Kürdistan ve dünyadaki büyük güç rekabeti

ABD Başkanı Joe Biden'ın Riyad ziyaretinden sadece beş ay sonra Xi Jinping'in Suudi Arabistan ziyareti, dünyadaki büyük güç rekabetinin bir başka işareti; Dünyanın çehresini değiştirebilecek Çin ile ABD arasındaki güçlü rekabeti.

Kürdistan'da siyaset temel olarak dar ve tekrardan ibaret bir partiler arası çekişmesi döngüsüne hapsolmuşken, dünyanın büyük güç rekabeti bölgenin güvenlik ve siyasi yapısını değiştirmek üzere ki şüphesiz bu Kürdistanı etkileyecek.

Enerji ve enerji ötesi

Dünyanın en büyük petrol alıcılarından biri olan Çin, genel olarak Suudi Arabistan’ın tüm petrol üretiminin yaklaşık dörtte birini satın alıyor. Elbette, gayri safi yurt içi hasılası (GSYİH) 2001'de 1,34 trilyon dolardan 2021'de 17,7 trilyon dolara yükselen Çin gibi bir ülkenin ekonomisi için, ucuz ve sürdürülebilir enerjiye erişim önemlidir. Bundan dolayı, Enerji fiyatlarını düşürme çabaları konusunda, Biden yönetimiyle aynı fikirde olabilir.

4 Aralık'ta OPEC Plus, Nisan ayında kararlaştırdığı dünya pazarına ihraç edilen petrol  miktarını azaltma kararı, (günlük 2 milyon varil azaltılma kararı)  tekrar kabul edildi. Bu, özellikle Rusya'nın enerji sektörüne daha fazla baskı uygulamaya karar veren ABD ve Avrupa için iyi bir haber olmayabilir.

Petrol fiyatlarının küresel siyaset üzerindeki güçlü yansıması, liderlerin yüzünü daha çok Körfez ülkelerine çevirmesine neden oldu. Biden ve Ping'in yanı sıra, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da bu yıl Körfez ülkelerini ziyaret etmişti. Ayrıca AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, 18 Kasım'da bir körfez ülkesi olan Bahreyn'in başkenti Manama'dan kendi deyimi ile en büyük müşterisi olan Avrupa'yı kaybeden Rusya'ya, bu ülkeyle bağımlı kalmayacakları mesajını gönderdi.

Doğrusu enerji faktörü, dünya büyük güçlerinin Ortadoğu ve özellikle de Körfez'e verdikleri değerin önemli bir parçasıdır, ancak bu her şey değil. Çünkü Amerika Birleşik Devletleri'nin Hint-Pasifik bölgesine daha çok,  ve Ortadoğu'ya daha az önem verilmesi gerektiği imajı verdiği dönemde, Çin, bölge ülkeleriyle ilişkilerini güçlendirmenin peşindeydi. 2004 yılında kurulan Çin-Arap Forumu faaliyetleri artmış ve Çin bu ülkelerden bazılarına kredi vermiştir.

İran ile varılan 25 yıllık anlaşmayanın yanı sıra, Türkiye ve hatta İsrail ile ilişkilerin geliştirme çabasında. Elbette bu, bugün dünyanın çehresini değiştiren güç mücadelesinin bir parçasıdır.

Dünyanın en büyük güç rekabeti

Fukuyama'nın 1990'ların başında ABD'nin ve liberalizmin dünyada zaferini ilan eden ünlü "tarihin sonu" tezinden on yıldan fazla bir süre sonra, siyaset dünyasında tersine bir tartışma yaşanmaya başladı ki o da tek kutuplu dönemin sonuydu! Durum, Biden yönetiminin ulusal güvenlik stratejisi belgesinde “Çin'in gerçek bir rakip olduğunu” açıkça belirtmesine kadar vardı. NATO da bu yılki zirvesinde, Çin'in dünyada  büyük  bir güç projesine sahip olduğunu vurguladı.

Ekonomik olarak, ABD hala dünyanın en büyük ekonomisi olsa da, Çin kadar hızlı büyümüyor. Dünya Bankası verilerine göre, son yirmi yılda ABD’nin GSYİH büyümesi 2001'de 10.58 trilyon dolar iken 2021'de 23 trilyon dolara çıkarak iki kat artmış, Çin'inki ise 15 kattan fazla büyüdü.

Askeri olarak Çin, askeri harcamalarını 2001'deki 50 milyar dolardan 2021'de 270 milyar dolara çıkardı. ABD ise askeri harcamalarını 2001'de 493 milyar dolar olan harcamalarını 2021’de 768 milyar dolara çıkardı. Diğer bir manada Çin askeri harcamalarını 5 kart arttırmışken ABD ise 2 kat arttırmış.

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) raporuna göre, 2021’de ilk defa dünya genelinde askeri harcamalar 2.1 trilyon dolara ulaştı. Aynı rapora göre Asya'nın üç büyük gücü (Çin, Rusya, Hindistan) dünyada en çok askeri harcama yapan ülkeler arasında. Dünyanın tüm askeri harcamalarının yüzde 52’si  ise Çin ve ABD’ye ait.

ABD-Çin güç rekabetinin ekonomik ve askeri boyutlarıyla birlikte, iki taraf arasındaki ittifak kurma, ikili ve çok taraflı ilişkileri geliştirme rekabeti de mevcut. Teknolojik üstünlük ve Pasifik bölgesindeki hakimiyet ve nüfuz tartışmaları, artık giderek Ortadoğu'yu da kapsayacak şekilde büyüyor.

Kürdistan ve uluslararası güçlerin rekabeti

Dünyanın büyük güçlerinin birbiriyle rekabetin en önemli sonuçlarından biri, bazı bölgelerde güç boşluğu yaratmasıdır. Bu da devletleri Ortadoğu'da bir güç dengesi oluşturmak, yeni bir ittifak ve rekabet arayışı içerisine  itti.

Güç boşluğu henüz tam olarak oluşmamış olsa da, ABD'nin 2011'den (ABD'nin vizyonunun Pasifik'e kayması) başlayarak özellikle zirveye ulaştığı 2019'dan bu yana, bölgede gösterdiği isteksizlik, bölge devletlerinin Kürtlere yönelik daha sert bir politika izlemesine sebep oldu. Özellikle Kürtlere yönelik baskıcı politikaların soykırım boyutuna vardığı 1980'li yıllardaki iki kutuplu dönemdeki durumu anımsatacak şekilde bölgedeki askeri eylemler arttı. 2015'ten bu yana PKK ile Türkiye arasındaki çatışmalarda 6 binden fazla insan hayatını kaybetti.

Halbuki, daha birkaç yıl önce Türkiye ile PKK arasında İmralı’da çözüm sürecinden söz ediliyordu ancak bu da Turgut Özal'ın Sovyetlerin dağılmasından sonra istediği çözüm gibi başarıya ulaşamadı. Bu da uluslararası sistem ve güçler arasındaki güç dengelerinin değişikliğinin Kürt meselesini ne kadar etkilediğini gösteren en iyi örnektir.

ABD'nin dünyadaki hakimiyetinden sonra ve bu ülkenin liderliğinde gerçekleşen Irak ve IŞİD savaşları, bölgede iki  Kürt “De Jure” ve “De Facto” otoritesinin oluşmasının önünü açtı. Ancak ABD'nin Obama döneminde ikircikli ve büyük güçlerle çekişme politikasının başlamasıyla, Kürtleri sınırlamayı amaçlayan bölgesel çabalar da arttı. Türkiye, Rojava’da (Batı Kürdistan) üç büyük çaplı kara operasyonu gerçekleştirdi ve şimdi dördüncüsünden bahsediyor. Kürdistan Bölgesi'nin sınırları 2017'den bu yana daha da daraltıldı ve İran yalnızca son birkaç ayda Kürdistan Bölgesi topraklarına en az üç büyük çaplı hava saldırısı düzenledi.

Ayrıca Rojhılat’taki (Doğu Kürdistan) protestolara tepkisi de kanlı oldu. Oysa İran 1990’ların ortalarından itibaren Rojhılatlı partilere yönelik saldırılarını durdurmuş ve Kürdistan Bölgesi ile ilişkilerini ileriye taşıma çabaları içerisine girmişti.

Elbette Kürdistan Bölgesi'nde taraflar arasında yeni bir çekişme dalgasının ortaya çıkmış olması sadece bir iç mesele değil, aynı zamanda değişime giden genel düzenin de bir sonucudur. Bölge devletlerinin Kürtleri birbirleri ile meşgul etme ve onları sınırlı bir yerel oyuna dahil etme fırsatları artmışken, diğer yandan örneğin ABD ve Batı'nın Peşmerge'yi birleştirme gibi projeleri da yavaş ilerliyor.

Sonuç

Dünya değişiyor ve Kürdistan ise hassas bir aşamada. Xi Jinping'in ziyareti, gerçekleşmek üzere olan değişikliklerin bir işareti. Dünyadaki ve bölgedeki önemli aktörler, Çin ile ABD arasındaki güç rekabete ayak uydurma çabası içerisinde. Elbette bu geçiş döneminde, bölgede Kürt karşıtı bir dalga oluşmuş durumda. Tabii 1980'lerde değiliz ve eğer Kürt siyaseti kendi  dar ve kapalı çemberini aşarsa, bu belki bir tehdit değil,  tam tersi  bir fırsata da dönüşebilir. Kürt nüfusu 1980'lere oranla en az üç katına çıktığı tahmin ediliyor. Siyasi ve askeri yetenekleri değişmiş durumda, insanların anlayış ve dünya görüşü de değişmiş. Daha da önemlisi Kürtlerin etrafındaki devletlerin iç sorunları daha da artmış, hem siyaset ve hem de iktidarlarının doğası eskisi gibi değil. Ancak tüm büyük değişiklikler fırsat gibi tehlikeyi de kendisi ile birlikte getirebilir. Elbette kazanan, geçmişin hatalarını yinelemeyenler olur!

Ziryan Rojhılati – Rudaw Araştırmalar Merkezi Direktörü

 (Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)