Haber Merkezi - İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Paris'te ölen iki usta Kürt sanatçı Yılmaz Güney ile Ahmet Kaya'nın mezarlarını ziyaret etti.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, uluslararası bir toplantı için gittiği Paris'te, Türk sinemasının "Çirkin Kral"ı Yılmaz Güney ve özgün müziğin dev ismi Ahmet Kaya'nın Pe`re Lachaise Mezarlıgˆı'ndaki kabirlerini ziyaret etti.
İmamoğlu ve beraberindeki heyet, ilk olarak 16 Kasım 2000'de Paris'te geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitiren Kaya'nın mezarını ziyaret etti. Kaya'nın kabrine karanfil bırakan İmamoğlu, dua etti.
Ahmet Kaya'nın çok değer verdiği sevdiği bir sanatçı olduğunu belirten İmamoğlu, şunları söyledi:
"Dinlerken insanı hasretiyle, sevdasıyla buluşturan değerli bir sesimizdi. Topraklarımızın kıymetli bir ses tonuydu. Hazin bir ölüm… Çünkü, ülke hasretiyle göç etmiş bir sanatçımız. Çok üzüntülüyüz. Keşke, değerlerimize, sonradan pişman olacağımız birtakım davranışlarda ya da tepkilerde bulunmasak. Ama bu tarihimizde oluyor. Temenniyi eyleme geçirmek adına daha bilinçli olmak, birbirimizin yaşarken farkında olmak, onlarla paylaşımda bulunabilmeyi sağlamak, toleranslı bir toplum olabilmek çok önemli. Ama dönem dönem kızıştırmayı, insanları birbirine düşman etmeyi tercih eden bir takım algı süreçleri ülkemizde var oldu. Var olmaya da devam ediyor. Bunun sonlanmasını istiyoruz. Ahmet Kaya, 'Arka cebimde 2 metrelik kefenim var, her zaman hazır ve nazır' demiş hatta, 'Bir tek şeyle anılmak istemem, memleketini sevmiyor, ülkesini sevmiyor lafıyla anılmak istemem. Halbuki; Ardahan'dan Edirne'ye kadar, bu toprakları çok seviyorum' diye de eklemiş. Bir bütüne ait olduğumuzun hissiyatını kaybetmeden, bu ülkenin değerlerine sahip çıkan bir kültürle var olmayı diliyorum Ahmet Kaya'nın kabri başında. Dualarımızla, mekanı cennet olsun diyorum."
Paris’te “Edirne’den Ardahan’a kadar ülkemi çok sevdim” diyen müzisyen Ahmet Kaya ve Türk Sineması'nın unutulmaz ismi Yılmaz Güney’in kabirlerini ziyaret ettim, dua okudum. Allah'tan rahmet diliyorum, ruhları şad olsun. pic.twitter.com/9Jvgjq7DY8
— Ekrem İmamoğlu (@ekrem_imamoglu) October 1, 2019
Kaya'nın mezarını ziyaret ettikten sonra 9 Eylül 1984'te Paris'te hayata gözlerini yuman Güney'in kabrine geçen İmamoğlu, burada da karanfil bırakıp, "Çirkin Kral" için dua etti.
İmamoğlu, Güney'le ilgili duygularını da şu sözlerle dile getirdi:
"Yılmaz Güney, bir dönemin jönü, simgesi. İyi de bir yönetmen. Filmleri ödül almış olan değerli bir sanatçı. Adana'nın simge isimlerinden birisi. 60'lı yılların gençlerinin fenomeni gibi. Biraz onun gibi olmak, onun gibi davranmak, onun gibi giyinmek… Babam da lise çağlarında Yılmaz Güney'e imrenirmiş. Ona benzemek için çaba gösterirlermiş. O da hayatını gurbette, Fransa'da kaybetti. Burada yatıyor. Onun için burada olduk ve duamızı okuduk. Mekânı cennet olsun. Allah rahmet eylesin.
Dilerdik ki bu değerlerimiz, bu insanlarımızın yine vatanlarında kabirleri olsun, orada ziyaret edelim; ama hayat bazen böyle kaderlere sürükleyebiliyor insanları. Paris'e gelip, her iki kabri ziyaret etmek gönlümüzde olan, maneviyatımızda olan bir ziyaretti. Bunu tamamladık. Hem Ahmet Kaya'nın hem Yılmaz Güney'in mekanları cennet olsun. Allah rahmet eylesin."
Ahmet Kaya kimdir?
Kaya, 28 Ekim 1957'de Malatya’da dünyaya geldi. Seslendirdiği çok sayıda şarkıyla, özellikle 80'li ve 90'lı yıllarında sanat dünyasına damga vurdu.
Ahmet Kaya 1999 yılında, “Magazin Gazetecileri Derneği” ödül töreninde Kürtçe beste yapmayı düşündüğünü ifade edince, karşılaştığı toplu linç girişimi sonunda ülkeyi terk ederek Paris'e yerleşti.
16 Kasım 2000'de Paris'te son albümünün kayıtlarını yaptığı bir dönemde kalp krizi geçirerek hayatını kaybeden Kaya'nın ardından anısına 7 farklı albümü daha çıkartıldı.
