Iraklılar, Türkler ve İranlılar, Irak Kürdistanı'nın bağımsız devlet olması halinde “İkinci İsrail” olacağı uyarılarında bulunuyor. Bu peşin hüküm çok abartılı. Ancak siyasiler, krizin çözülmesi gerektiği mantığını kaybederse “İkinci İsrail”in kurulması muhtemeldir. Bölgesel çetin düşmanların ortasında Kürt devletinin inşası, milliyetçilik ve mezhepsel krizlere yol açarak, Ortadoğu'nun yanı sıra Orta Asya'da da çekişmelerin kızışmasına neden olacak. Arap - İsrail çekişme sahnesinin daha önce görülmemiş dramatik bir şekilde değişmesi de uzak değil. Bu ihtimali en kötü senaryo olarak düşünebiliriz.
Komşuların, özellikle Türkiye ve İran'ın sorunu doğrudan askeri müdahale yoluyla çözmeye kalkışmasıyla, bu olasılık mümkün hale gelecek. Ancak bu, yegane olasılık olmamakla birlikte, bölgesel ve uluslararası çevrede yaşanması en olası senaryodur.
En iyi senaryo olarak adlandırabileceğim durum ise, yasal durumunu federal bölgeden konfederalizme dönüştürecek, Kürt siyasi liderliğinin gerçekleştirmek istediği siyasi çözümü kapsıyor.
İki devlet arasında konfederalizm; mali ve idari konularda bağımsızlık sağladığı gibi uluslararası düzeyde ayrı temsiliyet sağlıyor. Bu konulardaki bağımsızlığın sınırları, uluslararası garantilerle desteklenen ikili anlaşmalarla belirlenir.
Bağımsız Kürt devleti Kürtler açısından, farklılarına rağmen kadim ve aziz bir rüya anlamına geliyor. Bu rüyanın ilk siyasi çıkışı, 1920'de yapılan Sevr Anlaşmasına dayanıyor ki Türkiye ve Avrupa ülkeleri Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkına sahip olduğu yönünde karar almıştı. Kürt heyeti söz konusu görüşmelerde İran, Irak, Türkiye ve Suriye'de kendilerine otonom bölgeler oluşturulmasını öngören Kürt rüyasının ilk haritasını sunmuştu.
Söz konusu anlaşma iptal edilerek Kürtlere verilen sözler yerine getirilmedi. Ancak önemli olan, rüyaları ve kimlikleri üzerine gerçekleşecek zemine kavuşulmasıdır. Bu rüyayla bağlantılı olan zemin, tarih ile politika, kültür ile çekişme arasındaki eşiğe bağlı. İşte bu kimlik, siyasi bir davanın hem içeriğini hem de lokomotifini oluşturacak.
Sayın Mesud Barzani'nin, bağımsızlık ısrarının, onu belli başlı Kürtlerin liderliğinden, bütün Kürtlerin ulusal rüyasının temsilcisi konumuna yükselttiği konusunda şüphe yok.
Muhalefet partilerinin tamamının, referandum konusunda onu desteklediği de aşikar. Çünkü onlar en basit anlamıyla referanduma karşı çıkmanın siyasi intihar demek olduğunun farkındaydı.
Hasılı kelam, şu anki gibi bağımsızlık talebine tehdit, yıldırma ve ekonomik ambargoyla karşı çıkma, Kürdistan Bölgesi Hükümeti’ne karşı, yapılacak müzakerelerin şartlarını iyileştirebilir. Ancak müzakereler asla, zamanı 25 Eylül'ün öncesine geri götüremeyecek. Şüphesiz Kürtler de bugün sahip olduklarından daha iyi bir yasal statü elde edecekler.
Bence sürecin işlemesi konusunda bölgenin jeopolitik durumu gözönünde bulundurularak, Irak hükümeti için en mantıklı yol, federalizm ile konfederalizm arasında bir orta yolu hedefleyen müzakere sürecinin planlamasıdır. Bana göre uluslararası toplum da böyle bir seçeneğe eğilim gösteriyor.
Ancak Türkiye, İran ve Suriye'nin Kürtlerin çoğunlukta olduğu kentlerde, ayrılma talebini önlemek için, bir nevi özerklik hakkı veren ve ekonomik kalkınmayı teşvik eden acil ve köklü çözümlere ihtiyacı var.
Yaşananlar basit bir olay değil, küçümsenecek bir olay hiç değil. Eldeki seçenekler acı olsa da zaman sert tepkilere izin vermiyor.
Kaynak: Şark el Ewsad gazetesi
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın