Irak'ı ne yapalım?
Görünüşte konumuna layık bir eşya ancak mahiyette hem dar hem de yaramaz. Kurulduğundan beri Irak'ta 'Musul vilayeti Kürtlerinin hakları garanti altına alınmalı’ deniyor. Ancak geçtiğimiz Cumartesi günü olduğu gibi, büyük sözlerle dolu anayasa bile Bağdat'ın Kürdistan'a karşı şöven düşüncesini değiştiremedi. Dünya bu gerçeği bizden daha iyi biliyor, ancak sürekli 'anayasa esasına göre' haklarımızı almamızı tavsiye ediyor. Ve hala anayasa uygulanması için kimlerin garantör olduğu belli değil. 'Yeni Irak'ın küçük ortağı çalınmış lokmasını büyük ortağın azığından nasıl çıkaracak, bu da bilinmiyor?
Irak’ın kuruluşundan bu güne kağıt üzerinde Kürtlerin hakları garanti altına alınmış durumda. Tüm geçici anayasalarda, otonomiye özel yasalarda ve daha sonra federal anayasada, 'Kürtlerle Araplar Irak adlı bu vatanın temel ortaklarıdır' ifadeleri yer almaktadır. Ne var ki hiçbir dönemde Araplar kağıt üzerinde Kürtler için kabul ettiği hak ve özgürlükleri fiili olarak kabullenmemiştir.
Dolayısıyla, “Mevcut anayasa Şii Arapların güçsüz olduğu bir dönemde yazıldı bu yüzden şimdi anayasayı yeniden yazmak istiyorlar” büyük bir yalandan ibarettir. Doğrusu şu ki, Araplar, Şii'si Sünni'siyle kağıt üzerinde yazılanların sadece göz boyama olduğunu biliyor.
Eğer gerçekten anayasa uygulanırsa, Kürtler için bu dönem için en iyi çözüm federalizmdir. Çünkü hiç bir alanda kendimize bel bağlamadığımız ve bu aşamada da kendi ayaklarımız üzerinde duramayacağımız gerçeği ortaya çıktı. Asıl acı gerçek şu ki, Iraklı Arapların zihniyeti, ister Sünni ister Şii olsun, ister İslami ister mezhepçi veya seküler olsun, başka bir milletle aynı vatanı paylaşamaz, bunu kaldıramaz.
Irak'ı şu an yöneten Şii Araplar, 1960 – 1970'lerde sosyalist ve laik Baas Partisi, ardından gelen Sünni mezhepçi partiler kadar açıktan açığa kağıt üzerinde Kürtlerin haklarını tanımamıştır. Ama aynı Baas rejimi bu haklara sahip Kürtleri Enfal etti ve kimyasal bombalarla hedef aldı. O nedenle Haydar Abadi yabancı gazetecilerle bir araya geldiğinde hayretle Saddam Hüseyin'in Arapçılık liderliğinden bahsetmesine şaşırmamak lazım. Güzergahları farklı olsa sular aynı kaynaktan gelmektedir; o da “Arap vatanında” Arap olmayanı ortak yapmamaktır.
Milliyetçi Araplar arasında “azınlıklarla” ilgili yaygın olan tez şu: “İşgalci güçler, Arap ve İslam ümmetinin onurunu kırmak ve küçük düşürmek için onları (azınlıkları) kullanıyor. Bu yüzden onlara karşı yumuşak davranılmamalı, haddinden fazla ayak uzatmalarına izin verilmemeli. Bununla birlikte, İngiliz, Sovyet, Amerika ve İsrail'in farklı dönemlerde onları (azınlıkları) Araplara karşı kullandığı iddia ediyor. Aynı zihniyet Kürtlerin 'ikinci İsrail'i inşa etmekle uğraştığını öne sürüyor. Bu iddiaların alıcısı var ve buna inanan şoven düşüncelerle coşturulan bir kamuoyu mevcut.
Türkiye ile İran'ın Bağdat üzerindeki etkisinden dolayı Kürtlerin Irak'ta gerçek ortak olmasının yanı sıra federalizmin uygulanmasına engel olduğu ifade ediliyor. Bu kısmen doğru olabilir. Örneğin, İran, Türkiye'nin aksine “federalizm” ifadesine karşı ciddi endişeler taşıyor. Tahran, “federalizmi” kendisini bölme ve zayıflatma konsepti olarak görüyor. Ancak açıktan Osmanlı dönemine geri dönme hayalleri kuran AKP döneminin Türkiye'si, Osmanlı dönemindeki federalizm sisteminin dünyadaki birçok federalizmden daha geniş ve açık olduğunu biliyor.
Hem 1970'lerden hem de 1980'lerde Ankara, Bağdat ile Güney Kürdistan'daki hareketlerin anlaşmaması için ciddi baskılar yapmıştı. Ankara son yıllarda, Kürdistan'ın federal statüsüne daha yakınlaştı. Hatta referandumdan sonra Kürdistan Bölgesi'ne karşı daha yumuşak davrandı. Demek ki, Bağdat'taki Şii Arap yöneticiler, anayasanın ihlal ve federalizm sisteminin uygulanmaması için “komşu ülkeler baskı yapıyor” gerekçesini ileri sürüyorlarsa, yalan söylüyorlar. Bu gerekçeyi asıl düşüncelerini perdelemek için kullanıyorlar. Onlar federalizmin ne anlama geldiğini bile bilimiyorlar.
Bütün bunlara rağmen maalesef Kürdistan'ın elindeki seçenekler sınırlardır ve elde uygun fırsat bulunmamaktadır. Kürdistan, sözde federal Irak'ta zorbalı ortağına karşı yumuşak hareket etmeli. Ancak ağıcın gölgesinde oturup incirin ağzına düşmesini beklememeli. Nelerin yapılması konusunda çok konuşuldu ve hepimiz biliyoruz. Ama sorun şu ki, hep söyleriz ama yapmıyoruz.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)