Aşırıcılık Avrupa’yı nereye doğru itiyor?
İslam dini ritüellerine bağlı insanların içine düştüğü durum, uzun yıllardır Avrupa sınırlarını aşmıştır. Onların da tarih sayfaları, korkunç olaylarla doludur, dini farklılıkları yüzünden birbirlerini tutun, birbirlerini kabul etmemek ve farklılıkları reddetmeye kadar. Ancak bütün bu anlaşmazlıklara rağmen kutsal saydıkları ile dini ritüelle yeni bir yönetim şekli ve davranış biçimi getirmeyi başardılar. Bundan böyle din farklılıkları ve ritüellerini uygulanması konusunda birbirlerinin kanını dökmüyorlar.
Avrupalı ülkeler sadece kendi dini ritüellerini yerine getirenlerle değil, tüm dinleri ve mezhepleri yasallaştırarak insanların herhangi bir dine mensup olma özgürlüğünün önünü açmış. Ancak Avrupalıların din özgürlükleri konusunda yakaladıkları bu istikrarlı ve barışçıl ortamın sürdürülmesi zor görünüyor. Bu da Avrupalıların kendi aralarında çekişme yaşadıkları ve çoğunluğunun dini olan Hristiyanlıkla alakası yoktur, bunun tamamen İslam dinin Avrupa’nın derinliklerine kök salmasıyla ilgilidir.
İslam ritüellerini uygulayanlara Avrupa’da tanınan özgürlük, İslami ülkeler bu denli bir özgürlük tanınmamıştır. Ancak Avrupa'da İslam’a tabi insanların şiddet eylemleri ve söylemlerinin seviyesi gün geçtikçe artıyor. Müslümanların sayısı da her geçen gün artıyor ve nerdeyse 50 milyona ulaşacak. Avrupalılarla Müslümanlar arasında çocuk dünyaya getirme anlayışları arasında da farklılıklar var, öyle ki son yıllarda Müslümanlar arasında doğum oranı iki katına çıkmıştır.
Müslümanların sayısındaki artış ile dini aşırıcılık ile beklenmedik gelişmelerin yaşanmasını da kestirmek zorlaşıyor. Bu durum Avrupa’nın Müslümanların sayısının artmasıyla nasıl muamele edeceğiyle ilgisi yoktur. Aksine bunun Avrupa’da İslam’ın çoğalması din içindeki aşırıcılık eğitimiyle alakalıdır. Bu durum Avrupalı toplumlar üzerinde tehdit unsuru olacak ve İslam’ı uygulayanlar Avrupa geleneklerini kabullenmeyecek ve değiştirmeye çalışacaklarıdır. Şimdi değil ama önümüzdeki yıllarda asil Avrupalıların özgürlüklerine müdahale edildiği haberlerini duyacaksınız, İslam dininin aşırıcıları tarafından tehdit edilecekler ve hayat tarzlarıyla giyinişlerine müdahale edilecek, bir şekliyle İslami ülkelerde uygulanan yöntemlerin orada da uygulanmasını isteyecekler ve dayatacaklar. Önümüzdeki yıllarda İslami bir gencin Avrupalı birinin kafasını kestiğini anlatan haberler duyacaksınız, bu eylemi İslam’a karşı aşağılayıcı bir şey yaptığı için değil de kiliseye sık gittiği için yapılacaktır. Avrupa’nın ortasında sırf kapalı kapanmadığı için bir kadın öğretmen öldürülecektir.
Avrupa eğer hala söz konusu tehlikelerin farkına varmamış ise çok sürmeden Fransa’da yaşanan olaylarla çalkalanacaktır. Ancak İslam’ın gelişmesi önüne geçilmeyeceği gibi şiddetin yüceleştirilmesi önüne de geçilmeyecektir. İnsan hakları ve bireylerin ifade özgürlükleriyle ilgili olan bütün yasa ve uygulamaların tehlikeli sonucunda kalabalık aşırıcı İslamilerin Avrupa’ya gitmesine öne ayak oldu.
Daha önce, Avrupa toplumlarının istihbarat birimleri IŞİD’in ortaya çıkmasını bir fırsata çevirerek toplum içerisindeki binlerce radikal ve aşırıcı Müslümanı seçerek Irak ve Suriye’ye gönderdi. Yine kendi uçak ve füze saldırılarıyla çoğunu öldürdüler. Şayet amaç Avrupa’daki aşırıcıları ana ülkelerine göndermek ise, bunun karşısında IŞİD, Heşid ve diğer grupların başlattığı savaş neticesinde binlerce radikal ve aşırıcı düşünen kişi Avrupa’ya geldi.
Hiç şüphe yok ki, Avrupa ülkeleri sonradan Avrupa’ya yerleşen Müslümanlar için hayatlarından ve özgürlüklerinden vazgeçmeyecekler. Ayrıca Holokost gibi olaylardan da ders çıkarmadıklarını sanmıyorum. Bu nedenle Avrupa’yı temizlemek için inandıkları değerlerden geri adım atma mecburiyetinde kalmamak için her zaman El Kaide, IŞİD, Heşid ve diğer birçok radikal grubunun oluşmasına zemin hazırlayan atmosfere geri dönecekler, Avrupa’daki aşırıcıları ihraç etmek İslam dünyasında devam eden savaş ve harabenin bir enerjisi olacağına şahit olacağız.
İslam dünyasının ilim merkezlerinin, İslam içindeki aşırılık yanlısı grubun çocukları haline gelen İslam devletlerinin, İslam'ın geleceğini ve geleceğin nesilleri detaylı ve titizlikle mercek altına almalıdır. Çözüm ise tek yoldan geçiyor o da dinde reform yapmalılar. Tıpki Martin Loss'un bireylerin ve Hıristiyan toplulukların yaşamlarına barış ve istikrar getirdiği gibi. Azhar ve kendilerini İslam'ın savunucuları olarak görenler, İslam'ı barış ve uyum dini olarak uygulamalı. Aksi takdirde, gelecek yıllarda İslam toplumunun ortasında kıyametin cehennemini göreceğiz.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)