AKP iktidarı herşeyi berbat ediyor!

20-10-2014
Selahedîn Çelîk
Etiketler Kürt cumhurbaşkanı başbakanı AK Parti Selahattin Çelik
A+ A-

Kürt kitlelerinin gösterilerine karşı, cumhurbaşkanından, başbakanından ve bakanlara kadar bütün AK Parti yetkilileri, koro halinde sert önlem ve kanunlardan dem vuruyor ve bununla Kürtler’i korkutuyorlar. Tehdit bizi önceki benzer yasalara göz atmaya götürüyor. Bakalım yeni önlemlerin AKP’ye yararı olacak mı?

 

 

İnkar ve baskı politikasının “zenginliği”

 

1920-1945 döneminde, Türkiye’nin ana muhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) tek parti iktidarı vardı. O dönem Kürtler’in adı bile yoktu. Dönem katliam ve olaganüstü yasalar dönemiydi.

 

O dönemde yaşananlar özetle şöyle:

 

İstiklal Mahkemeleri: Dönemin hakim ve savcılarının hiçbir hukukçu özelliği taşımıyordu. Talimatlarla ceza kesip, idam kararı verebiliyorlardı. Öyle ki Türkçe bilmemek bile ölüm gerekçesi oluyordu. 

 

Köy korucuları: İzale-i Şekavet Kanunu (8.10.1923) ile Kürtler’den Kuvayi Milliye adı altında silahlı milisler oluşturuldu. Yasa, 1962’ye kadar yürürlükte kaldı.

 

Mecburi İskan Yasası: (19.06.1927) Bölgelerin boşaltılması, göç, mal ve varlıklara el koymak, Kürtler’de sermaye birikimini önlemek ve benzerlerini hedefleniyordu. Bu yasayla yüz binlerce Kürt, Anadolu’ya sürgün edildi.

 

Genel Müfettişlik: (26.06.1927) Kürdistan idari ve siyasi ölçülere göre bölgelere ayrıldı. Yaşam dahil bölgelerin idaresi aynı zamanda vali ve komutan yetkisinde olan müfettişlere bırakıldı. Yakın dönemdeki olağanüstü hal (OHAL) uygulaması, bu deneyden esinlemedir.

 

Tunçeli Kanunu: (1935) ve Dêrsim İslahat Planı: Bu yasalar , 1937-38 soykırımının, göç ve asimilasyon, ürünüdür.

 

1950’de ise Türkiye’de çok partili dönemi başladı. O zamana kadar Kürt direnişleri bastırılmış, askeri ve siyasi işgal amacına ulaşmıştı.

 

Devlet, kendine güveniyordu artık. O güvenle Demokrat Parti (DP) iktidarı, Kürt egemelerine işbirliğinin yolunu açtı.

 

Dönem, asimile ve entegre, daha doğrusu “beyaz soykırım” dönemiydi. Fakat devlet ideolojisi ve siyasetinde herhangi bir değişiklik yoktu.

 

İşte üç çarpıcı örneği:

 

49’lar olayı (1959): Güney Kurdistan’daki gelişmeler Kuzey’i etkilemesin diye Musa Anter ve Yaşar Kaya’nın da içinde bulunduğu 50 Kürt aydını tutuklandı. 1960 askeri darbesinden sonra serbest bırakıldı.

 

Sivas Kampı (31.05.1960): Tanınmış Kürt din adamları, aşiretlerin ileri gelenleri ve milliyetçilerinden 485 kişi, Sivas Kabakyazı’da çok sert koşullar altında 1963 Ekim ayını kadar tutuldular.

 

Doğu Grubu Raporu: Milli Birlik Komitesi (MBK), Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) içinde adı geçen grubu kurmuştu. Grup, istihbarat raporlarına dayanarak bir plan hazırlamış (8, 10, 16.02.–24.03.1961) ve hükümet planı onaylayarak uygulama emrini vermişti (18.04.1961).

 

Plan insanlık dışıydı, soykırımcıydı. Asimilasyon, göç, Güney Kürtler’inden uzaklaştırma, misyoner seçme, radyolar yoluyla Kürt Müziği’nin türkçeleştirilme ve benzerleri  hedefleniyordu. (Plan, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in arşivinden ifşa oldu)

 

Olağanüstü yasalar dönemi


1971 ve 1980 askeri darbelerinin önemli nedenlerinden biri Kürt sorunuydu.Diyarbakır Askeri Cezaevi ve oradaki kurbanlar, bunun en somut bir örneğidir.

 

1983-1991’de Kürt dilinin yazılı kullanımı yasaklandı. Cunta lideri Kenan Evren, demokrasiyi bol gelen elbise gibi topluma fazlalık gördü ve Kürt savaşçılarını idam etmekle tehdit etti. Ama asıl kıyamet, 1984’te Kürt silahlı direnişinin başlamasıyla oldu.

 

-Köy Korucuları Yasası (4.04.1985): Halen 60 binin üstünde korucu mevcuttur.

 

- Pişmanlık Yasası (05.06.1985): JİTEM’inkiler de dahil itirafçı-tetikçileri bu yasanın ürünleridir.

 

- Köy Boşaltma Yasası: Güvenlik gerekçesiyle tümden ve kısmen en az 4 bin köy ve mezra boşaltıldı.

 

- Olağanüstü Hal Bölge Yasası (OHAL, 19.07.1987- 2002): Yasa, askeri, idari, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel içeriğiyle bir anayasa niteliğindeydi. Kürdistan, Türkiye’den ayrı yasalarla yönetilmeye başlandı.

 

-430 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK, 12.1990). Basında ve toplum içinde ise yasanın adı, “Sansür ve Sürgün Kararnamesi” olarak geçti.

 

- Antiterör Yasası (1991)

 

- “Gizli Emir” Kararnamesi (18.06.1993)

 

-Başbakan Tansu Çiller’in “Gizli Emri” (30.11.1994). Bu yasa bir Kürt gazetesine karşı, operasyonel bir emirdi. İstanbul’da Özgür Ülke gazetesinin merkez binası bombalanarak tahrip edildi. (3.12.1994)

 

O dönemde dikkat çekici olan şey ise şuydu; taslaklar Özel Harp Dairesi (ÖHD) tarafından hazırlanıyor, Meclis’te yasa haline getiriyor, hükümet “Kanun Hükmünde Kararname” haline getiriyor, başbakan veya bakanların imzasıyla operasyonel genelgeler haline getiriliyordu.

 

Hükümete yapacak başka şey kalmış mıdır?

 

Diyeceksiniz ki hükümet “x”, “w” ve “q” harflerinin kullanılmasını serbest bıraktı. Okullardaki ırkçı yemini kaldırdı. Hepsi o kadar, gerisi yerli yerindedir.

 

“İnkar Anayasası” ve “Ordunun Kırmızı Çizgileri“ olduğu gibi duruyor.ÖHD iş başındadır. AK Parti, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ve polisle ÖHD’yi  yeni merkezlerle takviye etmiştir.

 

KCK davasından, Ergenekon ve Balyozcu tutukluların serbest bırakılmasından, Gülen Cemaati ve AK Parti kavgasından çok iyi biliyoruz ki, Türk adalet sisteminin saygınlığı ayaklar altındadır.

 

Kürtler ulusal isteklerinden uzaklaştıkları ve Misaki Milliye yaklaştıkları sürece, hükümet üzerlerine “yumuşak” gidiyor. Ama Kürtler ulusal haklarını öne sürdüklerinde, hükümet işte o zaman ırkçı ve militarist karakterini tüm çirkinliğiyle baş gösteriyor.

 

AK Parti iktidarı, polise mahkeme kararı olmadan ev-işyeri baskını, gözaltına alma yetkisi vererek önceki dönemlerin uygulamalarından çok daha sert uygulamaları başlatmış olacak.

 

Mademki AK Parti, Kürtler’i inkar eden ve baskı altında tutan siyaset ve kurumları muhafaza ediyor, o zaman önceki iktidarlardan ne farkı kalıyor? Tabi ki hiç bir farkı kalmıyor.

 

Ancak AK Parti, Kürt halkının büyük bir değişimden  geçirdiğini unutuyor. Artık hiçbir yasa onların iradesini kıramayacak, isteklerinin önüne geçemeyecektir.

 

AK Parti, ateşin üzerine benzin dökmeye devam etsin. Çünkü biliyoruz ki tehditleri zayıflığıdır. O kendi kuyusunu kazıyor, iktidarının ömrünü kısaltıyor. İktidar sarhoşluğuyla yaptıklarını de kirletiyor, yıkıyor.

 

AK Parti’den Kürt sorununun çözümünde adım atma beklentisi vardı. Şimdilerde o beklenti dibe vurmuş halde. Geriye ne kalıyor ki?

 

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli