Tuncer Bakırhan: Bu sürecin menzili demokrasi pusulası da adalettir
Haber Merkezi - DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Bu süreç barışın yanında yerel demokrasinin kazanılmasını içeriyor. Bu sürecin menzili demokrasi, pusulası da adalettir” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu, İstanbul’da “Yerel Demokrasi Konferansı” düzenledi.
Cem Karaca Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen konferansın açılışında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Ben Siirt iken belediyeye kayyım atadılar, ikinci defa kazandık. 3’üncü sefer büyük bir farkla kazanmamıza rağmen ‘kayyım atanacak’ diye bekliyorlardı. Bunun karşısında durmak gerekiyor. Bu 86 milyonun meselesidir. Siirt’e sesiz kalındığı için İstanbul’un gündemi budur” dedi.
“Millet egemenliğini yok sayıyorlar”
Konuşmasına sürecin önemine vurgu yaparak başlayan Bakırhan, “Türkiye’de hiçbir dönemde olmadığı kadar yerel yönetimler tehdit altında. Cumhuriyet kurulurken de yerel yönetimler basınç altındaydı. Ama özellikle 2016’dan sonra yeni bir süreç başladı. Merkezileşme baskısı, yerel iradeyi gasp eden başka bir basınçla karşı karşıya kaldı. Demokrasimiz hasta, yerel demokrasi daha hasta. Bu hastalığın ilacı belli. Bu sancıları yaşayan ülkelerde yerel demokrasi güçlendirerek yapılıyor. Ama biz bunun yerine merkezileşmeyi nasıl yaparız? Şeklinde tartışmalara denk geliyoruz. Bu merkeziyetçilik karşısında direnmeliyiz. Dün belki bu merkezileşme ve baskı sürecini hepimiz hissetmedik. Ama artık bu uygulamalar ülkenin dört bir yanında var. Dolayısıyla yerel demokrasiyi güçlendiren bizler daha çok mücadele edeceğiz.
“Siirt’e kayyım atandığında sesiz kalındığı için İstanbul’un gündemi budur”
Yerel iradeyi yok sayanlar o sık sık belirttikleri millet egemenliğini yok sayıyorlar. Kentin 7'den 70'e bütün iradesini yok sayıyorlar. Düşünün bir kent %60-70'lerle yerel temsilcilerini seçiyor. Birisinin hoşuna gitmiyor. Bir gecede yok sebeplerden dolayı ya da bir sebep de olması gerekmiyor, o iradeyi gasp edebiliyorlar. Ben Siirt'te çok ilginç bir tabloyla karşılaştım bu konuda. Bize de kayyım atandı. Bizden sonra Siirt halkı Arabıyla, Kürdüyle, Türküyle birlikte tekrar bir arkadaşımızı seçtiler. Ona da kayyım atadılar. 3. dönem 8 bin kaçak seçmen getirilmesine rağmen 10 bin farkla seçim kazanıldı. Yani oradaki Araplar, Türkler bile "ya ayıptır, yazıktır, bu iradeyi yok saymaktan vazgeç" demesine rağmen daha kayyım atanmadan kayyım atanacak. Gece isimliğini hazırlamış, sabahın 6'sında gitmiş orada seçilmiş kentin iradesi olan, halkın iradesi olan insanların koltuğunda oturuyor. Cepliğini de oraya koyuyor. Siirt Belediye Başkanvekili diyor. Ya bu artık bıktırıcı oldu, yorucu oldu. Bunun karşısında durmak gerekiyor. Bu artık bir Türkiye meselesidir. 86 milyonun meselesidir. Siirt'te sessiz kaldığımız için bugün İstanbul'un temel gündemi kayyumdur. Berivan, Ali, Veli, Tuncer içerideyken sessiz kaldığımız için İmamoğlu içeridedir, Şişli Belediye Başkanı içeridedir. Diğer belediye eşbaşkanları, seçilmişler içeride.” ifadelerini kullandı.
