HDP'nin önündeki ödevler ve zorluklar

18-06-2015
Selahattin Çelik
A+ A-

Türkiye seçimlerinin beklentilerin üstünde sonuçlar verdiğinde herkes hemfikir. Resmin dışta yaptığı yansıma önemlidir. AB ve ABD, Kürt politikasından dolayı Türkiye'yi sürekli eleştiriyorlardı, ama sonuçta hep Türk devletinin tarafını tutuyorlardı. O tutumlarıyla kendilerini de zor duruma sokuyorlardı. PKK ile alışverişleri zordu. Ama şimdi HDP ile ellerine hatalarını düzeltme fırsatı geçiyor. Artık Türkiye ile ilgili konularda HDP de muhataplarıdır. Bu yepyeni bir durumdur.

 

HDP devlete ortak mı oluyor?

 

Seçim sonuçları bir anlamda onu gösteriyor. Önemli devlet kurumlarının yürütmesinde ve komisyonlarda HDP'li temsilcilere yol açılıyor. Bu ve yukarıdaki vaka, devleti ve partilerini korkutuyor, ödlerini patlatıyor. Bu 'felaketin' önüne geçmek için her türlü yola başvuracakları kesindir.

 

Bu pencereden olaylara bakıldığında, ordu ile milliyetçi Türk partilerinin işbirliği için zemin geniştir. Ancak AKP, MHP ile işbirliği yapması durumunda, Kürtlerle bağlarını iyice koparacağını gözönünde bulundurmak zorundadır.

 

Ya CHP'nin yeni pozisyonu? Biz bu partinin ideoloji ve politikasını iyi biliyoruz. Deniz Baykal'ı iyi tanıyoruz. CHP'yi MHP'leştirmişti. O, Talabani ve Barzani katılıyor diye uluslararası toplantıları terkedecek kadar Kürt düşmanıdır. Pekçok ırkçı milliyetçinin CHP'yi terkettiği doğrudur. Ama eğer CHP'nin elinden gelseydi; "x", "w", "q" harflerinin kullanımı halen yasak olacaktı. Kürt çocukları her sabah halen o ırkçı marşı okuyor olacaklardı. Kürt televizyon ve okulları ve Güney'le bugünkü ekonomik bağlar olmayacaktı.

 

CHP'nin kendi başına iktidar olmayacağı ve Kürdistan'da taban bulmasının artık geride kaldığı, net olan gerçeklerdir. CHP, HDP'ye mahkumdur. HDP ona değil. CHP, tarihsel olarak her açıdan Kürtlere borçludur. Eğer halen kemalist devlet ve toplum peşinde ise ve HDP'yi payanda yapma gayretindeyse, HDP'nin görevi, onun hevesini kursağında bırakmak olmalıdır.

 

Türkiyelileşmek ne demektir?

 

Kavramın kökeni, devlet sınırları anlamında Misaki Milli'ye (Ulusal Ant) dayanıyor (1919/1920). Başlangıçta Güney ve Batı Kürdistan da o sınırlara dahildi. O parçalardaki İngiliz ve Fransız varlığı, Türkiye'nin planını bozmuştu. Yine de Türkiye, büyük Misaki Milli rüyasından vazgeçmiş değil.

 

1920-1940 döneminde Kürtler, bu işgalciliğe karşı baş kaldırdılar, direndiler. Evet o dönem ideal bir ulusal program ve örgütlenmeye sahip değillerdi, ama tüm direnişlerinde Misaki Milli'ye meydan okuyan özgürlük ruhu vardı. 1970'lerde Kürtler çağdaş ulusal bir programa sahip oldular. Türk devleti işte o özgürlükçü ruha düşmandı, onu söndürmek istiyordu. Kürtlerden o zihniyeti terketmelerini ve "bayrak, Türk dili, Mustafa Kemal, Türkiye'nin bölünmezliği ve devletin kalıcılığı" gibi Misaki Milli "kutsallıklarını" kabul etmelerini istiyordu.

 

Tutuklu ve çaresiz durumdaki Öcalan'a bunları benimsettiler. Bu zehir gibi acı gerçeğin vurgulanması, Öcalan düşmanlığı değildir. Aksine, ben ona yaptırılana düşmanım. PKK ve legal örgütleri, ismen o programı kabul ediyorlardı, pratikte değil. Zaten devlet bu konuda onlara inanmıyordu. HDP'nin "Türkiyelileşme" iddiası, işte bu inançsızlık ve korkuyu yıkmaya yöneliktir. Bu yüzden çok sayıda "beyaz Türk", projenin üstüne balıklama atladı.

 

HDP şimdi Misaki Milli programı içinde demokratik yöntemlerle değişiklikler yapma gayreti içindedir. İddia beni gerilere, eski Türk Dışişleri Bakanlarından Turan Güneş'in sözlerine götürdü: "İsveç attır, Türkiye Cumhuriyeti de eşek. Kürt sorununun çözümü için eşeğin at olmasını beklemeniz gerekir. Size en azından yüz yıl gerekir. Evet, Kürt sorunu ve Kürdistan vardır. Eğer o kadar yiğitseniz, buyrun sahaya...(25.05.1981, AB Üçüncü Dönem Toplantısı, Strasburg).Ne diyelim, yaşam bir anlamıyla sürprizlerden oluşur. Umarım kuşkularım yersiz çıkar, bizimkiler eşeği ata çevirmeyi becerirler. Kolay gelsin!

 

Seçim sonuçları ve diğer Kürdistan parçaları

 

Daha başından Rojava olayları üzerinde doping etkisi yaptı. AKP basını, oradaki Kürt başarılarını karalama seferberliği içindedir. Türk ordusu ve hükümetinin olaylara karşı tutumunun ne olacağı belli olmamakla birlikte, net olan şu: Rojava Kürt hareketi başarılıdır ve ABD ile Türkiye'nin oradaki politikası birbirine zıttır. Öyle görünüyor ki muhtemel koalisyonlarla birlikte, Güney olayları adım adım gündeme gelecektir. Ankara'dan "Suriye ve Irak'ın toprak bütünlüğü" sözlerini daha çok işitebiliriz. Olabilir ki bir daha Türkmen olayını kaşıyabilirler. Oradaki PKK varlığını yine bahane edebilirler...

 

Bizim için burada önemli olan adı geçen konularda HDP'nin tutumudur. Diyelim ki Güney Kürdistan bağımsızlığını ilan etti. Olay Türk Meclisine geldi. HDP nasıl tutum alacaktır? Irak'ın toprak bütünlüğünü mü öne sürecektir?

 

Seçim sonuçları vesilesiyle bazı PKK yöneticilerinin açıklamalarını izledim. Sözde ulusal kongre istiyorlar. Ama kaba, kavgacı, buyurucu, tehditvari, ilhakçı ve Güney yöneticilerini küçük düşürücü bir şekilde. Halbuki HDP'nin başarısı Kürtlerin arasında genel bir memnuniyete yol açtı ve o memnuniyetin mesajı: İyimserlik, dayanışma ve birliktir. Kimsenin o başarı ve sevinci suistimal etme, onu Kürtler arasında gerginlik ve çatışmaları körüklemek için araç yapma hakkı yoktur. Öylesi bir büyüklüğe, böylesi düşükçe bir yaklaşım... Yazıklar olsun!

 

Öcalan'ın rolü

 

Son olaylardan sonra, Öcalan'ın söyleyeceği ve yapacağı daha ne kaldı ki diyeceksiniz. Hükümet kanadından çelişkili açıklamalar dikkatinizi çekmiş olmalı. "Süreçten" sorumlu Yalçın Akdoğan, "HDP artık sadece sürecin filmini yapabilir" sözleriyle "süreci unutun" derken, sürecin eski sorumlusu Beşir Atalay, "seçimlerden dolayı sürecin yavaşlatılması yanlıştı" sözleriyle "devam edecek" mesajını veriyordu.

 

PKK de seçim sonuçlarının sarhoşluğuyla çubuğu yükseltti. Silahların bırakılması sorununu Öcalan'ın alanından çıkardı. "Güçlendirilmiş görüşmeler", "Öcalan'la ilişki kolaylığı", "gözlemciler" ve "Öcalan'ın serbest bırakılması" gibi konuları şart olarak öne sürdü.

 

İki taraf da "ile de Öcalan" dediğine göre, o bundan sonra da oyunun içinde olacaktır, hem de olabilir ki baş oyuncu pozunda. Tabi ki sepetine ne koyduklarını henüz bilmiyoruz. Ama şu sonuç net, olayda PKK'nın ağırlığı artmış durumda.

 

HDP ne yapmalı?

 

HDP'ye, PKK'den ve Kürt sorunundan vazgeçmeyi dayatacaklar. Anlamsızdır, çünkü PKK zaten olayın senarist ve rejisörü. Ancak HDP'ye mevcut müdahale tarzı, iki tarafa da zarar verebilir. HDP kulvarında kendi kendine yeterli olabilmelidir. HDP Kürt partileri arasındaki rekabette taraf tutucu tutumundan ziyade, yapıcı olmalıdır. Kürt partilerinin neden olduğu insan hakları ihlalleri konusunda da duyarlı olabilmelidir. Son gelişmeler ve değişmelerle birlikte, HDP'nin Kürt sorununu hangi konsept içinde ve nasıl gündeme getireceği benim içinde temel bir merak konusudur.

 

Alevi ve sol destekçileri HDP'den uzaklaştırmak isteyecekler. HDP'de öyle bir korkunun olmaması gerekir. Çünkü onlar başından beri Kürt hareketinin bir bileşkenidirler. Eksik olan, desteklerini bu çoklukta sunamamalarıydı. Ayrıca onlar da HDP ile söz sahibi olmuyorlar mı? Neden o olanağı kaybetsinler ki?

 

Destekçi dindar ve muhafazakar Kürt çevrelerini ondan uzaklaştırmak isteyeceklerdir. HDP'nin o kesimlerin desteğinin anlamını iyi algılaması gerekir. Kürt toplumunun farklı kümelerinin uyum ve dayanışması olanağı ilk defa bu kadar büyük düzeyde ortaya çıkmıştır. Toplum kesimlerine karşı önyargıların giderilmesi ve iç demokrasinin işletilmesi son derece önemlidir. Toplum, parti değildir. Kaba, ağavari, gruplaşma ve çeteleşmeye kayan siyasete yol kapalı olmalıdır.

 

Deneyimimden biliyorum, insan küçük kalmaya alışıp birden büyüdümü, yetmiyor, büyümeye ayak uyduramıyor, küçük kalmada diretiyor, hayali suçlamalarla ayak kaydırmaya başlıyor. Birden 80 parlamenter! Büyük bir meydan okuma. Büyük çoğunluğu halen deneysiz. İşte büyük başarılara damga vurmak kadar, yeni bir gerginlik, kıskançlık ve belki de yozlaşma alanı. Parlamenterler asker değil, HDP de askeri karargah değil. Askeri disiplinin başkaldırılara ve sürüyü terketmeye yolaçması için işte uygun zemin.

 

HDP ve Kürt toplumunun önündeki en büyük tehlike, Hizbullah/Hüdapar'la çatışmalardır. Devlet/hükümetin katkısı ve Cihad ideolojili radikal grupların bağlantıları nedeniyle, DAIŞ de olaya dahil oluyor, ya da provakasyonların sahipleri kendilerini ve eylemlerini bu isimle gizliyorlar. Hizbullah hakkında tek iyi kelime etmeye gönlüm elvermiyor. Buna rağmen elden geldiğinde öyle çatışmaların önüne geçilmesinin önemini vurgulamak istiyorum. HDP bu rolü oynayabilir. Uyanıklık, geçmiş olaylardan ders çıkarmak, Kürt toplumunun çıkarları temelinde ortak noktalar bulma, öylesi gerginlik ve çatışmaların önüne geçmenin ilacı olabilir.

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli