Değişen ve değişime gebe Rojava
2011'de Suriye savaşı başladığında beklentiler bugünden oldukça farklıydı. Sekülerizm, demokrasi, Özgür Suriye Ordusu, Şam rejiminin yıkılması gibi kavramlar gündemi dolduruyordu. Ya bugün?
Demokrasi artık rüyada bile yok. Sekülerizm ile özdeş gösterilen güçlerin adı bile yok. Yerlerini dünyaya korku salan Cihatçı örgütler almış. Baas rejimin yıkılmasını bırakın, gitmesini isteyen devletler için bile neredeyse bir ihtiyaç o.
Rojava yeni bir fenomen midir?
Bugünkü özellikleriyle evet. Başlangıçta bugünkü resmi öngörmek imkansız gibiydi. Rojava olayı, "Kürtler, Şam ve muhalifleri çevçevesinde" düşünülen Suriye'nin bir iç sorunuydu. Kürtlerin müttefikleri kimler olacaktı? Kime karşı savaşacaklardı? Başlangıçtaki sorular bunlardı. Şimdi ise sorular ve beklentiler çok farklı.
Şam ve muhalifleri çelişkisinde taraf tutma yanlışı
Yanlıştı, çünkü iki tarafın da gündeminde Kürt hakları halen yoktur. Federasyonun telaffuzu, milliyetçi tepkilerini daha sertleştirdi. Birbirinden binlerce insan öldürdükleri halde, Kürtlere karşı ortak tutum alıyorlar. O tutumları, Türkiye ve İran etkisinden ayrı düşünülemez diyeceksiniz. Zaten Türk yetkililer, iki devletin Rojava konusunda işbirliği yaptıklarını gizlemiyorlar. Haklı olarak, PYD ve ENKS'nin halen neden güçbirliği yapmadıklarını soracaksınız...
Sekülerizm ve demokrasi yükü
Rojava olayı, ulusal bir sorun olmakla birlikte, sanki demokrasi ve sekülerizmi de omuzlamışlar. Cihadi güçlerin yarattığı karmaşa içinde Rojava deneyi, bir umut ışığı gibi. Dünya mesajlarına değer veriyor. Onların da dünyanın ilgisine ihtiyaçları var.
Ama madalyonun diğer yüzü olmasa! Önce şunu vurgulayayım; demokrasi Kürtler için su ve ekmek düzeyinde bir ihtiyaç. Çünkü dini muhafazakarlık ve toplumsal tutuculuk, bizi de tehdit ediyor.
Maalesef tüm çekiciliğine rağmen, çelişkilerle dolu bir resim var. Rojava'da inşa edilen siyasi-idari sistem, bölgenin seküler otoriter rejimlerini andırıyor. Muhalif parti ve kişilere yaşam hakkı tanınmıyor, saldırılar günlük. Basın yasaklanıyor, gazeteciler sınırdışı ediliyor. İhlalleri izlemek ve kaydetmek zor, çünkü insan hakları elemanları çalışamıyor, tutuklanma ve saldırı korkusuyla kaçıyorlar.
Bu uygulamalarda diretmek, dayanışma çabalarını zedeliyor. Halbuki başarının asıl şartı, özgürlüklere kapıyı sonuna kadar açık tutmaktır.
Rojava'dan yüzbinler göçtü. Gidenler, değişmiş bir siyasi ve toplumsal zihniyetle geri dönecekler. Bu değişim, eğri büğrü, diktatörümsü bir demokrasiyi kabul etmeyeceklerdir. Rojava'nın kendini bu değişime de hazır tutması gerekir.
Rojava, Türkiye'nin sorunu olmuş
Kürtler, DAIŞ, El Nusra ya da diğer bir Arap örgütüyle savaşıyor olabilirler, ama çoktan Türkiye ile bir savaşa dönüşmüş. Şöyle izah edelim: Türk devletinin elinde hazır elbiseler var, kime gerektiriyorsa ona giydiriyor. Örgüt isimleri değişik olabilir, ama terzi Türk devletidir.
İlginçtir; Suriye'de çağdaş Arap milliyetçiliği, Türklere karşı doğmuştu. Ama kendini çoktan, hem de utanç verici tarzda Türklere satmış. Uluslararası alanda da, örneğin Cenevre'de Kürtlerin önündeki en büyük engel Türk devleti değil midir?
Kuzey'deki Kürt varlığı, Türkiye-Güney Kürdistan ilişkileri, Türkiye'de binlerce Rojavalı göçmenin varlığı, sınırın kuzey tarafının ekonomik, sağlık ve iletişim olanaklarının Rojava için taşıdığı önem ve daha birçok neden, durumun anlaşılmasını zorlaştırmaktadır. Ama bu zorluk, Rojava üzerindeki Türk devlet tehlikesinin varlığını değiştirmiyor.
Uluslararası bir sorun oluyor
Acıları, kayıpları ve kahramanlıklarıyla bu sonuca götüren süreci biliyoruz. Rojava'nın, Rusya ve ABD ile kurduğu ilişkiler, Kuzey için de bir pencere olabilir. Çünkü Türkiye engelinden dolayı Kuzeyle doğrudan ilişkiler mümkün olmuyordu.
Sözkonusu büyük devletleri iyi biliyoruz. Rojavayı eliboş bırakmayacaklarının güvencesi yok. Yine de o ilişkiler, alabildiğince önemlidir. Türkiye ve diğer bölge devletlerinin oyunlarının önünde bir yere kadar durmak mümkün olabilir. Güney örneğini unutmalayım; Türkiye ve İran'ın etki alanından çıkınca ancak o zaman şimdiki statukoyu elde etmesi mümkün olabilmişti.
Rojava, Güney için model olabilir mi?
Rojava sorununun vardığı boyut, Güney'le stratejik bir dayanışmayı ivedi kılıyor. Çünkü sorun çoktan Suriye sınırlarını aşmış. Komşu devletler, olaya genel Kürt sorununun bir parçası gibi bakıyor ve tutum saptıyorlar.
Bizim halen neden birlikten kaçtığımız, anlaşılmaz bir durum! Ortamın çok daha büyük olaylara ve gelişmelere gebe olduğunu biliyoruz. Olaylar o düzeye ulaşırsa, kim ilgisiz kalabilir ki?
Eğer PKK Rojava sistemini model yapıp Güney'e yönelirse, çoğu şeyi karman çorman etmeyecek midir? Maalesef Şengal'deki gelişmelerden o koku geliyor. PKK, Rojava'yı ENKS savaşçılarına kapattı. Ama Güney'de tersini yapıyor. Kendine verdiği hakkı bir diğerine vermiyor. Bu zorbalık değil midir?
Eğer sorun Êzidilik ise, otonom ya da bağımsız Kürdistan sınırları içinde her adımlarına sona kadar evet. Ama eğer devletleşme yürüyüşüne engel çıkarılıyorsa, olay hangi kutsal kavram ve acılarla süslenirse süslensin, onlar dahil Kürt davasına zarar verecektir.
Kürt partileri arasındaki çelişkiler, onları değişen durumu gögüsleme gücünü sergilemekten uzaklaştırıyor. Sonuçta yararlanan da Türkiye ve İran oluyor. Hatta bugün kimi Kürt partilerinin birbiriyle dayanışmadan çok, birbirine karşı onlarla ittifaka ağırlık verdikleri kuşkusu ağır basıyor. Demek ki kalbimiz henüz tüm Kürdistan için atmıyor.
Modellik sorununa gelelim. Her parça özgül koşullara sahip. Yine de insan iki parçayı kıyasladığında, Güney'in model olma şansı daha fazla. Kasdettiğim siyasal statükodur, toplumsal programları değil.