HDP’li Başaran: Meselenin adı Kürt sorunu değil, iktidarın savaş sorunudur
Haber Merkezi – HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, TSK’nın Kürdistan Bölgesi topraklarında PKK’ye karşı yürüttüğü askeri operasyonlar hakkında, “İnsanlar açlıktan intihar ederken iktidar, sınır ötesi operasyonlarla hakikatin üstünü kapatıyor” değerlendirmesinde bulundu.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Genel Merkezinde basın toplantısı düzenleyerek gündemdeki gelişmeleri değerlendiren Ayşe Acar Başaran, koronavirüs salgını nedeniyle Türkiye’de 17 günlük tam kapanma kararına değindi.
Başaran, “Bugün tam kapanmanın yaşandığı bir yerde maalesef işçinin, emekçinin, kadınların büyük bir zorlukla karşı karşıya kaldığı, faşizmin bu kapanmadan etkilenmediği, kadına yönelik şiddet uygulayanların, kadın düşmanlarının elini kolunu sallayarak sokaklarda dolaştığı, insanların açlıkla yüz yüze kaldığı bir süreçten geçiyoruz. Bütün bunlar yaşanırken, ülke ve halk maalesef nefes alamaz halde iken iktidar tam kapanmadan önce halka destek vermesi gerekirken yine masaların etrafında yıllardır yürüttükleri güvenlikçi politikaların bir benzeri olarak savaş politikalarına ve operasyonlara devam ediyor” dedi.
“İktidar Kürt düşmanı politikaları nedeniyle çetelere paralar döküyor”
“Kapanmanın tartışıldığı bu dönemde iktidar içerideki sorunları perdelemek için halkın açlık, işsizlik, aşı problemini, sağlığa erişim problemini demokrasi sorununu, kadınların yaşam hakkını koruma sorumluluğunu perdelemek için her defasında olduğu gibi bu dönemde de güvenlikçi politikalara sarılmış durumda” diyen Başaran sözlerini şöyle sürdürdü:
“İktidarlar bu ülkede maalesef 100 yıldan fazladır bu ülkenin en esaslı problemini bu yöntemle çözmeye çalışıyor. Bu problemi görmezden geldiklerinde yok farz ettikleri Kürt sorununun olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu dönem artık bu meselenin adı Kürt sorunu değil, iktidarın savaş sorunudur, inkar sorunudur, bu halkı asimile etme sorunudur. En son yine sınır ötesi operasyonlarla ülkedeki pandemi nedeniyle yaşamını yitirenleri görmezden gelerek, savaşta yaşamını yitirenleri ön plana çıkararak bu esaslı sorunun üstünü örtmeye çalışıyor. Raporlar gösteriyor ki son 10 yılda savunma giderleri yüzde 86 oranında artmış. Bu halkın cebinden çıkan vergi, bu halka harcanması gereken iş, aş, aşı olarak dönmesi gereken bu bütçe yüzde 86 oranında artarak savaş giderlerine aktarılmış durumda.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Metina, Zap ve Avaşin-Basyan bölgesinde gerçekleştirdiği operasyonlara ilişkin de konuşan Başaran, “ Sınır ötesi operasyonlar yapılıyor. İktidar kendisiyle alakası olmayan ama nefret politikaları, Kürt düşmanı politikaları nedeniyle başka topraklarda bazı çetelere paralar döküyor. SİHA’lar alıyor. SİHA’ların propagandasını yaparken bu ülkede kapanma döneminde çocukların uzaktan eğitim almasını sağlayacak EBA sistemini daha yüzde yüz kuramıyor. Hala yoksul çocukları, bu halkın çocukları uzaktan eğitim alamıyorlar. Çocukların bu eğitimi alabilmesi için ellerinde bilgisayarları, laptopları yok” diye konuştu.
“Öcalan’a uygulanan tecrit, savaş demektir”
Her gün partilerine karşı “linç siyasetini, linç propagandası” yürütüldüğünü ifade eden Başaran, “Ama bu ülkede hakikatin ya da çözümün sesi olan, en fazla barışı ve çözümü getirebilecek olan Sayın Öcalan’ın sesinin ve sözünün topluma yansımasını engelliyor. Bakın 22 yıldır ülkede Sayın Öcalan, İmralı’da tecrit altında tutuluyor. Bu tecridin bu ülke açısından anlamını çok iyi biliyoruz. Bu ülkede Sayın Öcalan’a uygulanan tecrit, savaş demektir, Ortadoğu’daki savaşın daha da derinleştirilmesi demektir. Tecrit yoksulluk, açlık olarak geri dönüyor. Tecrit bu ülkeye, topluma, halka karşı nefret siyasetinin ön plana çıkarılması olarak karşımıza çıkıyor. Ve iktidarın ısrarla Sayın Öcalan’ın sözünün, sesinin topluma yansımasını istemediğini görüyoruz. Tam da bu nedenle biz ısrarlı bir biçimde çözümün adresi olan İmralı’da Sayın Öcalan üzerindeki bu mutlak tecridin kaldırılması, her defasında denenen ancak başarısızlıkla sonuçlanan bu güvenlikçi politikalardan, savaş politikalarından vazgeçilmesi çağrısını yapıyoruz” değerlendirmesinde bulundu.
“2021’in ilk 4 ayında en az 108 kadın yaşamını yitirdi”
Ayşe Acar Başaran, sözlerine şunları ekledi:
“Kapanma dönemindeyiz. Hatırlarsınız ülkede ilk korona vakaları ortaya çıktığında çıkıp çağrı yapmıştık. İktidara ‘Acil önlem planı açıklayın’ demiştik. ‘Savaş ve kriz dönemlerinden en fazla etkilenen kadınlar olur’ demiştik. ‘Kadına yönelik şiddet bu dönemde artar, kadın işsizliği artacak, çünkü kriz dönemlerinde ilk gözden çıkarılanlar kadınlar olur’ demiştik. Tam da öngördüğümüz biçimde bir sonuçla karşı karşıyayız. Pandeminin de kadınlara nasıl şiddet biçiminde, işsizlik, açlık, yoksulluk biçiminde döndüğüne hepimiz şahidiz. Bakın Nisan ayı içerisinde en az 68 kadın şiddete uğradı, en az 17 kadın ve bir çocuk yaşamını yitirdi. 2021’in ilk 4 ayında en az 108 kadın yaşamını yitirdi ve 74 kadının şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdiği basına yansıdı.”
“Halkı korumakla görevli olan üniformalı kadına şiddet uyguladı”
Kadına yönelik şiddeti arttıran nedenin İstanbul Sözleşmesi olmadığını vurgulayan HDP’li Başaran, “Sizin yürüttüğünüz kadın düşmanı poltikalardır. Şiddete karşı ses yükselten, kadınları hedef gösterme politikalarınızdır şiddeti arttıran. En son örneğini; Rahime Öz’de yaşadık. Rahime Öz, bir uzman çavuş tarafından şiddete uğradı, sesini sosyal medyadan ulaştırmaya çalıştı. Çünkü kendisine şiddet uygulayan bir erkekti ama bir üniformalıydı aynı zamanda” dedi.
Başaran, “Halkı korumakla görevli olan bu üniformalı, bir kadına şiddet uyguladı ve sonrasında ‘Nereye gidersen git’ söylemini kurmaktan hiç çekinmedi. Biz bu pratiği hatırlıyoruz. Nereden hatırlıyoruz? Musa Orhan’dan hatırlıyoruz. İpek Er’e tecavüz edip, günlerce hürriyetinden yoksun bırakıp intihara sürükledikten sonra bile ‘Nereye gidersen git, ben yargılanmam. Daha önce de çok yaptım’ diyen Musa Orhan’dan hatırlıyoruz biz bu pratiği” şeklinde konuştu.