Büyük düşünürlerin tarihe damga vuran sözleri, her zaman için tarihin kriz ve kırılma anlarına denk gelir. Tarihin tüm anlamı bir kavrama ya da bir cümleye doldurulmuştur. Sokrates’in “Kendini bil!”, Descartes’ın “Cogito ergo sum!/Düşünüyorum, o halde varım.” ve Nietzsche’nin “Tanrı öldü’” ifadesi… Bu düşünürler, tarihin en pro-aktif ve en provakatör insanlarıdır. Tüm peygamberlik geleneği de böyledir. Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed…
Nietzsche, çekiçle felsefe yapar. Çünkü ona göre yozlaşmış Hristiyanlık ile batı aklının katı mantıkçı pozitivist, rasyonalist ve bilimci aklı ancak böyle bir yaklaşımla yapı sökümüne uğratılabilir.
"Çekiçle felsefe" söylemi Hıristiyanlığın dinsel sapmasına ve batılı rasyonalist/bilimci, pozitivist mantık ve salt aklın eleştirisine dayanır. Nietzsche’ye göre Hıristiyanlık da batılı rasyonel akıl da sapmadır ve bu her iki sapmanın deşifresi gerekmektedir. Ona göre “Hıristiyanlık, bugüne kadar insanlığın tanık olduğu en büyük talihsizliktir. Düşünülebilecek en bayağı yozlaşma ve çürüme biçimidir; tahayyül edilmesi en zor yozlaşma iradesine sahiptir.” O, Batılı kapitalist/modernist düşüncenin ve kilisenin ortaya çıkardığı anlayışla savaşan bir filozoftur.
Ona göre "Batı toplumundaki hastalığın yegâne nedeni modernliğin bizzat kendisidir.” (Deccal, s. 6, 134). "Batının ilerleme miti yanlış, batıl bir fikirdir.” ((Deccal, s. 6, 134). "Biz, bizatihi kendimiz, biz özgür ruhlu kişiler, 'bütün değerlerin yeniden değerlendirilmesi' işiyle meşgulüz; bütün o antik doğru ve yanlış kavramlarına ve kavrayışlarına karşı capcanlı bir savaş ve zafer ilan etmekle iştigal ediyoruz.”
İşte Nietzsche’nin bunu yapabilmesi için Zerdüşt’ü dağdan indirmesi gerekiyordu. Zerdüşt peygamber de toplumsal, dinsel, kültürel, ekonomik vb. her alandaki çürümüşlüğe başkaldırmak için önce dağa sığınır. Dağ, bir metafor olarak yüceliğin estetik duygulanımının kaynağıdır. Zirveye çıkıp, ovada ne olup bittiğini bir kartalın keskin bakışlarıyla, her şeyi idrak etme, derinde yatan sebeplere nüfuz ederek bunlarla mücadele etmektir.
Nietzsche, “Böyle Buyurdu Zerdüşt” kitabının başlarında Zerdüşt’ü uzun zamandır dağda kaldıktan sonra, onu şehre indirir. Şehir, çürümüşlüğün, ekonomik adaletsizliğin, sınıflaşmanın, bürokratik mekanizmaların etrafında konsolide edilmiş olan gücün tahakküm alanı bulduğu yapay mekânlardır. Bireyler, şehirdeki bu tahakküme boyun eğdirilmiş, mutsuz, hayatın anlamını kaybetmiş birer biyo-makineden ibarettir. Burada insan yoktur, biyolojik makinalar vardır artık ve Tanrı, şehri terk etmiştir. Aslında tanrı, şehre hiç inmemiştir. Çünkü şehir doğanın/doğal olanın tahribi ve işgali üzerine kurulmuştur. Oysa Tanrı, doğada ve tohumda tecelli eder. Bu nedenle şehir şizofrendir. Her şey paramparçadır. Kozmik oluşa bağlı bütünlük yoktur, artık boşluk/hiçlik her şeye sirayet etmiş ve anlam, ilahi olan buharlaşmıştır.
Zerdüşt, dağdan inerken bir ormancıya/ermişe rastlar. Ormancı ile Zerdüşt arasında bir diyalog başlar. Zerdüşt, Tanrı hakkında konuşan orman bekçisini/ermişi sabırla dinler. Konuşma bittikten sonra orman bekçisinin yanından ayrılır ve “Tanrı öldü, ama bu ormancı kırsalda yani doğada yaşadığı için, Tanrı’nın öldüğünden haberi yok.” diye sızlanır.
Tanrının ölümünün en meşhur ifadesi, Şen Bilim’in 3. kitabında yer alan deli adamın öyküsünde geçer.
“Sabahın en aydınlık saatlerinde fener yakıp, pazarın orta yerine koşarak durmaksızın ‘Tanrıyı arıyorum! Tanrıyı arıyorum!’ diye bağıran deli adamı hiç duymadınız mı?”
Burada “Pazar” şehre ait bir olgudur. Pazar, her şeyin ticarete döküldüğü, alınıp-satıldığı modern sömürü alanıdır. Bu alan, ekonomik kamusal alandır ve Tanrı inancı dahi bu ekonomik alanda pazarlanmaktadır. Tanrı, şehirde yoktur ve bunun üzerine “Tanrıya inanmayan birçok kişi vardı etrafta, deli adama kahkahalarla güldüler. Neden kayboldu? diye sordu içlerinden biri.”
Tanrı’yı arayan deli adam “Tanrı nerede?” diye bağırdı. “Söylüyorum. Onu öldürdük – siz ve ben. Hepimiz onun katilleriyiz. Fakat bunu nasıl yaptık? Denizi nasıl içip tüketebildik... Bu dünyayı güneşinin zincirinden kurtarınca ne yapmış olduk? Şimdi nereye doğru hareket ediyor? Ya biz şimdi nereye doğru hareket ediyoruz?” Şehir, yapay bir kamusal olan olup paramparçadır. İnsanın, nörolojik yapısı da şehirde parçalanmıştır. Çünkü bu alan kozmik ve ilahi olandan değil, yapay ve “Pazar” alanından beslenmektedir. Bu alandaki birey için Tanrı kayıptır, geri çekilmiştir, buharlaşmıştır; bu nihilizm girdabındaki insan da artık şizofrendir. Öznel bir deneyim olarak buradaki şizofren ve deli kişi aslında Nietzsche’nin ta kendisidir. Nietzsche’nin katili de bu batılı salt akıl ve Hristiyan kültürdür.
Dipsiz bir kuyuya düşmüş olan Nietzsche için hakikat uçurumdadır artık. “Sonsuz bir hiç gibi başıboş dolaşmıyor muyuz?” Bu uçurumun kenarındaki “Deli adam sonunda fenerini yere fırlattı, kırılan fener söndü. “Çok erken gelmişim” dedi, “zamanım henüz gelmemiş. Bu muazzam olay hala yolda, hala başıboş geziniyor – insanların kulağına henüz ulaşamamış.”
Deli adam son sözlerini söyler ve yine bu çürümüşlük Nietzsche’nin dilinden başka bir yerde şöyle patlar:
“Biz ahlaka değil, Olympos’a inanıyoruz.” Olympos, Yunan Tanrılarının oturduğu dağdır. Olympos’ta ahlak değil, Tanrıların her istediğini hiçbir etik kural tanımadan eylemde bulundukları bir dekadans/çürüme vardır. Olympos’un her tarafından adeta kan fışkırır.
Büyük Alman filozof Heidegger, Nietzsche’nin “Tanrı Öldü Sözü”nü şöyle yorumlar: Nietzsche, batının son metafizikçisidir… “Tanrı öldü’ cümlesi de şu anlama gelir: Duyular-üstü dünyanın etkin bir gücü yoktur. Yaşam bahşetmez. Metafizik, yani Nietzsche’ye göre Platonculuk olarak anlaşılan Batı felsefesi, sona ulaşmıştır.” (Heidegger, Nietzsche’nin Tanrı Öldü Sözü, Asa Kitabevi 2001, s.18)
Nietzsche’ye göre Tanrı, doğada vardır. Tanrı, şehirde ölmüştür, çünkü şehir şizofrendir. Şehirde Tanrı adına yapılan mabetler sadece bir yanılsamadır ve mabetler büyüdükçe Tanrı daha çok çürümeye başlar. Çünkü şehir Tanrısal bir inşa değildir. Oysaki Tanrı, her şeyi kendi fıtratında/doğallığında yaratmıştır. Fıtri olan, şehirde parçalanmış, pazar malı haline getirilmiş ve artık Tanrı’nın elinden çıkmıştır. Oysaki varoluşa rengini veren ilahi/fıtri olandır.
Son Zerdüşt, Nietzsce'nin ruhunda dirilmişti ve dirildiğinde Tanrı ölmek zorunda kalmıştı. Nietzsce'nin feryadıyla ölümü ilan edilen Tanrı, Katolikliğin inşa ettiği kurgusal bir Tanrı’ydı. Bu Tanrı ile hesaplaşmaya giren Nietzsce, Zerdüşt’ü yardıma çağırmıştı. Ama Nietzsce'nin
Hesaplaşması öyle sertti ki Zerdüşt bile bu dizginlenemeyen adama şifa olamamıştı. Nietzsce'nin hem kendisini hem de felsefesini feda ettiği bir pratiği de ancak Zerdüşt ona verebilirdi.
M. Heidegger, Nietzsche için "Son Metafizikçi" der. Metafizik, kadim olanın, geleneğinin an içindeki rezonansı olarak insani varoluşun anlam zeminini inşa eder. İnsan, geçmişte kalan bir varlık değildir. Tanrı da geçmişin varlığı değildir. Tarih, “İnsanın Allah ile birlikte çıktığı bir yolculuktur.” (M. İkbal). Geleneksel metafiziğin gemisinden artık geriye bir şey kalmamıştır. Her çağ kendi metafiziğini ve fiziğini inşa etmek zorundadır. Fizik ve metafizik, bir halkın iki kanadı olarak açılır ve kozmik bütünlük içinde onu her dem harekete geçirir. Burada geleneğin/kadim olanın arızalarını ayıklamak, asıl sabitelerini keşfetmek ve kendi tarihsel hafızamızı tazelemek zorundayız. Bu sadece kül değil, özdür. Ezeli hikmetin peşinde, tarihsel bir kırılma noktasında Zerdüşt de Nietzsche de birer duraktır. Her durakta nefeslenmek, varoluşun anlamına biraz daha nüfuz etmek, kendi benliğimizin, tarihsel hafızamızın farkına varmaktır. Ancak bu süreklilik ve idrak içinde kimliğimizi yeniden ayağa kaldırabiliriz. Çünkü tarih sadece tarih, kadim sadece kadim, gelenek sadece gelenek değildir ve bunlar, kendilerine kayıtsız kalanları da affetmemişlerdir, yok olup gitmişlerdir. Hegel’in dediği gibi bize düşen görev, “atalarımızın gökyüzü lehine saçıp savurdukları külü toplamaktan” ibarettir.
“Ve tilke’l-eyyâmu nudâviluhâ beyne’n-nâs…”
NOT: Bu metin Rûdaw’da yayınlanan “Kürtlerde Felsefe Geleneği” yazı serisindeki Zerdüşti gelenek için kaleme alınmıştır. “Kürtlerde Felsefe Geleneği” yazı serimiz devam edecektir.
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın