Yoksulca özgürlük, kölece zenginlik

Jack London’u (1876-1916) kitaplarından biliyor olmalısınız. İnsana yaşam aşkı, umut ve haksızlığa karşı direniş ruhu aşılıyor. Sol düşünceli ve yoksulluktan gelen yazar, ünün ve zenginliğin zirvesine ulaştı. Çocuklarınıza mutlaka okutun.

 

Gazeteciliği döneminde Meksika’ya karşı ABD ordusunun işgaline destek veren London’un gerekçesi ise; “Meksika’nın zorba egemenleri, köylüleri eziyor, talan ediyorlardı. ABD egemenliği, o sefiller için daha yararlı olurdu” görüşüydü. Sosyalist London, egemenin kimliğiyle değil, yoksulun durumuyla ilgileniyordu.

 

London’u araştıranlar, yukarıdaki tutumunu hayatının büyük yanlışı olarak not ediyorlar. Çünkü; din, demokrasi ya da sosyalizm, hangi isim adı altında olursa olsun başka bir ülkenin işgal edilmesi haksız bir eylemdir. İnsani onuru, ırkı, rengi, inancı ne olursa olsun, saldırganlığı mahkum etmeyi emrediyor.

 

“Sömürge Vergisi”

 

“siliconafrica.com/france-colonial-tax” sayfasından edindiğim ve ilginç bulduğum bilgiyi sizinle paylaşmayı yararlı gördüm. Köle halkların kurtuluş dönemidir. Ulusal özgürlük, ilaç gibi her derdin devası gibi kabul görmektedir.

 

 “Yoksulluk içindeki özgürlük, kölelik içindeki zenginlikten daha değerlidir.” 1958’de iktidara geldiğinden 1984’teki ölümüne kadar Gine Devlet Başkanı olan Ahmet Sekou Toure’nin sözleri. Fransa’dan bağımsızlık ister, Paris’tekiler de çok kızar. Gine’deki 3 bin Fransız, okul, hastane, idari bina, ilaç deposu, köprü, otomobil, traktör, tümünü tahrip ederler. Çiftliklerdeki atları inekleri öldürürler. Gıda depolarını yakarlar, zehirlerler...

 

Afrikalılar teslim bayrağı çekererek, “Biz bağımsızlıktan vazgeçtik, siz de yıkmaktan vazgeçin.” Gel gör ki özgürlük öyle kolay vazgeçilecek bir şey değil, sözlerinden cayarlar ve “ile de bağımsızlık” derler.

 

Togo Devlet Başkanı Slyvanus Olympio ara bir yol bulur. De Gaule’le anlaşmaya varır; bağımsızlık karşılığında “Sömürge Vergisi” ödeyecekti. Vergi çok ağırdı. Togo örneğinde bütçenin %40’ına denk geliyordu. Afrikalılar bu kadar da olmaz dediler. Paris yine kızdı. 9 sömürgede 22 darbe. Kelesini kaybeden başkanları saymıyorum.

 

İlginçtir; AB’nin protestosuna rağmen, 2014’te bu haraç halen ödeniyordu.

 

 

“Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” ile gelen sömürgecilik

 

“Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” bu üç kelime 1789 Fransız burjuva devriminin ifadesidir. Fransız sömürgecileri o kavramları diğer ülkelere ihraç ettiler. Medeniyeti yaydıklarına inanıyorlardı. Ama ortada bir zıtlık vardı, “uygarlığı” hep silahla yayıyorlardı. Onlara “şükran borcu” olması gereken halklar ise, nedense ihraç medeniyeti kabul etmiyorlardı.

 

Madem ki Fransa’yı aldım, devam edeyim. 15 Afrika ülkesinin rezervlerini kendi merkez bankasında tutuyor. Uran, Nijer ve Gabon’dan, Kakao Fildişi Sahilleri’nden. Total da, petrolün gazın efendisi.

 

François Mitterand’ın sözleriyle (1957), “Afrikasız Fransa, 21. yy’da tarihsiz olurdu.” Dilin kemiği yok, Afrika’dan Fransa’ya yıllık 500 milyar doların aktığı yazılıp çiziliyor.

 

Uzun zamandır Çin, Afrika’daki sömürgelerinden Fransızların altını oyuyor. Erdoğan da boy gösteriyor. Boy neyse ama kilosu yeterse. Radikal İslamcılık, 9 bin Fransız askerinin Afrika’daki varlığı için bir gerekçe sanki.

 

Fransa ne ki? Siz asıl İngiltere’ye bakın diyeceksizin. Haklısınız, Fransızların, İngilizlerin yanında yaya kalır. Londra’yı ziyaret edenlerin gözlerinden kaçmasına imkan yoktur, her taraf heykel dolu, özellikle ordu subaylarının. Heykellerin altlarında şu yazılı: “Demokrasi için Mezopotamya’da, Hindistan’da, Hindiçini’nde hayatını kaybetti”... Hep insanlık için, demokrasi için ölmüşler, sömürgecilik için canını veren yok!

 

Kerkük’ün adı petrolle bir. 1928’te petrol fışkırdı. Sonradan ABD şirketleri de devreye girdi, ama o günden bugüne ağırlığı İngilizlerin olmak üzere, İngiliz ve Fransız şirketleri (BP, Total), Kerkük petrolünü iç ettiler. Yekününü bilen var mıdır? Nereden bakarsak bakalım, her işgal ekonomik nedenlidir.

 

Söz bize geliyor

 

Afrikalı otokrat anti-sömürgecinin sözleri halen geçerli, özellikle biz Kürtler için. Paris ve Londra sömürgeciliğine değindim. Uygarlık tatmış olanları öyleyse, Tanrı bizi Ankara ve Tahran’ın otokrat sömürgeciliğinden korusun.

 

Ama biliyoruz ki sorun sadece ulusal özgürlük de değildir. Öyle olsaydı devleti olan ülkelerden yığınlar kaçmazdı. Toplumsal özgürlüklerden, demokrasiden yoksun ulusal kurtuluş sakattır.

 

Kuzey Kürdistan’da belediyeler döneminde, Güney’de yarı devlet döneminde, Batı’da halen devam eden kantonumsu yapılar döneminde, demokrasi, toplumsal barış ve özgürlükler açısından sınıfta kaldık. Kürtler üçünden de kaçtılar. Birinde Türk yönetimini taklit ettik. Diğer ikisinde insan hakları sloganlarıyla demokrasiye ters, sol söylemli otokratik aygıtlar inşa ettik.

 

Bugünlerde ulusal birliği tekrar sesli ifade ediyoruz. Birliğin ve ulusal özgürlük yürüyüşünün başarısının yegane güvencesi, tabanda sağlanacak toplumsal barış, özgürlükler bilinci ve inisiyatif olacaktır.

 

Eğer bunu halen anlayamamışsak, çok yazık. Ayrıca tüm karmaşa ve belirsizliğine rağmen, topyekün bölgemiz de toplumsal talepler ve özgürlüklerin öne çıkacağı gelişmelere gebe.

 

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)