Başarı Bağdat'a, utanç Hewlêr'e mi?
Ortadoğu'da harita değişikliği genelde üzerinde birleşilen bir beklenti ve bu biz Kürtlerin de dileği. Ama olayların hakkını veremezsek, arzumuz kabusa dönüşebilir.
PKK/PYD/YPG, Rojava'daki ABD ilişkisine rağmen, Moskova-Şam-Tahran-Bağdat hatına yakın duruyorlar. Ayrıca koparılan onca gürültüye rağmen, PYD'nin Kürt hakları konusunda onlardan ne elde ettiği ve neler umduğu hiç de net değil.
ENKS'nin eğilimi ise diğer tarafa. PYD-ENKS çelişkilerinin sonuçları tahrip edicidir. Rojava'da Kürt nüfus azalırken, birçok bölgede Araplar üstün duruma geliyor. Şimdiği kadar iç çatışmanın çıkmaması, tabii ki işin sevindirici yanı. Ancak dış faktörlerin etkisi nedeniyle, o tehlikeyi de hesaba katmak gerekir.
Güney Kürdistan'da da durum alabildiğince karmaşık. Tüm partilerin benimsediği bir ortak otorite yok. Nerede ortak ordu, komutanlık ve istihbarat örgütü? Nerede gelir ve giderler üstündeki merkezi kurumsal denetim? Nerede ortak adalet sistemi? Hani yozlaşmaya karşı savaş? PDK-Goran gerginliği, parlamentonun dahi hiçbir ağırlığının olmadığı gösterdi.
Devletleşme, o zayıflıklar üzerinde sağlanabilir mi? Sadece Zaxo, Dihok ve yarı Hewlêr'le devlet olur mu? Kerkük ve Süleymaniye neredeler? Halepçe ve Hanekin, Kurdistan değil mi? Şii milisleriyle İran oraları işgal etmiş gibi. Tahran'ın devletleşme açıklamalarımıza gülüp geçtiğini tahmin etmek zor değil.
Şengal üzerindeki PDK-PKK çelişkisi, yumuşatıcı demeçlere rağmen bünyesinde büyük sorunlar barındırıyor.
Kendi kendimizi kandırmanın ne anlamı var? İç birlik olmadan, merkezi ulusal bir konsept olmadan, devlet olabilir mi? Belki egemen devletler bizden daha mantıksız olur ya da büyük bir güç bizi zorla biraraya getirir. Keşke! Ama keşkelerle işlerin yürümeyeceğini biliyoruz.
Güney'de Türk askerlerinin ne işi var?
1996'da KDP-YNK çatışmalarını bahane eden Türk ordu birlikleri, "aracılık ve gözlemcilik" ismi altında Kanîmasî ve Bamernê'ye yerleştiler. Birçok Güney şehrinde de MİT büroları kuruldu.
Şu ilginçliğe bakın ki Türk birliği, KDP-YNK sınırından çok uzak, Behdinan bölgesine yerleşmiş. Aradan 18 sene geçti. KDP ile YNK kardeş gibiler (?), ama Türk askerleri geri dönmeyi unuttu.
Daha ilginci; Güney'de Türk ordusunun varlığına tepki yok gibi. Böylece orada Türk askeri birliği, kalıcı bir fenomene dönüştü.
Geçen yıl Ekim ayında Güney'de idim. Türkiye Başbakanı Davutoğlu gelmişti. Ziyareti öyle abartıldı ki, sanki mübarek Obama idi. "Pêşmerge eğitimi" adı altında Türk askerleri, Ranya ve Soran'a o zaman yerleşti.
Pêşmergelerin Türk subaylarına ihtiyaçları var mıydı? Gerçekte hayır. Herşeyden evvel Türk ordusu, Kürtlere düşmandır. Kuzey@de Kürtleri öldürüyor. Rojava'da DAIŞ yoluyla Kürtleri öldürüyor. DAIŞ geçen yıl Hewlêr kapılarına dayandığında, Türkiye'nin kılı kıpırdamadı. Ki 2003 olayı gözlerimizin önündedir: Türk ordusu, ABD'nin Irak operasyonunda yer alarak, Güney'in statükosunu bozmak istedi. Güney partileri karşı durarak ancak kazanımlarını koruyabildiler.
Nedeni ne olursa olsun, Güney Kürdistan'da Türk (ya da İran) askerlerinin mevcudiyeti, Kürtlerden çok onların işine yarıyor.
Birden Başika olayı gündemimize sürüldü. Tesadüfün bu kadarı, bu yılın Kasım ayı başında Güney'deydim. Bir arkadaşımın eski sayılan otosuyla Rûdaw'a gidiyorduk. Yolda emanet Türk Dışişleri Bakanı Feridun Sinirlioğlu'nun fazla abartılı konvoyuna rastladık. Basına saçılan bilgilere göre Başika o gezi sırasında pişirilmiş. İster istemez bu soru akla geliyor: Güney Kürdistan, Türkiye'nin bir bölgesi midir?
Sözcüklerle "Sunnî-Şii çelişkisinde saf tutmayacağız" diyoruz. Ama Başika olayı tam tersini söylüyor. Bağdat ve Tahran'a karşı Türk ordusu mu Güney'i savunacak? Telaffuzu bile saçma.
Bağdat, Türk askerlerini geri çekilme durumunda bırakabilir. O zaman "başarı" Bağdat'a ait olacaktır, payımıza düşen de "yüzkarası" olacaktır. Çünkü Hewlêr'in onayı olmadan Türk askerlerinin Başika'ya gidemeyeceğini herkes biliyor.
Şunu da anlamak zor; Türkiye dara her düştüğünde, Güney yönetimi onu aklamaya çalışıyor. Türkiye, DAIŞ ilişkisi nedeniyle sabıkalı bir devlettir. Neden onun kirini kendimize bulaştırıyoruz ki?
Türk subayların verdiği eğitimin Şengal'in ele geçirilmesine katkı yaptığı ileri sürülüyor. İddianın doğruluğuna inanmak mümkün değildir. Çünkü pêşmerge ya da gerilla, Şengal operasyonunda yeralan Kürt savaşçılar, DAIŞ'i defalarca kırabilecek kapasitedeydi. Türk subayların masum Kürtleri öldürmek dışında bir yeteneği yoktur.
Güney'de Türk askeri varlığı bir ayıptır. O ayıbı başımıza getirenler utansın!
Riyad Konferansı
Suriye ile ilgili son gelişmelere bağlı olarak, Türkiye-Suudi yönetiminde olan Sunni blok, yeniden toparlanma çabası içinde. Son günlerde Körfez’e yönelik politik seferlerin ve Riyad toplantısının anlamı bu olsa gerek.
ENKS'nin diplomasi özgürlüğü var. Ama Suriye krizi ile birlikte Türkiye ile yaşanan acı deneyler var. Türkiye işin içinde olduğunda, Kürt kazanımlarından bahsedilemez. Türk devleti, Kürt davasına düşman, özellikle bugünkü AKP-ordu (Ergenekon) koalisyonu olan iktidar.
Şii-Sunni savaşı bizim savaşımız değildir. Nedenlerini sıralamak gerekir mi? Halepçe soykırımını kınayan tek Sunni devlet oldu mu? Hayır, çünkü o barbarlığı yapanlar Arap, ölenler ise Kürt idiler.
DAIŞ'in en bağnaz ve tehlikeli haliyle Arap İslamının ve ırkçılığının sentezi olduğunu unutmamalıyız. O canavarın ideolojik, siyasi ve mali kaynakları, öncelikle Arap Körfez ülkeleridir. Haliyle Riyad konusunda ciddi şekilde kuşkuluyuz.
Suriye savaşı çoktan Esad yönetiminin yıkılması sorunu olmaktan çıkmış, başka çelişkiler ve tehlikeler öne çıkmıştır. Eski sloganlardan, Sunni cephesinden meddet ummak büyük bir yanlışlık olacaktır. Hele Güney'deki Rojavalı pêşmergeleri onlara katma gibi bir çaba, yanlış olmanın ötesinde kardeş kavgasına yol açabilecektir, ki Türkiye'nin ve Arapların istediği zaten bu.
Bir tesadüf eseri de olsa ENKS partilerinin yöneticilerini tanıdım. Bende olumlu etki yarattılar. PYD'nin büyük haksızlıkları ve suçlamalarıyla yüzyüze olduklarını biliyorum. Tabii ki o haksızlıklara tepki gösterilmeli. Ama Selefist ve Vahabistlerle dans, bambaşka birşeydir.