İki hafta önce Suriye topraklarına yönelik muhtemel bir Türk ordu operasyonuyla oturup kalkıyorduk. Bugün ise ondan bahseden kimse yok. Ne oldu? Zihine yönelik bir psikolojik operasyon muydu o?
Bir hatırlayalım; 1.10.1998'de Türkiye Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, şunu diyordu: "Suriye'ye karşı mukabele hakkımızı saklı tuttuğumuzu, sabrımızın taşımak üzere olduğunu dünyaya ilan ediyoruz/"
3-6.10.1998'de Türk ordusu, Suriye sınırına zırhlı birlikler yığdı. Tehdit sonuç verdi, Öcalan Suriye'den çıkarıldı (9.10.1998).
Korku yayma propagandası hızını kesmeden devam etti. 28.01.1999'da MGK'dan, "Türkiye'ye komşu ülkelerden birinin Öcalan'ı barındırması eylemini savaş gerekçesi kabul edeceğiz" açıklaması geldi. Sonuçta Öcalan tuzaklarına düştü.
Savaş durumuna düşen Ankara ve Şam, çok geçmeden "aralarından su sızmayan dostlara" dönüştüler, PKK'ya/Kürtlere karşı "Adana Anlaşması"nı imzaladılar (20.10.1999). Bu anlaşmanın çoktan artık bir anlamı yoktur. Ama ilginçtir, AKP hükümetinin gazeteci kılıklı pekçok yardakçısı, muhtemel bir operasyonu, bu anlaşma hükümlerine dayandırarak haklı göstemeye çalıştılar.
Örneği niye verdim? Türkiye haksız olmasına rağmen, bağırıp çağırarak, ortalığı velveleye vererek, tehditler savurarak ve güç gösterisiyle sonuç almayı bir yöntem haline getirmiştir.
Bu defa da mı?
Türkiye'nin "kırmızı çizgileri" habire değişiyor. Bu defaki güya Fırat Nehri’dir. "YPG'nin onu aşması, sınırın güneyinde operasyon demekti!" Tehdit buydu.
Olay, ABD'den yüksek bir heyetin Türkiye'yi ziyaret etmesine yol açtı. Sonuç net değildir, ama bazı konularda uyuma vardıkları söylenebilir. Çünkü toplantıdan sonra Türkiye, dostlar çarşıda görsün meyalinde DAIŞ operasyonları yaptı(?) Doğru yanlış, güya DAIŞ de Türkiye'yi tehdit etti. Belki de tümü sadece Amerikalıları aldatmak içindi. Ama bilinen bir sonuç; Cerablus'a yönelik YPG eylemleri durdu. Zaten ABD savaş uçaklarının desteği olmadan, öyle bir operasyon düşünülemez.
Bu durumda sorumuzu yinelememiz yerindedir: Türkiye yine mi amacına ulaştı? Ancak, Cerablus bölgesini ve sınır geçişlerini DAIŞ elinde tuttukça, geleceğe yönelik hangi plan tutar ki? Bu nedenle diyebiliriz ki ABD ile Türkiye'nin ulaştığı "uyum", birbirine oyalamadan öteye bir anlam taşımıyor. Çelişkiler giderilmiş değil.
Olaydan alınması gereken bazı dersler
1- Mevcutta Rojava Kürt hareketinin önündeki büyük engel, Türkiye'dir. Türkiye'nin Suriye planında birinci yeri, Kürt kazanımlarının önüne geçmek oluşturuyor.
2- Her ne kadar iki tarafın çıkar ve beklentileri farklı da olsa, savaşın yeni boyutları nedeniyle; PYD'nin ABD'nin desteğine ihtiyacı, büyük önemdedir. Ayn Issa örneği, öğreticidir. ABD savaş uçakları bombalamayı kesince, DAIŞ orayı geri aldı. Hemen sonra bombalama başlayınca, YPG tekrar ele geçirdi.
Haseki'deki durum da benzerdir. PYD gizlemesine rağmen, orada Şam güçleriyle ittifak içindedir. Şam güçlerinin varlığı bahanesiyle, ABD savaş uçakları oradaki DAIŞ hedeflerini bombalamıyor. Böylece sokak savaşı, sivil ve savaşçı ölümleri ve yıkım artarak devam etmektedir.
3- ABD ilişkisi, vurgulanan önemine rağmen, yukarıdaki tehlikeleri içeriyor. Türkiye'nin bize dokunan istemlerini kırmayabilir. Politik duyarlılık, son derece önemlidir. Ama o hassas ve son derece önemli o ilişki, soyut ideolojik önyargılara kurban gitmemelidir.
4- Afrin'e uzanan koridor, Rakka operasyonundan daha çok Kürtlerin çıkarınadır. Biliyoruz ki Suriye'nin de, Türkiye'nin de sınırları meşru değildir. Kürtlerin ülkesi ve insanıyla bölünmüşlüğü ve köleliği üzerinde oluşmuş sınırlardır. Onlar egemen olduğunda, Kürtlerin adı bile yoktur. Fakat bizler, Arap, Türk ve diğerleri, tümünü kabul ederek egemen olmak ya da eşit olmak istiyoruz. Bizim egemenlik istemimiz, onlarınkinden daha meşrudur ve daha iyidir. Madem ki gerçek bu, neden bizler halen de Suriye (ve Türkiye) sınırlarının savunulmasından bahsediyoruz ki?
5- PYD/PKK, bugünkü durumu şimdiye kadarki tutumuyla yönetmesi çok zordur. Çünkü omuzlara çok büyük bir sorumluluk ve yük binmiştir. İvedi bir şekilde Kürt toplumundan kitlesel, askeri ve siyasi desteğe ihtiyaçları vardır. YPG'nin fedakarlık ve kahramanlığını izliyor ve savunuyoruz. Ama sonu gelmeyen şehit kervanını ve iç toplumsal sorunları da izliyoruz. Vurguladığım değerler, toplum desteğine kapıyı kapamanın gerekçesi yapılmamalıdır. Öylesi bir sorumsuzluğun vebali çok ağır olacaktır.
Eleştiri ve öneri
Güney Kürdistan'da belki binlerce Rojavalı peşmerge vardır. YPG (doğrusu PKK), onların Rojava'ya dönmelerini istemiyor. Gerekçeleri ve bahaneleri şunlardır:
1- KDP ile YNK'nin çelişkilerinin geçmişine atıf yapılarak, iki başlılığın iç çatışmalara davetiye çıkaracağı…
2- O savaşçıları temsil eden siyasi örgütlerin, Türkiye ile ilişki içinde olduğunu ileri sürüyorlar.
3- PYD muhaliflerine göre ise; Şam yönetimi ile PYD/PKK arasındaki anlaşmadan dolayı, onlara yol verilmemektedir.
Sondakinden başlayayım. İddiayı doğru görmek istemiyorum. Ama eğer doğru ise, bu büyük bir utançtır. Böylece Rojava'daki rejim güçlerinin varlığı, bir daha gündem geliyor. YPG'den onlara karşı savaşmasını isteyen olmamasına rağmen, Şam'ın artık tüm Suriye'nin temsilcisi olmadığı ortadadır, hele Rojava'nın temsilcisi hiç değildir ve olmamalıdır.
Bu durumda, Rojava'da herhangi bir Kürt partisinin varlığı, Şam'ın varlığından çok daha meşru değil midir? Umarım PYD, dönemin uygunluğunu değerlendirir ve çelişkili tutumunu düzeltir.
Bazı Rojava partilerinin Türkiye ile olan ilişkilerine dair PYD eleştirileri, yerindedir. Zira Rojava konusunda Türkiye'nin düşmanca politikası ve tutumu nettir. Buna rağmen, PYD çelişkiyi rahatlıkla çözebilir. Ama sanki kasten çözümsüzlüğe sürüklüyor. Yoksa konu hiç de öyle abartıldığı gibi karmaşık değildir.
Birinci nedene gelirsek; ikili yönetimden korku yerindedir. Ancak onu gidermenin yolu kapıyı kapamak değil, aksine savaşçıların cephe kardeşliği için sonuna kadar açmaktır. Çünkü o kardeşlik, siyaset madrabazlarının oyunlarına yolu kapayacaktır.
Bana öyle geliyor ki PYD ve arkasındaki “akıllılar”, bilerek korkuyu büyütüyorlar. Neden de, çok iyi bildiğimiz ve bir hastalık diyebileceğimiz parti yarışçılığıdır.
ABD'nin istemiyle Rojavalı peşmergelerin dönüş yolunun açılabileceğine dair haberler dolaşmaktadır. Umarım doğrudur. Öyle birşey, Rojava hareketini çok daha güçlendirecektir. Kobani olayından biliyoruz ki, Kürt halkının birliğini güçlendirecek, partilerimiz arasındaki uyuma katkı yapacaktır.
Her zamanki soru: Neden bizler kendi irade ve inisiyatifimizle gerekli tutumu takınamıyoruz? Neden ile de diğerlerinin müdahalesiyle adım atıyoruz?
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın