Dijital yel değirmenlerine karşı: Yapay zeka çağında direnişin sosyolojisi ve ‘Çağdaş Don Kişotlar’

Emin Mistefa

İnsanlık tarihi, sadece teknolojik buluşların değil, bu buluşların yarattığı sarsıntılara karşı gösterilen onurlu, trajik ve bazen de beyhude direnişlerin tarihidir. Bugün karşı karşıya olduğumuz yapay zeka devrimi, sadece bir "araç" değişimi değil; yeni bir sosyal dünya, yeni bir ontolojik süreç ve hatta yeni bir "insan" tanımı yaratmaya adaydır. Bu devasa dönüşümün hızı karşısında, toplumun hatırı sayılır bir kesimi derin bir huzursuzluk içinde barikatlar kuruyor. Bu kitleyi, Miguel de Cervantes’in ölümsüz karakterine atıfla "Çağdaş Don Kişotlar" olarak adlandırmak, günümüzün dijital dönüşüm sancılarını anlamak için benzersiz bir perspektif sunmaktadır.

Tarihsel arka plan: Kırılan çarklar ve Luddit Ruh

Çağdaş Don Kişotların köklerini anlamak için 19. yüzyıl İngiltere’sine, Sanayi Devrimi’nin gürültülü dokuma tezgahlarına gitmek gerekir. Kendilerine "Ludditler" diyen zanaatkarlar, emeği değersizleştiren makinelere karşı balyozlarla savaş açmışlardı. Popüler tarih onları "teknoloji düşmanı cahiller" olarak resmetse de, onlar aslında birer zanaat şövalyesiydi. Onların meselesi makineyle değil, o makinenin insanın "ustalık onurunu" elinden almasıylaydı.

Bugün yapay zekaya karşı yükselen sesler, Ludditlerin o meşhur balyoz darbelerinin dijital yankısıdır. Çağdaş Don Kişotlar; algoritmaların sadece işlerini ellerinden almasından değil, binlerce yıllık insani yaratıcılığın ve zihinsel emeğin bir yazılım tarafından saniyeler içinde "taklit" edilip sıradanlaştırılmasına itiraz ediyorlar. Bu, entelektüel bir Luddizm’dir; zihinsel zanaatın onurunu koruma mücadelesidir.

"Şeytan Kutusu"ndan algoritmalara: Değişmeyen korkunun anatomisi

Bu direnişin bir diğer katmanı ise sosyo-psikolojik savunma mekanizmalarıdır. 1970’li yıllarda Türkiye’ye ve dünyaya siyah-beyaz televizyonlar Kürdistan’a da “Vizon Tele”ler girdiğinde yaşanan "anti-propaganda" süreci, bugünkü yapay zeka karşıtlığı ile çarpıcı paralellikler sunar. O dönemde televizyonu "şeytan kutusu" olarak adlandıran, evini bu yeni teknolojiye kapatan ve onun ruhu çürüteceğine dair vaazlar veren zihniyet, aslında "bilinmezliğin yarattığı kutsal korkuyu" temsil ediyordu.

Televizyonun getirdiği yeni hayat tarzının geleneksel yapıyı bozacağı korkusu, bugün yapay zekanın "insan ruhunun biricikliğini" yok edeceği korkusuyla aynı kaynaktan beslenir. Her iki dönemde de teknoloji, sadece bir araç olarak değil, yerleşik düzeni, ahlakı ve "Tanrısal düzeni" tehdit eden bir "karşı-özne" (bir nevi seküler şeytan) olarak kodlanmıştır. Çağdaş Don Kişotlar, tıpkı 70’lerin televizyon karşıtları gibi, statükoyu ve tanıdık dünyanın sınırlarını korumak için kutsal bir mevziiye çekilmişlerdir.

Neden Don Kişot? Trajik bir romantizm

Cervantes’in kahramanı, feodalizmin ve şövalyeliğin can çekiştiği bir çağda, eski dünyanın değerlerini savunmak için yola çıkmıştı. Yel değirmenlerini dev sanıp saldırması, onun deliliğinden ziyade, rasyonelleşen ve mekanikleşen dünyaya karşı duyduğu derin yabancılaşmanın bir sonucuydu.

Bugün yapay zeka karşıtlarını "Çağdaş Don Kişot" yapan üç temel özellik vardır:

İmkansızın savunusu: Teknolojik ilerleme, geriye doğru akmayan bir nehirdir. Bu nehrin önünde durmaya çalışmak, elinde tahta kılıçla dijital bir orduya meydan okumak kadar imkansız ve trajiktir.

Kusurun kutsanması: Yapay zeka kusursuzluğu, hızı ve optimizasyonu temsil eder. Çağdaş Don Kişotlar ise "insani kusuru", "yavaşlığı" ve "hata yapma hakkını" savunurlar. Onlar için insanın değeri, ulaştığı sonuçta değil, o sonuca ulaşırken çektiği "çilede" gizlidir.

Anlam arayışı: Algoritmalar her şeyi hesaplayabilir ancak hiçbir şeyi "hissedemez". Don Kişotlar, hissetmenin ve anlam yüklemenin sadece insana özgü bir imtiyaz olarak kalması için savaşırlar.

Gerçek devler ve dijital vicdan

Ancak bu benzetmede gözden kaçırılmaması gereken bir hakikat payı vardır: Don Kişot’un dev sandığı yel değirmenleri aslında masumdu; fakat yapay zekanın beraberinde getirdiği mahremiyet ihlalleri, manipülasyon ve etik boşluklar "gerçek devler"dir. Bu noktada Çağdaş Don Kişotlar, toplumun "huzursuz vicdanı" ve "acil durum freni" görevini görürler. Onların "beyhude" gibi görünen itirazları, teknoloji devlerinin kontrolsüzce ilerlemesini engelleyen yegane ahlaki bariyerdir.

Yeni dünyanın sınırındaki şövalyeler

Sonuç olarak; yapay zekanın inşa ettiği bu yeni sosyal dünyada, makineler her şeyi daha iyi, daha hızlı ve daha ucuz yapabilir. Ancak makineler asla bir Don Kişot olamazlar; çünkü makineler yenilgiye rağmen bir değeri savunmanın asaletini kavrayamazlar.

1. yüzyıldaki Ludditler, 1970'lerdeki televizyon karşıtları ve bugünün dijital direnişçileri... Hepsi aynı zihniyet sürekliliğinin parçalarıdır. Onlar, ilerlemenin rüzgarına kapılıp ruhumuzu geride bırakmamamız gerektiğini hatırlatan "huzursuz ruhlar"dır. Gelecek, algoritmaların elinde yükselebilir; ama o geleceğin ne kadar "insani" olacağını, biraz da bu modern zaman şövalyelerinin yel değirmenlerine savurduğu o hüzünlü ama soylu itirazlar belirleyecektir. Tarih, belki makineleri kıranları haklı çıkarmayacaktır ancak onların "insan kalma" çığlığı, dijital çağın en kıymetli mirası olarak kalacaktır.

------

Dipnot

"Luddit" kelimesinin Türkçe karşılığı ve kavramsal açılımı en yalın haliyle "Makine Kırıcı" veya "Makine Düşmanı" olarak ifade edilir. Ancak bu terim sadece bir eylemi değil, bir teknoloji karşıtlığı felsefesini temsil eder.

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)