“Genel demokratikleşme yerelden geçer”
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ve diğer tutuklu belediye başkanlarının tutuksuz yargılanmaları gerektiğini söyleyen Bakırhan, yerine kayyım atanan belediye başkanlarının tekrar görevlerinin başına getirilmesini istediklerini kaydetti.
“Yerel demokrasi sadece yerel yönetim değil, aynı zamanda ülkedeki demokrasidir” diyen Bakırhan, “Kayyımla demokrasi yan yana durmaz, barış hiç durmaz. Bugün barış tartışılıyorsa demek ki ‘demokrasizlik’ diye bir sorun var. Sadece kayyımlar değil, kayyımlara neden olan yasalar ortadan kaldırılmalı. Genel demokratikleşme yerelden geçer. Çünkü demokrasi en fazla yerel yönetimlerimizin olduğu yerlerde hissedilir. Artık sorunların merkezden çözümü yaklaşımı bir kenara bırakılmalı. Yerelden demokrasimizi inşa etmeliyiz” dedi.
“Ahmet Türk ve İmamoğlu'nu hiç ayırt etmedik”
Bakırhan “Emin olun bu yerel yönetimlere dönük yaklaşımlardan kaynaklı ülke çok umutsuz. Çünkü Ankara'da ne olduğuna insanlar gözünü, kulağını kapatabiliyor. Ama Mardin’de halkın iradesi gasp edildiğinde kendi seçmiş olduğu, sürekli temas içerisinde olduğu, kapısına gidip içeride oturduğu, dertleştiği insan yerine bir anda tanımadığı birisi o kenti yönetince çok daha fazla, çok daha ağır hissediliyor. Dolayısıyla bu akıl tutulmasına artık hayır diyoruz. Artık hayır demeliyiz. Artık birlikte karşısında mücadele etmeliyiz. Bu ülkenin içerisinde olduğu karamsarlığı ortadan kaldıracak, umutları tekrar yeşertecek ortak bir mücadele ortaya koyma sorumluluğumuz devam ediyor. Bu vesileyle İstanbul'dayız. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu'nun ve benzer durumda olan belediye başkanları ve eşbaşkanları ve belediye yöneticilerinin tutuksuz yargılanmaları gerektiğini, görevlilerinin başına dönmeleri gerektiğini de belirtmek istiyorum. Biz hep bu noktada durduk. Yani Ahmet Türk ve İmamoğlu'nu hiç ayırt etmedik. Biz aynı şekilde tarif edilmememize rağmen irade gaspı Mardin'de, İstanbul'da, İzmir'de nerede olursa olsun aynı yaklaşımla yaklaştık. Yine tutuklu olan yerel yöneticilerin serbest bırakılmasını istiyoruz. Yerine kayyım atanan belediye başkanlarının da görevlerinin başına dönmesini istiyoruz” dedi.
“Türkiye’de ekonomik buhran yaşanıyor”
Yerel yönetimlerin “kent hakkı ve kent barışı” demek olduğuna dikkat çeken Bakırhan, “Kent barışı sadece yargısal, siyasal değil, sınıfsal boyutlarıyla da gündemimizde olmalı. Türkiye ciddi bir ekonomik buhran yaşıyor. Nedeni gelir ve servet dağılımındaki adaletsizliktir. Bunun en büyüğü kentlerde gözüküyor. Bağcıların bir yerinde başka, bir başka yerinde başka bir dünya var. Bir tarafta yoksulluk, bir tarafta küçük refah içinde yaşayan bir kısım var. Onun için yerel yönetimlerimiz bütün yurttaşlara eşit haklar tanımalı. Yoksulun yoksullaşmasına, zenginin zenginleşmesine karşı elindeki olanaklara karşı bir fırsat sağlayacak yol bulmalıdır. Biz de bu konuda özeleştiri veriyoruz. Paketler dağıtmak, yoksullarla dayanışmak ayrı. Üretime katılmayı, gelir elde edilmeyi sağlayacak bir esası ortaya koymamız gerekiyor. Bu sebeplerle yerel yönetimlerdeki vesayetlere karşı mücadele edeceğiz ve kent barışı için de mücadele edeceğiz” ifadelerini kullandı.
“En son geri çekilmeyle Türkiye’de tarihi bir dönüşümün önü açıldı”
“En son geri çekilme ile birlikte aslında Türkiye'de tarihi bir dönüşümün önü açıldı. Yani tırnak içerisinde örgüt ve silahı bir sopa olarak kullananların, kayyım atanmasına, irade gaspına gerekçe yapanların elindeki o sopa geri çekilme ile birlikte alındı. Bu tarihi bir adımdır. Bunu önemsemek lazım. Bu süreci yüksek sesle dillendirmek ve sahip çıkmak gerekiyor. Şimdi Ahmet Türk’e artık örgüt üyesi diyemeyecek. 82 yaşındaki Ahmet Türk örgüt yöneticiliği ile yargılanıyor. Ya üyelik de olsaydı insan der 82 yaş devrimciliğe bakmaz. Yani insanlar 90'ında da devrimcilik yapıyor ama artık herhalde yöneticilik de yargılanmayacak. Biraz işleri zorlaştı. Önümüz dönemi nasıl gerekçelerle davranacaklarını çok tahmin etmiyoruz ama ellerindeki bir sopa da alınmış oldu.
“Son bir yıldır sürecin ilerlemesi için elimizden gelen bütün çabaları ortaya koyduk”
Bu bir yıl içerisinde çok mücadele ettik. Bu sürecin ilerlemesi için elimizden gelen bütün çabaları ortaya koyduk. Ama çok zorluklarla da karşılaştık. Yani bir yıldır bir biçimiyle bu süreci anlatmamıza rağmen bu süreç tam nedirin karşılığını oluşturamadık. Biraz bizimle ilgili olabilir. Tabii bunu en başta söyleyerek devam edelim. Ama birileri ısrarla bu sürecin bir al ver süreci olduğunu söylüyor. Bunun üzerinden hiçbir okuma yapmadan, yani bu süreci derinlemesine incelemeden peşin hükümlerde bulunuyor. Birileri de iktidarla anlaştığımızı söylüyorlar ama biz Tele1'e kayyım atanınca gidip orada duruyoruz, direniyoruz, açıklama yapıyoruz. İstanbul İl Örgütü büyük bir abluka altındayken ben ve Tülay Başkan ilk oraya gidendik, o ablukayı yaran, orada dayanışma açıklaması yapandık.
“Bu sürecin menzili demokrasidir, pusulası da adalettir”
Bu konuda bizim durduğumuz yer çok kıymetlidir, çok değerlidir. Biz başka bir parti değiliz. Başka partilerin dediğini yapan değiliz. Bizim değerlerimiz bir yerde bir hukuksuzluk varsa orada durmayı bize emrediyor. Onun milliyetini, onun inancını, onun hangi siyasi partinin üyesi ya da belediyesi olduğuna biz bakmayız. Biz değerler partisiyiz diyoruz ya en önemli değer budur. Ve bu konuda ben sizlere teşekkür ediyorum. Elimizden gelen çabayı da ortaya koyuyoruz yetersizliğine rağmen, ama bir türlü bunu bir değiştiremedik. Bence direkt barış karşılığı yapma yerine bu tür algılarla bu sürece dönük yaklaşımlarını ortaya koyuyorlar. Bu doğru değil. Bu süreç çatışmaların sonlandırılması süreci olduğu kadar yerel demokrasinin kazanılması sürecidir de. Eşit yurttaşlık, kent hakkının tanınması sürecini de içeriyor. Biz en azından öyle okuyoruz. Bu sürecin menzili demokrasidir. Bu konuda kimsenin kuşkusu olmasın. Pusulası da adalettir. Başka bir şey değil. Dolayısıyla dostları mı barış karşıtları mı çok bilmiyorum ama lütfen bu toplumu yormasınlar. Aklıyla, zihniyle oynamasınlar. Bu zemin adaleti, hakkı, hukuku savunur. Bu zemin demokrasiyi savunur. Bu zemin yerel demokrasinin olması için 30 yıldır büyük bedeller ödüyor. Geçmişte de vardık. Birçok arkadaşımız bu uğurda katledildi.
