PKK’nin terör listesinden çıkarılması

Şimdilerde Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) terör örgütleri listesinden çıkarılması her zamankinden daha çok konuşulmaya başlandı. Bu da IŞİD ve Kobani konuları yüzünden Türkiye-Rojava ilişkilerinin bozulmasından kaynakladı ve en çok PKK’ye yaradı.

 

PKK terör örgütleri listesine nasıl girdi?

 

1993 yılından ABD, Almanya, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve İngiltere Türkiye’nin isteği üzerine PKK’yi terör örgütleri listesine dahil etti. Türkiye 1998’de ise PKK’nin “terörist” olarak tanınması noktasında bir adım daha atarak, Kırgızistan’ın PKK’yi “terörist” bir hareket olarak kabul etmeye razı etti. Ancak tüm bu adımlar, Türkiye’nin susuzluğunu gidermedi çünkü Avrupa Birliği (AB) henüz ABD ve İngiltere gibi PKK’yi terör örgütleri listesine almamıştı.

 

11 Eylül 2001 saldırısı Türkiye’nin isteği için zemin hazırladı. ABD ve Türkiye, PKK’yi terör örgütleri listesine alması için AB üzerindeki baskılarını arttırdı. Böylelikle Avrupa, 27 Eylül 2001’de PKK’yi terör örgütleri listesine aldı. Bu da PKK’nin örgütlü, siyasi, lojistik ve iletişiminde büyük zarar verdi.

 

AB’nin terör örgütleri listesi yasasının temeli

 

AB’nin terör örgütleri listesi her altı ayda bir yenileniyor. Bu, Avrupa Birliği’nin güvenlik siyasetinin bir parçası. Bu listenin temeli AB anlaşmasının 15 ve 34. maddelerine dayanıyor. Bu iki maddeye göre Avrupa Birliği Konseyi, bir kişi veya örgütün terör listesine alınmasını talep edebilir. Ancak bu talebin karara bağlanması için Avrupa Birliği üyelerinin bunu desteklemesi lazım.

 

Bu iki maddeye göre; sivil insanlara saldırı, şiddete başvurma, insan hakları ve düşünce özgürlüğünün çiğnenmesi kişi veya örgütü terör kapsamına alır.

 

AB’nin mevcut terör örgütleri listesinde 22 örgüt bulunuyor ve PKK bu listede 16. sırada. AB’nin terör örgütleri listesi her ne kadar AB anlaşması ve yasalara dayansa da listenin oluşturulmasının temelinde siyasi tutum ve çıkarlar duruyor. Çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) bir kişi veya örgütü terör örgütleri listesine alamıyor ancak AB Konseyi böyle siyasi kararlar alabiliyor.

 

Başvuru AB Konseyi’nin kararıyla mahkeme aracılığıyla veriliyor ancak süreç çok daha karışık. Hiç kimse ve hiçbir taraf doğrudan AİHM’den yeşil ışık yaktığını göremiyor, mahkemenin kararıyla sonuç elde edemiyor. Örneğin 2005 yılında Murat Karayılan ve Duran Kalkan AİHM’e başvurdu fakat mahkeme süreci halen devam ediyor.

 

Listenin daha çok siyasi olduğunu söyleyenler 931/2001 maddesiyle PKK’nin listeye dahil olmasını gösteriyorlar. Söz konusu maddeler şunlar:

 

1-Sivil insanlara saldırı

 

2-Planlı bir şekilde sivil bir insana saldırmak

 

3-Kaçırma ve rehin alma

 

4-Yol kesme, altyapı ve iletişim sistemine zarar verme gibi anarşi olayları çıkarma

 

5-Araç, uçak ve gemi kaçırma

 

6-Silah ticareti, aktarımı ve kitle imha silahları edinme

 

7-Yanıcı ve patlayıcı madde bulundurma, toplum hayatına tehlike oluşturma

 

8-Set kurup doğal kaynaklara zarar verme

 

9-1-8 maddelerini kapsayan eylemlerde bulunma

 

10-Terörist gruplara yardım ve yataklık etme

 

11-Terör örgütü yönetme

 

PKK’nin 2001’de AB tarafından terör örgütleri listesine alınmasını öngören maddelere karşın PKK sadece 1 ve 2’nci madde kapsamına giriyor. O da Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Gözlem Komisyonu’na sunduğu belgeler doğrultusunda. Fakat tarafsız araştırmalar yapılırsa, söz konusu belgelerin çoğunun sonradan hazırlandığı ortaya çıkar.

 

IŞİD’e karşı çatışması da PKK’nin 10 ve 11’inci madde kapsamına girmediğini hatta terör gruplarıyla çatıştığını gösteriyor.

 

PKK’nin tutumları

 

2005’te PKK Başkanlık Konseyi üyeleri Murat Karayılan ve Duran Kalkan 3 Hollandalı ve 1 Kürt avukat aracılığıyla AİHM’e dosyalarını sundular. AİHM de 2007’de dosyayı kabul etti ancak dosya halen yerinde duruyor. PKK bu şekilde zorla da olsa AİHM’e başvurarak bürokratik bir hamlede bulundu. Bu yüzden 2009 yılında mahkemedeki dosyanın ardında gizli bir diplomasi süreci başladı.

 

Avrupa’daki Kürt dernekleri de bu kampanyayı üstlendi ancak pek bir sonuç vermediği görüldü zira Avrupa’nın her ülkesinde, ülkenin çıkarlarının korunması her şeyden daha önemlidir. Hiçbir Avrupa ülkesi tek başına bu kararı vermez. Üstelik Avrupa o dönem bir ekonomik krizden geçiyordu.

 

PKK için altın bir fırsat

 

PKK, diaspora Kürtleri ve diplomasinin desteğini alamadıysa da Ortadoğu’daki değişimi ve IŞİD’in ortaya çıkışını kazanıma dönüştürebilir. Türkiye’nin İsrail ile yaşadıkları sorun son birkaç yıldaki siyasi tutumu, İran’la ticareti, Mısır meselesi, Suriye ve IŞİD konusu Türkiye’nin 2002’den bu yana elde ettiği olumlu atmosferi dağıtıyor. Türkiye’nin Batı dünyasının demokrasisiyle bağlantıları zayıflıyor. Bundan durumdan ilk faydalanan ise PKK oluyor.

 

ABD ve Avrupa PKK’ye karşı resmi tutumlarını değiştirmese de pratikteki durum, resmi tutumun aksine bir şeyler yapıldığını gösteriyor. Örneğin Danimarka 2012 yılında PKK’ye yardım topladıkları gerekçesiyle tutukladığı PKK’nin 12 kadrosunu serbest bıraktı. Bu kararın zamanlamasına ve yerine dikkatle bakıldığı zaman, Danimarka mahkemesinin kararının ardında siyasi bir tutum olduğu görülecektir. Çünkü o karar, YPG ve IŞİD’in çatışma halinde olduğu zamana denk geliyor. Yine bu karar, ABD’nin Avrupa’daki duruma desteğini gösteriyor.

 

Ayrıca Avrupa Adalet Divanı, PKK’nin terör örgütleri listesinde kalmasını isteyen ülkelere çağrı yapıp 24/10’a kadar divana başvurmalarını istemişti. Ancak bu sefer alışılmışın dışında kimse divana başvurmadı. Bunun dışına AB Parlamentosu’nda 38 koltuğa sahip olan Avrupa solu PKK’nin terör örgütleri listesinden çıkarılması için harekete geçti.

 

Fakat bu konuda en etkili merci yine PKK’nin kendisi olacaktır. Eğer PKK son yıllarda dünyaya gösterdiği resim üzerinde çalışmaya devam ederse ve o ideolojik saplantıdan uzak tutarsa, PKK’nin lehine bir harita ortaya çıkacaktır.