Bir taraftan yaralı YPG savaşçılarını tedavi ediyor, diğer yandan PYD’yi DAIŞ düzeyinde terörist görüyor, üyelerini cezalandırıyor. Bir yandan Kobani için gelişen uluslararası dayanışmaya saldırıyor, diğer yandan peşmergelere Kobani’ye gidiş koridorunu açıyor. Bi yandan Kürt kardeşliğinden dem vuruyor, diğer yandan Kobani’nin düşmesi için can atıyor, Kobani gerçeğini küçük göstermeye, kirletmeye çabalıyor.
Ne diyorsunuz? Erdogan’ın bu çelişkili ve düşük davranışlı sokak dili, çaresizlikten gelmiyor mu?
İflas eden bölge politikası
Şam yönetimi, aldığı darbelere rağmen hala yaşıyor. Dünya Esad’dan ziyade DAIŞ’ten korkuyor. Türkiye’nin Rusya, İran ve Irak’la çelişkileri malumdur. Mısır örneğiyle bölgedeki Selefist yönetimler güç kaybediyor, iktidardan düşüyorlar. Libya Hükümeti, ülkesinde karışıklık çıkardığı için Türkiye’yi protesto ediyor. Tunus’ta geçen günlerdeki seçimde Erdoğan’a yakın parti iktidarı kaybetti. Kirli ilişkiler deşifre olabilir. Zira iki yönetim öyle “samimi” olmuşlardı ki, Tunus güvenlik güçleri, Türk istihbaratının verdiği bilgilerle Kürt turistleri geri çeviriyordu. Üstelik “yabancı olarak” DAIŞ içinde en fazla Tunuslular yer almakta (3 bin) ve onlar Türkiye üzerinden Suriye’ye geçiyorlar.
Şimdi ABD ve müttefikleri, Türkiye ve bölge ahbaplarının yol açtığı karmaşıklığı düzeltmeye çabalıyor. Onların tutumu, Erdoğan’ın fiyakasını bozuyor. Erdoğan’ın buzdan “büyüklük” heykeli eriyor. Erdoğan istese de, istemese de, ABD dilediğini yapıyor. Erdoğan PYD’ye “terörist” diyor, ABD ise “dost” diyor ve onlara silah veriyor. Erdoğan’ın elinden hiçbir şey gelmiyor, ABD ve müttefiklerini gönülsüz izleme dışında. Erdoğan kendi derdine düşmüş, tribünlere oynuyor, içerdeki kitle desteğini korumak istiyor. Bölge politikasında sanki söz sahibiymiş gibi şov yapıyor. Fakat nereye kadar?
DAIŞ sorununda Erdoğan’ın yalnızlığı
Hiç böyle birşey olabilir mi? Olsa bile yürüyebilir mi? Dünya DAIŞ çılgınlığına karşı ortak tutum içinde, Erdoğan hala aynı nakaratı tekrarlayıp duruyor. O, DAIŞ ve El Nusra ile olan kirli ilişkilerin açığa vurulmasından korkuyor ki zaten batılı devletlerin istihbarat örgütlerinin elinde fazlasıyla belge ve şahid mevcuttur. DAIŞ’in geleceği yoktur, er geç kırılacak, yenilecek, pis ilişkiler açığa çıkacaktır ve bu durum ağır ceza konusu olabilir, olmalıdır. İşte Erdoğan’nın öfke ve çırpınışının nedeni tam da bu.
Kürt sorununda Erdoğan’ın bulanık tutumu
O ve iktidarı ayrı bir dil kullanıyordu, bazı adımlar atılmıştı en azından silahlar susmuştu. Tüm bunlar, barışçıl yöntemlerle bir uyuma, bir çözüme ulaşılabilir beklentisi doğurmuştu. Fakat zaman aktıkça umut yerini kuşkuya bıraktı. Şimdiki egemen kanıya göre “Erdoğan bu sorunu çözmek istemiyor ve çözme gücünde değil, sadece PKK’yi etkisizleştirmek istiyor”
Erdoğan, başbakan ve bakanları, gerekçeler öne sürüyor, sorunu 2015 yazı parlamento seçimleri sonrasına atmak istiyorlar. Diğer yandan ordu ve ırkçı cephe onu korkutuyor, etkiliyor. Erdoğan ve kurmayları, Kobani için yapılan gösterileri ve ölümleri kasdederek, “huzurun tesis edilmesini” de gerekçe gösteriyor...Belli ki bu oyunlar ve oyalamayla sorun çözümlenemez, aksine daha büyümektedir.
Artık ABD ve müttefikleri Hewler’deler ve artık Kürt sorununda Türkiye’nin her istediğini yapmıyorlar. Artık Hewler yönetiminin destekçi tutumu da güvencede değildir. Kobani olayına kadar Kuzey Kürdistan’ın “çözüm sorunu”, sadece Kuzey’in sınırları içindeydi. Şimdi sorun Batı, hatta Güney Kürdistan sorunuyla birleşmiştir. Savaş göçmenleri ve 6-9 Ekim olayları ve ölümleri sözlerimin kanıtıdırlar.
Bu nedenle denebilir ki Kuzey’de “çözüm süreci”nin seyri ve taraf partilerin pozisyonu değişmiştir ve olay uluslararası güçlerin gündem konusu olmaya doğru gidiyor. Erdoğan, Öcalan’ı Kuzey Kürdistan hareketini kontrol etmek için kullanmak istiyordu ve halen o inattadır. Fakat olay bugünkü boyutlarıyla Öcalan’ı çok aşıyor. Artık o bile olayların gidişinin tersine istek beyan edemez, etse de etkisi olamaz ve olmamalıdır.
İşte bu Erdoğan’ı korkutuyor, çaresizliğe sürüklüyor. Çünkü sorun büyümüş, içerik ve düzeyi değişmiştir. Erdoğan, Batı Kürdistan’ta Güney benzeri otonom bir yönetimin kurulabileceğinden ödü patlıyordu. Korktuğu başına da gelebilir. Şimdi farkına vardınız mı, Erdoğan neden bu kadar öfkeyle Kobani’ye saldırıyor...
Yeniden “çözüm” sorunu
Sürecin yeni yüzüyle karşı karşıyayız. İki yönlü blöf ve tehdite rağmen, acil olarak barış ve demokratik ortamın ve görüşmelerin devamına ihtiyaç vardır. Biz Kürtler için sorun görüşmeleri reddetme sorunu değildir, fakat orada oynanan oyunu kavrama ve ona karşı tedbir alma sorunudur.
Şimdi Kürt tarafının hareket alanı daha geniştir. Artık bulanıklığı aşmanın, isteklerimizi netleştirmenin ve çubuğu yükseltmenin zamanı değil midir? Yıllardır dil, kimlik hakkı ve diğerlerini ileri sürüp duruyoruz, ama hiçbirini elde edemiyoruz. Artık siyasal bir statüko istemini temel talep yapmanın zamanı değil midir?
Görüşmelerde tutuklu olan değil, ama olmayan Kürt hareketinin iradesi belirleyici inisiyatife sahip olmalıdır. Yine, uluslararası gözlemci grupların izleyiciliğinden yoksun görüşmeler, hep kuşkulu görüşmeler olacaktır. İstesek de istemesek de AKP yönetiminin Batı Kürdistan’a karşı güttüğü politika da, artık gündemin bir konusudur. Kuzey Kürdistan hareketi, bu tarihi dönemde sadece Batıya karşı değil, Güney Kürdistan’a karşı olan sorumluluğunu da hep göz önünde tutmalıdır.
Kürt hareketi artık yeterli tecrübe sahibidir, provakasyonlara yer vermemelidir. Gösteri ve haklı tepki ayrı, ama 6-9 Ekim olaylarındaki düzensizlik ve saldırganlık kendini tekrarlamamalıdır. Siyasi ve askeri olanıyla devlet güçleri karışıklık yaratma peşinde olabilirler, fakat örgütlü Kürt hareketi, halkın huzurunu, mal mülk ve can güvenliğini korumakla yükümlüdür.
Kürt sorununun yeni yüzü, Erdoğan ve yönetimi için bir sürpriz olabilir. Fakat isteseler kendilerini olayı kavramaya uyarlayabilir, olumlu ve iyimser bir tarzda hazırlanabilirler. Önceki oyun ve yöntemlere baş vurmaları durumunda, AKP iktidarı “barış süreci”nin sahibi olma idiasını/ayrıcalığını yitirecektir. O zaman Erdoğan iktidarının öncekilerden ne farkı kalacaktır?
Neden dostça değil, neden Kürtler’le kardeşlik olmasın? Fakat nerede Erdoğan ve Türk egemenlerinde o cesaret, mertlik, sorumluluk ve insanlık? Hele bir bakın, bu “küçük” Kobani, “büyük” Erdoğan’ın başına neler getirdi! Söyleyin bir, o hırçınlaşmayacakta kim hirçınlaşacak!
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın