Kürt millet mi?
Kürtlerle Yahudilerin hikayeleri benzerdir. Asırlardır topraklarımız işgal edildi, dağıtıldık, kimliksiz ve devletsiz kaldık. Onlar gibi biz de zalim dünya iktidarlarının birer mağduru olarak soykırıma uğradık. Çoğu zaman kendimizi onlarla mukayese ediyoruz. Ancak bu benzerliklerin yanında kendimize bir de şu soruyu sormalıyız; Kürtler hangi konuda Yahudilere benziyor?
Bu yazımda onları diriliğiyle bizim geri kalkınmışlığımızın karşılaştırmasını yapmayacağım. Amacım sadece bir hususta örnek vererek "acaba biz millet miyiz" sorusuna yanıt aramaktır.
Geride kalan bir yıl içerisinde şahsi durum nedeniyle Teymuri Enfal ile herhangi bir diyalog ve iletişimim kalmamıştı. Geçtiğimiz günlerde o beni buldu ve her zamanki gibi Enfal ve toplu mezarlarla ilgili konuşmaya başladık.
Geçen sene Semawa çöllerindeki toplu mezarlardan çıkarılan ve daha sonra Bağdat’ta götürülen kadın ve çocukların cesetleriyle ilgili bir konuyla kendisine odaklanmamı sağladı.
Cumhurbaşkanının danışmanlarından bilgi almış olsa gerek, çıkarılan cesetlerin kimlik tespit çalışmaları sırasında cesetlerin birbirine karıştırıldığını, birinin başını diğerinin vücudu ile, birinin elinin bir diğerinin bacağıyla karıştırıldığını anlattı.
Toplu mezarların açıldığı sırada Teymur birkaç kez toplu mezarların bulunduğu bölgelere gitti. Mezarlarla ilgili yasa ve mevzuatların yanı sıra çıkarılan kemiklerle bilimsel temelde inceleme yapılmadığı, çok önemli bilgi ve belgelerin de önemsenmediği uyarısında bulundu. O, Iraklı tarafların bu dosyaya yeterince önem vermek istemedikleri ve üstü örtülü bir şekilde muamele etmek istedikleri kanısına varmıştı.
Baas rejimi ve Saddam’ın bu suçu işlemiş olduğu doğrudur. Ancak onlar dünya kamuoyu önünde ülkelerinin "Arap ülkesi Irak’ın" Kürtlere karşı soykırım gerçekleştirmiş olmasıyla tanınmasını istemiyorlar.
“Kürtler, Iraklı tarafların toplu mezarlardaki cesetleri bulunup çıkarma ve sorumluğunu kabul etmesi gibi beyhude bir beklenti içine girmemeli”
Şiilerin son birkaç yılda sergilediği hükümdarlık, Irak’ta hükümdarlık anlayışının Saddam’ın devrilmesiyle değişmediğini ispatladı. Değişen sadece isim ve simalarıydı.
Bu nedenle Kürtler, Iraklı tarafların toplu mezarlardaki cesetleri bulunup çıkarma ve sorumluğunu kabul etmesi gibi beyhude bir beklenti içine girmemelidir. Bu dosya Irak’taki Arapların eline bırakılmamalıdır. Kürtlerin bu konuda nasıl davranması gerektiğiyle ilgili plan ve programı olması gerekirdi.
Saddam’ın devrilmesinden sonra, Enfal edilmişlerle toplu mezarların akıbetini belirlemek için Kürdistan Bölgesi’nde birkaç ekip oluşturuldu. Ben de sözkonusu ekiplerden birinin başkanlığını yapıyordum. Ekibimiz ve Amerikalıların vermiş oldukları bilgilerin yanı sıra bölge halklarının desteğiyle Kerkük ile Suudi Arabistan arasındaki bölgelerde 300 toplu mezar bulundu. Toplu mezarlarda Kürt çocuk ve kadınlarının bulunduğunu ispatlayacak yeterli bilgi ve belgeye ulaşılmıştı. Buna rağmen cenazelerin çıkarılması ve taşınması için fiili adımlar atılmadı.
Şu anda toplu mezarların büyük bir bölümü tahrip edilmiş. Buna rağmen Enfal yakınlarına manevi tazminat ödenmesini sağlamak, DNA testi yapılarak cenazelerin teşhis edilerek yakınlarının yaşadığı bölgelerde defnedilmesi için elimizde yeterince bilgi var. Aynı zamanda Kürtler ellerindeki belgelerle dünya kamuoyunun ilgisini çekebilir. Aynı soykırımların bir daha yaşanmaması için ellerindeki belgeleri kullanabilir ve kendilerine koruyucu vali sağlayabilir, bu fırsat hala yitirilmiş değil.
Hem millet ve hem de hükumet olarak Kürtlerin soğukluğu düşündürücüdür
Ancak Kürtlerin hem millet hem de hükumet olarak bu konuya soğuk kalmaları düşünülmelidir. Bu durum bizi bir sorgulamayla karşı karşıya bırakıyor; acaba biz bir millet miyiz?
Arap-İsrail çekişmesi tarihi boyunca medyada sıkça "İsrail, bir ceset karşılığında yüzlerce Arap esiri serbest bıraktı" tarzında haberler okuyor ve görüyoruz. Bu çoğu zaman, İsrail’in Araplarca, "sağ bir Yahudi değil ölü Yahudi bile 100 Arap’tan daha değerlidir" şeklinde yorumlanıyor. Ancak esasen bu Yahudilerin kendilerine karşı olan saygılarının bir göstergesidir.
Biz Kürtler bu karşılaşmadaki detaya bakacak olursak şok oluruz. Sadece Yahudiler değil, tarihte birbirleriyle savaşmış ülkelere de bakıyorsunuz yıllar geçse de hala cesetlerinin bulunması için çabalarını ortaya koyuyorlar. Kuveyt, üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen hala Irak’ta öldürülenlerin akıbeti için elindeki dosyaları açık bırakıyor.
Kürt partileri, medyası ve hatta halkının bile Enfal meselesindeki soğukluğu ve vurdumduymazlığı düşünülmeli ve üzerinde durulmalıdır.
Şimdi de Kerkük’ten Hamrin'e oradan da Ar Ar çöllerine kadar her karış toprağı kazarsanız Kürt çocuklarının cesetleri ve kemikleriyle karşılaşırsınız. Geçtiğimiz yıl Samawa’da açılan bir toplu mezarda 173 Kürt kadın ve çocuğa ait cesetler bulunmuştu. Çıkarılmasının üzerinden 10 ay geçmesine rağmen hala Bağdat’taki morgda duruyorlar.
"Elektrik kontağından çıkan yangında hepsi yanıp kül oldu" şeklinde bir haber alma ihtimalimiz uzak değil.
Bir Tv programında şunu söylemiştim; bir yetkilinin evladı, seyahat sırasında plajda boğulursa, cesedini bulmak için en iyi sualtı ekiplerini kiralar, cesedi bulur ve geri getirir. Ancak yanı başımızdaki binlerce Enfal kurbanının kemiklerini vatana geri getirilmek için baskı ile bile Kürt yetkilileri inandıramıyoruz. Kürt olmak gerçekten zor.
NOT: Bu metin Rûdaw’da yayınlanan “Kürtlerde Felsefe Geleneği” yazı serisindeki Zerdüşti gelenek için kaleme alınmıştır. “Kürtlerde Felsefe Geleneği” yazı serimiz devam edecektir.