Kürt sorununda "İslami çözüm" mümkün mü?

05-02-2015
Selahedîn Çelîk
A+ A-

Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır’daki Hizbullah/Hüdapar gösterisinden sonra, iktidar basınında “Kürt sorununda İslami kardeşlik çözümü” yorumları çoğalmaya başladı. Önceden de aralarında Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın da olduğu pek çok hükümet yetkilisi, Hüdapar’ı övme sırasına girmişlerdi.

 

Yorumlar ve açıklamalar birbirini tutuyor. İster istemez “bir anlaşma ya da plan mı var?” sorusu akla geliyor. Kuşkusuz dini inanç, toplumsal ve ulusal sorunların çözümüne katkıda bulunabilir. Ama biliyoruz ki egemen grup ve uluslar, dini o içerikten çıkarmış, onu çıkarlarının aracı haline getirmişler. Bu gerçeklik bugün İslam dini için daha geçerli bir vakadır. Öyle ki bugün her ülkenin İslami yorumu diğerinden farklı durumdadır.

 

1400 yıllık İslam tarihinde halkların kimi zaman kader birliği yaptığı görülmüştür, ama bu da Müslüman olmaktan çok, coğrafik-siyasi koşullardan dolayı olmuştur.

 

Çoğu kez geçmişten sanki cennetmiş gibi bahsediyoruz. Gerçekte ise, Emevi ve Abbasiler’den Osmanlılar’a kadar İslami İmparatorluklar, Müslüman olanları da dahil halklar için mezar ve cehennem olmuştur. Arap militarist ve işgalcisi olan ilk ikisi, toplumları çekirge gibi ezmiş, zorla Araplaştırmışlardı. Tümünün de Kürtler’i ezilen ve köle statüsünde tutmaya itina gösterdiklerini biliyoruz.

 

Görünen resim yorum gerektirmiyor

 

Körfezin Sunni Arap devletleri, Şii İran’a NATO’larını kuruyorlar, ki onların DAIŞ’e desteği, Arap ırkçı milliyetçiliğinin yanısıra, bu korku nedeniyledir. İran, Suriye, Lübnan ve Yemen’de onlarla bir mezhep ve milliyetçi savaş içindedir. İran, Azerbaycan Şiileri dışında, Pakistan ve Afganistan’daki Şii azınlıklara da el atmış, onları kullanarak etkisini yayıyor. Ki Azeri-Ermeni savaşında İran’ın Ermeniler’den yana tutum almıştı çünkü Tahran, Bakü laikliği ve milliyetçiliğinin İran’daki milyonlarca Azeri’yi etkileyeceğinden korkuyor.

 

Kuzey Afrika ülkeleri; Libya, Mısır ve diğerleri, tümü de Sunni Müslüman ve “Arap” olmalarına rağmen, birbiriyle savaş içindeler. Resme Afganistan ve Pakistan’ın eklemenin manası kalıyor mu?

 

“Garip” olan şu; savaşın iki cephesi de Kürtler’i vuruyor, Kürtler’in Müslümanlığı hiç umurlarında değil. DAIŞ belasından dolayı biz Kürtler, Irak Şiileri, İran, Suriye ve Lübnan Hizbullahı ile “müttefik” gibiyiz. Fakat biliyoruz ki Kürtler’in İran’ın desteğindeki Irak Şiileri ve olabilir ki Suriye ile savaş tehlikesi hiç de küçük değildir. Lübnan Hizbullahı’nın Kürtler’le ne ilişkisi var diyeceksiniz, hele İran bir emir versin, o zaman onların Kürtler’e düşmanlığını görürsünüz...

 

Ya Erdoğan Türkiyesi? Biliyoruz ki o, imparatorluk ve Sunni dünyasının liderliği rüyasını görüyor. Adam, Kürtler’e karşı niyetini hiç gizlemiyor; “Kuzey Suriye’de”, “Kuzey Irak” benzeri bir oluşuma asla izin vermeyeceği tehditini savurup duruyor.

 

Şimdi soralım: Yukarıdaki resim ne diyor? Hangi İslam ülkesinin bıçağı diğerinin boğazında değil ki? Bu mudur umut beslenen “Müslüman kardeşliği”?

 

Yine, “İsrail ve Amerika oyunudur” diyeceksiniz. Eğer onlar ve diğerleri mevcut ortam ve karışıklıktan yararlanamasalar yazıklar olsun. Ama maalesef yukarıdaki resim sadece ve sadece İslami ülkelerdeki ırkçı milliyetçiliğin ve dinin dogmatik yorumunun ürünüdür. Kusuru ve suçu başkalarında aramanın hiç bir yararı olamaz.

 

İktidarın kirli oyunu

 

Öcalan’a rağmen, Erdoğan’ın Kürt sorununda başarılı olduğu kuşkuludur, çünkü olayın boyutları genişlemekte, Kürt hareketinin olanakları artmaktadır.

 

Kürt hareketinin rengi de Erdoğan’a uymuyor. Kürt hareketi laiktir, tüm zaaflarına rağmen demokrasi istemini öne alıyor. Erdoğan iktidarı ise ideolojik, siyasi ve toplumsal yaşam biçimi boyutlarıyla, milliyetçi, muhafazakar ve otoriter bir sistem hedeflemektedir.

 

Bellik ki iktidarın sadece PKK’nin/Kürt hareketinin etkisizleştirilmesine değil ama Kürt toplumunun da muhafazaklaştırılmasına ihtiyacı vardır. Mademki Öcalan’la daha fazlası olmuyor, neden diğer bir örgütle, Hizbullah’la olmasın?

 

Biliyoruz ki Hizbullah hiçbir zaman devletle muhalifleşmedi. Bazıları denemiş olabilir(?), ama pratik göstergeler böyle bir denemeyi doğrulamıyor. Yine biliyoruz ki Hizbullah’ın pek çok yöneticisi ilginç bir “hukuki düzenleme” sonucu cezaevlerinden salındılar ve Hüdapar’ın kuruluşu onu izledi. Zaten PKK ile Hizbullah arasında resmi olarak sonuçlandırmamış bir savaş vardı. Neden iktidar bu durumdan yararlanmaya kalkışmasın? Ya da neden önceki ilişkileri gürleştirmesin?

 

İktidar, çabalarında kendini ele veriyor. Hüdapar’ın bilinen “sürece” dahil olması gerektiğinden söz ediyor. Doğrusu tüm Kürt parti ve çevrelerinin, ama yurtsever olanlarının, olayda söz sahibi olmaları gerekir. Fakat burada çabam dikkatinizi iktidarın kirli amaç ve planlarına çekmektir. O, “Müslüman kardeşliği” örtüsü altında, Kürtler arasında iç çatışma ortamını muhafaza etmek istiyor ve böylece Kürtlerin köleliğini dayanan egemenlik sistemini sağlama almak istiyor.

 

Olay bu kadar açık olduğuna göre, Kürt partilerinin bu oyunun bilincinde olmaları ve ona yol vermeyecek uyanıklıkta olmaları gerekmiyor mu?

 

Olmayan “Müslüman kardeşliği” mi, ulusal kardeşlik mi?

 

Müslümanların kutsal kitabı kavimlerin haklarından bahsetmiyor mu? Neden sadece Kürtler o haklardan mahkum olsunlar?

 

“Kendin için istediğin şeyi kardeşin için istemiyorsan mümin değilsin” buyruğu, neden Kürtler sözkonusu olunca geçerli olmuyor?

 

Yeni sarayında Erdoğan’ın 16 soytarı oyununu ibretle izliyoruz. O ırkçı bir gösteri değil midir? O ayıbın Kürtler’le ne alakası var? Neden Kürtleri temsil etsin ki?

 

Osmanlıcanın resmi dillere dahil edilmesinden sonra, hükümet şimdi de Türk dilini güçlendirmek amacıyla bilgisayar klavyesinin enternasyonal sözcüklerini bile değiştirmeğe çalışıyor. Eğitim Kürtçesi halen yasaktır. Toplantılarda öyle iki üç kelime Kürtçe konuşmak, Kürtler’le alay etmek demek değil midir?

 

Diyelim ki Kemalist devlet bugünkü şartların yaratıcısıdır. Peki Erdoğan iktidarının güttüğü politika ondan farklı mıdır? Mademki “Müslümanların kardeşliği” var, neden ırkçı kurumlar kapatılmıyor?

 

Neden tüm toplumlar devlet sahibidirler, ama Kürtler değil? Mademki “tek devlet, tem ümmet” iddiası var, neden diğer devletlerin, Türk devletinin ilga edilmesinden işe başlanmıyor?

 

DAIŞ, Arap ırkçılığıdır ve insanlık düşmanıdır. İslamı suistimal ediyor, cinayetlerinde araç olarak kullanıyor. Neden onlara karşı gösteri yapılmıyor? Neden onların vahşetine maruz kalan Kürtler için dayanışmada bulunulmuyor? Yoksa DAIŞ’in “Müslüman kardeşliği”, Ezidi Kürtler’in halk kardeşliğinden önde midir? Neden kendi ırkımızdan olan Kürtler’e karşı, Erdoğan iktidarı ile Cihadi Araplar’ın işbirliğini protesto edilmiyor?

 

Soruların sonu gelmez. Ancak bir tanesi bile olayı kavramaya yetiyor ve artıyor bile. Tabi eğer ulusal, insani ve adil bir duygunun sahibi isek. Eğer o duyguya sahipsek, göreceğiz ki iç çatışmaların yolu çok kapanacak, dayanışma yolu açılacaktır.

 

Türkiye’de iktidar; demokrat, laik, komünist, faşist ya da Müslüman olabilir. Kürt sorunu iktidarın bu karakterinden bağımsızdır ve ulusal hakların elde edilmesi sorunudur. Bu nedenle Kürt partilerinin en önde gelen ödevi, Türkiye’deki iktidara renk vermek değil, ama ulusal hakları elde etmektir.

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli