Batı Kürtlere borçlu. DAIŞ belasının alt edilmesinde Kürtler önde yer aldı. Evleri yıkıldı, binlercesi hayatını kaybetti. Beklenti insani bir duygu. DAIŞ, Türk istihbaratın himayesinde Türkiye üzerinden dünyaya dağıldı. Bugün de sistem işliyor. Değişen sadece isimdir.
Devletin ideolojisi, politik hırsları, aşırılığı ekiyor. Türk devletinin Kürtlere yaptığı saldırıları bu gözle de okumak gerekir. Devlet olmanın ayrıcalıkları olabilir. Devletlerin ilişkileri, karşılıklı yükümlülükler getirebilir. Ama sadece İslami radikalizm sorununu alsak bile, Türk devletinin uluslararası pek çok normu ayaklar altına aldığını görürüz.
Afrin olayı Kürt sorununun bir yansımasıdır. İngiliz ve Fransızlar sorunu yarattılar. ABD ve Rusya statükoyu muhafaza ettiler. Sorunu gerçek adıyla söylemek lazım, yoksa acılar tekrarlanacaktır.
NATO, seyirci kalmanın gerekçesi olabilir mi?
Türkiye’nin NATO üyeliğinden ne kaldı ki? NATO, Sovyetlere (Rusya’ya) karşı kurulmuştu. Ankara şimdi Brüksel’den çok Moskova’ya yakın değil midir? NATO güya demokrasi ve insan haklarını destekliyor. Bugünkü Türk yönetimi, Batı’ya ait ne değer varsa, onlara düşmanlık yapmıyor mu?
Gelelim “Türkiye sınırlarını koruyor” iddiasına. Kim Türkiye’ye saldırıyor ki? Ama Türk devleti herkese saldırıyor, hem de sınırlarının ötesinde. Güney Kürdistan’da, Batı Kürdistan’da Türk askerinin ne işi var? Konu Suriye ise, sınır boydan boya dikenli tel, mayın, karakol ve hendeklerle kaplı. Bunlara lazer ve elektronik izleme eklendi.
Son birkaç yıldır “Çin seddi” de örülüyor. Konu bilerek yanlış okunuyor. Sınırın iki yanı Kürdistan. Kürtler ikamet ediyor. Türkiye’nin sınırları fiilidir, Kürt haklarının gaspedilmesiyle oluşturulmuştur. NATO, “demokrasi ve insan hakları” adına 66 yıldır sömürgeci sınırları koruyor. Bugün de aynı nakarat.
Bu yalanla soykırım yapabilir. Riyakarlıklarını yüzlerine vurmalıyız. Olayın özünde “çıkar” var. Türk askeri endüstrisinde, ekonomisinde payları var. Kürtlerin yaşamı ve hukuku değil, o çıkarlar önde. Yaptıkları bir nevi dalavere, şeyleri birbirine uyduruyorlar.
NATO başkentlerinde halen Ankara’yı yola getirme beklentisi var. Kurban da Kürtler. Erdoğan’ın yaptıklarından birine hak vermemek elde değil: NATO’lu müttefikleriyle iyi oynuyor. Aferin!
“Sınırlı operasyon”
Bu isimlendirme Avrupalı yetkililerin ağzından düşmüyor. Nereden çıktı bu? Afrin saldırısı bariz bir işgal eylemidir, Kürt halkına karşı yapılıyor. Türk ordusu, katliamcı ırkçı Cihadistlerle saldırıyor.
Halen de bunlar, neden “sınırlı kal” uyarısını yapıyorlar? Yoksa haberleri mi vardı? Ankara, NATO’yu bir şekilde bilgilendirmek zorunda değil midir? Ocak başında Erdoğan’ın Paris ziyaretinde bu konu gündeme geldi mi? Ankara onlara “sınırlı operasyon” sözü verdiyse, belli ki onları bir daha aldatıyor.
“Terör” bahanesi geçerli mi?
PKK’ye o damgayı yapıştırmışlar. Herkesi bağlantı içine koyuyor, bu şekilde her suçu işleme hakkını kendilerine veriyorlar. Peki bir halka ırksal kinle katliamlar yapan, şehirleri bombalayan, etnik kimlikten dolayı binlerce insanı hapseden bir devlete ad yok mudur?
Devletlerin karşıtını terörist olarak damgalama ayrıcalığı var mıdır? Diyelim ki bir devlet buna kalkıştı, diğerleri neden ona katılıyorlar? Uluslararası yasalar, ölçüler, yozlaştırılmıyor mu? Herkes diğerine terörist diyor.
Öyle olmuş ki teröristi olmayan devlete devlet denmiyor. Garip, devletler keyfine göre diğerinin teröristine ya terörist diyor ya da vatansever. Örneğin Lübnan Hizbullahı ABD için terörist, ama Tahran’ın gözdesi ve Moskova’nın müttefiki.
Ankara, Avrupa ile oynuyor. Şuna bakın, “PKK, PYD, YPG ve DAIŞ teröristlerine saldırıyorum” diyor, yanlış okumadınız, kendi beslemesi DAIŞ’i de ekliyor. Ama ABD’yle bağından dolayı SDG’yi şimdilik es geçiyor. Ankara herşeyi söyleyebilir, ona yakışır.
Peki ona katılanlara ne demek gerekir? Tek kelimeyle rezalet. Kim ne derse desin, bir halka ırksal nedenle saldıran her devlet terörist adını fazlasıyla hak ediyor. Ona destek verenler de, tarihin hükmünden kurtulamazlar.
Avrupa bindiği dalı kesmiyor mu?
Avrupa çağdaş sivil hakların beşiği. O ayrıcalıkla elini diğer halkların acılarına uzatıyordu. Kuşkusuz emperyalist çıkarlarla harmanlarmış bir şekilde. Yine de Avrupa’nın duyarlılığı halklar için bir güvenceydi.
Dünya değişti. Diğer odaklar daha sesli. Özellikle Moskova, Ankara ve Tahran, demokrasi ve insan haklarını hiçe indiren bir sistemin ihracını yapıyorlar, hem de silah gücüyle. Avrupa savunmada değil, gerilemede.
Afrin olayında insani sorumluluk almak istemiyor. Tepkileri var ama çok yetersiz. Ortadoğu gitti mi, otokrasi yönünü zaten çoktan Avrupa’ya çevirmiş. AB şurada burada fire veriyor. İçteki ırkçı ilerleme diğer bir sonuç. Avrupa kendisi cam kafes içinde koruyamaz. Afrin sıradan bir olay değil.
İki kongre
Soçi’de Moskova, Tahran ve Ankara’nın adamları toplandı. Kürtler yoktu. PYD’yi istemediler, iyi ki istemediler. ENKS Afrin saldırısından dolayı gitmedi, iyi etti. Gitselerdi bile, birşey değişmeyecekti. O platformlardan Kürtlere ekmek yok.
Kürtlerin önemli bir kazancı oldu: Birlik halinde hareket etmelerinin önünde bahane kalmadı. CHP kongresini yaptı. Kürtler için ne dediklerine baktım: “Kürt sorunu eşit yurttaşlık temelinde, ulusal bütünlük ve toplumsal uzlaşı ile çözülecektir.”
Eski Kemalist hikaye. Peki 1920’den 2003’e kadar neden çözmediniz? Sorunu çözümsüz bırakan, bu bakış değil midir? Kürtler çok yanlış yapan bir halk, ama birşeyi iyi yapıyorlar; CHP’den uzak duruyorlar. Katiline aşık ahmaklardan zaten beklentim yok.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın