Türk uçaklarının geçtiğimiz günlerde Güney Kürdistan’da PKK’ye düzenlediği saldırılar, önemli bir soruyu beraberinde getirdi: Kandil, Ankara’yı sarsabiliyor mu? Şüphesiz hayır! Madem öyle, Güney Kürdistan halkının PKK’den Kandil’i boşaltmasını istemesi neden yerinde bir tutum olmasın?
Ankara ile Washington arasındaki son anlaşma ve Erbil’in katılımı, IŞİD’in en kısa sürede yenilgiye uğratılması için önemli ve gereklidir. Şu da ortaya çıktı ki ABD Türkiye’ye iki açıdan muhtaç. Birincisi; İncirlik Üssü vasıtasıyla IŞİD’e yönelik hava operasyonlarını daha çabuk ve daha ekonomik gerçekleştirmek; ikincisi de IŞİD’e Türkiye sınırından bir daha nefes aldırmamak.
Türkiye’nin de iki açıdan ABD’ye ihtiyacı va. Birincisi; ABD ve PYD arasında her geçen gün artan yardımlara bir sınırlama getirmek; ikincisi de, ABD’den resmen yeşil ışık almasa da Suriye sınırları içinde bir de-facto güvenli bölge oluşturmak. Ta ki İstanbul ve Antep’te uyuyan Suriye muhalefetini burada toplayana kadar.
O anlaşma, ABD Savunma Bakanı’nın Erbil’i ziyaret etmesi ve Ankara’yla son detayları görüşmesinin ardından oldu. Bu yüzden IŞİD Suruç saldırısını düzenledi.
PKK ise stratejik bir hataya düştü. Çünkü Türkiye’nin bir zamanki dostundan (yani IŞİD’den) intikam almasını beklemeden, iki Türk polisi uykuda öldürmekle beraber bir dizi eyleme daha imza attı. Bu da devlete, IŞİD’le birlikte PKK kamplarını ve Güney Kürdistan’daki sivilleri vurması için mazeret oluşturdu.
ABD’den yapılan resmi açıklamada, PKK’ye yönelik operasyonlarda rol almadıkları belirtilse de, ABD’nin stratejik çıkarları gereği Türkiye’nin IŞİD’e saldırıları, PKK’ye saldırılarından daha önemli. Hele ki Türkiye’yle sorunları olan ancak fersah fersah uzakta, İran’la komuşu bir sınırda olan bir PKK ve yönetim kadrosuyla...
PKK, 1984’ten bu yana silahlı mücadele veriyor. 90’ların sonundan bu yana da lideri Türkiye’de cezaevinde. Öcalan’ın yakalanmasıyla uzun ateşkes süreci ve örgütün Kandil’deki sessizlik süreci başladı. Uzun silahlı mücadele yılları boyunca PKK, Kuzey Kürdistan’da halk için hiçbir kazanım elde edemedi. Tam tersine, oradaki Kürtler’i JİTEM ve katilamlar için yağlı bir lokmaya dönüştürdü.
PKK’nin altın dönemi Türkiye’de siyasal sürece dahil olup, sesini Türkiye’de ve dışarda duyurmasıyla başladı. O süreçte şüphesiz Öcalan’ın rolü oldu, Kandil yönetiminin değil.
Şu sıralara Kandil ve Ankara arasında ateş ve demirin diliyle ortaya çıkanlar; Öcalan, Leyla Zana, Osman Baydemir, Ahmet Türk, Selahattin Demirtaş ve diğerlerinin Kürtler’in hakları için Türkiye’de sarfettikleri çabayı boşa çıkartıyor. Bu da JİTEM dönemine dönüldüğünü gösteriyor. Bu yüzden Kuzey Kürdistan halkının, Kandil’in hataları sonucu barış sürecinin son bulmasına izin vermemesi lazım.
Güney Kürdistan halkının da Öcalan’ın ve diğerlerinin gösterdiği çabanın boşa çıkarılması için sergilenen klasik devrimci mantığa destek vermemesi gerekiyor.
Kürtler dört parçada kendi hakları için Türkiye’yi etkilemek istiyorlarsa, Ankara’nın Kandil’den sarsılmadığını bilmeliler. Ancak Türkiye’deki Kürt parlamenterleri ve İmralı’daki Sayın Öcalan’ın siyasi ve sivil mücadelesiyle sarsılır.
Kürdistan liderliğinin Kandil’den istediği de doğal bir taleptir: Madem ki Kandil’den Ankata’yı sarsamayacağınızı biliyorsunuz, bu işi yapabilenlere bırakın!
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın