Cengiz Çandar’dan DSG çıkışı: Kim terör örgütü diyorsa sürece karşı provokasyon yapıyor demektir

Haber Merkezi – DEM Parti Milletvekili Cengiz Çandar, “Kim SDG için terör örgütü diyorsa, bilin ki Türkiye'deki sürece karşı provokasyon yapıyor demektir” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Milletvekili Cengiz Çandar, Meclis Genel Kurulu’nda yeni sürece ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Meclis açılışı ve İsrail saldırıları

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, dün meclisimizin açılışı birazdan değineceğim nedenlerle tarihi bir gündü. Ama dün aynı zamanda soykırımcı İsrail'in yeni bir saldırısına tanık olduk. İsrail kuruluşundan beri böyledir, saldırgandır.

Bakın elimde tuttuğum bu kitap, İsrail'in kuruluşundan bugüne neyi, nasıl, niçin yaptığına ilişkin yazılmış en çarpıcı, en önemli bir kitaptır. 2020 yılında yayınlandı. Türkçesi ise en henüz yayımlandı. Adı Filistin Yüzyıllık Savaş, Yerleşimci Kolonyalizmi ve Direnişin Tarihi 1917-2017. Yazarı, dünya çapında bir tarihçi olan Kudüslü Raşit Xalidi.

İsrail Devleti batı sömürgeciliğinin bölgemize yerleştirdiği saldırgan bir uğurdur. Niye böyle olduğunu bu kitabı okuduğunuzda anlarsınız.

Bu elimde tuttuğum ve hepinizin mutlaka okumasını önerdiğim, henüz yayınlanmış olan bu kitabın Türkçesini yayına kim hazırladı biliyor musunuz? Silivri'deki hücresinde Osman Kavala.

Osman Kavala’ya doğum günü selamı

Bu arada bugün Osman Kavala'nın doğum günü. Hayatının 8 yılı kendisinden haksız ve hukuksuz çalınmış olan ve çalınmaya devam eden Osman Kavala bugün 68 yaşına girdi.

Buradan kendisine sağlıklı, uzun ve özgür bir ömür diliyorum. Osman Kavala hakkında verilmiş Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına uyulsaydı bugün özgür olmuş olacaktı.

AHİM kararlarına uymanın önemi

İlerleyen saatlerde görüşülecek olan kamu denetçiliği kurumu raporunu konuşmaktan çok daha önce AHİM kararlarının uygulanma zorunluluğu ve gerek AHİM gerekse Anayasa Mahkemesi kararlarına uyma yükümlülüğüne öncelik vermeliyiz.

Bunlara uyulduğu takdirde Hatay milletvekili Can Atalay'ın bugün Silivri'de değil bu sıralarda oturuyor olması gerekirdi. Hala gerekiyor. AHİM'in 8 Temmuz'da Selahattin Demirtaş için verdiği karar da uygulanmalı, Selahattin Demirtaş özgürlüğüne kavuşmalıdır.

Sayın Fethi Yıldız, Anayasa'nın 90. maddesinin uygulanması gereğine Selahattin Demirtaş'a ilişkin olarak vurgu yaptı.

Selahattin Demirtaş ve Selçuk Mızraklı, ki bunlar simge isimler, Edirne'de dört duvar arasına tutularak şu anda içinde bulunduğumuz sürece ilişkin olarak hiçbir güven tesis edilemeyeceğinin altını çizmek istiyorum.

Günlerdir Diyarbakır'da şehir içinde ve çevresinde kiminle temas ettiysem hemen herkes bunu vurguluyor. Sürece hemen herkes destekliyor ama hemen hiç kimse güvenmiyor. Halkın güvenini kazanmamış hiçbir şeyi sonuna erdiremezsiniz.

"Eve dönüş yasası ve infaz yasasında değişiklikler bir an önce yapılmalıdır"

Sözünü ettiğim süreç bir yıl önce Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli tarafından start verilmiş olan süreç. Bir yıl içinde gerçekten çok önemli gelişmeler oldu. Sayın Abdullah Öcalan 27 Şubat'ta tarihi bir çağrı yaptı. PKK kendisini feshetti ve 11 Temmuz'da silahlı mücadelesine son verdi.

Bunun üzerine Türkiye tarihinde ilk kez Kürt sorununun çözümüne giden yolu açacak bir komisyon Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında kuruldu. Ancak komisyon çalışmasının hâlâ gerekli hukuki düzenlemeleri yapma noktasına gelmemiş olması yurttaşlarımızla sürece dair zaten hayli zayıf olan güven duygusunu günden güne zedeliyor.

Silahların yakılmasından sonra sözünü etmiş olduğum tarihi gelişmeleri kalıcı hale getirecek olan adımların başında eve dönüş yasası ve infaz yasasının değişiklikleri olmak üzere hukuki düzenlemeler bir an önce yapılmalıdır.

"1 Ekim'de oluşmuş bu ortamı hızla vakit kaybetmeden barış ve demokratik toplum yolunda bir fırsata çevirmeliyiz"

Dün 1 Ekim 2025'te yaşadıklarımız bir yönüyle tıpkı 1 Ekim 2024 gibi tarihi bir dönem başlangıcı olabileceğine dair umutları arttırdı. Cumhurbaşkanı'nın meclis açış konuşmasının tonu, üslubu, altını çizdiği hususlar ama daha da önemlisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışı münasebetiyle katılım sağladığı resepsiyon, orada verilen görüntüler ve sohbetler ülkemizin barışçıl ve demokratik geleceği için umut aşıladı.

1 Ekim'de oluşmuş bu ortamı hızla vakit kaybetmeden barış ve demokratik toplum yolunda bir fırsata çevirmeliyiz. Silahlarını bırakmış biçimde gelecek binlerce kişinin cezaevleri kapılarının açılmasıyla çıkacak binlerce kişinin, diasporadan sürgün yollarından geri gelecek yüzlerce kişinin topluma kazanılmasının, bunların barışçı bir biçimde demokrasiye katkıda bulunabilmelerinin, ülkemizi ne kadar güçlendireceğinin ve tesis edilecek kardeşlik hukukunun tüm bölgemizde ve ülkemizi ne kadar etkileyeceğini tasavvur edebiliyor musunuz? Bunun hayali bir heyecan veriyor.

“DSG hakkında terör örgütü sözcükleri asla ama asla kullanılmamalıdır”

Bu vesileyle bu dönemde döneme uygun dilin gerekliliğinden de öteye zorunlu olduğunu hatırlatmak istiyorum. Cumhurbaşkanı'nın dünkü konuşmasında kullandığı dile dikkat edilmeli. Hükümet çevrelerinde buna özen gösterilmediğine ve süreci tehlikeye sokacak bir kullanıldığına da dikkat çekmek istiyorum.

Örneğin, Suriye Kürtlerinin ve bir bölüm Arap'ın birlikte bulunduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) hakkında “terör örgütü” sözcükleri asla ama asla kullanılmamalıdır. Bu hem yanlıştır ve hem de Türkiye'nin Kürt yurttaşlarını incitmekte ve sürece ilişkin güven duygularını dinamitlemektedir.

“Kim SDG için terör örgütü diyorsa, bilin ki Türkiye'deki sürece karşı provokasyon yapıyor demektir”

1 Ekim'de önemli bir bilgi paylaşıldı. Irak Kürt Bölgesiyle Suriye'nin Kürt bölgesini birbirine bağlayan Fişabur sınır kapısına Suriye bayrağı çekildi. Kim çekti biliyor musunuz? SDG çekti. Tekrar edeyim: SDG tarafından Irak ve Suriye arasındaki sınır geçiş noktasına Suriye bayrağı çekildi ve yapılan açıklamada, “Bu bizim Suriye halkı ve Suriye topraklarının birliğine dair inancımızı yansıtıyor” denildi.

SDG’nin Suriye’nin toprak bütünlüğüne karşı olduğunu, bölücü olduğunu söyleyebilir misiniz? 10 Mart’ta geçici Cumhurbaşkanı Ahmet El Şaray ile SDG komutanı Mazlum Abdi arasında imzalanan 8 maddelik mutabakat metnine uygun biçimde zorluklar devam etse de yol alınıyor ve taraflar arası Şam’da diyalog devam ediyor.

Kürt Özerk Yönetimi’nin dış ilişkilerden sorumlu Eş Başkanı İlham Ahmet, Türkiye ile Nusaybin-Kamışlı sınır kapısının ortak işletilmesi konusunda ön anlaşmaya varıldığını açıkladı. Türkiye açık, geçici hükümet yani Şam açık, biz açığız, ayrıntılar konusunda bir diyalog başlayacak dedi.

Hal bu iken kim SDG için terör örgütü diyorsa, bilin ki Türkiye'deki sürece karşı provokasyon yapıyor demektir. Sürecin raydan çıkmasına çalışıyor demektir.

Sürecin güvenli ve barışçıl yürütülmesi için çağrı

Bu nedenle sürecin selametini istiyorsanız bir, dili ve dilinizi değiştirin. İki, Suriye’de diyaloğa destek olun. Suriye Kürtlerine yönelik tehditkar ve hakaretamiz bir dil kullanmaya son verin. Tam tersine onlara kol ve kanat gerin.

Cumhurbaşkanı'nın dünkü Meclis konuşmasındaki şu sözleri hatırlatayım:

“Türkiye, Türkiye içindeki Kürtlerin ana vatanı olduğu kadar sınırları dışındaki Kürtlerin de en büyük, en samimi, en güvenilir hamisidir, kardeşidir.”

Bu sözlere uygun hareket edilmelidir. Bakanlıkların dili değişmeli ve Türkiye’deki sürece yönelik adımlar atılmalıdır. Halk güven duymalı, Anayasa’nın 93. maddesine uyulmalıdır. Selahattin Demirtaş ve arkadaşları bir an önce serbest bırakılmalı ve umut hakkı uygulanmalıdır.

1 Ekim’in önemi ve barış umudu

İktidar ortağı Sayın Bahçeli bu kavramı bir yıl önce gündeme getirdi. Üzerinden bir yıl geçti. Yapılan çağrılar karşılığını buldu ama özellikle Sayın Abdullah Öcalan’ı kapsayacak umut hakkına dair herhangi bir gelişme henüz olmadı.

Umarız 1 Ekim 2025’te TBMM çatısı altında tanık olduğumuz ortam kalıcı ve kapsayıcı olur. Barış ve demokratik toplum yolunda ilerleriz.”