DEM Parti Milletvekili ve gazeteci Cengiz Çandar, Türkiye’nin gündemindeki yeni süreci, Duhok Forumu’nun yansımalarını ve Ankara’nın Rojava politikasını değerlendirdi.
Çandar, sürecin zaman zaman "tökezlese" de geri döndürülemez bir noktaya evrildiğini vurguladı.
İlham Ahmed ve Mazlum Abdi Türkiye'ye gelebilir
Çandar, İlham Ahmed'in İstanbul'daki konferansa fiziki katılımının bürokratik engellere takıldığını, bunun da iktidarın Suriye/DSG konusunda adım atmakta henüz tereddütlü olduğunu gösterdiğini belirtti. Ancak Çandar, yakın gelecekte Mazlum Abdi ve İlham Ahmed gibi isimlerin Türkiye'de görülebileceği öngörüsünde bulundu.
Süreçte yaşanan aksaklıkları "tökezleme" olarak nitelendiren Çandar, 13 aylık periyotta gelinen noktanın kritik olduğunu ve "filmin artık geri sarılamayacağını" ifade etti.
Abdullah Öcalan ile milletvekili düzeyinde görüşülmesinin konuyu güvenlik boyutundan siyasi boyuta taşıdığını belirten Çandar, ikinci aşamanın "silah bırakma, geri dönüş yasası ve siyasi hayata katılım" gibi hukuki düzenlemeleri kapsadığını dile getirdi.
Sürecin en riskli dönemine girildiğine dikkat çeken Çandar, artan “ırkçı söylemler” ve toplumsal karşıtlık riskine karşı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın süreci daha net ve kararlı bir şekilde sahiplenmesi gerektiğini vurguladı.
DEM Parti Milletvekili ve deneyimli Gazeteci Cengiz Çandar Rûdaw İstanbul Temsilcisi Rawin Sterk’in sorularını yanıtldı:
Rûdaw: Öncelikle yayınımıza katıldığınız için teşekkürler. Bu konferanstan önce Duhok'ta düzenlenen ve "Kürtler arası birlik" temasının öne çıkmasıyla büyük ses getiren bir forum vardı. Bugün burada yaşananlar da onun bir temsili olacak gibi görünüyor. Hem o açıdan hem de yürüyen sürecin topluma anlatılması bağlamında buranın nasıl bir önemi var?
Cengiz Çandar: Duhok'taki konferans dediğiniz gibi "Kürtler Arası Birlik" konferansıydı ama uluslararası katılımı ve başlığı bakımından da bölgenin son durumunun tartışılması açısından çok çarpıcıydı. O bağlam ve başlık içinde "Kürtlerin yeni Orta Doğu'da alabileceği rol" yer almıyordu ama iş kendiliğinden oraya geldi. En önemlisi Mazlum Abdi ve İlham Ahmed'in katılımıyla bu vurgulanmış oldu.
Buradaki konferans ise çok önceden tasarlanmış bir organizasyondu. Bu, Türkiye'deki süreci uluslararası tartışma alanına çekme amaçlı olarak partinin planladığı bir çalışmaydı. Fakat bu konferansın katılımında da uluslararası şahsiyetlerin bulunması, Duhok konferansının hemen arkasına gelmesi ve bir de İlham Ahmed'in buraya telekonferansla da olsa katılacak olması; Duhok konferansı çizgisinde ilerlemesi, bu konuların ve en önemlisi Türkiye'deki sürecin içeriği ile yönü bakımından anlam taşıyordu.
Rûdaw: İlham Ahmed'in gelişiyle ilgili sanırım bazı girişimler de oldu ama son anda gelemeyeceği açıklandı. Ne engel oldu acaba?
Cengiz Çandar: Engel olan şuydu; gelmesi için iktidardan izin çıkması gerekiyordu, işin bürokratik kısmı buydu. O bürokratik kısım tabii İlham Ahmed ismi söz konusu olunca tıkandı. Şu dönem itibarıyla AK Parti sözcüsünün geçen günkü ifadelerini çok dikkatle incelerseniz; henüz Türkiye'deki iktidar kanadının bu adımı, yani SDG'ye ve Suriye'deki duruma ilişkin olarak atması gereken adımı henüz atmakta tereddütlü olduğu sonucuna varıyoruz. Dolayısıyla İlham Ahmed'in fiziki olarak gelmiş olması, o adımın bir anlamda iktidar tarafından atılmaya hazır olduğunu ifade edecekti. Hazır değil, öyle gözüküyor. Ama telekonferansla da olsa katılacak olması aynı zamanda yakın gelecekte, uzak olmayan bir gelecekte diyeyim; İlham Ahmed'i de, Mazlum Abdi'yi de Türkiye'de görebileceğimiz düşüncesini uyandırıyor.
Rûdaw: Süreçle ilgili siz bir "tökezleme" tabiri kullandınız, bir tökezleme olduğunu söylediniz. Sizin tecrübeleriniz ışığında bu aşılabilecek bir tökezleme mi? Neler gerekiyor ve bu durum kimden kaynaklanıyor?
Cengiz Çandar: Aşılabilecek bir tökezleme tabiri... Ben tökezleme tabirini kullandığım zaman, aynı görüşmede sürecin devam edeceği ve sürecin kaçınılmazlığının da altını çizdim. Bir yıl içinde, 13 ay içinde başladığımız yerden şu anda geldiğimiz noktaya ve bu zaman zarfında olan bitenlere baktığınız zaman filmi bir daha geri saramazsınız. Öyle önemli gelişmeler oldu ki bu film geri sarılmaz. Tökezleyerek de olsa devam edecektir. Bir de süreç yapısı ve doğası itibarıyla tökezlemeye, yalpalamaya, sağa sola sallanmaya uygun özellikler taşıyor. O yüzden bunları biraz da doğal karşılamak gerekiyor. Ama her tökezleme aynı zamanda buna izin verilmeyip devamı konusunda da bir uyarıcı oluyor. Şimdi en önemlisi sürecin ikinci aşamasına geçilmesinden söz ediliyor. Bu şu demek; komisyon çalışmaları ve parlamentodaki adımlar. En önemlisi Abdullah Öcalan'la görüşme oldu. Abdullah Öcalan'la ilk kez milletvekili sıfatı taşıyan, değişik partilerden insanlar görüştü. Bu birdenbire konuyu güvenlik boyutundan siyasi boyuta simgesel olarak taşıdı. Bu bakımdan önemli.
Dolayısıyla bundan sonra geleceğimiz nokta PKK'nın silahlarını bırakmasından ve kendisini lağvetmesinden sonra bunun hukuki zemininin sağlama alınmasıdır. Yani geri dönüş yasası, silah bırakanların Türkiye'ye dönebilmesi, hapishanede örgüt nedeniyle yatmakta olanların yine Türkiye'deki toplumsal ve siyasi hayata katılabilmesini sağlayacak düzenlemelerin yapılması... Şimdi ikinci aşamadan kasıt bu. Bu adımlardan sonra da Kürt sorununun diğer boyutlarına doğru ilerleyeceğiz. Tabii Meclis Başkanı da aynı zamanda "En riskli dönemine girdik" diyor. En riskli dönemine girmişken de tökezlemeler olabilir. Önemli olan doğrultunun kaybolmaması ve süreçte ısrar etmek.
Rûdaw: Biz hem Cumhurbaşkanı'nın hem AK Parti'nin beklendiği kadar bu süreci sahiplenmediğine dair eleştiriler duyuyoruz. Öte yandan da toplumda giderek yükselen bir karşıtlık da söz konusu, yer yer ırkçılığa varan. Bütün bunlar yeni bir hassasiyet gerektiriyor mu? Bir tehlike arz eder mi bu durum?
Cengiz Çandar: Yani şüphesiz tehlike arz ediyor. Çünkü bu özellikleri taşıyan hiçbir süreç garantili bir süreç değildir. O bakımdan bütün bunların, sizin şimdi altını çizdiğiniz hususların dikkate alınması gerekiyor. Sürecin raydan çıkmaması için, tökezlemeden sonra tekrar ayağa kalkıp devam edebilmesi için; bütün bunların olabilmesinde karar verici iktidar kanadının ve başta Cumhurbaşkanı'nın daha açık ve net bir şekilde bunu sahiplenerek adım atması gerekiyor.
Çünkü güç orada, irade orada, karar orada. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı olmadan buraya gelmezdik, onu da söyleyeyim. Yani her ne kadar Devlet Bahçeli'nin ve de tabii Abdullah Öcalan'ın çok büyük rolü olmuşsa da; Cumhurbaşkanı bu sürecin önünde durmasa ve arkasında yer almasaydı bugün geldiğimiz noktaya gelmezdik. Fakat bütün bu sizin ifade ettiğiniz sakıncalar duruyor. Az önce anlatmak istediğim de oydu; bunlardan ders çıkarıp sürecin selameti açısından adımlar atmak gerekiyor. Onu da en başta Cumhurbaşkanı'nın daha kararlı bir sahiplenmesiyle mümkün olabilir. Umarım olur.
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın