Ömer Öcalan İmralı’daki görüşmeleri anlattı: Öcalan Rojava hakkında ne diyor?
Türkiye'de yeni çözüm süreci, bir yıl önce MHP lideri Devlet Bahçeli'nin ilk önce Meclis’te DEM Parti milletvekilleri ile tokalaşması ve ardından PKK lideri Abdullah Öcalan’a yönelik çağrısıyla başladı.
Süreç, Öcalan’ın 27 Şubat 2025’te PKK’ye fesih çağrısı, PKK'nin silah bırakma ve fesih kararıyla kritik bir eşiği aştı. Yasal düzenlemeler için Meclis’te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nun çalışmaları ise devam ediyor.
Bu süreçte başka neler oldu, süreç hangi aşamaya ulaştı ve bundan sonra hangi adımlar atılacak? İmralı'da bulunan Öcalan’ın durumu ve süreç hakkındaki görüşleri neler?
DEM Parti Urfa Milletvekili ve aynı zamanda Abdullah Öcalan'ın yeğeni olan Ömer Öcalan, tüm bu soruların yanıtlarını Rûdaw Diyarbakır Temsilcisi Maşallah Dekak’a anlattı.
Ömer Öcalan ile röportaj yakında Rûdaw TV ekranlarında. İşte röportajın tam metni.
Rûdaw: Bu barış süreci sizin İmralı'ya gitmenizle başlamıştı. Son olarak 31 Ekim’de yine aile olarak gidip Abdullah Öcalan ile görüştünüz. İlk sorum şu: Görüşmeyi Kürtçe mi yoksa Türkçe mi yaptınız?
Ömer Öcalan: Doğru, ilk görüşmemiz 23 Ekim 2024 tarihinde, son görüşmemiz ise 31 Ekim 2025 tarihinde gerçekleşti. Aile olarak gittik. On bir yıl sonra Önderliğin kız kardeşi de bizimle gelmişti. Görüşmemizin bir saatten fazlasını Kürtçe gerçekleştirdik. Son yarım saatini ise Türkçe olarak devam ettirdik.
Rûdaw: Kürtçe yaptığınız bir saatlik sohbetinizin içeriği neydi?
Ömer Öcalan: Daha çok ailevi konular konuşuldu. Köyden bahsetti, Urfa'dan bahsetti, Halfeti'den bahsetti, aile üyelerinden ve arkadaşlarından bahsetti. Önder Apo, çevredeki köylerle sık sık iletişim kurmuştu, çevre köylerdeki arkadaşlarından söz etti. Türkmen köylerinden de bahsetti. Halfeti'deki Türkmen köylerinden PKK'ye katılan ve hayatını kaybeden birçok savaşçıı vardı, o ailelerden de bahsetti. Ancak siyasi konular da Kürtçe olarak değerlendirildi.
Rûdaw: Onu da soracaktım, Kürtçesini hiç unutmamış mıydı? Zira 27 yıldır İmralı’da ve orada onunla Kürtçe konuşulmuyor. Elbette uzun bir süre görüşme yapılmadı. Kürtçeyi unutmuş muydu, böyle bir şey fark ettiniz mi?
Ömer Öcalan: Doğrusu Önder Apo’nun Kürtçesi, hem yerel lehçe hem de akademik açıdan daha güçlüydü. Daha çok bölgesel şive vardı ama akademik bir Kürtçe de kullanıyordu. Unutma gibi bir durum yoktu. 50 yıl, 40 yıl önceki arkadaşlarından, ilk şehitlerden de bahsediyordu. Unutmamıştı. Zihinsel ve duruş olarak güçlüydü. Geniş bir hafızaya sahipti.
Rûdaw: Görüşmenizde siyasi konuları da konuştuğunuzu söylediniz. Bu konuda net bir cevap vermenizi istiyorum. Öcalan ve devlet hangi temel üzerinde anlaştı?
Ömer Öcalan: Şunu söyleyebiliriz. Üzerinden bir yıl geçti, Kürdistan İşçi Partisi (PKK) birçok önemli adım attı. Önder Apo'nun çağrısı geldi. Bu çağrıya karşılık olarak, Kürdistan İşçi Partisi fesih kararı aldı, kongre düzenledi ve kongrede fesih kararını onayladı. Sembolik de olsa silahları yaktılar. Bu sürece birçok PKK üyesi ve yöneticisi dahil oldu.
En son olarak da Kuzey Kürdistan'dan (Türkiye) çekilme kararı alındı ve bu yönde adımlar atıldı. Bundan sonra da devletin somut adımlar atması gerekiyor. Ancak Önder Apo bu konuları hiçbir zaman tartışmıyor, daha çok "Kürt halkı nasıl yapacak, Kürtlerin geleceğini stratejik bir şekilde nasıl inşa edeceğiz?" gibi soruları yorumluyor. Doğru, bu meselenin bir tarafı devlettir, Türkiye Cumhuriyeti’dir. Devlet de bu adımlara paralel olarak adımlar atmalıdır. Bunlar daha çok teknik ve günlük meselelerdir, ancak bunun içinde Kürtlerin geleceğinden de belli olacak.
Rûdaw: Yani açık bir anlaşma yok. Kürtlerin geleceği ne olacak? Yıllardır partinizin bahsettiği statü gitti mi, yoksa ona başka bir alternatif mi bulundu?
Ömer Öcalan: Elbette diyebiliriz ki partide de, Kürtlerin zihniyetinde de değişim ve dönüşüm yaşanıyor. Yeni yüzyıl için siyaset değişiyor, mücadelenin birçok yönü değişiyor. Elbette Kürtlerin mücadelesi güçlü bir şekilde devam edecektir. Gelecek için bir Kürt zihniyeti yaratıldı, dinamik bir güç ve aksiyoner bir güçtür. Bu ülkenin geleceği için Kürtler ana aktördür. Bu yönde rollerini ve misyonlarını oynayacaklar ama bazı hassasiyetler var, bu hassasiyetlerin dikkate alınması gerekiyor. Ama artık Kürtler bir aşamaya girdi, bu aşamadan geri dönüş yok.
Mücadelelerinin seviyesini, kendilerini gözden geçiriyorlar, değişim ve dönüşüm yapıyorlar. Geleceğe büyük bir strateji ile yürüyecekler. 40 yıl, 50 yıl önce Kürtler yok sayılıyordu. Şimdi Kürtlerin varlığı kabul ediliyor, Kürt kimliği kabul ediliyor ama tartıştığımız bu şeyler, gelecekte tartışılacaktır. Nasıl ki şimdi acil adımlar gerekiyorsa, bu acil adımlarla birlikte uzun vadede, bu meselenin çözümü de tartışılacaktır. 100 yıllık bir sorunun, 41 yıllık bir savaşın, 52 yıllık bir mücadelenin bir yılda çözüleceğine inanmıyorum. Adım adım, devam edecektir.
Rûdaw: Peki ama kimse neler olduğunu bilmiyor. Ne gazeteciler biliyor, ne milletvekilleri biliyor, ne de halkın kendisi biliyor. Herkes olasılıklar üzerinden yorum yapıyor. Siz en çok İmralı'ya gidip Öcalan'la görüşen kişisiniz, bu yüzden soruyorum. Yani, Kürtler bir ulus olarak kalacak mı? Hem ulusal varlığını hem de dilini nasıl koruyacak, bunun garantisi nedir?
Ömer Öcalan: Bunun garantisi, Kürtlerin kendileridir. Kürtler mücadelelerini ne kadar ileri götürürlerse, o kadar kendi geleceklerini inşa edebilirler. Şimdi siz de gazetecisiniz, her soruyu sorma hakkınız var ama biz buradan manşet çıkarmıyoruz, popüler siyaset yapmıyoruz, magazin siyaseti yapmıyoruz. Kürdistan ve Kürtlerin gerçeği ve hakikati neyse, onun üzerine siyaset yapıyoruz ve bir mücadele yürütüyoruz. Siz de takip ediyorsunuz; Kürtler 41 yıldır bu davada büyük bedeller ödediler. Sadece Kuzey Kürdistan'da değil, Kürdistan'ın dört parçasında da Kürtlerin yok edilmesi üzerine kirli siyasetler yürütüldü. Ama şimdi Türkiye devleti, “Kürtleri kimlikleriyle, varlıklarıyla, dilleriyle kabul edeceğim” diyor. Bizim isteğimiz de budur.
Rûdaw: Devlet böyle mi diyor, böyle bir anlaşma mı var?
Ömer Öcalan: İnkar yok, bu ilk adımdır. Önder Apo da görüşmelerinde bahsediyor. Çinlilerin bir sözü var, “Bin kilometrelik yolculuk bir adımla başlar” diye. Bu adım atılmalıdır. Bu bin kilometre uzun vadede devam edecektir. Şimdi ilk adım atıldı, samimiyet görülüyor. Artık çalışma yürütülmelidir, Kürtlerin de kendilerini inşa edeceklerine dair şüphem yok ama devlet tarafında atması gereken adımlar var. Her şeyi Kürt halkının sırtına yükleyemeyiz. Devlet de sorumluluğunu yerine getirmelidir.
Rûdaw: Devlet ne yapacak? Devlet hangi adımları atmalı?
Ömer Öcalan: Öncelikle hapishanede arkadaşlarımız var, Kürdistan İşçi Partisi'nin aktif üyeleri var, çalışanları var. Onlar için bir yasa çıkarılmalıdır. Yasal mekanizma değiştirilmeli, böylece onlar da demokratik siyasete katılabilsinler. Maşallah bey, biz kendimize güveniyoruz. Bu zihniyet üzerindeki yasak kalktığında, adım adım, büyük bir potansiyelle ilerleyecektir. Kürtler bu şekilde bir temele sahipler.
Şimdi dünya sahnesinde de Kürtlere karşı ve Kürt siyaseti üzerinde bir terörize etme vardı. Türkiye diplomasisi de dünyanın dört bir yanında Kürtlerin yok edilmesi üzerine yürütülüyordu. Bu yasak kalktığında, Kürtler üzerindeki o terörize etme kalktığında, Kürtler Kürdistan'da da Ortadoğu'da da büyük adımlar atacak, kendilerini inşa edecekler.
Rûdaw: Burada şimdi devletin atması gerektiğini söylediğiniz adımlar, bu sorunun sonuçlarıdır. Yani esas adımlar ne olacak? Siz görüşmelerde bunlardan bahsediyor musunuz; bir pazarlık, bir garanti...
Ömer Öcalan: Siyasette pazarlıktan öte herkes kendine güvenmelidir. Ne demek istediğinizi anlıyorum. Dil, kimlik, ülke, öz yönetim, bunlar siyasette bizim için de esas şeylerdir. Ancak biz siyasette adım adım yürüyoruz. Mücadelede de öyle. Önder Apo da bunun temelini hazırlıyor. 27 yıldır orada, tüm çalışmalarını Kürt meselesinin çözümü üzerine yapıyor. Bin yıllık bir ilişki de var, onu da görmek gerekir. Şimdi sadece Kuzey Kürdistan için değil, Kürtler diğer milletlerle, örneğin Araplarla ve Farslarla nasıl yaşayacak? Bu da esas bir mesele.
Rûdaw: Peki, en çok merak edilen ve hala bu sorunun cevabını doğrudan alamadığımız bir şey var: Bu süreç başladığında Suriye'de, Rojava’da çok hassas bir dönem vardı. PKK'nin silah bırakması sadece Türkiye için mi geçerli yoksa Rojava ve Rojhilat’ı da da kapsıyor mu? Bu konuyu da konuştunuz mu?
Ömer Öcalan: PKK kendi adına konuşuyor, PKK Lideri de konuşuyor, PKK'nin aldığı kararlar da göz önündedir ama Kürtler sadece Kuzey Kürdistan'da ve Türkiye metropollerinde yaşamıyor. Rojava'da, Suriye'de, Irak'ta, Güney Kürdistan'da ve Doğu Kürdistan'da da yaşıyorlar. Suriye'deki, Rojava'daki, Kuzey ve Doğu Suriye'deki Kürtler kendi kararlarını verecekler. Onların da Suriye rejimiyle ilişkileri olacak. Bu konuda onlar kendi aralarında anlaşmalılar. Türkiye Cumhuriyeti de Suriye'yi çokça gündemine alıyor. Oradaki Kürtler de, Suriye'deki Kürtler de bizim kardeşlerimizdir. Eğer buradaki Kürtlerle bir çözüm geliştirecekseniz, Rojava konusundaki hassasiyetlerini de dikkate almanız gerekir. Silah meselesine gelince, elinde silah olanlar kendi kararlarını versin.
Rûdaw: Yani İmralı ile devlet arasında bu konuda bir pazar yok mu?
Ömer Öcalan: Biz böyle bir şey görmedik ama bir takım alışverişler de olabilir devlet ile. Ama bir gerçek vardır: Kürdistan dört parçadır, dört devlet tarafından dört parçaya bölünmüştür. Elbette birbirini etkiliyor ve bu gerçeği de görüyoruz ama Suriye'ye dair kararları, Rojava'ya dair kararları Rojava Kürtleri verecek. Rojava Kürtleri çok büyük bedeller ödedi, yaklaşık 20 bin gençlerini orada şehit verdi. Kürtler Kobani'de IŞİD terörizmini durdurdu. Dünya da, Avrupa da bunu izledi, biliyor. İnanıyorum ki gelecekte Suriye Kürtleri, Rojava Kürtleri, kendi geleceklerini belirleyecekler.
Suriye için de bir çalışma yürütüyorlar. Şimdi Suriye rejiminin de Suriye Kürtlerine ihtiyacı var. Bu yüzden diyoruz ki, Kürt milleti zeki, gelişmiş ve demokratik bir millettir, Kürtler Suriye’ye de fayda sağlayacaktır. Bu mesele, bir dayanışma içinde çözülmeldir.
Rûdaw: Suriye meselesinin, tartışılmış ve üzerinde diyalog yapılmış olabileceğini söylediniz. Ne demek istediniz?
Ömer Öcalan: Rojava mücadelesi bizim için çok özel ve kutsal bir mücadeledir, orada çok büyük bedeller ödendi. Suriye ve Suriye Kürtleri üzerinde pazarlık yapıldığını söylemiyoruz, böyle adlandırmıyoruz ama Önder Apo'nun Rojava'da da, Suriye'de de etkisi var. Suriye meselesi rejimle çözülecektir. Suriye'de bir sorun olduğunda, oradaki devletin kararları Türkiye devleti tarafından da kabul edilmelidir. Bu diyalog Suriye rejimiyle ve Suriye'deki Kürtlerle, yani Rojava'dakilerle, yani Demokratik Suriye Güçleri ile görüşmelerin yapılması gerekir.
Ancak Ortadoğu’daki siyaset de etkiliyor. Bu birkaç yıldır İsrail ile Filistinliler arasındaki savaş, İran ile yaşanan savaş, Ortadoğu'daki tüm bu gelişmeler Kürt meselesi üzerinde etkili oluyor. Acak Kürtler orada örgütlüdür, 100 yıl önce yaşananlardan kendilerine dersler çıkarmışlardır. Şimdi büyük bir dayanışma var kendi aralarında. Mesele DSG’nin içerisinde sadece Kürtler yok, Araplar da var, birçok farklı kimlikler ve farklı inançlar da var. Suriye Kürtleri kendi meselelerini Suriye rejimiyle çözebilir ve Türkiye devleti de daha yumuşak olmalı, daha iyi anlamalıdır. Neyi anlamalıdır? Suriye Kürtleri bizim kardeşlerimizdir ve Suruç ile Kobani arasında hiçbir fark yoktur.
Rûdaw: Peki, anlaşma varsa o zaman Ankara neden Kamışlo ile daha fazla diyalog kurmuyor da da Şam ile kuruyor?
Ömer Öcalan: Bu konuyu basına da birçok kez söyledik ve tartıştık. Türkiye devleti Ahmed el-Şara gibi, Mazlum Kobani ile de konuşabilmeli, Salih Müslim ile de konuşabilmeli, İlham Ahmed’le de, Aldar Halil ve Fewza Yusuf ile konuşmalıdır. Lakin bu yüz yıllık siyaset halen bu şekilde devam ediyor. Kürtlerin varlığı hiçbir millete tehdit değildir. Yani onların varlığı da Kürtlere karşı tehdit olmamalı ve buna göre adım atılmalıdır. Şimdiye kadar mesele yeterince anlaşılmamıştır. Bu anlaşma çerçevesinde Türkiye de olumlu rolünü oynamalı. Kuzey Kürtleri için bir çözüm geliştirilecekse Suriye Kürtleri ile de uzlaşılmalı ve kabul edilmeli; kimlikleri, varlıkları, dilleri ve vatanları kabul edilmelidir.
Rûdaw: İmralı'da bir sekreterya kurulmuş mu?
Ömer Öcalan: İmralı Adası'nda şu anda dört kişi var. Üç kişi yıllardır Önder Apo ile birlikteydi. Veysi (Aktaş) arkadaş tahliye oldu. Son olarak üç hükümlü daha oraya götürüldü. Birinin sağlık durumu kötü olduğu için yerine geri götürüldü. Şu anda dört tutuklu arkadaş Önder Apo ile birlikte, onların dışında kimse yok, ben öyle biliyorum.
Rûdaw: Dışarıdan kimse gidip gelmiyor, İmralı heyeti dışında.
Ömer Öcalan: Aile olarak biz gidiyoruz. Bir de İmralı heyeti ki o da DEM Parti heyetidir. Gelecekte 51 kişiden oluşan meclis komisyonundam bir heyetin de temsili olarak bile olsa İmralı Adası'na gidip Önder Apo'yu dinlemesini umuyoruz.
Rûdaw: Sekreteryası var mı, yok mu?
Ömer Öcalan: Sekreteryası olup olmadığını bilmiyorum ama sanırım yok.
Rûdaw: Çünkü bir sekreterya atanması yönünde bir talep vardı.
Ömer Öcalan: Doğru, bu gerekli bir şeydir. Gelecekte bir uzlaşma olduğunda ve bir çözüm geliştiğinde, Türkiye toplumunun da artık bunları kabul etmesi gerekiyor. Şu anda bir yıldır yürütülen süreç, bir yıl önce İmralı Adası'nda yaşam nasılsa, şimdi de öyle. Sadece ailenin gidiş gelişi kısmen var. Bir de DEM Parti heyeti gidip geliyor. Hepsi bu.
Rûdaw: Öcalan sizinle görüşmede hiç kendi özgürlüğünden veya serbest bırakılmasından bahsetti mi?
Ömer Öcalan: Önder Apo ile beş kez görüştük, kendi özgürlüğünden bahsetmedi. Arkadaşlarımız gittiğinde, DEM heyeti de gittiğinde, bildiğimiz kadarıyla bunlardan bahsetmiyor. Bu konuda Kürt meselesini her şeyin önüne alıyor, çözümü her şeyden önce görüyor. Ancak PKK bu konuda açıklama yaptı. Kürt halkının isteği de Önder Öcalan'ın özgürlüğüdür. Bir çözüm olduğunda, yıllardır devam eden o savaş sona erdiğinde, her şeyin dikkate alınması gerekir. Anlaşma olacaksa bu ayaklanmanın lideri de özgür koşullarda yaşamalıdır.
Rûdaw: Peki, Selahattin Demirtaş ile aralarında herhangi bir iletişim veya mektuplaşma var mı, birbirlerinden haberleri var mı?
Ömer Öcalan: Kendisi ile beş kez görüştük. Bu görüşmelerde Sayın Selahattin Demirtaş'tan bahsedilmedi.
Rûdaw: Bunu da sorayım, görüşmenizde hiç DEM Parti'den bahsettiniz mi? Çünkü DEM Parti'nin Öcalan'ın isteklerine göre değişmesinden ve yenilenmesinden bahsediliyor. DEM Parti ne zaman Öcalan'ın çizgisine gelecek?
Ömer Öcalan: DEM Parti şimdi de Öcalan'ın çizgisinde, her beş görüşmemizde de DEM Parti'den bahsedildi. Çünkü potansiyeli çok yüksek, yaklaşık 6 milyon oy almış bir parti. Önder Apo bundan memnun değil. DEM Parti'nin bu potansiyelinin daha da büyümesini, genişlemesini ve Türkiye tarafında da kendini kabul ettirmesini istiyor. DEM Parti üzerine, yönetimi ve örgütlenmesi üzerine sık sık tartışmalar yapılırken “Daha güçlü olmalısınız. İmkan var, fırsat var ve Türkiye'nin tüm şehirlerinde daha güçlü siyaset yürütebilirsiniz” diyor.
Türkiye'de üç siyasi yol var: Biri, dinciliğe dayanıyor, referansı budur, temsilciliğini AKP yapıyor. Diğeri kendisini “milliyetçi” olarak tanımlıyor ve CHP bu çizginin öncülüğünü yapıyor. Üçüncü yol ise DEM Parti’nin temsil ettiğ yoldur. Bu da demokrasi çizgisidir. Türkiye'de kendini daha da genişletmek, büyütmek istiyor. Potansiyeli var, şartlarını da buna göre değiştirmeli. Bu yüzden, talepler fazla. Bu yüzden, bazen eleştiriler, bazen de öneriler Önder Öcalan tarafından yapılıyor.
Rûdaw: Bir gün Öcalan'ın DEM Parti'nin eş genel başkanı veya genel başkanı olma ihtimali var mı?
Ömer Öcalan: Önder Öcalan'ın konumu, DEM Parti'nin başkanlığını aşar. Ben böyle görüyorum, bu benim kişisel değerlendirmemdir. Çok büyük bir zihniyet geliştirdi. Günlük siyasetten ve günlük sözlerden ziyade, bir stratejiyle hareket ediyor. Yokluktan bu noktaya getirdi ama gelecekte karşımıza ne çıkar, ne olur, bilemeyiz. Doğru, şu anda DEM Parti önmeli bir çalışma yürütüyor, iş yapıyor ama Önder Apo'nun konumu Kürdistan'ın dört parçası için anlamlıdır.
Rûdaw: Görüşmenizde hiç Kürdistan Bölgesi'nden bahsettiniz mi?
Ömer Öcalan: Bir çok defa Kürdistan Bölgesi'nden bahsediyordu.
Rûdaw: Ne dedi?
Ömer Öcalan: Selamlarını Güney Kürdistan liderlerine gönderdi, bunu aktardık kendilerine. Yakından takip ediyor. Demokrasi açısından değerlendirmelerini uzun uzadıya yapıyor. KDP'den de bahsetti, KYB’den de bahsetti. Şunu da söyledi, KDP içinde de parti içinde demokrasi var dedi. Bu demokrasinizin güçlendirilmesi gerekiyor. Güney Kürdistan'a önem veriyor, Güney Kürdistan yönetimine ve Güney Kürdistan topraklarına önem veriyor.
Rûdaw: Peki, bir magazinsel sorusu soracağım. Öcalan’ın futbolu çok sevdiğini ve Galatasaray'ı tuttuğunu biliyoruz. Şimdi Amedspor da var. Hiç bu konuda konuştunuz mu?
Ömer Öcalan: Spor meselesi üzerine konuşmadık ama bildiğim kadarıyla Önder Apo spora önem veriyor. Amedspor'dan haberi var, bildiğim kadarıyla ama herkes bir dönem Galatasaray taraftarı olduğunu biliyor. Şimdi nedir bilmiyorum. Sporla ilgilenmeye zamanı olmayabilir ama örgütlenme açısından da paradigmasının sekiz noktası var. Toplumsal alanın örgütlenmesi noktasının içinde spor da var.
Rûdaw: Yani Amedspor’a önem veriyor muydu?
Ömer Öcalan: Her şekilde Amed'e önem veriyor.
Rûdaw: Peki, bunu da sorayım ve bitireyim. Şimdi Amedspor maçında Mustafa Kemal Atatürk anısına bir pankart açtılar. Bunu gördüğünüzde ne hissettiniz? Bir, ikincisi, sürecin ruhu bu şekilde bununla ilgili mi yoksa bu sürecin çizgisinin dışında mı?
Ömer Öcalan: Mustafa Kemal konusunu birçok açıdan tartışabiliriz. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda önce Kürtlerle ittifak yapıldı. Sonra Kürtler sistemin dışında bırakıldı. Sistemde birçok kez Kürtler ezildi. Bu sadece benim tarafımdan değil, Kürt halkı tarafından da unutulmayacak şeyler ama biz Amed'i de seviyoruz, Amedspor'u da seviyoruz. Amedspor'un Süper Lig’e başarılı bir şekilde çıkmasını ve mücadele etmesini istiyoruz. Spor alanında bir alternatif olsun, Kürtleri, Kürt sporunu, Kürt kültürünü de dünya sahnesinde temsil etsin istiyoruz. Fakat bunlar daha uzun konular, Kürtlerin yaklaşımı ne olursa bizim de yaklaşımımız o olur.