Bağdat anlaşmaya niyetli mi?

 “Bağdat’ın Kürdistan ile anlaşma niyeti var mı?” sorusuna yanıt verebilmemiz için ilk başta Bağdat’taki iktidar erkinin “nasıl bir Irak” istediğini anlamamız lazım.

 

Irak’taki denge ve çekişmelerin arkasındaki zihniyet ülkedeki bileşenlerin gerçekten birlikte ortak yaşamalarına imkan vermek istiyor mu? ya da sadece Irak’ı kendi çıkarlarına göre dizayn etmekle mi meşgul?

 

Geçmişe baktığımızda, Irak devletinin kuruluşundan itibaren, uluslararası siyasetin ülkedeki Sünni Arap azınlığın Şii ve Kürt çoğunluklara hükmetmesine destek olduğunu görüyoruz. Yaklaşık 80 yıldir süren bu siyaset sürekli çekişme, savaş, kan ve yıkıma yol açmıştır.

 

80 yıl boyunca iç kaos ve çatışmalardan dolayı harcanan maddi ve insani kaynaklar, bilim, sanayi ve eğitime tahsis edilseydi, bugün Irak dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasında yer alırdı.

 

Bu durum gelecek için de geçerli. Suru şu; acaba Irak sahip olduğu enerji ve gücü hangi konulara kanalize etmek istiyor? Aynı deneyimi yaşatmak mı istiyor yoksa farklı bir yol çizerek gelecek nesillerin geçmişten farklı yaşamasını mı hedefliyor?

 

Milyonlarca kişinin hayatına mal olan o lanetli geçmişin Irak’ta tekrarlanmayacağına dair iç açıcı belirtilerin olmaması da ayrıca endişe verici. Değişen şey, bugün azınlık durumuna düşüne Sunni Arapların geçmişte diğerlerini silmek için yaptığı etkin temizliğin, bugün çoğunluğu teşkil eden Şiiler tarafından tekrarlanmasıdır. Yani her iki durumda da değişen zülüm değil, zalimler olmuştur.

 

Saddam iktidarının sona ermesi Irak’a zorla dayatılan 80 yıllık mezhepsel Sunni Arap hükümranlığının bitmesi anlamına geliyordu. Ancak toplum ve bireylerin düşüncesini değiştirmeden, demokrasi yoluyla iktidara gelenler bile, yeni bir mezhepçi yönetimin ortaya çıkmasına zeminin hazırladığı açıktır.

Irak’taki eski yönetimin asıl niyeti, meşruluğunu dayandırdığı diktatörlükten gelen yetkiyle ötekileri silmekti. Şimdiki yönetimin de aynı şekilde ötekileri silme niyetinde ancak meşruluğunu demokratik çoğunluk yoluyla elde ediyor.

 

16 yıllık Şii hükümdarlığın orya koyduğu eser, ülkenin tek renkliliğe doğru gittiğini gösteriyor. Irak’ın Şiileştirilmesi doğrultusunda Basra’dan Ninova’ya kadar Hristiyanların göçe zorlanmasının yanı sıra Feyli Kürtlerin Şii mezhep çizgisine çekilmesi ve IŞİD saldırıları ve sonuçları fırsata çevrilerek Şiilerin önündeki Sünni engelin ortadan kaldırılması uğrunda kullanılmıştır.

 

Mevcut haliyle önlerindeki tek engel Kürtlerdir. Kürdistan’daki referandum ve sonuçları Kürtleri de aynı duruma düşürmemiş. Ancak bu Kürdistan’a karşı aynı tavrı takınmaları Şiilerin eline bahane vermişti.

Iraklı yöneticilerin 16 Ekim 2017’den sonraki oyalama ve Kürt halkının iradesini yok sayma yaklaşımı, Bağdat’ın Kürdistan ile anlaşmak istemediğini gözler önüne seriyor.

