Büyük Kürdistan büyük bir hayal
Yarım asırdır halkımızı sarhoş eden Kürtçülük sloganı ve Büyük Kürdistan hayallerini objektif ve ciddi bir şekilde gözden geçirmemizin vakti gelmedi mi?
Çok tecrübeli bir siyasetçi olarak gördüğüm Mam Celal, yıllar önce bir gazetecinin sorusuna verdiği yanıtta “Kürt Devleti şairane bir düş” demişti. Dönemin elit kesimi, sanki Mam Celal küfre sapmışcasına saldırıya geçti. Ancak o elit kesim “Kürt Devlet”inden kastın ne olduğu konusunda hala açık bir fikre sahip değil. “Kürt Devlet”i hiç bir gerçekçilik yanı bulunmayan, Basra Körfezinden Akdenize uzanan haritadan mı ibaret? Peki bu hayal doğrultusunda siyaset yapmak mantıklı bir yaklaşım mıdır?
Ben o haritada bir devleti, değil şairane bir düş, gerçekleşme ihtimalı bulunmayan bir rüya görüyorum. Ayrıca aklıselim sahibi siyasetçilerin o rüya uğruna bir halkın enerjisini tüketmemesi ve boşu boşuna dış dünyayı korkutmaması gerektiği kanaatindeyim. Her şeyden önce dünyanın hiçbir yerinde siyasi haritası, etnik haritası ile tamı tamına örtüşen bir devlet örneği yok. Pratiğe baktığımız zaman da, son 100 yıl içerisinde hiç bir Kürt hareketinin bu gerçekçi olmayan sınıra endeksli bir siyaset gütmediğini açıkça görürüz. Var olan hareketler de, bakir bir duygusallığa sapan beli nasyonalist gruplardan öteye geçmemiştir ki o grupları temsil eden şahsiyetlerin hiçbiri de bugün siyaset alanında mevcut değil.
Artık hiç bir gerçekçilik yanı olmayan bu hayalden kurtulmamız lazım, gerekçelerine gelince;
Bugün Kürt siyasi arenasında iki ana parti olan Kürdistan İşçi Partisi PKK ve Kürdistan Demokrat Partisi KDP, iktidar ve güç mücadelesi içindeler. Bu mücadele gün yüzü görmemiş bu yorgun halkın kaderini yeniden belirsizliğe sürükleyecek nitelikte. KDP ve PKK’nin konumları çok farklıdır. KDP sırtında devlet yönetmenin gereği büyük bir sorumluluk taşıyor. İçinde dünya devi firmaların büyük çıkarları, verilen güvenlik ve huzur sözlerine dayanarak yatırım yapan yatırımcıları olan ayrıca yabancı misyon ve Konsoloslukların olduğu bir Bölge’nin yönetimi. Buna karşın Cemil Bayık ve gerillaları sırtlarında tüfeklerle dağdan dağa dolaşıyorlar ve hala dağda olmanın psikolojisi içinde Kürdistan Bölgesi’nin içişlerine karışma hakkını kendilerinde buluyorlar. Defalarca Kürt Devlet’i kurma talebinden vazgeçtiklerini ve “Demokratik Özerklik” istediklerini yetkin isimlerin ağızından açık açık beyan eden PKK, Kürdistan Bölgesi’nin iç işlerine karışma hakkına sahip olma düşüncesinin altında yine bakir “Büyük Kürdistan” hayali yatıyor.
Bu durumda şuan yapılması gereken, bu bakir ve mesnetsiz siyasetten vazgeçmektir. Kürdistan Bölgesinde büyük bir sorumluluğa sahip olan KDP de diğer ülkelerin sınırları içinde yaşayan Kürtlerin içişlerinden elini çekmeli. Nitekim son yıllarda KDP ve bir nebze KYB’nin Suriye’de yaşayan Kürtlerin içişlerine karışmasının sonucu olarak, o bölgede işlerin daha karıştığını gördük. Öte yandan PKK da ordaki halkı Apoculukla meşgul etmek suretiyle, bir statüye sahip olma şanslarını ellerinden almak üzere. Bence PKK (Rojava) Batı Kürdistanı kendi nufüz alanı haline getirmemiş olsaydı belki de bölge halkı dünyaya açılan tek penceresi olarak Türkiye ile bir işbirliğinin yolunu bulurdu.
Hakikat şu; gerçekçilikle alakası bulunmayan Büyük Kürdistan sloganı, bir slogan olarak ele alındığında oldukça güzel bir slogandır, ancak bugüne kadar hiçbir parti bunu resmi ideolojisi olarak benimsememiştir, tersine siyasi çıkarları için kullanmıştır. Bu gerçeği örneklendirmek istersek bu yazıyı çok uzatmamız gerekecek, ancak PKK’nin PJAK adıyla İran’da yaşayan Kürtlere empoze etmeye çalışması örneği yeterli olacaktır. İran Kürtlerini temsil eden partiler kendi aralarındaki fikir ayrılıklarına rağmen hepsi PJAK’ı özgün bir hareket olarak görmemek konusunda birleşti. Nitekim, özgün ve hakiki bir hareket olmadığı da ortaya çıktı, PKK İran ile anlaşmaya vardığında PJAK birden yok oldu.
Son 50 sene içinde Kürt partiler, sömürgeci devletlerin peşine takılarak, diğer ülkelerdeki Kürtler üzerinde oynanan oyunlara eşlik etmekten başka bir şey yapmamıştır. Bütün bunların ihanet olduğunu söylemiyorum. O kadat idealist bakmamak, biraz pragmatik olmak lazım. Siyaset mümkün olan şeylerle iş yapma sanatıdır. Örneğin Kürdistan Bölges’inin Türkiye’den başka bir kapısı yoksa, mecburen Türkiye ile çalışmak zorunda. PKK’nin bu konudaki tutumu önemli değildir. PKK de, diğer ülkelerde yaşayan Kürtler’in içişlerine karışmaktansa, Türkiyedeki Çözüm Sürecinde daha etkin bir rol almalıdır.
Kürt Hareketleri için doğrusu şu; Her hareket kendi ülkesi içinde, ulusal ve bölgesel konjonktüre göre kendi sonurunu çözme iradesini ortaya koymalı. Çünkü bundan sonra ebediyete kadar Kürdistan’ın parçaları yan yana olacaktır, beraber değil. Kürdistan bugün kullanılan bu siyasi haritası ile hiçbir zaman devlet olmamış ki yeniden birleşsin. Yıllardan beri süregelen ayrı düşme, bir daha siyasi bir birliktelik çerçevesinde uyum içinde yaşayamayacak kadar kültürel farklıklar oluşturmuştur. Ayrıca tarih boyunca iki Almanya’nın birleşmesi dışında ikinci bir başarılı birleşme örneğine rastlamak mümkün değil. Yemen, Mısır ve Suriye örnekleri ortada. Dahası 300 yıldan beri birleşen Büyük Britanya’dan bile bugün İskoçya ayrılmak istiyor. Birleşmek bu kadar kolay olmuş olsaydı o zaman dünya kadar ortak noktaya sahip olan 22 Arap devletinin birleşmesi gerekirdi. Yada Kuzey ve Güney Kore 1953 yılında çizilen ateşkes hattını kaldırırdı.
Bu hakikatler ışığında Kürt hareketleri hangi ülkede olsalar, gerçekçi siyasi kurumlar olduklarını ve belki bizi daha da büyük felaketlere sürükleyecek, bakir hayaller peşinde koşmadıklarını bütün dünyaya açıkça göstermelidirler. Ayrıca diğer parçalardan gelen partiler ve güçler, Irak Kürdistan Bölge’inde tek ev sahibinin Kürdistan Bölgesel Hükümeti olduğunu anlamalı ve dağdan dağa konup alan hakimiyeti kurmak suretiyle halkı ev sahibine karşı kışkırtmama erdemini göstermelidirler.