Gönüllülük

Kavramı sivil kişilerin eylemi, fedakarlığı için kullanıyoruz. İnsiyatifleriyle hareket eden bu gönüllülere milis de diyebiliriz.

 

Kerkük düşerken, böylesi birkaç eylem oldu. Umut yarattı ama arkası gelmedi. Kürtler gibi silahı seven ve silahlı bir halkın, öylesi bir direnişe neden başvurmadığını anlamak zor. Peki yönetenler neden o kadar öngörülü olamadılar?

 

Son günlerde de böylesi birkaç saldırı oldu ama hala YNK adını kullanan ihanetçi gruba bağlı silahlı güç, üzerlerine gitti. Bilgi doğru ise, satılıklar işgali koruma görevini de üstlenmişler. Demek her kötülüğü yapmaya hazırlar.

 

"Hacı"

 

Bu, Yahudi davasının ateşli savunucusu bir Amerikalı yazarın İsrail'in kuruluş dönemini anlatan kitabı. Filistinlileri horluyor, İsraillileri yüceltiyor.

 

Ama şu yanı yıllar önceki okumamdan beynimde yer edindi. Başta Filistinliler, göçmen Yahudilerin kurduğu köylere saldırıyor, ev ve tesislerini yakıyorlar.

 

Filistin'de İngiliz ordusu var. Hindistan'daki çete savaşından tecrübeli Yahudi kökenli bir subay (kuşkusuz komutanlarının izniyle), Yahudilerden silahlı gruplar oluşturuyor. Bu defa onlar Filistinlilere baskın düzenliyor, yollarını kesiyor, kaçırıyorlar. Roller değişiyor.

 

Çoktandır o savaş tarzını tanıyoruz; "gerilla savaşı", "kontrgerilla savaşı"... Peşmerge de kendi deneyiminden o savaşı iyi biliyor. Tuhaf! Bilmek, günümüzün istemine cevap vermeye yetmemiş.

 

Sivil direnişi örgütlemek çare değil miydi? KDP ve YNK, değişik isimlerle değişik silahlı güçler kurmuşlar. Neden biri sivil direniş için değil? Şehirleri yüzbinlerin terketmesi gösteriyor ki o ihtiyacı kavramaktan halen çok uzağız.

 

Halen geç değil

 

Anlaşma gereği mi 2014 sınırlarına çekildik? Malum devletlerin tutumu mu zorladı? Askeri güç dengesizliğinden mi? Kan dökülmesin mi istedik? Barışçıl yöntemi mi tercih ettik?

 

Halen dağlarımız var diyeceksiniz. Evet ama durum eskisi gibi değil. Güney Kürdistan küçüktür. İletişim ve askeri teknoloji çok değişmiştir. Daha önemlisi, toplum değişmiş. Artık şehirlerdeyiz ve şehirleri terkedemeyiz. Mademki öyle şehirlerimizi korumak zorundayız. Korumak demek, kitleyi örgütlemek demektir.

 

Kitleleri örgütlemeyen bir parti ya da iktidar, başarıdan bahsedemez. Askeri inisiyatifi düşmana kaptırdık diyelim. Bari kitle üstünlüğünü kaptırmayalım. Sayımız daha fazla. Neden korkuyoruz ki?

 

Evimizi, yuvamızı kolay terketmeyi, neredeyse bir kültüre dönüştürmüşüz. Partileri suçlayabiliriz ama izaha, ortak zayıflığı örtmeye yetmiyor. Her şeye rağmen evimizde, toprağımızda kalmalıyız. Evimizi korumalıyız. Köylü köyünde, öğretmen okulunda, esnaf dükkanında kalıcı olmalıdır.

 

Silahlı ya da demokratik, o kalıcılık inadı kültür halini almalıdır. Barışçıl niyet ağzımızdan düşmüyor. Sivil tepkiyi örgütleyemesek ne kadar iyi niyetli olsak da sonuç alamayız. Güney'in o tutum ve kültüre mahkum olduğunu ne kadar erken kavrarsak, o kadar yararlı olacaktır.

 

Ama bumerang gibi olmasın

 

Kuzey Kürdistan olumlu ve olumsuz yanlarıyla konuda epey deneyim sahibidir. 1970'lerde bizler devlet ajanlarına, işbirlikçilerine yöneldik. Toplumun hoşuna gidiyordu. Devlet, 1980'ler 1990'larda benzer yöntemlerle ama çok daha şiddetle saldırdı; kontrgerilla, JİTEM ve daha birçokları.

 

Sözlerim, "biz devleti bu yöne teşvik ettik" anlamına gelmiyor ama yöntem "bumerang" gibi, dikkat etmedin mi, her an sana dönebilir. Konu Güney Kürdistan ise, olayın içinde Heşdi Şabi’siyle İran, Baas geleneğiyle Bağdat ve de Ankara var. Biz daha onların Kerkük'le ilgili neler üzerinde anlaştıklarını açığa vuramıyoruz. Halbuki bunu bilmek, sonraki adımımızın isabetliliği için çok çok önemli.

 

Bir önceki yazımda İran cinayetlerinden birkaçını sıralamıştım. Daha geçenlerde bazı Doğu Kürdistanlı savaşçı siyasetçinin ölümünden biliyoruz ki İran Güney'de rahatlıkla cinayet işleyebiliyor. Zaten artık onun için çocuk oyuncağı.

 

Biz saf bir halkız. Saflığımız devletsizlikten ileri geliyor. Çabuk unutuyoruz. Barıştan, diyalogtan bahsediyoruz. Ama Kerkük'ü işgal edenlerin hummalı bir askeri hareketlilik, cinayet hazırlığı ve demografi değişikliği içinde olduğunu unutuyoruz.

 

Bu uyarılarla, şehir, mahalle ve köy, her yerleşim biriminin, her toplumsal grubun örgütlenmesinin acilliğini vurguluyorum; hem barış hem de savaşmak için.

 

Fedailik bireysel sorumluluğun davranışıdır. Aynı zamanda yurtsever, insani bir tepkidir. Toplum olarak o zihniyet, sorumluluk ve tutuma ihtiyacımız var. Konu bugünkü Güney Kürdistan olunca, sıradan insandan önce, egemenin, yönetenin, siyasi, ekonomik ayrıcalığı olanın o fedakarlığı yapması gerekir. Mademki yöneten yol gösterici, bu konuda da başı çekmek görevi.

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)