Ahmet Kaya hakkında sanatı dışında protest duruşu, siyasi bakış açısı ve etnik kimliğiyle ilgili çok fazla şey yazıldı çizildi.
Yıllarca büyük bir tartışma konusu olan Ahmet Kaya'nın akıbeti, pek çok siyasi parti tarafından da masaya yatırıldı. Seçim çalışmalarında, Kürt sorunu çözüm süreçlerinde dizeleri dillendirilen Kaya, ölümünden sonra bile kitleler için sembol olabilmiş ender sanatçılardandır.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Ahmet Kaya'nın mezarının getirilmesi konusunda Haziran ayında yaptığı bir konuşmada, “ailesi isterse gereğini yaparız” ifadelerini kullanmıştı.
Yılmaz Güney Kimdir?
1937 yılında Siverekli bir baba ve Vartolu bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Güney çocukluğunu Adana’da geçirdi.
Yılmaz Güney sinema hayatına, 1959 yılında Atıf Yılmaz'ın yönetmenliğini yaptığı “Bu Vatanın Çocukları” ve “Alageyik” isimli filmler ile başlar. Güney filmlerin hem senaryosunu yazar hem de filmlerde rol alır ve oynar. Karacaoğlan'ın Karasevdası'nda da yönetmen yardımcılığı yapar.
Yeni Ufuklar ve On Üç gibi dergilere de öyküler yazan Yılmaz Güney, bir öyküsünde komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle yargılanır ve 1961 yılında bir buçuk yıl hapis cezasına mahkum olur.
İki yıl sonra tekrar kaldığı yerden devam eden Yılmaz Güney, o dönemde daha çok macera filmleri çeker. Filmlerinde ezilen, hor görülen bir insanın otoriteye başkaldırısı vardır. Bu dönemde Çirkin Kral lakabını alır. Bu dönemdeki en önemli Lütfü Akad'ın yönettiği ve kendisinin yazdığı bir film olan “Hudutların Kanunu”dur.
Cezaevi ve firari yılları
Yılmaz Güney, 1971 yılında Mahir Çayan ve arkadaşlarını sakladığı gerekçesiyle 2 yıl hapse ve sürgüne mahkûm edildi. Güney içeride kaldığı süre boyunca sinema ve sanatla ilgili fikirlerini; şiir ve öykülerini o dönemde çıkarmaya başladığı Güney dergisinde yayınlamıştır.
1974'te cezaevinden çıkan Yılmaz Güney aynı yıl “Arkadaş” filmini çekti. Yine aynı yıl “Endişe” adlı filmi çekerken Yumurtalık ilçesindeki bir gazinoda ilçe yargıcı Sefa Mutlu'yu öldürmek suçlamasıyla tutuklandı ve 25 Ekim'de Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlayan yargılamaların sonucu 13 Temmuz 1976'da 19 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Beş yıl hapis yattıktan sonra 9 ekim 1981 tarihinde izinli olarak çıktığı Isparta Yarı Açık Cezaevinden yurtdışına firar etti. Bir günlük izin ile hapisten çıkan Güney, Antalya'nın Kaş ilçesinden Yunanistan'a bağlı Meis adasına, oradan da İsviçre'ye kaçmıştır. Daha sonra Fransa'ya geçer ve yaşamının geri kalanını orada geçirir.
26 Ekim 1982'de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı.
Cezaevinde sinema ile olan ilgisi devam etti. Bu dönemde yazdığı Zeki Ökten tarafından çekilen “Sürü” ve Avrupa ve Türkiye ve Kürt illerinde büyük ilgi gören ve Şerif Gören tarafından “Yol” çekildi. Cezaevindeyken GÜNEY adlı bir sanat-kültür dergisi çıkardı.
“Yol” filminin kurgusunu tekrar yaptı ve Cannes Film Festivali'nde ödül aldı. Avrupa’ya kaçtıktan sonra Fransa'da “Duvar” filmini çekti. Güney'in, 1976 yılında Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi'nde tanıklık ettiği, çocuklar koğuşunda çıkan ve tüm cezaevine yayılan bir isyanın sinemaya aktarıldığı “Duvar” onun son filmi olmuştur.
Son yıllarını Paris'te geçiren Güney, mide kanseri nedeniyle 9 Eylül 1984'te yaşamını yitirdi. Mezarı Paris'te bulunan Père Lachaise Mezarlığı'nda 62. kısımda bulunmaktadır.
Altın Koza Film Festivali'nde 4 ayrı dalda 12 ödül alarak rekor kıran Güney'in bu başarısı halen geçilemiyor.
Kitapları
Boynu Bükük Öldüler (1971)
Ağıt
Arkadaş
Sürü
Salpa (1975)
Ölüm Beni Çağırıyor Gençlik Öyküleri
Acı
Sonsuz Bekleyiş Otuz Yılın Şiirleri
Yol
Sanık
Hücrem
Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz [17]
Oğluma masallar
Zavallılar
Sen ve ötekiler
Ölümünden sonra kurulan “Yılmaz Güney Vakfı” eşi Fatoş Güney öncülüğünde eserlerini korumaya ve yayınlamaya yönelik çalışmalar yürütüyor.
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın