PKK – Güney ilişkileri üzerine

PKK’nin farklılıkları

 

İki farklılıktan bahsedeceğim. Birincisi: PKK ilk günden beri kendini tüm Kürdistan’ın partisi olarak görüyor. 1986’da iddiasını politik programa çevirdi. 1990’lardan başlayarak örgütsel adımlarını attı; Güney Kürdistan’da PÇDK, Doğu Kürdistan’da PJAK ve Batı Kürdistan’da PYD bu bakışın ürünleridir. KCK ise tüm bu örgütleri kapsayan kurumsal bir platformdur.

 

İkincisi: PKK toplumu değiştirme misyonunu üstlenmiş. Çok sayıda toplumsal örgütün ve çok çeşitli kampanyaların anlamı budur.

 

Güney Kürdistan partileri bu özelliklerden yoksundur. Aralarındaki bu farklılıkları görmeden, PKK’nin bugün Güney ve Batı Kürdistan’daki iddia ve eylemlerinin anlamını kavrayamayız.

 

PKK ve ele geçirdiği alanlar

 

Abdullah Öcalan ile Mesud Barzani’nin görüşmesi ve bir uyuma varmasından sonra, PKK 1982 ile birlikte Güney Kürdistan’a yerleşti. PKK, KDP ve YNK çatışmaları oldu. O çatışmalar yüzkarasıdır, ama onlardan çıkarılacak dersler de vardır. Netice olarak, asla bir daha tekrarlanmamalıdır.

 

Aradan 35 sene geçti. PKK bugün Batı Kürdistan’dan Doğu Kürdistan sınırına kadar uzanan bir bölgeyi kontrolünde bulunduruyor, ki bu bir ülke büyüklüğünde bir alan.

 

PKK bölgeyi gücüyle mi almış? Evet, ama gerçeğin tümü değil bu. Çünkü Türkiye ve İran’ın tehdit ve bombardımanlarına rağmen, KDP ve YNK, PKK’nin üstüne gitmediler, onu barındırdılar, hatta destek sundular ve sunuyorlar.

 

PKK’nin alanına Hakkari, Van, Şırnak ve Siirt bölgelerindeki dağlık alanlardaki etkisini de eklemek gerekir. Denilebilir ki PKK coğrafik olarak Kürdistan’ın ve Ortadoğu’nun kalbini etkisinde bulunduruyor. Buna Batı Kürdistan ve Şengal’deki avantajlı durumunu da eklemek gerekir. Şimdi söyleyin bir; kim ve ne uğruna bu olanaklar ve kazanımlardan vazgeçebilir ki?

 

Güney’in güçlenen rolü

 

Yorumlarımda sık sık Güneyli güçlerin Türkiye ve İran’la ilişkilerini konu yapıyor, eleştiriyor ve uyarılarımı sıralıyorum. Ama işin bir yanı daha var: İki devlet de, Güney Kürdistan güçlerini dikkate almadan artık Kürtler konusunda herhangi bir karar alamıyorlar, özellikle de PKK konusunda.

 

İran PKK hakkında bir adım attığında, YNK’nin kapısını çalmak zorunda kalıyor. Muhtemelen o ilişkiyle PKK, İran’a karşı PJAK eylemlerini durdurmak zorunda kalmıştı. Vesileyle vurgulayayım, son idamlar konusunda PKK’nin tepkisi öncekilere göre daha az sesliydi ve Süleymaniye’den ise hiç ses çıkmadı(?)

 

Türkiye de PKK olaylarında KDP’ye baş vuruyor. Ki biliyoruz ki AKP hükümetinin “çözüm” programında Güney Hükümeti yetkilileri ilk günden önemli roller üstleniyor.

 

Bu karmaşık bir ilişkidir. Örneğin Leyla Zana olayı. Hatırlarsanız O, Erdoğan ile görüşmüş, Kürt sorununu çözme çabalarını övmüştü. Ama bu tutumu, PKK ve legal partisi çevrelerinde günah keçisi yapılmasına ve tecrite uğramasına yol açmıştı.

 

Ben Öcalan’ın kamuoyuna uluşan mektup ve açıklamalarını tümünü izlemeye çalıştım. İki devreden bahsedilebilir. AKP İmralı’ya egemen olmadan önceki mektuplarında Güneyli Kürt liderler hakkında tek iyi bir kelime bile yoktur. AKP İmralı’da kontrolü sağladıktan sonraki mektuplarda ise, bol bol övgü vardır. Öcalan mı değişti? Elbette hayır, ama İmralı’ya egemen güç değişti, AKP hükümeti Güney’le iyi ilişkiler kurdu. Tümü bu. Zana’yı da öne çıkaran sanki bu ilişkilerdir ve kimbilir, belki geleceğine de “katkı” yapar.

 

Başat PKK-Güney sorunları

 

- PKK Güney’deki elindeki bölgeleri muhafaza etmek için sonuna kadar direnecektir. Doğal olarak bu komşularla potansiyel bir problemdir.

 

- PKK, Şengal Kantonu iddiasından vazgeçmiş değildir. Çok sayıda Ezidi savaşçının Bağdat yönetiminden milislik kurumu çerçevesinde silah ve maaş almaya başladığını biliyoruz. Bölge yüzünden Bağdat ile Hewler arasındaki çelişkilerin derinleşmesi durumunda, bu gücün asıl yönetim karargahının tutumunun ne olacağı hiç de belli değildir.

 

- Kerkük, Hanekin ve diğer tartışmalı bölgelerle ilgili olarak iki başkentin çelişkilerinin nasıl bir yol alacağı da belli değildir. Her halükarda İran devrede olacaktır. KDP ve YNK ortak tutum alabilecek midir? Olayların bu yanı PKK’nin boyunu aşıyor diyeceksiniz. Ama bildiğimiz PKK, böylesi olaylarda da rolü olmasını isteyecektir.

 

- Türkiye, Irak ve Güney Kürdistan’da her açıdan darbe yedi. Son birkaç aydır görüntüyü kurtarmaya çaba sarfediyor. Türkiye’nin eli Kürtlere ve Hewler’de karargah kurmuş Sunni Arap muhalefetine mahkum. Türkiye ile Güney yönetiminin birbirine ihtiyaçları var, en azından ikisi de İran’a bir mesaj vermek istiyor.

 

- Batı Kürdistan’ın kaderi her geçen gün Güney’le birleşiyor. Bir tarafta PYD/PKK, diğer tarafta KDP egemen. Bu durum hem kazanımdır, hem de sorundur.

 

Demek ki sorunlar var. Ama burada öne çıkarmak istediğim; sorunları sıralamaktan, sorunların çözümünde izlenmesi gereken yöntemdir.

 

Anahtar, bakıştadır

 

Kürdistan’da olumlu bir görünüm var: Ulusal zihniyet güçlenmiştir. Tarihi kazanımlar sözkonusu. Pekçok cephede Kürdistan parçaları omuz omuza. Artık yeterli deneyime sahibiz. Artık düşmanların oyunlarının önüne geçebilir, kardeş kavgası tehlikesinden uzak durabiliriz. Artık her türlü siyasal kombinezona hazır olduğumuzu vurgulamak abartı olmamalıdır.

 

Anahtar önemdeki bakıştan bahsettim. Hangi gözle olaya bakıyoruz? Eğer, Kürdistan dört parçaya bölünmüş, her parça başka bir gerçeklik kazanmış ve bu yüzden herkes sadece kendi parçasından sorumludur dersek, o zaman parça çıkarını bütünün çıkarının önüne, parti zihniyetini de ortak vatan zihniyetinin önüne almış oluruz, ki böylece tüm yanlışlara yolu açmış oluruz.

 

Yok eğer beynimizde coğrafyası ve toplumuyla bir tek Kürdistan varsa, o zaman sorun kolaylaşıyor, o zaman iç sorunların çözümüne bu duygu yön verecektir, o zaman hiç bir parti Kürdistan’ın hiç bir yerinde kendini misafir olarak görmeyecek, aksine her karış Kürdistan toprağında mücadeleyi görev olarak bilecektir.


(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)