Kürtlerin dini diller üzerinden görünmez kılınışı: Mezopotamya'da inanç, dil ve kimlik

Mezopotamya, insanlık tarihinin en yoğun katmanlaşmalarından birine sahiptir. Bu topraklarda, Sümerlerden Asurlara, Perslerden Arap ve Osmanlı imparatorluklarına uzanan geniş bir tarih boyunca halklar, dinler ve alfabeler birbirine eklemlenmiş, çoğu kez de üst üste binerek yeni kimlik katmanları oluşturmuştur.

Kürtler, bu tarihsel tabakalaşmanın merkezinde hem dağlık coğrafyanın korunaklı alanlarında hem de imparatorluk sınırlarının geçiş bölgelerinde yaşamışlardır. Ancak bu tarih boyunca, Kürt kimliği çoğunlukla dini aidiyetler içinde görünmez kılınmış, Kürtçe ise yalnızca dua, ilahi ya da ağıt dili olarak kalmaya zorlanmıştır.

Süryani ve Ermeni kiliselerinin dua pratiklerinde Kürtçenin varlığı, Müslüman Kürtlerin Arapça ibadet dili yanında Kürtçe yakarışları, Ezidi toplulukların qewl ve beyt geleneği, bu görünmezliğin hem ispatı hem de çelişkisi olmuştur. Çünkü bir yandan Kürt dili ve kültürü dini metinlerin gölgesinde yaşamaya devam etmiş, öte yandan siyasal ve etnik varlığı sürekli inkâr edilmiştir.

Gerşuni (Garšuni) geleneği ve Kürtçenin alfabe yoluyla taşınması

Doğu Hıristiyan geleneğinde dikkat çekici pratiklerden biri, farklı dilleri tek bir alfabe aracılığıyla yazıya geçirme yöntemidir. Süryani Hıristiyanlığı içerisinde gelişen ve yaygınlaşan Gerşuni (Arapçası Karşuni) uygulaması, özellikle Kürtler açısından büyük önem taşır.

Gerşuni (Garšuni) terimi, esasen Arapça, Kürtçe ve diğer yerel dillerin Süryanice alfabeyle yazılması anlamına gelir. Bu yöntem, Kürtlerin kendi dillerini yazıya dökmede bir tür geçiş teknolojisi olarak işlev görmüştür. Çünkü tarihsel süreçte Kürtlerin alfabe meselesi hep tartışmalı olmuş; Arap, Ermeni, Latin ve Kiril alfabelerinden yararlanılmış, ancak Kürtçeye özgü kalıcı bir yazı sistemi geç modern döneme kadar kurumsallaşamamıştır.

Gerşuninin Kürt kültüründe kullanılması, özellikle Doğu Hıristiyan ilahileri üzerinden izlenebilir. Süryani kiliselerinde yapılan ayinlerde liturji dili daima Süryanicedir. Ancak bu ayinlerin ardından söylenen lavijler, yani tanrısal yakarış ve ağıt niteliğindeki şiirsel dualar, çoğu zaman Kürtçe icra edilmiştir. Bu durum, Kürtçenin yalnızca gündelik yaşamda değil, dini ve ruhani alanlarda da işlevsel olduğunu gösterir.

Gerşuni metinlerde yer alan Kürtçe ilahiler, Kürtçenin yazılı tarihine dair önemli ipuçları sunar. Örneğin 18. ve 19. yüzyıldan kalma bazı el yazmalarında Süryanice harflerle yazılmış Kürtçe dini beyitler mevcuttur. Bunlar sadece dini metinler değil, aynı zamanda Kürt dilinin söz varlığı ve fonetik özelliklerini de yansıtır. Bu nedenle Gerşuni belgeleri, dilbilim açısından birincil kaynak niteliği taşır.

Gerşuninin Kürtler için taşıdığı anlam, yalnızca yazı teknolojisiyle sınırlı değildir. Aynı zamanda bir kimlik stratejisidir. Süryani kilisesine bağlı Kürt Hıristiyanlar, resmi ayin dili Süryanice olan bir dinsel yapının içinde, kendi ana dillerini dua dili olarak var etmişlerdir. Bu, hem kilise otoritesine uyum sağlayan hem de kendi etnik kimliğini sessizce sürdüren bir denge siyasetidir. Ancak tarih yazımında bu pratikler çoğunlukla "Süryani kültürünün uzantısı" olarak görülmüş, Kürtçenin rolü ve Kürt kimliği arka plana itilmiştir.

