Katliamlar cumhuriyeti

Türkiye Cumhuriyetinin tarihi, katliam ve soykırımlardan oluşuyor. Devletin temelinde Ermeni, Yunan ve Kürt kanı vardır. "O katliamlar olağanüstü bir dönemin ürünüydü" diyeceksiniz, peki ya 1990'ların onlarca katliamı? Hadi onlar da geride kaldı diyelim. Ya Roboski katliamı (28.12.2011)? Katliamcılık, Türk egemenleri için bir alışkanlık, gelenek ve ahlak olmuş, "övünç duyulan!" bir kültüre dönüşmüştür.

  

Hangi ülkede Türkiye'de olduğu kadar öldürme özgürlüğü var? 1920-1940 döneminde yapılanlardan Roboski katliamına kadar, hangisinin sorumlusu yargılanmıştır? Hiçbirinin. Affedersiniz, bir örnek dışında…

 

General Mustafa Muğlalı ismi size yabancı gelmemeli. Onun emriyle 30.07.1943 tarihinde Van'ın Özalp ilçesi-Doğu Kürdistan sınırında, 33 Kürt köylüsü hunharca kurşuna dizilmişti. Katliam, Ahmed Arif'in "33 Kurşun" şiir kitabına ve İsmail Beşikçi'nin "Mustafa Muğlalı Olayı" araştırmasına konu olmuştu.

 

Demokrat Parti'nin (1946-1960) girişimleri sonucu Muğlalı 1948'de yargılanmış ve ağır ceza almıştı. Ama askeri mahkeme cezayı kaldırmıştı (1950). 1951'de ölen Muğlalı'nın kemikleri ordu tarafından 1988'de Ankara'daki "Anıtkabir Devlet Mezarlığı"na nakledilmiş, 1998'de de "Savaş Akademisi Kahramanlar Geçidi"ne heykeli dikilmişti.

 

Katliamcıların ödüllendirilmesi bugüne kadar süren bir geleneğe dönüşmüştür. Roboski katliamı emrini veren general Hulusi Akar'ın Genelkurmay Başkanı yapılmasının başka bir anlamı var mıdır?

 

Faili meçhul binlerce cinayet var. Hani tutuklu katiller? Yüzlerce tecavüz olayı var. Hani failleri? Ya binlerce köyün yakılmasının failleri?... Şu sonuca varmak yanlış mıdır? Türkiye'de Kürt öldürmenin önünde herhangi bir yasa engeli yoktur. Generaller neden katliam yapmasınlar ki? Kimden korkacaklar ki?

 

Katliam örgütü ve ideolojisi

 

Osmanlılar döneminde katliam örgütü, "Teşkilatı Mahsusa" idi (TM, 1913-1918). Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Kemalist elitin büyük çoğunluğu bu gelenekten geliyordu. Yukarıda ismi geçen Mustafa Muğlalı da, TM kadrosuydu.

 

Türkiye NATO'ya girince "Özel Harp Dairesi" (ÖHD, 1952) ve "Milli İstihbarat Teşkilatı" (MİT, 1965) kuruldu. İki örgüt de, TM geleneğine dayanıyor. ÖHD, TM ile "Gladio" sentezidir.

 

Peki bu örgütler kimi öldürüyordu? Kürt, solcu ve Alevileri. İki örgüt de öldürme "ayrıcalığını" kanun gücüyle ellerinde bulundurmaktadır. Olay ideolojik, politik ve geleneksel bir karakter kazanmış, insan öldürmek "doğal bir hak" görülmüştür.

 

O zihniyet, siyasi partiler, hukuk ve eğitim sistemi, üniversiteler, basın, spor kulüpleri, dini ve daha onlarca kurumla toplumu bir ahtapot gib sarmıştır. Katil temin etmek, çocuk işine dönüşmüştür. "Dünyanın hiçbir ülkesinde öldürmeye hazır bu kadar fazla insan bulunamaz" demek, yanlış değildir. Bir örnek:

 

Hrant Dink'in katledilmesi olayını biliyoruz (19.01.2007, İstanbul). Ama olayın şu yanı dikkatinizi çekmedi mi? MİT, jandarma istihbaratı, polis istihbaratı, hükümetin valisi, kimi siyasi parti temsilcileri, tümü birlikte ve birbiriyle rekabet edercesine, adetta davul zurna çalarcasına cinayeti işlettiler.

 

Katliam ve AKP iktidarı

 

Bir anomik şirket görünümde olan DAIŞ'te MİT'i, polisi ve ordu subayları eliyle iktidarın/devletin payı vardır. Türkiye'den DAIŞ'e katılan militanların büyük çoğunluğu doğrudan bu kurumlara bağlıdır. Bu nedenle Türkiye'de DAIŞ'e bir olay yüklenirken, asıl sorumluluğa oturtulması gereken adı geçen kurumlar olmalıdır.

 

Hani DAIŞ teröristti? Neden Türk devleti ona saldırmıyor? Neden Kürt güçlerinin Carablus'tan DAIŞ'i kovmasına mani oluyor? Diyarbakır (5.06.2015) ve Suruç (19.07.2015) katliamları güya soruşturuluyordu. Hani sonuç?...

 

Birkaç gerillaya karşı onlarca savaş uçağı kaldıran, Cizre, Nusaybin, Silvan ve daha birçok yerde bebeklerden yaşlılara kadar önüne gelen Kürdü öldüren ve onları "terörist" ilan eden, Şırnak'ta Kürt gençlerini canlı canlı panzerlerin arkasında yuvarlayarak katleden, ölülere saygıyı tanımayan, Kürt savaşçıların mezarlarını dozerler ve bombalarla imha eden, Kürt toprağını yasaklarla cezaevine dönüştüren, dağını taşını bombalayan iktidarı, son katliama katkı yapmaktan alıkoyacak herhangi bir ahlaki engel kalmış mıdır?

 

Direnişe evet ama şu uyarıyla

 

Bugün katliamlara karşı önlemlerden bahsediyoruz. Peki ama düşmanımızı tanımadan, ideolojik, politik ve örgütsel karakterini, ürünü olan insan malzemesini ve zihnimize kadar yansıyan etkilerini kavramadan tedbir almamız mümkün müdür?

 

Kuruluşundan beridir Türkiye'yi ordu ve onun "derin devleti" ya da "özel örgütü" yönetiyor. Bu gelenek hükümetlerin işini kısmen kolaylaştırıyordu. Hükümetler de, aygıtın bir örgütü gibi çalışıyorlardı. Erdoğan iktidarı, bu merkezi ele geçirmeye ya da kendininkini kurmaya çalıştı. Ama yanıldı. Yük ona ağır geldi. Sendeledi. Darbe üstüne darbe aldı. Bugün tam bir şaşkınlık içindedir. Ayağı habire kayıyor. Muhtemelen taşınmaz hale gelen ağırlık altında ezilecek.

 

Son katliamda iki merkezin işbirliği kadar çelişkilerinden de bahsedebiliriz. İkisi de Kürt düşmanıdır ve Kürtlere karşı her türlü vahşete başvurmakta yarışıyorlar. İkisi de tetikçi grup ve örgütleri kullanıyor. Ortak hareket ediyorlar gibi, ama birbirinin kuyusunu kazmak için de ellerinden gelen herşeyi yapıyorlar.

 

Gülen Cemaati operasyonundan beridir ordunun geleneksel "derin devleti" sürekli yükselişte. Neden bir taşla iki kuş vurmaya girişmesin ki? Neden bir taraftan Kürtleri ve Türkiyeli dostlarını katletmesin, diğer taraftan Erdogan iktidarına karşı çığ gibi yükselen tepkiden yararlanmasın?

 

Uyarım şu: Erdoğan iktidarına karşı haklı öfkemizi yükseltirken, bu varsayımları ve asıl tehlikeyi gözardı etmiyoruz (?)

 

Benim için şu sonuç nettir: Önceki katliamlar gibi Ankara katliamı da Türkiye Cumhuriyeti devletinin ürünüdür. Hükümet de o aygıtın bir parçasıdır. Bu gerçeği haykırmadıkça, kitlelerin öfkesini yanlış yöne sevketmiş olacağız.

 

Suruç katliamına duyulan tepki, PKK ile devlet arasındaki çatışmaların doğurduğu karmaşa içinde kaybolup gitti. Bu defa da öyle olmaması için gerekli uyanıklık ve kararlılığı gösterebilecek miyiz? Tabii ki görev büyük, yük ağırdır. İnsani duygu sahibi herkesin katkısını, bedeli ne olursa olsun hepsinin elini taşın altına koymasını gerektirmektedir.

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)