İran Savunma Bakanlığı’nın balistik füzelerin kendi üretimleri olduğunu ve hedefe isabet edene kadar kontrol edilebileceğini iddia etmişti.
Batı ise, bu füzelerin denenmesinin, uluslararası kararlara aykırı olduğunu söylüyor.
Birleşmiş Milletler’den yapılan açıklamaya göre, İran’ın hiçbir şekilde nükler silah denemesi yapamaz.
İran Savunma Bakanı Hüseyin Dehkan ise, kendi güvenliklerini garanti altına almak kimseden izin alma ihtiyacında olmadıklarını dile getirdi.
Diplomatlara göre, eğer İran hakkındaki bu iddialar kanıtlanır ise yaptırımlar yeniden başlayabilir.
Ancak, Rusya ve Çin’nin böyle bir karara karşı çıkması da ihtimaller içerisinde.
Bu iki büyük ülkeye bel bağlayan İran, 500 metre yerin altında inşa ettiği füze fabrikasının görüntülerini yayımladı.
İran Hava Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Amir Ali Hacızade, sözkonusu füzelerin yeraltında saklandığını dile getirmişti. Hacızade’nin söylediklerine bakılırsa, İran’ın neredeyse bütün şehirlerinde buna benzer füze depoları var ve deneme için yetkililerin emri bekleniyor.
Bu açıklamalar bile başlı başına bir saldırıdır. Nitekim “Şeytan” adı verilen füzenin dünya barışına bir saldırı olduğu kabul ediliyor.
2009 yılında yapılan atom görüşmelerinde, İran Yüksek Güvenlik Kurulu Başkanı Said Celili, bir Birleşmiş Milletler temsilcisine, “Siyasi ilişkiler İran’da tıpkı halı dokumaları gibidir. Yavaşça, tek tek, düzgün ve sırasıyla dizilir. En önemlisi de sonuçta ortaya güzel birşey çıkar.”
Sanırım Said Celili’nin sözettiği halıda İmdad ve Şahap füzelerininde resimleri vardır.
Celili’nin bu sözlerinin üzerinden tam 6 yıl geçti. Cevad Zarif başkanlığındaki İran atom müzakere heyetii 14 Haziran’da Batı ile nükleer anlaşmaya vardı.
Şimdi artık hiç kimse İran’ı görmezlikten gelemeyecek. Çünkü artık İran’ı karşılarına almak, petrol ve İsrail çıkarları konusunda Batı’nın aleyhine olacaktır
Anlaşılan o ki mezhepsel farklılık ve diğer ortak olmayan noktalar nedeniyle bölge tekrar parçalanacak ve bunda İran büyük bir rol üstlenecek.
İşte Kürdistan Bölgesi’nde yaşananlar da, yani parti binalarının ateşe verilmesi, insanların ayaklanma için kışkırtılması bu çerçevede olağan bir durum olmasa gerek. Böylece Kürdistan Bölgesi İran’la oturmaya mecbur bırakılmış ve alelacele Tahran’a resmi bir ziyaret gerçekleşmiştir.
Gelinen noktada, dünya ya İran’ı nükleer üretim yapan bir ülke olarak ya da “büyük” bir ülke olarak kabul edecekti. Anlaşılan, ikincisi oldu.
İran güçlü ülkeler statüsüne girdi ve özellikle Ortadoğu’da artık bütün olup bitenlerde eskisinden fazla rolü var.
Kürdistan Bölgesi ise bir kez daha İran ile ilişkilerini gözden geçirmeli, buna göre hareket etmelidir. Tarihsel olarak İran’ın da Kürtler’e yönelik büyük bir yaptırımı vardır. Özellikle Rojhılat’taki (İran Kürdistanı) Kürtler’e karşı ve onların bağımsızlık hayaline karşı...
Ancak artık İran’daki Kürtler İran halısının nasıl dokunacağına alışmıştır.
Bütün bunlardan sonra görünen gerçek, Amerika ve İran’nın işbirliği, İŞİD’in ortaya çıkmasıyla güç kazandı. Bu ilişki, “Arap” ve “terörist” aynı paranın iki yüzü gibi kullanıldıktan sonra iyice pekişti.
Öte yandan, “Kürdistan Bölgesi’ne, İŞİD, İran’dan daha tehlikeli” mesajı verildi.
Artık İran’da Kürtler’i de kapsayan, insan hakları gibi konular önemsenmiyor.
Kürdistan Bölgesi Başbakanı konuya daha derin bakmaktadır. Meselenin, Cezayir Antlaşması’nda Mustafa Barzani Amerikalılar’a, “Siz bir insanlık ve onur meselesini çıkarlarınızdan dolayı yok sayıyorsunuz” demişti.
Karşılığında Henry Kissinger ise şunu söylemişti: “Biz Amerika’nın dış siyasetini insan haklarına kurban etmeyeceğiz!”
Amerika’nın şimdiki Dışişleri Bakanı John Kerry’nin, Mela Mustafa’nın torunlarına, "Biz nükleer anlaşmayı sizin bağımsızlığınıza kurban etmeyeceğiz" demesi sürpriz olmasa gerek.
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın