Aralık 1978 Maraş soykırımı bir bütün olarak ele alınıp değerlendirilmediği sürece, acı bir dönemin acı hatırası olarak kalacaktır. Olayların üzerinden bu kadar zaman geçmesine rağmen tartışılmaya devam etmesine bakıldığında, derin tanımlama ve anlamdan çok, bir acı sürecin hatırlanmasına indirgenildiği görünmektedir.
Bölgemizde her hangi bir toplumsal veya güncel sorunda olduğu gibi, konuyu ele alan kişi ve kurumun duruşu ve çıkarına göre tanımlamalar geliştirildiği görülmektedir. Oysa dünyanın herhangi bir ülke veya bölgesindeki kaderi gibi, genel politika ve milli çıkarların gerçekleştirilmesi için yapılan sistemli, devlet destekli katliam ve sürgün ile demografi değiştirilerek, egemen milli kimlik ve ekonomi oluşturma faaliyetinin en uç gösterisidir. Bu egemen sistem-devletin kültürel, ekenomk vb beyaz faaliyetlerin yetmediği yer ve alanlarda resmi veya sivil-milis güçlerin devreye sokularak başka dini veya kimliklerin kontrol altına alınması, sürülmesi veya sindirilmesi biçiminde olmaktadır.
El Salvador’da, Endenozya’da, “öldürme faaliyeti” olarak adlandırılan devlet operasyonları bunların bilinen farklı kıta örnekleridir.
Maraş ’78 adlandırılması bile adlandıran kurum veya şahsın durduğu yerle bağlantılı olmaktadır. Soykırım, katliam, saldırı, talihsiz olay, provakasyon ve son adlandırma ile pogrom, bu tanımlamalardan en temel olarak kullanılanları olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bunların içerisinde tanımlama olarak genel durum ve yapılma amacına bakıldığında, etnik soykırım veya sürgün amaçlı olduğu düşünüldüğünde pogrom kavramı en yakını olarak görülebilir.
Tanımlama olarak pogrom: bir kimliğin, milletin, grubun, dini-inanç çevresinin devlet destekli vandal bir saldırı ile katledilmesi ve bulunduğu alanda sürgün edilmesidir. Ekonomik, kültürel ve kimlik olarak da bastırılma ve etkisiz, sessiz hale getirmede bunun bir devamı olarak düşünülebilir. Sonuçta bölgeyi boşaltma, malına-mülküne el koyma ve değerlerin değiştirilmesi de gündeme alınmaktadır.
Maraş veya buna benzer pogrom “Misaki Milli” sınırları içerisinde, 1920 sonrası neredeyse her bölgede yapılmış ve başarılı olmuştur. Sonuçta çoğunluklu bir “Türklük” oluşturulmuş, ekonomik, kültürel veya stratejik bölgelerde başka kimlikler ya sürülmüş ya da tamamen asimile vb ile kontrol altına alınmıştır.
Dikkat edilirse bu devlet destekli faaliyetler başka kimlikleri hedeflemiş ve başarılı olmuştur. Küçük ölçekli olarak da sürekli devam ettirilmektedir. Yeni dönem örnekleri, küçük ölçekli olanlar, Gazi katliamı, Karadeniz veya Ege’de Kürd nüfusun, mevsimlik işçilere saldırı vb sürekli gündemde tutulmaktadır.
Maraş’ta bu açıdan bakıldığında sol etkileşimli Alevi Kürdlerin kendi kimliği ile ekonomik, kültürel siyasi olarak örgütlü bir güç haline gelmesinin engellenmesi istemesinden kaynaklanmıştır. Maraş tarihsel olarak Kürd nüfusun alevi kimlikli yaşadığı etkili olduğu Kürd coğrafyasının en batı bölgesi ve oldukça tarihi stratejik önemi bulunmaktadır.
Dersim’den Antep’e bir Alevi Kürd hilali çizildiğinde Maraş bu çizgide önemli bir yer tutmaktadır. Amaç bu hilalin güçlenmesi değil gücün engellenerek hilalin kırılması ve dağıtılmasıdır. Nitekim pogromdan sonra sadece Maraş’ta değil Malatya ve Sivas’ta da Alevi Kürdler yoğun bir biçimde önce batıya sonra da, alan açılarak Avrupa’nın çeşitli ülkelerine dağılmışlardır. Bu dağılma sadece ekonomik veya siyasi olsa idi bölgede Alevi Kürdlerden daha yoksul olan Türk kitlesi de boşalması gerekirdi. Durum öyle olmamış bu hilalde sadece Alevi Kürd nüfusu göç etmiştir.
Maraş buradan bakıldığında tarihsel sürecin bir parçası olarak Kürd yerleşmesinin dağılması-dağıtılması faaliyetidir. ‘Nüfus Mübadelesinden’ 1980’lere kadar en kapsamlı devlet planı ve saldırısıdır. Başarılı olmuştur. Maraş’ta Alevi Kürd ya kalmamış ya da az bir nüfusla dağınık örgütsüz, sessiz kalmıştır.
Cumhuriyetin ilk yılları ile başlayan bu alan temizleme veya başka kimlik , millet, inancı kontrol altına alma veya sınırlama, yok etme faaliyetlerinin ilki büyük çapta Koçgiri Mart-Haziran 1921 ile başlamış Sivas Alevi Kürdlerden arındırılmıştır.
Resmi olarak Lozan antlaşması ile gelen Ocak 1923’de nüfus mübadelesi ile 2 milyona yakın çoğunluğu Yunan olmak üzere Yunan–Türk nüfus değişimi ile başlamıştır. Bu iki tarihsel olayın arasında birkaç bahane ile Çerkez nüfusu kontrol altına alınıp önderleri sürülmüş, topluluk dağıtılarak ya devlete bağlanmış yada dağıtılarak güçsüz etkisiz hale getirilmiştir.
Sonra çok az bilinen, ilginç biçimde Haziran-Temmuz 1934’de Trakya’da, bir biçimde bahane ile Yahudi topluluğa saldırılıp 15 bin Yahudi topluluğu göçertilmiştir. Bu durum bile tek başına Maraş olayına benzemektedir.
Son olarak “uydurma” bir provakasyon ile ki Maraş’ta öyle başlamıştı. Eylül 1955 olayları ile İstanbul’da geri kalan Rumlara saldırılmış, iş ve evleri talan edilmiş 100 binlerle ifade edilen Rum nüfusu Misaki Millide 10 binin altına düşürülmüştür. Dersim 1938 biliniyor. Elbistan 1967, Malatya 1968 ve Çorum’da küçük çaplı korkutma ve dağıtma amacı ile aynı denemeler yapılmış yine başarılı olmuştur. Böylece Alevi Kürd hilali etkisizleştirilmiş, nüfus olarak azınlık haline getirilmiştir.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın