İsveç hükümeti milletlerin iradesine karşı

Kürdistan halkının referandumu, dünya demokrasisi için büyük bir sınav. Demokrasi, en sade tanımıyla fikir özgürlüğü, karar verme ve halkın iradesinin uygulanmasıdır. Dünya ülkeleri Kürdistan halkının barışçıl seçimine karşı şimdiki gibi tavırlarını sürdürürse bu demokrasileri için büyük bir kırılmaya yol açar, ünlü demokrasilerine de büyük zarar verir. Hepsinden önce de bu sınav, İsveç demokrasisi için kırılma yaratır.

 

Rûdaw muhabiri Abdulmecid Gili’nin, İsveç’in Birleşmiş Milletler Daimi Elçisi Olof Skoog’a sorduğu soruya ve aldığı cevaba bakın ve İsveç hükümeti için ne kadar büyük bir utanç olduğunu görün. Herkesten önce İsveç halkı ve medyası buna karşı çıkmalı:

 

Rûdaw: Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin raporunun önemli maddelerinden biri de Kürdistan halkının Irak’tan ayrılma ihtimalini taşıyan Eylül ayında gideceği referandum. Bu konuda ülkenizin tavrı nedir?

 

Olof Skoog: Bugün ilk önce Birleşmiş Milletler temsilcileriyle, ardından Genel Sekreter’le bu konuyu görüşeceğiz. Referanduma destek vermiyoruz. Ancak bazı önemli iç seçimler var. Fakat ülke birlik halinde kalmalı. Bu da demokrasinin olması gerektiğini gösteriyor.

 

Bize göre İsveç en demokratik ülkelerden biri ama İran İslam Cumhuriyeti’yle aynı tutuma sahip olması bize çok ilginç geliyor. Heşdi Şabi’nin 180 silahlı grubunun kurucusu ve destekçisi olan İran İslam Cumhuriyeti’nden söz ediyoruz. Sünni Arapların anlattığına göre onbinlerce Iraklı Sünni toplu halde öldürüldü, yerlerinden edildi, binlercesi tutuklandı, işkence gördü ve bunlar halen sürüyor.

 

Temmuz ayı başkanlığını yürüten Çin Büyükelçisi ve Daimi Temsilcisi Liu Jieyi, “Irak’ta önemi gelişmeler var. Bu gelişmeler korunmalı” diyor.

 

Oysa Irak topraklarında yaşananlar, bu sözlerin tam tersi. Daha geçen hafta kameralar önünde, Irak hükümetine bağlı silahlı güçler, Enbar halkının başkent Bağdat’a girişine izin vermedi. Enbar’ın Arapları Sünni, Bağdat ise Şiileştirilmiş. Şimdilerde kentteki Sünni nüfusu sadece yüzde 10. Buralarda görünenler, ülkelerin güçlü sınırlarından daha güçlüdür. Sadece Enbarlı bir Sünni Arap Bağdat’a girmeye çalıştı, ancak o da ordu tarafından öldürüldü.

 

Geçtiğimiz hafta Heşdi Şabi, Hemdaniye’nin barış yanlısı Hristiyanlarına savaşı dayattı.  Ayrıca Babil’deki Sünnilere silahlı baskı uygulayarak buradan göçertmeye çalıştılar. Bir hafta öncesine kadar bile Bağdat’taki Kürtlere karşı tehditler sürüyordu ve 3 Kürt öldürüldü. Şu an Kürdistan ürünlerinin Irak’a geçişi çok zor. Çünkü Heşdi Şabi her yerde yolları kesmiş, kamyonlardan para alıyor.

 

Güvenlik Konseyi Başkanı dünya kamuoyuna, şu an kaç bin sivilin cesedinin Musul’daki enkazların altında olduğunu söyleyebilir mi? Kaç tane sivilin mahsus öldürüldüğünü, kaç kişinin evinin hükümete bağlı silahlı güçler tarafından alınıp satıldığını açıklayabilir mi?

 

Irak’ta şimdi Heşdi Şabi’ye bağlı o gruplar hakim. Heşdi Şabi Komitesi Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi Muhendis bir ay önce şöyle demişti: “Bizler hükümeti koruyoruz.” Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve parlamentodaki en büyük Şii grubunun lideri olan Nuri Maliki, önümüzdeki dönem seçilecek başbakanın ya Heşdi Şabi’den olması ya da Heşdi Şabi’nin onayladığı birinin olması gerektiğini söyledi.

 

Bu, 2003’ten bu yana anayasal güçlerin değil, silahlı milis gruplarının hüküm sürdüğü Irak’ın süre giden durumunun resmidir. Irak Anayasası yazılı olan en değerli belgedir. Böyle durumlarda Çin elçisinin sözlerine anlam versek bile İsveç’in bir milletin özgürlük ve iradesine olan karşıtlığına hiçbir anlam veremeyiz.

 

İsveç 1970’lerde soykırımlardan kaçan Güney Kürdistan halkına kapılarını açıyor, parlamentosunda Kürtlere karşı yapılanları soykırım olarak tanıyordu. Kürdistan halkı şimdi her zamankinden daha fazla milislerin hükmettiği bir ülkede, tehdit altında. Bu yüzden Kürt halkının İsveç’ten beklediği karşıtlık değil, destektir.

 

Irak, Britanya sömürgeciliğinden kurtulmanın şartlarına ve Birleşmiş Milletler prensiplerine göre Kürtlere muamele yapmadı. Kürt sorununun çözümü ve Kürt vatandaşların haklarının tanınması için 1970 nükleer anlaşma ile 2003 anayasına göre asla hareket etmedi. Çünkü Irak şimdiki sınırlarıyla Britanya’nın bir sömürgesi gibi Milletler Topluluğu’na üye yapılmıştır. Yani gelecekle ilgili sorumluluk uluslararası toplumudadır.

 

Şimdi uluslararası toplumun, geçmişte yaptığı bu hatayı düzeltmesinin zamanıdır. Özellikle de peşmerge; Irak hükümetinin desteği olmadan, koalisyonun yardımıyla herkesten önce IŞİD’in ilerleyişini durdurmuşken. Roma’yı ele geçirme tehdidinde bulunan IŞİD, peşmergenin eliyle yenilgiye uğradı ve geri çekildi. Peşmerge Şengal’i alıp IŞİD’in moralini bozmadan Irak ordusu Beyci gibi küçük bir bölgede bile kontrolü sağlayamadı.

 

Geçtiğimiz birkaç yıl içinde Ortadoğu’nun bütün dünya için tehdit merkezi olduğu ortaya çıktı. Kürdistan devletinin kurulması da bölge ve dünyanın güvenliğinin en güçlü garantisi olacaktır.

 

Hangi akıl ve mantıkla demokrasi adıyla Kürdistan halkının demokratik seçimini engelleyebiliyorsunuz? Irak başarısız bir devlettir ve tüm dünya için tehdit haline gelen bir terör örgütünün kuruluşunun mayası olmuştur. Gelecekte de hep böyle olacaktır.

 

Uluslararası toplum, nasıl olur da bir ulusu, mezhepsel kanın su misali aktığı böylesi bir devletin içinde yaşamaya zorlar? Dünyadaki insan hakları savunucuları, aktivist ve özgürlükçülerin, dünyada demokrasinin anlamının kalmaya devam etmesi için hükümetlerinin tavrına sessiz kalmaması gerekiyor.

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)