreyle okursak zannedersem biraz daha sağlam bir çerçevede değerlendirmiş oluruz.”

“İsrail’in hava üstünlüğü, İran’ın zayıflığını ortaya koydu”

Koç, İran’ın hem zayıf hem güçlü yanlarının bulunduğunu ifade etti. İsrail’in 200 uçakla İran üzerinde operasyon yapabilmesinin ciddi bir askeri üstünlüğe işaret ettiğini belirtti.

“Bu işin iki tarafı var. Hem güçlü olduğunu hem zayıf olduğunu görüyoruz İran’ın. Zayıf olduğu taraf şu: İsrail gibi bir ülke, Ürdün, Suriye ve Irak gibi üç tane devasa kara ülkesini geçip İran’ın üzerinde 200 uçakla, aralarında F-35’lerin de olduğu 200 uçakla operasyon icra ediyor. Yani bu muazzam bir hava gücüne işaret ediyor, muazzam bir hava üstünlüğüne işaret ediyor İsrail lehine.”

“İran’ın da burada bir zayıflığını gösteriyor. Yani 200 uçakla sizin hava sahanızda 1600 kilometre öteden bir güç gelip sizin en stratejik yerlerinizi bombalıyorsa ve sizin ilk gün itibarıyla bütün üst komuta kademenizi ortadan kaldırıyorsa, Genelkurmay Başkanı, Devrim Muhafızlarının komutanı ve onların yardımcıları da dahil olmak üzere… Bu elbette İran’ın gücünü göstermez. Bu zaafını gösterir, zayıflığını gösterir. Hava savunma sistemlerinin de önemli ölçüde saldırıya açık olduğunu gösterir.”

“İran’ın füze gücü, öngörülenin üzerinde etki yarattı”

Koç, İran’ın güçlü tarafının ise elindeki balistik füze kapasitesi olduğunu vurguladı. Bu füze gücünün İsrail üzerinde beklenenden daha etkili olduğunu belirtti.

“Fakat İran’ın buradaki avantajı şu, güçlü tarafı da şu: İran’ın elinde çok ciddi oranda kısa, orta ve uzun menzilli balistik füzeler var. Bu balistik füzelerle doğrudan bir angajmana girmeden, havada savaş uçakları arasında bir angajmana girmeden İsrail’in her tarafını vurabilecek kapasitede şu an İran. Dolayısıyla bu balistik füze stokları bu seviyede etkin kullanabileceği öngörülmüyordu. İran bunları etkin kullandığını söyleyebiliriz.”

“İsrail’in hava savunma sistemleri, yani bu Davut Sapanı (David Sling) ve Arow hava savunma sistemleri %60-70 oranında bu gelen füzeleri tutabiliyor, balistik füzeleri engelleyebiliyor. Artı ABD’nin Körfez’deki üslerinden, Ürdün’den ateşlenen füzelerde İran balistik füzelerini belli bir seviyede tutabiliyor. Tutamadıkları da Tel Aviv’in, Hayfa’nın, Aksa’nın içerisine düşüyor. Dolayısıyla burada İran’ın hem güçlü tarafını hem zayıf tarafını görebiliyoruz.”

“İran hava saldırısı yapamaz ama füze doktriniyle direniyor”

“İki taraflı olarak İsrail’in muazzam bir hava üstünlüğü var. Mukabil olarak gidip İsrail’in üzerinde böyle bir operasyon icra edemez. İran’ın hava üstünlüğü olarak böyle bir kabiliyeti yok. Ama balistik füze programıyla bir savunma doktrini görüyoruz. Benimsemiş durumda İran. Dolayısıyla bunda da şimdiye kadar başarısız olduğunu söyleyemeyiz. Yani çok başarılı olduğunu da diyemeyiz ama başarısız olduğunu söyleyemeyiz.”

“İran nükleer silah kartını açabilir”

Koç, İran’ın elinde iki önemli koz olduğunu ve bunlardan birinin kullanılmaya başlandığını söyledi:

“Burada önemli bir unsur Amerika’nın ne yapacağı. Eğer sorulursa bununla ilgili daha detaylı anlatabilirim. Amerika’nın ne yapacağına bağlı olarak biraz da İran-İsrail çatışması ilerleyecek. İran’ın elinde iki tane çok büyük koz vardı. Birincisi, yani köprüden önceki son iki çıkış olarak nitelendiriyorum ben bunları, nükleer silahlar kartını açmasıydı. Yani ben artık nükleer silah sahibi oldum diyerek bu köprüden önceki son çıkışı ortaya koymasıydı. Ondan bir önceki çıkış da şuydu, sahip olduğu bu büyük balistik füze programıyla İsrail’i tehdit etmek, bölgedeki Amerikan çıkarlarını tehdit etmek. Köprüden önceki son iki çıkış buydu. Önce bu balistik füze kartını açtılar. Bununla İsrail’i engellemeye yöneldiler. Eğer engelleyemezlerse, İsrail saldırıları Amerika ile birleşerek daha yoğun bir şekilde devam ederse önümüzdeki dönemde, biz İran nükleer programında nükleer silah sahibi olduklarını açıkladıklarını da duyabiliriz bir süre sonra.

Yani rejim, İran İslam Cumhuriyeti rejimi varoluşsal bir krizin içine girerse, kendi varlığının acil bir şekilde tehlikeye girdiğini düşünürse bu durumda… Nükleer silah kartını da açabilir. O zaman bölgede tam bir kaos olur. Bölgedeki çok ciddi dengelerin kökünden değiştiği bir sahne görebiliriz.”

“ABD nükleer müzakerelere İran’ı zorlayacaktır”

Fakat ben buna gelmeyeceğimizi düşünüyorum, bu noktaya varmayacağımızı düşünüyorum. Bir noktada ABD’nin devreye girerek, İran’ı tekrardan nükleer müzakerelere döndüreceğini düşünüyorum. Bu Cenevre’deki görüşmeler de Avrupa Birliği üçlüsüyle, Almanya, Fransa ve İngiltere ile yapılacak olan görüşmeler de yapılacak. Bir anlamda bunu sağlayacak.”

Cenevre görüşmelerine ilişkin de Koç, “Yani Amerika-İran görüşmeleri öncesi bir güven artırıcı önlem gibi görebiliriz Cenevre görüşmelerini. Ben bunun bu kadar uzun süreceği kanaatinde değilim. Bu tırmanmanın bir noktada duracağını düşünüyorum. Düşük yoğunluklu da olsa devam edeceğini ama bir noktada duracağını düşünüyorum" ifadelerini kullandı. 

 “İran’a yönelik askeri saldırı seçeneği masada değil”

Mehmet Akif Koç, Amerika’nın İran’a yönelik doğrudan bir kara harekâtı ya da rejim değişikliği hedefli saldırısının yakın dönemde gündeme gelmeyeceğini ifade ederek şunları söyledi:

“Amerika’nın İran’a yönelik doğrudan bir askeri müdahale planı yok. Yani İran’a saldırı, rejimi yıkma, rejimi değiştirme gibi bir gündem yok. Sadece İran’ın nükleer kapasitesini engelleme ve onu kontrol altına alma gibi bir gündemi var. İsrail’in bu noktada Amerika ile birebir aynı düşündüğünü söyleyemeyiz. İsrail bunu daha uzun vadede rejimi değiştirmeye yönelik kullanmak istiyor. Ama Amerika bu kadar angaje olmak istemiyor.”

“Türkiye, gerilimi azaltmaya yönelik rol oynayabilir”

Türkiye’nin bu süreçteki rolü hakkında da değerlendirmelerde bulunan Koç, Ankara’nın gerilimi azaltıcı bir tutum sergilediğini vurgulayarak “Türkiye, bu çatışmalarda taraf olmak istemiyor. Çünkü İran’la da, İsrail’le de, ABD ile de aynı anda ilişki yürüten nadir ülkelerden biri. Dolayısıyla tarafsız durarak bir denge politikası güdüyor. Bu pozisyonu nedeniyle hem Batı nezdinde hem de bölge ülkeleri nezdinde arabuluculuk yapma potansiyeline sahip." dedi. 

“Bölgesel dengeler değişebilir”

Son olarak Koç, yaşanan çatışmaların bölge ülkelerini de etkileyebileceğine dikkat çekti. İran’ın Irak, Suriye ve Lübnan’daki vekil güçleri üzerinden cevap verebileceğini, bu nedenle çatışmaların dolaylı bir savaşa evrilebileceğini ifade ederek şunları söyledi:

“İran, doğrudan savaş yerine Hizbullah, Haşdi Şabi gibi vekil unsurlarıyla karşılık verebilir. Bu da bölgeyi topyekûn bir istikrarsızlık ortamına sürükleyebilir. Lübnan, Suriye, Irak bu gerilimden etkilenebilir. Türkiye ise bu noktada istikrarı önceleyen politikalar geliştirmek zorunda kalacaktır.”

Uzman Mehmet Akif Koç’a göre, İran-İsrail arasındaki mevcut gerilim kısa vadede daha da derinleşebilir. Ancak uzun vadede ABD’nin araya girmesiyle nükleer müzakerelerin yeniden başlayacağı ve tarafların belirli sınırlar çerçevesinde çatışmayı kontrol altında tutacağı öngörülüyor. Koç’a göre, rejim değişikliği gibi radikal hedefler henüz sıcak gündem değil, ancak bölgedeki her gelişme, yeni bir cepheyi tetikleyebilecek potansiyele sahip.