Humeyni Kerkük’te

16-02-2016
Samal Ahmedi
Etiketler Kerkük Valisi Humeyni İran İslami Cumhuriyeti Yeşil ve Sarı Zonları
A+ A-

“Her sarayın büyüğü birtakım nasihatlerde bulunur. Bu nasihatleri gönülden kabul et!” (Hakani)

 

İran İslam Cumhuriyeti’nin fikir babası ve kurucusu Humeyni, İranlılar’ın devrim sayesinde 1979’de iktidara geldiğini, kendisinin de seçilmiş imamlardan biri sıfatıyla, dünyada iyilik ve kötülüğü yeniden yorumlamakla mükellef olduğunu duyurdu.

 

Humeyni, din aracılığıyla Şii olan İran halkının büyük bir bölümünü kendi çizgisine çekebileceğini biliyordu. Bundan dolayı, Müslümanlar’ın liderliğini bir görev olarak tanımladı. Üstelik bu görevin de Allah tarafından kendisine verildiğini iddia etti.

 

Humeyni, fetvalarla ideolojik olarak önüne çıkan engelleri yok ediyordu. Onun yolunun önündeki engellerden biri de Rojhılat’taki (İran Kürdistanı) Kürt Ulusal Hareketi’ydi.

 

37 yıl önce Kürtler, fiili olarak savaş meydanında Humeyni’yi dize getirdi. Savaş 3 ay sürdü. Bu aşamadan sonra mecburen Kürtler ile diyaloğa boyun eğmek zorunda kaldı.

 

Ancak bu diyaloğ barışçıl bir müzakereyi desteklemek için değildi. Aksine, diyaloğun amacı Şii askeri gücünü kuvvetlendirmek ve dengesiz bir savaşı Kürtler’e dayatmaktı. Fakirliğin had safhada olduğu bu dönemde binlerce Kürt katledildi.

 

Bu yazıyla Kürtler’in Rojhılat’ta verdiği mücadeleyi hatırlatmak istedim ancak konunun ayrıntılarına girmek istemiyorum. Asıl üzerinde durmak istediğim, Humeyni’nin dünyayı işgal etme rüyasından, yani idoelojik felsefesinden bahsetmek.

 

 

Bölgedeki milletlerin tarihine baktığımızda, Humeyni’nin İslam Cumhuriyeti’nin amacı ve gayesi daha açık bir şekilde gözler önüne seriliyor.

 

Humeyni rejiminin, Irak , Suriye, Filistin, Lübnan, Bahreyn ve Yemen gibi ülkelerde siyasi ve askeri olarak saldığı köklerden yola çıkarak, insanlık doğasına karşı kötü ve aşağılık bir görüş yaymak istediği daha net anlaşılıyor.

 

Bu ideolojinin amacı da, insanlığın tamamına onların “mutlak hayır” inancı olarak adlandırdığı şeyi dayatmaktır.

 

Bu arada bunlarla beraber, başka yöntemlerle aynı amaç için çabalayan başka grup ve imamlar da vardı.

 

Muhammed Kaid, “Yeryüzünün Zulüm, Cehalet ve  Araf’takileri” adlı kitabında 27 yıl önce, 1989’un Aralık ayında, İran İslam Cumhuriyeti’nin kurucularından bir heyetin, Sovyetler Birliği’nin son lideri Mihail Gorbaçov’a bir mektup yazdıklarını dile getiriyor.

 

Mektupta, “Marksizm’e sırt dönerken, Batı’nın kapitalizminin avına düşmeyesin. Daha fazla bilgi sahibi olmak için İbn Arabi ve İbni Sina’nın kitaplarını oku” ifadeleri yer alıyor.

 

Sözkonusu toplantıda hazır bulunun birinin ifadesine göre, Gorbaçov, 45 dakika boyunca gülümseyerek mektubun tercümesini dinlemiş ve kültürler arasındaki diyaloğu memnuniyetle karşılamış.

 

“Belli ki İmam hazretleri bizim ideolojimizi beğenmiyor” diyen Gorbaçov’un, “Acaba biz de onu kendi okulumuza mı davet etsek? Tabii ki de bu bir şaka” dediği ifade ediliyor.

 

İki ideoloji arasındaki farkın ne kadar büyük olduğunu çok açık. Biri İslam’a davet ediyor, diğeri  “şaka yaptım” diyor.

 

1991’deki büyük ayaklanma sonucu Güney Kürdistan’da Kürt yönetimi kuruldu. Bu tarihten beri sözkonusu bölgenin siyasi yetkilileri, İran İslam Cumhuriyeti ile diplomatik ve ekonomik ilişkilerini sürdürüyor.

 

İşte bu yüzden İran’ın işgali altındaki Kürdistan’da milletimizin mücadelesi, Güney’in güvenliğine feda edilmiş durumda. Bu fedakarlık bir ayıp değil, aksine tarihi bir gururdur. Ancak asıl soru şu; İran ile Güney’deki Kürdistan Bölgesi arasında bu diplomatik ilişki nasıl? Acaba (maalesef) bölünmüş bölge yetkilileri hangi ölçüde İran’la ilişkilerinin felsefesini kavramışlar? Acaba bu konuda Rojhılat’ın konumu nasıl gözönünde bulundurulmuş?

 

Dediğim gibi şimdiye kadar Güney Kürdistan iki parçaya bölümüş durumda. Bölgedeki basın ve edebiyat da “sarı” ve “yeşil” zonları olarak (KDP ve KYB) diye ikiye ayrılıyor. Yeşil zon da kendi içinde yeşil ve lacivert olarak ikiye bölünmüş durumda.

 

Güney Kürdistan tarihinde İran’la ilişkiler daha çok yeşil zona yansımıştır. Sözkonusu zon ikiye ayrılınca yeşil - lacivert olarak anıldı. Bundan dolayı bu yazı daha çok yeşil zona hitap ediyor.

 

Birçok Rojhılatlı peşmerge, İran tarafından katledildi.  Ancak onlar bundan habersiz midir?

 

Her neyse Güney Kürdistan’ın yeşil zonu ile İslam Cumhuriyeti arasındaki ilişkilerin niteliği ve niceliği olan asıl konuya dönelim. Humeyni’nin İslam Cumuriyeti’nin dışilişkiler felsefesine, dünyanın tamamında iyi ve kötüyü yeniden yorumlamayı amaçladığını dile getirmiştik. İşte Humeyni, bu amaçla farklı bir dünyadaki Gorbaçov’u davet etmeyi ihmal etmiyor. Yeşil zondaki yetkililer, Tahran’ın bu amacını anlamışlar mı acaba?

 

Kürdistan’ın önemli bir şehri olan Kerkük’te Humeyni adına bir kültür merkezinin inşa edilmesi hiç de  sevindirici değil. Irak federal sisteminde, Kerkük’ün herhangi bir Arap ülkesiyle ve İran’la ilişkisi olmaması gerektiğine inanıyorum. Ayrıca herkesin de bu konuda bana katılması gerektiğini düşünüyorum.

 

Acaba Kerkük Valisi, Kürt evlatlarının katli için fetva veren Humeyni’nin adını bir kültür merkezine verilmesi hakkında ne düşünüyor?  Diyelim ki tüm bunlar kültürel bir pazarlık. O zaman Tahran’ın bir caddesine Şeyh Mahmud veya Mele Mustafa Barzani adı konulsun.

 

Eğer Kürt diplomatları bunu söyleyemiyorsa, görevini yerine getirmemiş demektir. Aksine, ülkesinin zenginliklerini karşı tarafa teslim etmiştir.


 (Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli