Sykes-Picot (1916) üç devletli bir antlaşmaydı. Bolşevik Devrimi’yle Ruslar devre dışı kalınca, İngiltere ve Fransa yeni bir antlaşmaya gitme zorunda kalmışlardı.
Fransa Başbakanı Georges Clemenceau ve İngiltere Başbakanı Lloyd George, 1 Aralık 1918 tarihinde Londra'da biraraya gelirler. Toplantı al gülüm ver gülüm havasında geçer. İkisine de yetecek ve artacak kadar "sahipsiz" toprak vardı.
Petrolünden dolayı Musul/Kürdistan çekişme konusuydu. Kolayını buldular. Almanya sorunlarında İngiltere Fransa tezlerini destekledi, Musul'u kaptı. Ama savaş ganimeti olarak el koyduğu Türk Petrol Şirketi'nin Deutsche Bank'a ait olan ve 1898 Bağdat Demiryolları Antlaşmasından gelen %25'lik payını Fransa'ya vererek…
İngiltere, Fransa'nın sömürge topraklarında (Suriye, Lübnan ve kısmen Filistin) petrol boru hatı döşeme hakkını da almıştı.
Churchill ve ajanı Lawrence
Churchill'in adının üstündek parlaklık kazıldığında her türlü rezalet kendini ele veriyordu. Güney Afrika'da esir düşme hikayesini yalanlarla süslemişti. İrlandalı direnişçilere karşı sert önlemler ve yasalarla tanınıyordu.
Sosyalizm düşmanıydı. Hitler karşıtlığı, Nazizm düşmanlığından değil ama emperyalist çıkar çelişkisinden ileri geliyordu.
Aşırı sömürgeciydi. Ezilen haklar için özgürlük kavramına tahammül edemiyordu. İngiliz ordusunun at, katır ve eşeklerini Mezopotamya insanlarından üstün görüyordu. Dini imanı emperyalist çıkarlar, paraydı.
İngiliz Kraliyet Hava Gücü RAF'ı Mezopotamya'ya yerleştiren oydu (1922).
Churchill'in bir diğer hüneri, "yola gelmez ve ilkel" dediği Kürt ve Arap aşiret ve kabilelerine karşı zehirli gaz kullanımına yolu açmasıydı.
İngiliz siyasetinde Churchill, dönekliğin ifadesiydi. Çıkar için çok çabuk parti değiştiriyordu. Ama en kötü özelliği, emperyalist kabalığıydı.
Lawrence, problemli bir birlikteliğin ürünüydü. Homoseksüeldi. Döneminde bugüne göre çok daha büyük bir sorundu bu. Psikolojik sorunlar yumağıydı. Oxford û Cambridge'i bitirmiş, ünlü bir arkeolog olmuştu. Yolu Mezopotamya'ya düşmüş, Karkamış'ta duraklamıştı. Orada bir Arap genciyla ve muhtemelen çok daha fazlasıyla aşk ilişkisi yaşamıştı. O artık "Arap davası" destekçisiydi. RAF'a geçiş yapmıştı. Vucudu kendine eziyet etmekten ileri gelen yaralarla doluydu.
Lawrence de Churchill gibi "ünün esiri olma" hastalığına tulmuştu. O da hayat kitabını yalanlarla donatıyordu. Churchill onu "Arap Sorunları Danışmanı", doğrusu "aşıklarının danışmanı" yapıyordu. İşte bu hastalıklı duyguların esirleri, Kürtlerin kaderini belirleyeceklerdi.
Kahire Konferansı, 12.03.1921
Ortadoğu sorunlarını çözmek amacıyla Churchill, tümü de İngiliz olan uzmanlarını Kahire'nin Semiramis Otelinde toplar. Üçünün adı biz Kürtlerin beynine kazılmış olmalı: Arkeolog Gertrude Bell ve T.E. Lawrence ile Bağdat siyasi komiseri Sir Percy Cox. Üçü de bir bütün Irak'ı ve Haşimi çözümünü savunacak, tezleri Konferansa egemen olacaktı.
Konferans katılımcılarına "politik çete", "Kırk Haramiler" deniyor. Çünkü Irak ve Ürdün devletleri ve Güney Kürdistan dramının yanısıra, Filistin Arap ve Yahudi sorununun çözümsüzlüğe sürüklenmesi de onların ürünüdür.
Irak kavramı da onların icadıydı. O zamana kadar Yunanca "iki nehir (Fırat ve Dicle) arasındaki verimli topraklar" anlamındaki Mezopotamya vardı. "Alçak ülke, aşağıdaki ülke, denize kenar ülke" anlamındaki Irak isminin neden yeni ülkeye verildiği de ayrı bir soru.
İyi mi oldu? Rakamlar cevap olsun. 1921'den 1958'e kadarki 37 yıl içinde 58 hükümet. Seçim yok. Kaderiyle yaşamı terkeden yönetici yok gibi. Demokrasi mi? İnsan hakları mı? Lafı bile yok. Hep katliam ve soykırım.
Allah için söyleyin, Kürtlerin bu başbelası Irak'ta ne işi var? Dini gerekçe? Irkı gerekçeler? Toplumsal gerekçeler? İnsani gerekçeler? Hiçbiri. Kürtlerin Irak içinde tutulması dine karşıdır, doğaya karşıdır, toplumsal ve insani kurallara karşıdır, her türlü mantık kuralına karşıdır. Kimler Kürtleri o duruma sokmuşlarsa, onlar Kürt halkına karşı ağır derecede suçludurlar. Sadece onlar mı? Ya bugün hala Kürtleri o durumda tutmaya çalışanlar?
Konferansta Kürt sorunu
Churchill dahil pekçok yürütücü aktör, Kürt sorununun farkındaydılar. "Kürtler, Faysala teba olmayı kabul etmeyecekler!" Kürdistan'ı bırakın, Faysal Irak'ta da meşru değildi, çünkü Mezopotamyalı değil, Hicazlıydı. Fakat Lawrence, Bell ve Cox ağır basacaklardı. "Kürtlerin ikna edilmesi" Cox'a kalıyordu. "İkna" ile kasdedilen de aşiret reislerinin satın alınması ve RAF bombalarıyla Kürt direnişçilerin cezalandırılmasıydı.
Churchill Kürtlerin paysız bırakılmasına, Sevr Antlaşması’nın çökmesini bahane yapıyordu. Sevr, Kuzey'de Kürtlere özerklik tanıyor, Güney'in Kuzey'le birleşmesinin yolunu açıyordu. "Madem ki Sevr artık yok, Kuzey ve Güney'in birleşme teması da yok."
Churchill'in bir korkusu Kemalistlerdi. Onlarla barışmaya can atıyordu. Böylece onları Bolşeviklere karşı bariyer yapabilirdi. Ama Musul çekişmesi vardı. Kemalistlerin egemenlikleri altındaki Kuzey’le birleşmeleri için Güney'i tahrik edebilirlerdi. Churchill bu tehlikenin önüne geçmek için İngiliz subayların denetiminde Kürt birliklerinin kurulmasını kurgulayacaktı.
"Churchill, Kürtlere birşeyler vermek istiyordu. Ama bir Kürt Faysalı bulamıyordu" diyen araştırmacılar var. Faysal'la Şeyh Mahmud'u kıyaslamak istemem. Ama burada konunun mantığı açık. Yanlış anlaşılma şansı yok. Bu durumda Churchill'in bakışıyla bakıldığında bile, yeteri kadar "Kürt Faysal" vardı. Olmayan, İngilizlerin iyiniyetiydi, Kürtlere hiç yer ayırmamışlardı.
Churchill ve "Kırk Haramileri", İngilizler, Güney Kürdistan'ın acılı tarihinden doğrudan sorumludurlar. Halen de Güney'in kaderi üzerinde söz sahibidirler. Politikaları değişmiş midir? Kesin olarak söyleyemem. Söylemem de gerekmez. Çünkü bize asıl gerekli olan, dün olanları doğru algılama ve doğru sonuçlara varma gücünü sergileyebilmemizdir*.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın