Bir soykırımın dini ve politik referanslarla meşrulaştırılması
1986-1989 yılları arasında Irak Kürdistanı’nda Baas rejimi tarafından gerçekleştirilen Enfal operasyonu, modern dönemin en kapsamlı etnik temizlik ve soykırım kampanyalarından biri olarak tarihe geçti.
Dönemin Irak lideri Saddam Hüseyin’in emriyle Baasçı sosyalist ideoloji ile şekillenen otoriter rejim, Enfal adlı bu operasyonda dini referansları da araçsallaştırarak yaklaşık 182 bin Kürt’ün sistematik biçimde katledilmesini gerçekleştirdi.
Operasyon, aynı zamanda 5 bini aşkın Kürt köyünün yakılıp yıkılması ve toplu nüfus sürgünlerini de içeren geniş çaplı bir imha stratejisinin parçasıydı.
"Enfal" ismi, Kur’an’daki 8. sureden alınmıştır. Bu sure, savaş ganimetleri, müminlerin itaat yükümlülükleri ve savaş sırasında Allah’a güvenme esasına dair ayetleri içermekte.
Saddam rejimi, bu sureyi İslami bağlamından kopararak siyasal bir savaş fermanına dönüştürdü. Iraklı devlet görevlileri ve din adamları, Kur’an’ın bu bölümünü, rejime karşı gelenlerin —özellikle de Kürtler gibi etnik azınlıkların— “dinden dönmüş” ya da “isyancı” ilan edilerek öldürülmelerini meşru göstermek amacıyla yorumladı.
Bu tür bir yorumlama hem teokratik hem de totaliter rejimlerin dinî söylemleri siyasi şiddeti haklılaştırmak için nasıl araçsallaştırabildiklerinin açık bir göstergesi olarak kabul edilebilir.
Uluslararası Ceza Mahkemesi, Enfal operasyonunu soykırım olarak tanımladı ve bunun insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunu vurguladı.
Human Rights Watch tarafından hazırlanan Genocide in Iraq: The Anfal Campaign Against the Kurds başlıklı rapor, Enfal'in sadece askeri bir operasyon değil, etnik temizlik amacı güden organize bir devlet terörü olduğunu belgelemiş durumda.
Rapora göre kurbanların çoğunluğu sivil, kadın ve çocuklardan oluşmakta; bu da operasyonun topyekûn bir halkı hedef aldığını ortaya koymakta.
Ayrıca Birleşmiş Milletler belgelerinde de operasyon sırasında kimyasal silahların kullanıldığı, sivillerin zorla yerinden edildiği, toplu mezarların oluşturulduğu belgelenmiştir.
Bu trajik olay, sadece Irak’taki Kürt halkı için değil, tüm dünya için soykırımın siyasi iktidarlar tarafından nasıl dini gerekçelerle meşrulaştırıldığını anlamak açısından ders niteliği taşıyor.
Kürtler, Müslüman kardeşlik söylemleriyle çoğu kez dayanışma bekledikleri bölgelerde yalnız bırakıldılar. Hem Arap milliyetçiliği hem de İslamcı siyasal akımlar tarafından hedef haline getirildiler. Bu durum, İslam dünyasında etnik kimliklerin ve hak taleplerinin çoğu zaman ümmetçilik kisvesi altında bastırıldığını da gözler önüne seriyor.
Enfal operasyonu, uluslararası hukuk açısından hem soykırım hem de insanlığa karşı suçlar kapsamına giriyor. Kürtlerin tarihsel hafızasında derin bir yara olarak yer alan bu katliam, sadece bir dönemin politikalarının değil, aynı zamanda dinsel söylemlerle bezenmiş etnosentrik şiddetin somutlaşmış hâlidir.
Bu tür tarihsel travmaların sadece anma törenleriyle değil, aynı zamanda uluslararası hukuk mekanizmaları ve kolektif hafıza çalışmaları aracılığıyla yüzleşilmesi gereken yapılar olduğu unutulmamalıdır.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)