Bu durum, modern dönemdeki inkâr politikalarının tarihsel köklerini de gösterir. Çünkü Kürtler, dini pratiklerde kendi dillerini yaşatmalarına rağmen, resmi belgelerde ve akademik çalışmalarda görünmez hale getirilmiştir. "Kürtçe yoktur, sadece lehçeler vardır" veya "Kürt yoktur, sadece dini topluluklar vardır" gibi söylemler, bu tarihsel pratiklerden beslenmiştir.

Garšuni geleneğinin bir başka önemli yanı, çok dillilik deneyimini yansıtmasıdır. Mezopotamya'da aynı topluluk içerisinde bireyler birden fazla dili konuşabiliyor; örneğin Süryaniceyi liturji dili, Kürtçeyi ev ve dua dili, Arapçayı ticaret dili olarak kullanabiliyordu. Bu çok dillilik içinde Kürtçe çoğu kez duyguların, ağıtların, duaların dili olmuştur. Yani Kürtçe, bireyin Tanrı'ya içten yakarışını ifade eden dil olarak öne çıkmıştır. Bu olgu, Kürt kimliğinin inkarına rağmen dilin kutsal alanlarda sürekli yeniden üretildiğini göstermektedir.

İslam'da Arapça ibadet, Kürtçe dua

Müslüman Kürtler için Arapça, namazın ve kutsal kitabın dili olarak vazgeçilmezdir. Ancak namaz sonrasında edilen dualar, dini ağıtlar ve kişisel yakarışlar çoğunlukla Kürtçe söylenmiştir. Tıpkı Süryani ayinlerinin ardından Kürtçe lavij söyleyen Hıristiyan topluluklar gibi, Müslüman Kürtler de Arapça ibadetin ardından kendi ana dillerinde Tanrı'ya seslenmiştir.

Ortaya çıkan tablo, Kürtçenin bir dua dili olarak kabul görmesi, fakat hiçbir zaman ibadet dili haline getirilememesidir. Bu da Kürtçenin sistematik olarak ikinci plana itilmesinin dini boyutunu gösterir. İslam dünyasında bu olgu, "ümmet kimliği" altında Kürt etnisitesinin silikleştirilmesiyle birleşmiş, Kürtler dinin eşit müminleri olarak kabul edilmiş ama kendi dillerinde dini temsil hakkı tanınmamıştır.

Ermeni Kilisesi ve Kürtlerin görünmezliği

Ermeni Apostolik Kilisesi'nin Mezopotamya ve Doğu Anadolu'daki varlığı, Kürtlerle sürekli bir etkileşim içinde olmuştur. Ermeni kimliğine dahil edilmiş bazı toplulukların Kürtçe ilahi söylemesi, Kürtlerin kilise pratiğinde de görünmezleştirilmesine yol açmıştır. Ayin dili Ermenice olurken, dua dili Kürtçe kalmış; ancak tarihsel kayıtlarda bu insanlar Ermeni olarak anılmıştır. Böylece Kürtler, kendi dualarını bile başkalarının kimliği içinde yaşamak zorunda bırakılmıştır.

Yahudi yerleşimleri ve Kürtçenin izleri

Mezopotamya'daki Yahudi topluluklarının Persler tarafından yerleştirildiği, Hz. Süleyman soyundan gelen cemaatlerin özellikle Kürt coğrafyasında izler bıraktığı bilinmektedir. Bu topluluklar da dualarını çoğu zaman Kürtçe söylemiş, gündelik iletişimde Kürtçe kullanmışlardır. Yahudi kaynakları bu dili yerel lehçe diye tanımlasa da aslında Kürtçenin dini pratikler içinde varlığını sürdürmesinin bir başka kanıtıdır.

Kürt toplumunda sosyal-kültürel değerler

Kürtlerin tarih boyunca geliştirdiği qewl, beyt, lavij, stran, dengbej geleneği yalnızca dini değil, toplumsal hafızayı da taşıyan bir kültür alanıdır. Ezidi toplumunun kast sistemiyle aktarılan qewl ilahileri, sekiz makamlı ayin sistemiyle kilise müziğinden etkilenmiş; ancak aynı zamanda Kürt kültürüne özgün bir damga vurmuştur.

Kürtlerin geliştirdiği değerler dizisi dikkat çekicidir: kirvelik, topluluklar arasında kardeşlik ilişkisi kuran bir toplumsal bağdır; yaşam-ahiret kardeşliği, dini sınırları aşan insani bir dayanışma biçimidir; söz ve kelam ise hem dini hem toplumsal hafızanın taşıyıcısıdır. Bu kurumlar, Kürtlerin yalnızca dua eden bir topluluk değil, tarih boyunca sosyal ve kültürel yenilik üreten bir millet olduğunu gösterir.

Selahaddin Eyyubi ve kimliğin silinmesi

Kürt kimliğinin tarihsel olarak görünmez kılınmasının en çarpıcı örneklerinden biri, Selahaddin Eyyubi'dir. Şadi'nin torunu, Şerko'nun yeğeni ve Kürt bir anneden doğan Yusuf bin Eyyub, tarihe Selahaddin Eyyubi olarak geçmiştir. Kudüs'ü Haçlılardan alarak İslam dünyasında büyük bir prestij kazanmış, Vatikan'ın politikalarını boşa çıkarmış, Arap ve Türk tarih yazımında İslam kahramanı olarak öne çıkarılmıştır.

Ancak Selahaddin'in Kürtlüğü çoğu kez geri plana itilmiş, onun şahsında Kürtlerin siyasal varlığı görmezden gelinmiştir. Oysa Eyyubi hanedanlığı 52 yıl boyunca geniş bir coğrafyada Kürt kimliğiyle anılmış, fakat daha sonraki süreçte bu kimlik ya Araplaştırılmış ya da Türkleştirilmiştir.

Sykes-Picot düzeni ve modern dönem

1917 sonrası dönemde İngiliz ve Fransız sömürgeciliği, Kürtleri modern devlet sisteminde de görünmez kılmıştır. Sykes-Picot anlaşmasıyla cetvelle çizilen sınırlar, Kürtleri Türkiye, Irak, İran ve Suriye arasında parçalara ayırmıştır. Bu yeni düzen, Kürtlere bir devlet imkânı tanımadığı gibi, onların uluslararası hukukta millet olarak tanınmasını da engellemiştir.

İngilizler Haşimi ailesini Irak ve Ürdün'de krallıklarla ödüllendirirken, Kürtlere yalnızca tampon halk rolü biçildi. Böylelikle Kürtler hem Osmanlı hem Pers imparatorluklarının miras alanında "çemberi gevşeten" bir denge unsuru olarak tutuldu.

İnkarın inkarı ve dini hafızanın gücü

Bütün bu süreçler, Kürtleri inkarın inkarı bir konuma sürükledi. Ne tam anlamıyla dini toplulukların asli unsuru olarak kabul edildiler, ne de kendi etnik kimlikleriyle siyasal alanda tanındılar. Buna rağmen dini müzik, dua pratikleri ve kültürel değerler Kürtlerin tarihsel hafızasını diri tuttu.

Ezidi qewl'leri, Süryani lavij'leri, Müslüman Kürtlerin yakarışları ve dengbejlerin stranları bir araya geldiğinde, Mezopotamya'nın hiçbir inanç ve dil haritasının Kürtsüz anlaşılamayacağı ortaya çıkar. Eğer bu hafıza yok sayılırsa, geriye yalnızca sömürgeci güçlerin inşa ettiği yapay kimlikler ve devletçikler kalır.

Kaynaklar

Aydın, S. (2015). Mezopotamya'da Hristiyanlık ve Süryaniler. İstanbul: İletişim Yayınları.

Bayrak, M. (2013). Kürtler ve Ulusal-Demokratik Mücadeleleri. Ankara: Özge Yayınları.

Bruinessen, M. van (2003). Ağa, Şeyh ve Devlet: Kürdistan'ın Sosyal ve Siyasal Yapıları. İstanbul: İletişim Yayınları.

Fuat, A. (2019). Kürtlerin Hristiyanlık Tarihi. İstanbul: Avesta Yayınları.

Gündoğdu, M. (2011). Süryanilerde Dil ve Kimlik. Diyarbakır: Lis Yayınları.

Mutlu, C. (2007). Selahaddin Eyyubi ve Kudüs. İstanbul: Kaynak Yayınları.

Yıldız, K. (2014). Kürtler ve Uluslararası Hukuk. İstanbul: Avesta Yayınları.

Yüksel, A. (2010). Ezidiler: Tarih ve İnanç. İstanbul: Kalan Yayınları.

Ramazan Ergin, eğitimci- yazar

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)