“Sürecin kalıcı olması için artık somut adımlar atılmalıdır”
Bu sürecin kalıcı olması için artık somut adımlar atılmalıdır. Bir de böyle bir basınçla karşı karşıyayız. En haklı basınç budur. Bir yıldır tek taraflı çok tarihi adımlar atıldı. En son verilen geri çekilme kararı geleceğimiz açısından en büyük adımlardan biridir. Onun için bir an önce geçiş yasaları çıkarılmalıdır. Geçiş yasaları çıkarılmadığı müddetçe de bu tür tartışmalara zemin hazırlamış oluyoruz. Sonrasında da hak ve özgürlüklerin genişletilmesi gerekiyor. Tweet atanın, düşüncesini belirtenin, aynı düşünmeyenin artık yargılanıp hapsedilmemesi gerekiyor. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gerekiyor. Yerel yönetimleri güçlendirme yerine daha merkezîleştiren, daha merkeze bağlayan bir pozisyonda da kimse olmamalıdır. Bu sürecin kendisine de aykırı bir durumdur. Türkiye demokrasisi hastadır. İlacı yerel demokrasidir dedik. Dolayısıyla buradan yürümek gerekiyor.”
“AK Partili yurttaşlarımızı da davet ediyorum”
“AK Partili yurttaşlara da söylüyorum. Hiçbir şey yapamıyorsanız ‘Seçimle gelen seçimle gitsin’ deyin” diyen Bakırhan sözlerini şöyle sürdürdü:
“AK Partili yurttaşlarımızı da davet ediyorum. İtiraz edin. Bu halk ne yapacağını bizden çok iyi biliyor. Bu halk halk iradesini gasp edenleri tarihin tozlu raflarına kaldırmıştır. Çok iktidar geldi. Çok yönetenler geldi. Ama bizim andığımız Terzi Fikri’dir. Fikri Sönmez ve benzerleridir. Bunun tek bir sebebi var. Halk kendisi için iyi yapanı, hizmet edeni, demokratik değerleri savunanı ve bunun için kendisini ortaya koyanları ebedi unutmayacaktır.
“Barış bir hediye değil bir inşa sürecidir, en büyük görev de yerel yönetici arkadaşlarımıza düşüyor”
Şimdi bir sürü bürokrat var. Emin olun. 2 ay 3 ay sonra gittiklerinde belki adlarını hatırlamayacağız. İhtiyaç var. Barışa ulaşacağımıza inanıyorum ben. Çünkü biz Türkiye'de değerleri savunan ciddi bir zemin olduğuna inanıyoruz. Bu antidemokratik uygulamalara sessiz olsa dahi rıza vermeyen büyük bir çoğunluğun olduğuna inanıyoruz. Hep birlikte bunu da görüyoruz. Demokratik birlik temelinde ortaklıklar kurarak, ortaklıklarımızı büyüterek yerel demokrasiye dayanan bir düzeni bu topraklarda inşa edeceğiz. Neslihan Başkan burada. Yani yerine kayyım atandı. Emin olun bir eş başkan gibi anlatıyorlar. Ev ev dolaşıyorlar. Sokak sokak, eylem eylem, etkinlik etkinlik dolaşıyorlar. Görevde olmamalarına rağmen gerçekten ikna etmeye, anlatmaya, olumsuz algıyı ortadan kaldırmak için çok ciddi bir çaba içerisindedir. Barış bir hediye değil, bir inşa sürecidir. En büyük görev de yerel yönetici arkadaşlarımıza düşüyor. Yerel demokrasi bu ülkenin geleceğidir. Bu gelecek için yan yana omuz omuza mücadele ederek bu ülkeyi demokrasiye güzel günlere ulaştıracağımıza olan inançla hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Başarılar diliyorum.”