 

Belli ki, Bağdat yönetimi sadece Kürdistan Bölgesi ile olan sorunların çözümüne yönelik üzerindeki uluslararası baskıları kırmak için bu süreci geçiştirmek istiyor. Yaklaşık 3 aydır çözüm yollarının açılması için uluslararası toplum takip ettiği, Bağdat çok akıllıca bir oyun sergiliyor.

 

Kamuoyunu yanıltmak ve uluslararası toplumun taleplerine yanıt vermek için diyalog kapılarını açmış, farklı müzakere komisyonları kurmuş ama bir yandan da siyasi ve ekonomik sorunları derinleştirmek adına Kürdistan’a yönelik baskılarını devam ettiriyor.

 

Merkezi Irak hükümeti, anayasaya göre Kürdistan Bölgesi için belirlenen bütçeyi vermesi gerekiyor. Ancak bütçeyi göndermemekle kalmıyor, Kürdistan’ın diğer gelirlerine de göz dikmiş durumda ve böylece aşama aşama planlarını sonuçlandırmayı hedefliyor.

 

Kürdistan Bölgesi ile Irak’ı birbirine bağlayan anayasa maddelerine ve siyasi ittifak kararlarına göre, Irak’ta nüfus sayımı yapılana kadar Bağdat’ın her yıl Kürdistan’a yüzde 17 oranındaki bütçe payını vermesi gerekiyor.

 

Bu durumda Abadi’nin yaptığı açıkça oyalama ve bu geçiş dönemini atlatma oyunudur. Kürdistan'daki bakanlıklara sözde maaş ödeme adına gözlemci heyetler gönderiyor. Oysa Bağdat’ın Kürdistan Bölgesi hükümetini aşarak kendi başına bakanlıklara maaş gönderme yetkisi yok, sadece Kürdistan’a bütçe gönderme hakkı var.

Şimdi Birleşmiş Milletler, ABD, Avrupa ve kısmi bir düzeyde bölge ülkeleri, Kürdistan Bölgesi ile olan sorunları çözmesi, Kürtlerin anayasal haklarının temin edilmesi için Bağdat’a baskı yapıyor. Fakat Bağdat’ın da nasıl ustaca bu sorumluluktan kaçtığını da görüyoruz.

 

Uluslararası baskılara rağmen bunları yapan bir Bağdat baskılar olmazsa kim bilir Kürdistan’a nasıl davranır. En azından gelecekte Irak’ta yaşanacak olanların vebali boynuna kalmasın diye Kürtler bu uluslararası inisiyatife saygı duymalı, Bağdat’a yaklaşmalı. Ancak şunu da açık bir şekilde görmeli ki, Bağdat sorunların çözümü için kararlı değil, aksine oyalıyor ve Kürtlerin iradesi ile oynuyor.

 

Kürdistan Bölgesi’nin artık bu konuda emin olması gerekir ki, tüm sorumluluklarını yerine getirse dahi Bağdat hiç bir şekilde Kürdistan halkının iradesini kontrol altına almaktan vazgeçmeyecek.

 

Dolayısıyla Kürdistan’ın bu krizlerle dolu süreci atlatabilmenin yollarını aramalı. Özellikle de ekonomik krizin atlatılması önemli, ki bu durum doğrudan toplum ve bireylerin yaşamını etkiliyor.

 

Halen iç gelirlerin hükümet tarafından sistematik bir şekilde düzenlenerek Kürdistan Bölgesi'nin genel gelir kapsamına girmediği yönünde kaygılar var. Halen petrol gelirinin bir bölümünün siyasi partilerin tekelinde olduğuna dair şüpheler var. Hükümetin güçlü bir irade ve büyük bir kararlılıkla yolsuzluğun aşına su taşıyan bütün kaynakları kurutması gerekiyor. Aksine durum bundan fazlasını kaldırmaz ve Kürdistan’daki yönetim tecrübesi tehlikeye girer.

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)